Perşembe, Nisan 25, 2024

Hazal Yalın yazdı | Üç çeyrek asırdır muhalefette: Kemalizm -1-

Devlet kurucu, ülkenin bağımsızlığından yana ve aydınlanmacı bir küçük burjuva ideolojisi olarak, tamamlanmamış bir burjuva devriminin öncüsü olarak kemalizm, liberal görüş açısından genellikle bir tür doğu despotizmi olarak resmediliyor. Bu yaklaşımın sebepleri büyük ölçüde, batıda sosyal bilimler alanında akademik dünyanın, batılı devletlerin geçici menfaatlerine uygun düşecek teoriler geliştirmeyi misyon edinmiş olmasında yatar. Türkiye’de “merkez-çevre teorisi” denilen, “Türk tipi” liberalizmin ruhunu temsil eden ve bu suretle siyasi islamın harcına da katılmış bulunan weberci, şekilsiz sosyolojiden başka, bu ideolojik çarpıtmada önemli bir rolü de Türkiye solundan kimi çevreler ve Kürt milliyetçiliği oynuyor. Büyük bölümü daha önce Rusça olarak yayınlanmış bulunan bu makalede, bu çarpıtmanın örnekleri olarak alınabilecek bazı görüşler incelenecek. Keza, kemalizmin bir kurucu ideoloji olmasına rağmen, yaygın görüşün tersine, resmi ideoloji olmadığı, dahası en azından 1940’lı yılların sonlarından beri bir muhalefet gücü olarak incelenmesi gerektiği ileri sürülecek. Bu bağlamda, batı dillerinde aynı şey olarak ele alınan Atatürkçülük ile kemalizm arasındaki fark incelenecek. Makalede, kemalizmin paradoksal şekilde, aynı anda hem devlet fetişisti ve hem de jakoben-aydınlanmacı veçhelere sahip bulunduğu gösterilecek; onun şoven niteliği üzerinde durulacak, sol kemalizmin rolü ve solun kemalizme yaklaşımının altı çizilecek, son olarak sol kemalizmin bilhassa yeni işçi sınıfı arasında giderek artan etkisine dikkat çekilecek.

Giriş

Rusya’da kemalizme dair üç farklı görüş bulmak mümkün. Bunların ilki, Sovyet tarih yazımı sayesinde, kemalist devrimin sınıfsal niteliklerinin altını çiziyor. Bu yaklaşım, kemalist devrimin laik-aydınlanmacı muhtevası ile bir burjuva devrimi olduğuna dikkat çekiyor. İkinci görüş kemalizmi (en azından AKP hükümetlerine veya yakın bir döneme kadar) resmi ideoloji olarak niteliyor. Esas itibariyle batılı akademisyenler ve Mardin ekolü tarafından formüle edilen üçüncü görüş ise kemalizmi bir tür doğu despotizminden ibaret sayıyor; bu görüşün (genellikle Kürt milliyetçiliğinin etkisi altındaki kimi sol çevrelerde yaygın olan) bir başka versiyonuna göre de kemalizm faşist yahut protofaşist bir ideoloji.[1]

Gerçekte her yerde bu görüşleri bulmak mümkün, ancak Rusya’da bunların çapı ve ağırlığı, batıda olduğundan farklı. Rusya’da kemalizm, batılı akademisyenlerin Rusya’daki tarih yazımını etkilemesinin zayıflığı nispetinde düzgün şekilde resmediliyor. Şüphesiz bu durum, sınıf ilişkilerinin incelenmesine yaslanan Sovyet tarih yazımının güçlü etkisini yansıtıyor. Örneğin Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nde şöyle yazılı:

“Kemalist devrim, literatürde, Türkiye’de antiemperyalist, burjuva-milliyetçi devrim sıfatını alan devrim. … Kemalist devrimdeki yönetici sınıf, ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasında ve bağımsız bir Türk ulusal devletinin kurulmasında menfaati olan milli Anadolu burjuvazisiydi (esas itibariyle ticaret burjuvazisi). Kemalist devrimde önemli bir rolü de küçük burjuva yurtsever çevreleri, entelijensiya ve bilhassa, Mustafa Kemal Paşa’nın (Atatürk) lider olarak çıktığı subaylar oynadı.[2] … Kemalist devrim ve daha sonraki reformlar (1922’de saltanatın kaldırılması, 1923’te cumhuriyetin ilanı, 1924’te hilafetin kaldırılması, vb.) sonunda Türkiye, laik bir burjuva cumhuriyetine dönüştü.”[3]

Bununla birlikte, her ne kadar Sovyet tarih yazımı geleneği korunmaktaysa da, kemalizmin farklı biçimleri arasında, ve kemalizm ile Atatürkçülük arasında hiçbir fark görmeyen, kemalizmi askeri vesayet rejimi diye tarif ederek resmi ideoloji sayan incelemelerle de epey yaygın şekilde karşılaşılıyor.

Altı ok: ideolojik eklektizm ve paradoks

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1927 kurultayında dört prensip kabul edildi: cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik ve laiklik. 1931 kurultayında bunlara iki tane daha eklenerek (devletçilik ve devrimcilik) bütün bu prensipler kemalizmin ilkeleri olarak benimsendi. Bunlar 1937’de resmi ideolojiye dönüştürüldü ve anayasaya konuldu.

Bu ilkelerin çelişik niteliklerine dikkat çekmek gerek.

İlk ele alacağımız ok, devletçilik, milli ekonomide devletin tayin edici rolünü ifade ediyor, ancak bu ilkenin özü, özel söktörün teşvik edilmesinde yatıyor. Başka bir ifadeyle, kemalizm en ideolojik formunda, daha sonra “saksıda burjuvazi yetiştirmek” tabiriyle nitelenecek bir devlet kapitalizmini savunuyor. Halkçılık ilkesiyle sınıflar ve sınıf mücadelesi reddediliyor, ama aynı zamanda milletten farklı olarak “halk” kategorisi kemalizmi sola açıyor. Demek ki, halkçılık ilkesi, her ne kadar bütünüyle antikomünist amaçlar için formüle edilmiş olsa da, 1960’lı yıllarda kemalizmi paradoksal biçimde sosyalist sol harekete yaklaştıracaktır. Milliyetçilik ilkesiyle sadece Türkiye’de Türkler dışındaki diğer milletler ve milliyetler ve hatta bunların varlıkları dahi inkâr edilmekle kalmıyor (dolayısıyla açık bir şovenizm anlamına geliyor), aynı zamanda bu üç ilke, ülkenin bağımsızlığının altını gayet net biçimde çiziyor. Dördüncü ok, cumhuriyetçilik, hiç şüphesiz bir burjuva cumhuriyetini kastediyor, ama aynı zamanda Osmanlı geçmişinden (saltanatın ve hilafetin ilgasında görüldüğü gibi) tarihi bir kopuş da ifade ediliyor ve ideolojideki bu radikal bileşen de onu sola yaklaştırıyor. Beşinci ok, devrimcilik ilkesi, sadece bu radikal eğilimleri desteklemekle kalmıyor, onları içselleştiriyor da. Dolayısıyla tam da bu ilke, 1960’lı yıllarda olduğu gibi, bizatihi burjuva cumhuriyeti için tehlike teşkil ediyor. Altıncı ok, laiklik ilkesi ise, burjuva aydınlanmacılığının en radikal formunu temsil ediyor; prensibin sekülarizm diye değil laiklik diye adlandırılmış olması bile onun belirgin antifeodal vurgusuna işaret ediyor.

Demek ki Kemalist ideolojinin başlıca bileşenleri, ülkenin bağımsızlığı ve laikliktir. Ama diğer taraftan kemalizm devlet fetişisti bir kurucu ideolojidir ve bu olgu da, altı okta benimsenmiş olan jakobenlikle çelişiyor. Dolayısıyla kemalizm, en baştan itibaren son derece eklektik bir ideoloji olarak şekillenmiştir. Bu nitelik, bilhassa, onun peronculukla benzerlikleri incelenirken önemlidir.

Bu eklektizmle, bu paradoksal nitelikle, kemalizme dair tartışmalarda çok fazla karşılaşıyoruz. Bu nitelik sadece bizatihi ideolojide içkin bulunmakla kalmaz, kuruluş döneminde bile kemalizmin en etkili kimselerinde yansır. Cumhuriyet’in sahibi ve başyazarı, iktidara yakın Yunus Nadi: “Duce, İtalyan milletinin aynı zamanda ileri atılmış yüksek bir fikri ve tecelli ettiren ifadesidir. Faşizm Mussolini’nin şahsında tıpkı ok gibi fırlayan bir fikrin bükülmez bir kol ile tatbikat safhasına geçirilmiş şeklidir.”[4] Dönemin ünlü yayıncısı Ali Naci Karacan: “Hürriyet değil faşizm gibi bir idare istiyoruz. … Halkın istediği hürriyet değil refahtır. Refahı getirecek olan çalışmadır ve çalışma için huzur ve nizam lazımdır. Bunun içindir ki biz faşizm gibi bir idare istiyoruz.”[5] 1924’ten 1930’a kadar Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt: “Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir. Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun bahtsızlığı, ekseriya, mukadderatını Türklerden başkasının idare etmiş olmasıdır.”[6] Kemalizmin en güçlü entelektüellerinden biri olan Falih Rıfkı: “Rusya’dan komünist değil, fakat daha şuurlu olarak geliyorum: Türkiye’nin iktisat ve inşa planını yapmak, İnkılap Fırkası’nı komünist ve faşist, yani eski nizamdan yeni bir nizama geçen memleketlerin fırkalarından örnek alarak kurmak, bürokrasi yerine ihtilalci metodlar almak, hiç durmaksızın büyük yığının terbiyesine geçmek.”[7] Von Papen, III. Reich’ın Berlin’deki dışişleri bakanlığına, o gün (27 Ağustos 1942) yürüttüğü görüşmeler hakkında gizli telgrafında:[8] “Görüşme sırasında … kendisine, Rus meselesine dair onun görüş açısını sordum. Başbakan bana, buna bir Türk olarak ve başbakan olarak cevap vermek istediğini söyledi. Bir Türk olarak Rusya’nın yok edilmesini derinden arzu ediyor. Rusya’nın yok edilmesi, führerin, bir eşi daha yüzyılda ancak bir defa görülebilecek başarısıdır, keza Türk halkının da ebedi rüyasıdır. … Rus meselesi Almanya tarafından ancak, Rusya’da yaşayan Rusların en azından yarısı öldürüldüğü takdirde çözülebilir. … Rus insan potansiyelinin önemli bir bölümünün yok edilmesine gelince, müttefikler en makul yolda bulunuyorlar.”[9]

[1] Aslında bu son ikisi örtüşür. Bak.: “Türk laikliğinin temel hedefi, resmi devlet ideolojisi olan kemalizmin topluma yerleştirilmesi ve onun dini bilinçten kurtarılmasıdır. … Resmi ideoloji kemalizm, bireyin zayıf, devletin ise güçlü bir unsur olduğu sosyal yabancılaşmanın kaynağıdır.” Закиров А.А. Трансформация политического ислама в современной Турции: исторический дискурс // Грамота. 2016. т. 63, № 1. С. 65–66.

[2] Türkiye sol hareketinde bilhassa 1960 ve 1970’li yıllarda burjuva devrimine kimin önderlik ettiği meselesi uzun tartışmalara konu oldu: “küçük burjuva yurtsever çevreleri” mi, yoksa omurgasını ticaret burjuvazisinin teşkil ettiği “milli Anadolu burjuvazisi” mi? Kemalist devrimin, ticaret burjuvazisinin devrimi olduğu görüşünü ilk Stalin dile getirmişti: “Kemalist devrim, yabancı emperyalistlerle mücadelede yükselen ve tabiatı itibariyle köylülere ve işçilere karşı, bizatihi toprak devrimi imkânlarına karşı kendi gelişimini amaçlayan milli ticaret burjuvazisinin tepeden devrimidir.” (Bak. Сталин И.В. Беседа со студентами Университета имени Сун Ят-Сена 13 мая 1927 г. // Полное собрание сочинений: в 18 т. М., 1948. Т. 9. С. 256.) Gerçekte bu yaklaşım, küçük burjuvazinin devrimdeki rolünü ve devrimin aydınlanmacı karakterinin önemini azaltır, ticaret burjuvazisinin rolünü abartır ve bu suretle, kemalizmde faşizm gören maocu görüş üzerinde de belli bir etkide bulunur ki, Stalin gerçekten de Çin’le paralellik kurmakta, dahası, Çin’deki tartışmalı durumu Türkiye ile benzeştirerek genel bir kural haline getirmeye çalışmaktadır. Ancak gene de Stalin’in yaklaşımı sınıf ilişkilerine yaslanır.

[3] Шамсутдинов А.М. Кемалистская революция // Большая советская энциклопедия: в 30 т. / под ред. А. М. Прохоров. М., 1969. 3-е изд. Т. 12.

[4] Abalıoğlu Y.N. Faşist İtalya // Cumhuriyet. 1932. 3 Jun.

[5] Bora T. Türkiye’de Faşist İdeoloji: “Hürriyet Değil Faşizm Gibi Bir İdare İstiyoruz” // Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce / eds. T. Bora, M. Gültenkingil. İstanbul, 2009. Vol. 9: Dönemler ve Zihniyetler. P. 353.

[6] Bozkurt M.E. Atatürk İhtilali I-II. İstanbul: Kaynak Yayınları. P. 134.

[7] Atay F.R. Yeni Rusya. Ankara: Hâkimiyeti Milliye Matbaası. P. 172.

[8] Von Papen’in, Türk hükümeti ve ordusu içinde önemli kimselerle şahsi ilişki geliştirdiği de anlaşılıyor. (Dışişlerinin kudretli adamı F. C. Erkin’in anılarından, kendisinin von Papen’i hayranlığını biliyoruz.) Bu kişiler arasında Başbakan Şükrü Saracoğlu, Genelkurmay Başbakanı Fevzi Çakmak (Belge 23), emekli general Mürsel Bakû (Belge 22; bu belgeye göre Bakû’nun, Alman faşistlerinin casusu olduğunu ve Fevzi Çakmak’ın da bu durumdan bilgisi bulunduğunu ileri sürmek bile mümkündür), emekli general (“kudretli paşa”) Hüseyin Erkilet, Harp Akademileri komutanı General Ali Fuad Erden (bu son ikisi, 1943’te Berlin’de Hitler’le başbaşa görüşmüşler ve hatta doğu cephesine de ziyarette bulunmuşlardı), Enver’in kardeşi Nuri Killigil vb. de bulunuyordu. Von Papen’in 5 Ağustos 1941 tarihli gizli telgrafında, hitlercilerin turancı harekete desteği de belgelenir. Bu telgrafa cevap olarak Ribbentrop, von Papen’e, 5 milyon Reich altınını “cömert” bir şekilde harcaması talimatını vermiştir (5 Aralık 1942). Bu 5 milyon Reich altınından Alman Dışişleri Bakanlığı propaganda sorumlusu Karl Megerle’nin bir raporunda da söz edilir: “Düşman propagandasıyla mücadele için, pahalılaşan hayat şartlarında ekonomik zorluk çeken memurlara, basın ve milletvekili çevresinden şahıslara uygun şekil ve kanalla yapılacak mali yardımla güçlü taraftar toplamak üzere büyük bir tutarın hazır bulundurulması istenmektedir. Bu doğrultuda Ribbentrop 5 milyon Alman altın markını hazırlamıştır.” (akt. Kılıç S. Nazi Hükümetinin Türk Basını Hakkındaki Değerlendirmeleri (1935-1944) // Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi. 2016. no. 16. P. 61.) Bu paranın turancı hareketin geliştirilmesi için kullanıldığı ve Saracoğlu’nun da durumdan haberi olduğu anlaşılıyor. Bu hareketin kadroları, 1960’ların ortalarından itibaren faşist hareketin (MHP ve ülkü ocakları) kurucuları, örgütleyicileri ve ideologları arasında yer aldılar.

[9] Папен Ф. фон Папен—Министерству иностранных дел // Документы Министерства иностранных дел Германии. Германская политика в Турции (1941-1943 гг.). М., 1946. 2-е изд. С. 97.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER