Perşembe, Nisan 25, 2024

Hani sanayi ve ihracat ile büyüyecektik?

Bir yıldır Sayın Maliye ve Hazine Bakanının hararetle savunduğu büyüme modeli iddia edildiği gibi ne ülkenin sanayi kapasitesini arttırmış ne de ihracat ana büyüme kaynağı olmuştur. Dahası bu model sermaye yanlı ve devletin harcamalarına kaynak üreten bir modele dönüşmüştür.

İktidarın ekonomi kurmayları büyük iddialarla çok uzun zamandır bir büyüme modeli uygulamaya çalışıyorlardı. Bu modelin adına “Türk Tipi Büyüme Modeli” diyerek, sadece bize özgü, orijinal bir büyüme modeli uygulanıyormuş gibi, bir de algı yaratmaya girişmişlerdi.

Bu model, 2021 yılı içinde TL’nin ciddi miktarlarda değer kaybetmesiyle gündeme geldi.  İktidarın ekonomi yöneticileri TL’nin bu değer kaybına bir “kulp” bulmak ve yaşanan değer kayıplarını iktidarın bilinçli bir tercihinin sonucu olarak kamuoyuna göstermek zorunda hissettiler. Tüm dertleri, geçmişte de böyle değer kayıplarına aşina olan kamuoyunun gözünde, “biz onlar gibi değiliz” algısı yaratarak, bu sefer yaşanılan değer kayıplarının bütüncül bir politikanın bir parçasıymış gibi göstermekti.

Önceleri uygulanan modeli Çin tipi model olarak anlatmaya çalışırken, düşük TL değerinin ihracat arttırıcı etkisi ile “Çin’in büyüme modeli” arasında bir benzerlik kurmaya çalıştılar. Sonra bu modelin eleştirilebilecek yönlerinin iktidara zarara verebileceği düşünülerek, benzerliği Güney Kore’nin ihracata dayalı büyüme modeliyle kurmaya çalıştılar. O da olmayınca ve kamuoyunda kabul görmeyince, bu kez “bizim modelimiz bize özgü bir model” olduğu iddia edilmeye başlandı.

Bugüne kadar Türk Tipi Büyüme modelin dayandığı iki temel iddia vardı. Bunlardan biri büyüme artık hizmet ve inşaata bağımlı, iç talep çekişli bir süreç değil, aksine sanayi ve dış talep çekişli bir sürece dönüşecekti. Bu nedenle hem sanayinin ekonomideki etkisi hem de ihracatın büyümedeki önemi artacaktı.

Elbette ekonomimizin mevcut yapısını dikkate almayan bu iddialar neticesinde TL’nin değer kaybetmesi ile ithalatın pahalı hâle gelmesi önlenemedi. Bir yandan pahalı girdi maliyetleri, diğer yandan artan girdi ithalatı beraberinde dış ticaret açıklarını arttırdı. Dış ticaret açıklarında rekor üzerine rekor kırıldı. Ama çok daha önemli bir yan etki, artan ithalat fiyatlarının yol açtığı enflasyon iktidar açısından ciddi bir sorun haline geldi.

Bu nedenle ilk zamanlarında olduğu gibi, TL’nin sürekli değer kaybetmesini istenmedi. Ama buna karar verilirken, iktidar enflasyonda bir başarı sağlayamadığı için, TL tahmin etilenden fazla değer kazanmaya başladı. Bir yandan TCMB müdahaleleriyle TL’nin değer kaybetmesine mani olurken, öte yandan bir türlü sona erdiremediği enflasyonla birlikte TL değer kazandı. Neticede ihracatçı bu durumdan pek memnun olmadı.

Zamanla herkes iktidarın ve ekonomi yöneticilerinin başlangıçtaki iddialarını unuttu. Hatta o günlerde, bu modelin ve izlenen ekonomi politikasının iktidarın arzu ettiği sonuçlara yol açmayacağını söyledikleri için, “mandacı iktisatçılar” olarak nitelenen iktisatçıların söylediklerini gündeme bile getirmediler.

Hani izlenilen model sanayiyi arttıracaktı?  Aynı yıl içinde sanayi ortalamanın altında kalarak, sadece yüzde 3,3 büyümüş. İktidarın can damarı olan inşaat faaliyetleri ise yüzde 8,4 oranında daralmış.

Neticede koskoca bir 2022 yılı bu tartışmalarla geçti. Tartışma diyorum, sadece alışkanlıktan. Aslında tek taraflı bir inatlaşmanın yaşandığı bir yıl oldu 2022. Ekonomi yönetimi özgün bir model uyguladığını iddia etti ve zaman zaman ihracatta elde edilen yüksek performansını referans alarak izledikleri modelin başarılı olduğunu kamuoyuna anlattı.

Dün itibariyle 2002 yılı büyüme rakamları açıklandı. Hem de iktidarın kontrolünde olan TÜİK tarafından açıklanan rakamlar bunlar.

Buna göre Türkiye ekonomisi 2022 yılında yıllık bazda yüzde 5,6 oranında büyümüş. Bu gerçekten sevindirici bir haber hepimiz için. Kişi başı gelirimiz ise, 176,5 bin TL olmuş. Dünkü piyasa kuru ile bu rakam 9 bin dolar civarında bir rakam. Yıllık ortalama kur alındığında da bunun bir miktar üstünde çıkıyor. Ama ilginç olan, Sayın Bakan Nebati 2023 yılında izledikleri bu büyüme modeli ile kişi başı gelirin 12 bin doların üzerine çıkacaklarını iddia ediyordu. Bundan sonrasını siz düşünün artık.

Bu iddia uyarında bugünkü seviyenin 2 bin dolar daha üstüne çıkması gerekecek kişi başına gelirimiz. Ülke nüfusumuzu 85 milyon olarak düşünsek toplamda 170 milyar dolara tekabül edecek bir rakamdan bahsediyoruz. Dün açıklanan GSYİH rakamları 2022 yılı itibariyle toplam gelirimizi dolar basında 900 milyar dolar civarında tahmin etmekte. Bu hesaplamada TÜİK 2022 ortalama kuru 16,6 almış. Sadece bunu bile dikkate alsak, mevcut gelirin yüzde 18’ine karşılık gelen bir miktar artışa ihtiyacımız olacak 2023 yılında demektir. Bunun değerlendirmesini kamuoyuna bırakıyorum.

Bugün açıklanan rakamlar iktidarın büyüme modeli bakımından birtakım sonuçlar veriyor bize. Bunları ele almakta yarar var. Öncelikle Türk Tipi Büyüme Modeli gerçekleşen sonuçlar bakımından gerçekten bizim alışık olduğumuz türden “Türk Tipi” olmuş.

Tarihsel olarak Türk tipi büyüme iç talep çekişli, ağırlıklı olarak hizmet (ticarete konu olmayan) temelli iktisadi faaliyetlerdeki artışlarla olur. Geçtiğimiz yıl iktidarın iddia ettiği gibi sanayi çekişli değil, daha çok hizmet ve finans çekişli olmuş büyüme. TÜİK’e göre, finans ve bankacılık 2022 yılında yüzde 21,8 oranında artmış. Bu artış hizmetlerde yüzde 11,7 olarak gerçekleşmiş. Yani yıllık yüzde 5,6’lık büyüme çok büyük ölçüde hizmet ve finans çekişli olarak elde edilmiş.

Hani izlenilen model sanayiyi arttıracaktı?  Aynı yıl içinde sanayi ortalamanın altında kalarak, sadece yüzde 3,3 büyümüş. İktidarın can damarı olan inşaat faaliyetleri ise yüzde 8,4 oranında daralmış. Dolayısıyla Sayın Bakanın büyüme modelinin temel iddialarından biri gerçekleşmemiştir.

 

İktidarın bir diğer iddiası ise büyümenin “dış talep”, yani ihracatla sağlanacağı yönündeydi. Grafik 1’de toplam talep bileşenlerinin her bir çeyrekte, yıllık düzeyde değişim oranları görülüyor. Geçen yılın en son çeyreğinde, 2021’in aynı çeyreğine göre ihracattaki düşüş açıkça görülüyor. Bunun dışında kalan çeyreklerde ihracat performansımızın pozitif olduğu görülüyor.

Ama sorun bu değil. Asıl sorun 2022 yılındaki büyümenin ana itici gücünün dış talep değil, aksine her zaman olduğu gibi, tüketim üzerinden oluşturulmuş “tüketim harcamasının” olmasıdır. Bu, siyaseten ve ekonomik alanda sıkışan siyasetçilerin ülkemizde her zaman başvurduğu, bizlerin de alışık olduğu bir durumdur. Dolayısıyla 2022 büyümesi iddia edildiği gibi, dış talep kaynaklı değil, iç talep kaynaklı olmuştur.

Türk Tipi Büyüme Modelinin ürettiği büyüme geniş halk kitlelerinin yararına olmayan, hatta oluşturduğu dolaylı etkiler sebebiyle bu kitleleri refahtan uzaklaştıran bir ekonomi modeli olmuştur.

Son olarak elde edilen büyümenin kapsayıcılığı açısından da bir değerlendirme yapılmasında yarar var. Bu amaçla, açıklanan GSYİH’ın gelirler yönüyle bileşenlerini incelemek mümkün. Böyle bir inceleme yaratılan gelirin ekonomideki üç temel iktisadi birim arasında nasıl paylaşıldığı konusunda fikir verir niteliktedir. Bu iktisadi birimler sırasıyla emek, sermaye ve devlettir.

Bunlardan emek, üretimden payını işgücüne yapılan ödemelerden almaktadır. Sermayenin aldığı pay bürüt işletme artığı olarak ayrıştırılırken, sermayenin yıpranma payı olarak ifade edilen amortisman (sermaye tüketimi) da bunun içinde yer almaktadır. Emek için böyle bir yıpranma payı düşünülmemektedir. Son olarak devletin gelirden aldığı pay ise vergiler yoluyla gerçekleşmektedir.

Bu üç iktisadi birimin gelirden aldıkları paylar Grafik 2’de gösterilmektedir. Görüldüğü gibi, emeğin gelirden aldığı pay 2020 yılından beri sürekli düşüş göstermiş, buna müteakip sermayenin aldığı pay ise sürekli artmış. 2022 yılında da bu eğilim değişmemiş. Yani Türk Tipi Büyüme Modeli denilen model emeğin aleyhine, sermayenin lehine refah üreten bir model olmuş.

Grafik 2’deki bir diğer bulgu ise, devletin üretilen gelir üzerinden aldığı vergilerin de 2020’den itibaren atış gösterdiğidir. Grafik 2’nin sağ ekseninde gösterilen bu değerlerin negatif değerler olarak karşımıza çıkması, devlet tarafından alınan verginin gelirden bir sızıntı olarak düşünülmesi ve bu yüzden emek ve sermaye arasında paylaşılacak toplam gelirde bir azalmaya yol açmasından ötürüdür.

Bir yıldır Sayın Maliye ve Hazine Bakanının hararetle savunduğu büyüme modeli iddia edildiği gibi ne ülkenin sanayi kapasitesini arttırmış ne de ihracat ana büyüme kaynağı olmuştur. Dahası bu model sermaye yanlı ve devletin harcamalarına kaynak üreten bir modele dönüşmüştür. Dolayısıyla Türk Tipi Büyüme Modelinin ürettiği büyüme geniş halk kitlelerinin yararına olmayan, hatta oluşturduğu dolaylı etkiler sebebiyle bu kitleleri refahtan uzaklaştıran bir ekonomi modeli olmuştur.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI