En çok Suriyelinin bulunduğu illerden olan Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş, siyasi iktidarın seçim kazanmak için vatandaşlık verilmez diyor ve ekliyor; “Son yerel seçimde 13 binden fazla Suriyeli oy kullandı. Peki, bu insanlar, buradaki partileri, adayları ne kadar tanıyor? Tanımıyorlarsa bu insanlar hangi kıstasa göre oy kullanıyor?” diye soruyor
Sunuş
Afganistan’dan gelen kontrolsüz ve denetimsiz genç, erkek göçmenlerle yeniden Suriyeli göçmenleri konuşmaya başladık. Türkiye’de en çok Suriyelinin bulunduğu illerin başında gelen Hatay. Hatay Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş, iç savaşın başladığı dönemde de AK Parti’nin Hatay Belediye Başkanı idi. Aradan geçen on yılı ve bu süreçte yaşananları kendisi ile konuştuk.
Savaş, ekonomik açıdan Hatay’ın 10 yıl geriye gittiğini söyleyerek, en başından beri çözümün Suriye’de barışın sağlanmasından geçtiğini söyledim. Geçen 10 yıl beni haklı çıkardı diyor ve ekliyor böyle giderse 12 yıl sonra sadece sadece ilçe değil il belediye başkanlığını da kazanabilirler.
Son dönemde Afganistan’dan gelen göçmen/mültecilerle birlikte Suriyeliler konusu yeniden gündeme geldi. Sizin ulusal medyaya yansıyan bazı açıklamalarınız oldu. Bazı eleştiriler geldi. Sizin Suriyeliler, göçmenler konusundaki pozisyonunuz nedir?
Bu soruya biraz geriye giderek cevap vereyim. Suriye’de iç çatışma başladığında ben burada iktidar partisinin belediye başkanıydım. Suriye’dekilerle buradakilerin akrabalık ilişkileri var. 100 yıl öncesine kadar aynı imparatorluğun sınırları içindeydik. Ben o gün de iktidar yetkililerine bugünlerde söylediğim şeyleri söyledim. Suriye’de yaşananlardan huzursuz olup buraya gelmesinde bir sorun yok. Sorun bunun kontrolsüz biçimde olması, denetimsiz olması ve kalıcı çözüm için adım atılmaması. O günlerde de ben sınırda bir çadırkent kurulmasını, onları hayata bağlayacak projeler üretilmesini daha önemlisi Suriye’deki iç savaşın bitirilmesini savundum. Bunun için çaba harcanması gerektiğini ifade ettim. Ne yazık ki aradan geçen 10 yılda aynı noktadayız. Yapılması gerekenler hala aynı. Ama bu kez sorun çok daha büyük.
Çözüm olarak ne önermiştiniz o zaman?
Gelen misafirleri hemen sınırımızın bitişiğinde çadır kentler kurarak sağlıklarını, barınmalarını, giyim kuşamlarını, eğitimlerini, yeme ihtiyaçlarının hepsini karşılayalım. Şehre ve ülkeye denetimsiz, kontrolsüz almayalım dedim. Ve biz ülke olarak Suriye’de kalıcı barışa katkı sağlayan ülke olalım, bunu başaramazsak oradaki sorunlar buraya da gelir diye uyardım. Çünkü Suriye’deki barışa katkı sağladığımız zaman Suriye’nin bütünlüğünü sağlamış oluruz. Suriye’nin bütünlüğü çevre ülkelerin bütünlüğüdür. Bunların da en başında Türkiye geliyor. Bugün yine aynı çizgideyim. Şunu da ifade edeyim…
KALICI ÇÖZÜM İÇİN BİR ŞEY YAPILAMADI
Buyrun…
Şimdi hükümet bizim sınırımızın ötesinde binlerce briket ev yapıyor. O zamanlar binlerce çadır kurabilirdik. Bu çadır kentleri briket evlere çevirebilirdik ve bu kadar sıkıntı yaşamazdık.
Bu söylediklerim yüzünden kızanlar oluyor. Evet, Suriye’den gelen insanlar bizim din kardeşimiz, onların sıkıntıları bizim de sıkıntımız. Bunu kabul ediyorum ve soruyorum; hükümet bugüne kadar Suriyeliler konusunda kalıcı çözüm için ne yaptı?
Bana kalırsa hiç. Atılan hiçbir adım çözüm odaklı değil. Sadece günü kurtarmak için yapılan, üretilen geçici çözümler. Tabi sadece bizde değil, Ürdün’de de, Yunanistan’da da, başka ülkelerde de yapılanlar nihai çözüme hizmet etmiyor.
Bu geçici çözümlerle hem Türk insanı sıkıntı çekiyor hem diğer gittikleri ülkelerdeki insanlar sıkıntı çekiyor. Bizde de, başka ülkelerde de gençlerin büyük bir kısmı işsiz kalıyor.
ÇÖZÜM SURİYEDE BARIŞI SAĞLAMAK
Peki, nihai çözüm dediğiniz nedir?
Basit. Suriye’de barışın sağlanması ve savaş nedeniyle göç eden insanların dönüşlerini sağlayacak sürecin başlatılması.
Bunu tek başına Türkiye yapabilir mi?
Yapamaz. Bu yüzden sorun sadece Türkiye’nin sorunu değil. AB’nin de, NATO’nun da, Rusya’nın da, ABD’nin de Birleşmiş Milletler’in de sorumluluğu var. Bu ülkelerin işbirliği nihai çözümü getirecek. Çözüm geciktikçe sadece Türkiye değil, mültecilerin gittiği diğer ülkelerde de benzer sorunlar yaşanacak. O yüzden Suriye’nin toprak bütünlüğü ve barışı önemli. Ve en çok biz etkilendiğimiz için bizim için daha önemli. Bir kez daha ifade edeyim; Suriye bağımsız ve bütün olursa Türkiye bütün ve bağımsız olur.
HATAY’DA NÜFUSUN ÜÇTE BİRİ SURİYELİ
Gelelim Hatay’a, Nedir ilde durum?
Burada resmi rakamlara göre 520 binin üzerinden Suriyeli var. Ama gayriresmî olarak 900 bin-1 milyon olduğu söyleniyor. Gelen insanlar daha çok tarım alanında çalışıyor, esnaflık ve ticaret yapıyorlar, turizmle ilgileniyorlar, inşaat yapıyorlar. Özetle bizden biri gibi çalışıyorlar.
Burada sorun ne?
Sorun şu, Türkiye bir ekonomik kriz içinde. Hatay da bundan etkileniyor. Hatay’ın ekonomi pastasında aldığı pay büyümedi, küçüldü. Küçülen pastayı şimdi daha çok insan bölüşmek durumunda. Ne yazık ki bu bölüşme de haksız biçimde oluyor.
SURİYELİLER GİDERSE EKONOMİ ÇÖKMEZ
Nasıl?
Bizim gençlerimiz eskiden asgari ücretli, sigortalı çalışabiliyorken şimdi asgari ücretten daha az fiyata ve sigortasız çalışmaya razı oluyor. Çünkü onların yerine daha düşük ücrete ve sigortasız çalışan Suriyeliler var.
Siyasi iktidar temsilcileri, “Suriyeliler giderse ekonomi çöker” diyorlar. Onlara şu soruyu sormak gerekiyor; Türkiye Cumhuriyeti devleti ekonomisi bugüne kadar gelen göçmenlerle mi ayağa kalkmış? İkinci olarak, Türkiye’deki eğitim sisteminden kaynaklanan sorun nedeniyle ara eleman ihtiyacımızı hep dışa bağlı mı olacak? Dışarıdan gelecek göçmenlerle mi ara eleman ihtiyacı çözülecek?
Yoksa bunun yerine Milli Eğitim politikamızda kalıcı iyileştirmeler yaparak 5, 10, 20 yıllık projeksiyonlara göre eğitim sistemini mi değiştireceğiz?
Bu açıdan “Suriyeliler giderse ekonomi çöker” açıklaması acizliktir. Sorunun özünü konuşmamaktır, bizim çocuklarımızı işsizliğe itmektir.
EKONOMİDE ON YIL ÖNCEYE DÖNDÜK
Suriye’deki iç savaş bölge ekonomisini olumsuz etkiledi doğal olarak…
Hem de çok. Eskiden Suriye ve bölge ülkelerine ihracatımız günde 250 TIR’dı. Şu anda Suriye’ye giden bir kamyonumuz yok. Sadece 25 günde bir kalkarsa Ro-Ro seferi ile 10 civarında konteyner Basra Körfezi’ne gidiyor. Bu da 25 gün süren uzun bir seyahat ve bu sebeple ne yazık ki bazı ürünler yolda bozuluyor.
Düşünün bir yanda 25 günde on tane konteyner göndermek var diğer yanda günde 250 TIR göndermek var. Şunu da ekleyeyim, son 11 yılda Türkiye’deki çiftçi sayısı, tarımla uğraşan insan sayısı yüzde 49 azalırken Hatay’da ise son 9 yılda bu oran yüzde 69. Üreticilerimiz toprağını terk edip kente göçtü. Kentteki işsizlik arttı. Peki, tarımla kim uğraşıyor, gelen misafirler.
Savaş öncesi Hatay’dan Suriye ve Ortadoğu’daki 14 ülkeye günde 250 TIR giderken şu anda 25 günde 1 konteyner gidiyor. 2011 yılındaki ihracatımız 2 milyar 144 milyon dolarken 2019 yılında ise 2 milyar 165 milyon dolar olarak kayıtlara geçtik. Özetle ihracatta ve ekonomide 2011’e geriledik.
HAKSIZ REKABET VAR
Peki çalışan Suriyeliler, çalışırken, iş kurarken sigorta, vergi ve ödüyorlar mı?
Çoğu sigortasız ve vergi ödemiyor. Bu açıdan haksız rekabet de söz konusu. Bizim insanımıza göre daha avantajlılar. Hal böyleyken biz de geçici çözümle bunları burada tutuyoruz. Evet, AB, bazı vakıflar burada bazı projeler yürütüyor ama hiç biri sorunu kalıcı çözüm içermiyor.
Bizim için çözüm, bu insanların bir insanın yaşayacağı en ideal ortama dönmeleri. Bu da onların Suriye’ye dönmeleridir. Kalıcı barışı sağlamanın yolu da Suriye’de barışı tesisi etmek, Suriye bütünlüğünü sağlamaktır. Burada da görev Türkiye’nin de aralarında olduğu, ABD, Rusya, AB ve BM’ye düşmektedir. Yoksa…
Yoksa…
Bu süreç devam eder. Sadece Suriye’den değil, Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerinden de ekonomik nedenlerle, küresel ısınma nedeniyle bu ülkelere göç olacağıdır. Burada Türkiye sadece ara istasyon olur.
O insanların hedefi hep gelişmiş ülkeler ve AB ülkeleri olacaktır.
O yüzden bu ülkelerin, bu bölgedeki sorunlara kalıcı çözüm bulma konusunda daha aktif olması gerekiyor. Yoksa hepsi yakın zamanda birer göçmen ve mülteci dalgası ile karşı karşıya kalabilirler.
KALEM VEREMEDİKLERİMİZ ELLERİNE SİLAH ALABİLİR
Hatay ve Türkiye’deki göçmenler için gördüğünüz temel tehlike nedir?
Bu insanları ülkelerine gönderene kadar yapabileceğimiz şey, bunları olabildiği ölçüde insani imkânlar sağlamak ve çocukların eğitimine katkı sunmaktır. Çünkü eline kalem almayan, evinde kitap görmeyen, bilgisayarı olmayan bu çocuklar büyüdüklerinde eline silah alması, uyuşturucu alması zor olmayacaktır. Benim gördüğüm en büyük tehlikelerden biri bu. Bu yüzden bu sorunun çabuk çözülmesi gerekiyor.
Bu arada Hatay, İdlib’e de sınır. Oradan bir tehlike var mı sizin için?
BM’nin 15 Temmuz 2019’da yayınladığı bir rapor var. Orada Suriye sınırımızı dünyanın terörist çöplüğü olarak adlandırıyor. Dünyanın birçok ülkesinden radikal terör grupları burada. Ve burası bir anlamda mayınlı bir bölge, mayın tarlası. Nerede, ne zaman bir mayının patlayacağını bilemezsiniz. Çünkü dünyanın dört bir yanından gelen radikal gruplar ve ellerinde silah var. Yine oradaki Suriyelilerin elinde silah var.
Türkiye, altyapı başta olmak üzere oraya pek çok hizmet götürüyor ama güvenlik konusunda hala çok büyük bir zafiyet var. Bu kadar eli silahlı insanın olduğu bir yerde güvenliği yüzde yüz sağlama şansınız yok. Orası da kısa dönemde düzelmeyecek görünüyor. O yüzden BM, NATO, AB, ABD, Rusya gibi ülkelere sorumluluk düşüyor. Kalıcı barışa adım atmak adına çözümü zorlamalılar. Ancak o zaman bu insanların mağduriyeti biter. Sadece onların değil, gittikleri ülkelerde mağdur ettiklerinin de…
Bugün mülteciler Türkiye’de kalıyor diye hiçbir devlet mutlu olmasın. Bugün burada olanlar yarın aynı imkânsızlık nedeniyle gelişmiş ülkelere gidecekler. Bu yüzden Suriye’yi huzurlu hale getirmek gerekiyor, Irak’ı da huzurlu hale getirmek gerekiyor. Ürdün’ü, Libya’yı, Mısır’ı huzurlu hale getirmek gerekiyor.
VATANDAŞLIK KEYFİ VERİİYOR
Hatay’da gayriresmî rakamlara göre 900 bin-1 milyon Suriyeli var. Ekonomik ve sosyal sorunlar dışında başka bir kaygınız var mı?
Burası geçmişte referandum yaşamış bir şehir. O referandum ile Türkiye’ye katılan bir şehir. Bundan her Hataylı mutlu, bunda bir sıkıntı yok.
Son dönemde hükümet Suriyelilere vatandaşlık veriyor. Bu gelenler kim? Sadece rejimden kaçanlar mı yoksa belli gizli unsurların Türkiye ve Hatay üzerindeki emellerini yerine getirmek üzere mi gönderildi? Hükümetin bunu çok iyi düşünmesi lazım.
Diğer yandan şunu görelim; Hatay’da doğan çocukların yüzde 55’i Suriyeli. Bir ailede 4-5 hatta 6 çocuk var. Ben seçim öncesi bir çadıra girdim; kadın 26, erkek 26 yaşındaydı. 6 yıldır buradalarmış. 6 çocukları da burada doğmuştu. Mesela Reyhanlı’nın nüfusu 80 bin. Bugün yaşayan insan sayısı 230 bin. Ne su yetiştirebiliyorsunuz, ne altyapı, ne kanalizasyon, ne arıtma tesisi.
Yine Yayladağı’nda seçimi iktidar, vatandaş yapılan Suriyeliler sayesinde kazandı. Bazı yerlerde muhtarlık seçimi, bazı yerlerde belediye başkanlığını onlar sayesinde kazandı. Hesaplarımıza göre 12 yıl sonra büyükşehir seçimini de kazanabilirler.
Kaç kişiye kimlik verildi? Kimlik alanlar hemen oy kullanabildi mi?
Son yerel seçimde 13 binden fazla Suriyeli oy kullandı. Peki, bu insanlar, buradaki partileri, adayları ne kadar tanıyor? Tanımıyorlarsa bu insanlar hangi kıstasa göre oy kullanıyor? Tabi bu soruların cevabını biliyoruz.
Bu işler bu kadar kolay olmamalı. Mesela Filistin’den Suriye’ye gelmiş pek çok insana vatandaşlık verilmiş ama seçme ve seçilme hakkı verilmemiş. Bunun örnekleri çok. Özetle…
ONLARA DEĞİL SORUNLARINI ÇÖZMEYENLERE KIZGINIM
Evet, özetle…
Ben buradaki Suriyeliler konusunda hassasım. Bunun nedeni Hatay’ın nüfusunun, demografik yapısının değişme riski. Bu sadece benim değil Hataylıların da kaygısı. Diğer yandan ben onlara buraya geldikleri için kızgın değilim. Sadece gelmeleri sonuç ve buna yol açan savaşı durdurup kalıcı barışı sağlamanın önemli olduğunu söylüyorum. Bunda da tek başına Türkiye’nin değil, bölgede etkin olan tüm devletlerin sorumlu olduğunu söylüyorum.
CHP’nin 2019 yerel seçimlerinde elde ettiği başarı sonrasında merkezi hükümet belediyeleri çalıştırmamak için çaba harcıyor. Siz de etkileniyor musunuz bu kararlardan?
Tabi. Hepimiz aynı havuzda yüzüyoruz. Aynı havuzdaki sudan biz de faydalanıyoruz ama aynı havuzdaki suda boğulmamız konusunda çaba harcıyor iktidar. Şimdi İstanbul sıkıntı çekerken Ankara, İzmir, Hatay’ın çekmemesi mümkün mü?
Biz iki yönden travma yaşıyoruz. Hem aleyhimize geliştirilen yasalarla hem de Suriyeliler konusundaki problemlerle yaşıyoruz. Ama tüm problemleri aşacağız. Başarısızlık gibi seçeneğimiz yok.
Biraz da Hatay’ı konuşalım. Neler yapacaksınız yakın zamanda?
Bizim birçok projemiz var. Bütün bunları birleştirdiğiniz zaman Hatay’a eşik atlatacak. Bunlardan bir tanesi EXPO, bir tanesi Hatay Deniz Otobüsleri (HADO), bir tanesi kırsal kalkınma projesi, bir tanesi bu şehrin UNESCO tarafından tescillenmiş gastronomi şehri olması.
Bunlar dışında altyapıyla ilgili büyük bir yatırım projemiz devam ediyor. 2017’de en fazla altyapı yapan şehiriz. Şehri bir bütün olarak geliştirmek için çalışıyoruz.
HATAY’I MARKA ŞEHİR YAPMAK İSTİYORUZ
EXPO nedir, hedef ne?
En temel tanımı ile ülkenin, şehrin markalaşması ve kalkınması için bir araç ve bir fırsattır. Bu açıdan EXPO, kültür, tarih, eğitim, sanat, eğlence ve ticaret alanlarında bir olimpiyattır. 6 aylık bir etkinliktir.
Bu açıdan bizim amacımız da kırsal kalkınma hamlesi, turizm sektörünü canlandırmak, ticaretteki payımızı artırmak, tanınırlığımıza katkı sağlamak. İki bölgede yapıyoruz. 100 dönümü İskenderun tarafında, 220 dönümü de Antakya tarafında olmak üzere 320 dönüm alanda yapılacak.
İskenderun EXPO alanında; Ulusal ve Uluslararası Bahçeler ile Botanik Park ve Fidanlık yer alacak.
Antakya EXPO alanında ise Gastronomi Köyü, Açık ve Kapalı Fuar Alanları, Medeniyetler Bahçesi, Tıbbi ve Aromatik Bitki Parkı, Kültür ve Sanat Sokağı ve Biyolojik Gölet olacak.
Hatay bitki çeşidi açısından da çok zengin. Avrupa’da 12 bin bitki çeşidi varken Türkiye’de de 12 bin bitki çeşidi var ve bunların üçte birlik kısmı Hatay’da. Sadece Hatay’a özgü 50 tane endemik çiçek var, tıbbi aromatik bitki var. Özellikle Amonoslar bölgesi tıbbi aromatik bitkiler ve müthiş bir doğal çiçeklere sahip. Biz bu potansiyeli kullanmak istiyoruz.
Bununla birlikte en çok fidan üreten bölge burası. Mesela defne konusunda zenginiz ama bunları bugüne kadar kullanamamışız. Defneyi biz sadece çalı gibi topluyoruz, satıyoruz. Bundan üç tane tüccar İzmir’de para kazanıyor. Yine kekiğimiz var mesela. İki tane köyümüz kekik dikiyor, kekikten para kazanıyor: işe biz bunları daha profesyonel hale getirmek istiyoruz.
Nasıl?
Daha planlı ve profesyonel çalışarak. Mesela insanlarımız tarımı bırakıyor, şehre geliyor. İşsiz sayısının artmasına yol açıyor. Biz bir şirket kurarak planlı biçimde tarımı yeniden canlandırmak istiyoruz. Özellikle küçük çiftçileri. İhtiyaçlarımıza göre projeksiyon yaparak ihtiyacımız olan ürünleri üretecek bir planlama yapıyoruz.
Biz buna kırsal kalkınma projesi diyoruz. Hedefimiz küçük çiftçileri yeniden tarıma teşvik etmek ve onların kazanmasını sağlamak.
Bunu da kurduğumuz şirket üzerinden yapacağız. Endüstrileşebilen ürünleri endüstrileştirip ondan sonra yurtiçi ve yurt dışına pazarlamasını yapmak ve insanlarımızın evine giren parayı artırmak.
HEDEFİMİZ İLK DÖRT
Deniz ulaşım projesi…
1870’lerde Fransızların Cruze gemileri, Beyrut’a, İskenderun’a, Mısır’a birçok yere turistik amaçlı seyahat yapmışlar. Biz gelmişiz 2021’e burada bir liman yok. Bu projeyi 5 yıldır dile getiriyorum, iktidar milletvekilleri bu işi frenlediler. Ama sağ olsun Sayın Valimiz bize iki yıl önce bu konuda yardımcı oldu. Balıkçı barınağını marinaya çevirdik. Bize de bir kısmını verdiler ve biz de Hatay Deniz Otobüsleri seferlerine başlamak istiyoruz.
Nereden nereye?
Önce KKTC’ye Gazimağusa’ya, sonra Beyrut’a düşünüyoruz, sonra da Hayfa. Mersin’e, diğer limanlara bölgesel avantajlarımız var. Bunu da sonu kadar kullanmak istiyoruz.
Son olarak Atakaş Hatayspor’a gelelim. Geçen yıl ilk kez Süper Lig’e çıktı ve 6. oldu. Bu yıl hedefiniz ne?
Kulübümüz 1967’de kuruldu ve ilk kez Süper Lig’e çıktı. Bu yılki hedefimiz ilk 4’e girmek. Bunu başaracak güçteyiz. Ama sadece futbolda değil, kadınlar ve erkeklerde basketboldan voleybola, satrançtan yüzmeye her alanda iddialıyız ve bunu da kazandığımız kupalarla kanıtladık.