Cuma, Nisan 19, 2024

Hazal Yalın yazdı | Üç çeyrek asırdır muhalefette: Kemalizm -4-

Devrimci-sosyalist sol ve kemalizm

Türkiye solunun kemalizme bakışında çok köklü farklılıklar var. Bunlardan ilkini Mahir Çayan’ın sözleriyle özetlemek mümkün: “Kemalizm, emperyalizmin boyunduruğu altındaki bir ülkede doğu halklarının milli kurtuluş bayraklarını yükselten, emperyalizmi yenerek milli kurtuluş savaşlarını açan bir küçük burjuva milliyetçiliğidir. Türkiye’de küçük burjuvazinin en radikal çizgisi olan kemalizmi karakterize eden yalnızca ‘milli kurtuluşçuluk’ ve ‘laiklik’ ögeleridir. Eşyanın doğası gereği kemalizmin belirli bir iktisat politikası yoktur ve olmamıştır. … Kemalizmi bugüne kadar ayakta tutan, ona ruh veren milli bağımsızlıkçı niteliğidir. Kemalizmin antiemperyalist niteliği bir tarafa bırakılırsa ortada kemalizm diye bir şey kalmaz.”[1] Böylelikle Çayan, kemalizmi antiemperyalist olduğu ölçüde sola yerleştirir. Kızıldere’den kısa bir süre önce kaleme aldığı en temel teorik yazısında ise daha rafine bir tanım getirir: “Kemalizm, küçük burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında antiemperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden kemalizm soldur, milli kurtuluşçuluktur. Kemalizm, devrimci milliyetçilerin, emperyalizme karşı aldıkları radikal politik tutumdur.”[2]

Kemalizme dair Türkiye solundaki ikinci temel tespit, TKP/ML’nin kurucusu Kaypakkaya’ya ait. O da 1973’te işkence altında ölümünden kısa bir süre önce yazdığı makalede şöyle der: “Kemalizm, komprador Türk büyük burjuvazisinin ve orta burjuvazinin sağ kanadının ideolojisidir. … Kemalizm, bizzat faşizm demektir. Kemalist diktatörlük, askeri faşist bir diktatörlüktür.”[3]

Bu iki zıt tespit, Türkiye solunun kemalizme yaklaşımını tayin etmeye devam ediyor. Bununla birlikte, 1980’lerin ortasından yakın zamanlara kadar Türkiye solunun kendisini kemalizm ile Kürt milliyetçi hareketi arasında bir tercih yapmak zorunda hissettiğini ve ikincileri tercih ettiğini söylemek de mümkündür. Mahir Çayan çizgisinin en kararlı savunucusu olan hareketin en temel ideolojik metninde bu çok açıktır: “Bugün Türk küçük burjuva milliyetçilerinin sol kesimi, politik bir örgütlülüğe sahip değildir. Bu temelde bugünkü süreçte ittifak sorunu, Türkiye halklarının devrimci hareketiyle Kürt küçük burjuva milliyetçileri arasında olacaktır. … Tercih durumunda proletarya hareketi, Kürt küçük burjuva milliyetçilerinden yana tavır belirleyecektir.”[4]

Şimdi şu tezi ileri sürebiliriz: Türkiye solu, Kürt milliyetçi hareketinin Ortadoğu’da ABD yörüngesine girmiş olmasından ötürü bir kriz içinde bulunuyor. Solun bir bölümü (bunlar arasında sol liberaller de bulunuyor) PKK’ye koşulsuz destek sunmaya devam ediyor; geri kalanı ise, bunu teorik olarak ifade etmese bile hayatın dayatmasıyla, sol kemalistlerle antiemperyalizm temelinde ittifak arayışında.

Akademide ABD ve AB gölgesi

Batı üniversitelerinde ve onların çeperinde bulunan sosyal bilimcilerin çalışmalarındaki en problemli yanlardan biri, bunların çoğunluğunun, siyasi aidiyetlerinden bağımsız olarak, Türkiye’deki devlet mekanizmasını yanlış biçimde analiz etmeleri. Genel klişeye göre, Erdoğan devlet iktidarını, devlet kurumlarında yerleşik bulunan kemalist güçlerle mücadele içinde konsolide etti; AKP’nin (fiilen tek parti) iktidarının yükselmesine ve tahkimatına bu güçlerin siyasi islam karşısındaki ideolojik ve örgütsel zayıflığı yardımcı oldu. Bu “analiz”lere göre TÜSİAD da tıpkı ordu gibi ya geleneksel kemalist güçler arasında, ya da (ordu kastedilerek) onlarla irtibatlı sayılıyor. Keza marksist araştırmacılarda da benzer görüşlere rastlamak mümkün; bunlara göre “AKP iktidar partisi olarak iktidarını tahkim edene kadar kemalist milliyetçilik Türk devletinin resmi ideolojisini önemli ölçüde domine ediyordu.” Bu hatalı yaklaşım kemalizmde, eğitimli kitlelerin bağımsızlık ve laiklik düşlerini sembolize eden bir ideoloji değil, AB çevrelerinin ve liberallerin klişe tespitlerini görüyor.

Kemalizm eşittir Atatürkçülük şeklindeki formülün altında sadece Şerif Mardin’den beslenen liberal tezler yok; Avrupa dillerindeki siyasi ve akademik literatür de buna yardım ediyor.[5] Türkçede siyasi literatürde ulusalcılık ve milliyetçilik birbirinden kesin bir şekilde ayrılan anlam derinliklerine sahip, oysa her ikisi de batı dillerine aynı şekilde çevriliyor.[6] Bu beslenme karşılıklı; oradan buraya çevirilerde de bu anlam derinliği bütünüyle yok sayılıyor, her iki kavramın (ve onlarla kurulan muhtelif sıfat ve isim tamlamalarının) temsil ettiği siyasi istikametler kararıyor. Terminolojinin bu şekilde kullanımı, esasen, ilk AKP iktidarından beri ABD ve AB çevrelerinin siyasi tercih ve tutumlarını yansıtıyor: en azından 2016 darbe girişimine kadar Avrasyacılar, kemalistler, Atatürkçüler, TİKP/Aydınlık şovenistleri (bugün şovenizmi de geride bıraktılar), hatta kimi sol çevreler ve onlarla birlikte geleneksel faşist MHP aynı başlık altında toplanıyordu.[7]

Akademik yayınlarda bu trajik hata adeta adetten. Bir kez daha vurgulamakta fayda var: Türkiye’de bu yanılgı, esas itibariyle, maddi hakikati hayali, müphem ideolojik görüngülerle gizleyen Şerif Mardin teorisiyle temellendiriliyor. Bununla birlikte bu terminoloji sadece batılı siyasetçiler, akademisyenler ve ilk gruba sadık Türkiyeli liberal entelijensiya tarafından kullanılmıyor; Kürt milliyetçileri de entelektüel planda çoğu zaman onlarla aynı saflarda yer alıyorlar. Ancak Kürt milliyetçileri için kemalizm, Türkiye’deki Kürt halkına yönelik şovenizmiyle düşmandan ibaret değil, bundan fazlası: kemalizm, Kürt milliyetçiliğinin başaramadığı bir şeyi başaran Türk milliyetçiliği; bu anlamda (Rusların “черная зависть” dedikleri türden) bir kıskançlık öznesi de.

Liberal entelijensiyanın bakışının müflis ve mazul başbakan Davutoğlu’nun kendine has panislamist görüşleriyle bütünüyle örtüştüğünü ileri sürmek de mümkün. Genel olarak İslamcılar ve bilhassa da Davutoğlu için kemalizm, “toplumun mevcut profili ile kültür ve medeniyet muhtevası arasında bir uyumsuzluk, bir demanstan” ibaret. Liberaller için kendine has, uzatmalı bir doğu despotizminden. Kürt milliyetçiliği için ise, düpedüz faşizm.

[1] Çayan M. Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve Teori (Aydınlık Sosyalist Dergi, № 15, January 1970) // Bütün Yazılar. İstanbul, 2008. P. 154.

[2] Çayan M. Kesintisiz Devrim II-III (1972) // Bütün Yazılar. İstanbul, 2008. P. 408.

[3] Kaypakkaya İ. Şafak Revizyonizminin Kemalist Hareket, Kemalist İktidar Dönemi, İkinci Dünya Savaşı Yılları, Savaş Sonrası ve 27 Mayıs Hakkındaki Tezleri (Ocak-Ağustos 1972) // Türkiye Sosyalist Solu Kitabı: in 2 vol. / ed. E. A. Türkmen. Ankara, 2015. Vol. 1. P. 596.

[4] Karataş D. Haklıyız Kazanacağız (Devrimci Sol Savunma): in 2 vol. İstanbul: Haziran Yayınları. Vol. 2. P. 340.

[5] Şerif Mardin’in görüşlerine dair ayrıntılı bir çalışma için, bak. Dinler D. Türkiye’de Güçlü Devlet Geleneği Tezinin Eleştirisi // Praksis. 2003. no. 9.

[6] Bu konuda geniş ve özenli bir çalışma için, bak. Yaşlı F. AKP, Cemaat, Sünni-Ulus. Yeni Türkiye Üzerine Tezler. İstanbul: Yordam Kitap. P. 126–38.

[7] Bütün bunlarda Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ın rollerini küçümsememek gerek.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER