Türkiye’nin yeni ve kurucu bir siyasete ihtiyacı vardır. Bu yeni siyaset geçmişin acıları, öfkeleri üzerinden kurulmaz. Bu yeni siyaset sadece geleceğin birlikte inşasını sağlayan söylemsel ve pratik müdahalelerle gerçekleşebilir.
Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Helâlleşme” sadece bir çağrı değildir; bunun ötesinde devlet, toplum ve siyaset ilişkisini yeniden tartışma ve bunu farklı bir aksa çekme çabasıdır. Helâlleşme olmazsa hesaplaşma olduğunun farkında olan CHP lideri Kılıçdaroğlu yeni dönemi, kendi iktidar sürecini şimdiden tanımlıyor. “Halkla helâlleşilir, sistemle hesaplaşılır” ilkesini yaşama geçirmek, meselenin sisteminin ürettiği bir gerçeklik olduğunu ve buradan hareketle kişi ve partilere dönük bir öfkenin ya da intikam hissinin toplumsal barış için son derece tehlikeli olduğunu anlatması aynı zamanda da bütün olumsuzlukların parti ve kişilere indirgemesini önlemesi açısından tarihidir.
Son bir hafta boyunca CHP liderinin çağrısının çok ciddi bir biçimde sahiplenildiğini, tartışıldığını ve detaylandırıldığını gördük.
Bu çerçevede topluma gösterilmesi, anlatılması gereken aslında kişi ve partilere indirgenmiş siyasetin ve de öfkenin sağlıklı olmadığıdır.
Neo-liberal düzenin ve kurumlarının ürettiği siyaset ve kişilere açtığı alan üçüncü dünya ülkelerinde salt kişisel zenginleşmeye dönük bir pratiği ortaya çıkarmaktadır. Siyaseti kişisel zenginleşme aracı ve “maden sahası” olmaktan çıkarmak ve dünya düzenin bize biçtiği rolden sıyrılmak ancak ve ancak toplumsal ve siyasal barışını sağlamış ülke ve toplumlar için mümkündür. Dolayısıyla ülke ve toplumun geleceği, ancak gerçekçi bir siyasetin kurgulanması ve alan açıcı rolü ile söz konusu olabilir.
Daha önce bu ülkeyi yönetmiş kişilere/partilere dönük öfkenin sağlıklı bir sonuç üretemediği, ülkenin gelişme ve yenileşme dinamiğine bir katkı sağlamadığı ortadadır. Bunun haklı sebeplerinin olup olmaması kişiseldir, siyasi ve kurumsal değildir. O sebeple siyaseti dizayn eden sisteme dönük bir eleştirinin, çözümün ortaya konulması gerekmektedir. Kılıçdaroğlu’nun çağrısı siyasal öznelerin konumlarını, toplumla olan ilişkilerini ve dünya siyaseti içindeki belirlenmiş pozisyonlarını anlamak açısından ciddi bir imkân sunmaktadır.
Türkiye’nin yeni ve kurucu bir siyasete ihtiyacı bulunmaktadır. Sıklıkla bunu söylüyor ve yazıyoruz. Bu yeni siyaset geçmişin acıları, öfkeleri üzerinden kurulmaz. Bu yeni siyaset ancak ve ancak geleceğin birlikte inşasını imkân sunacak söylemsel ve pratik müdahalelerle gerçekleşme imkânına kavuşabilir.
Öfkeden, kamplaşmadan, kutuplaşmadan gözleri kararmış ve karşıtının mahvından örtesini düşünmeyen/istemeyen bir duygunun siyaset olduğunu söylemek olası değildir. Dolayısıyla CHP liderinin çağrısı aslında siyasetin gerçek anlamıyla yapılmasına imkân sunan bir müdahaledir.
Türkiye yeni bir siyaset yapma biçimiyle tanışmak durumundadır. Helâlleşme siyaset kurumunu “kör dövüşüne dönen” bir alandan azat edip, onu yeni kavram, özne ve süreçlerle beslemek ve yeni bir iddia ile sorunlara kapsamlı çözüm üretmek anlamını taşımaktadır.
Helâlleşme, siyaset kurumunu “kör dövüşüne dönen” bir alandan azat edip, onu yeni kavram, özne ve süreçlerle beslemek ve yeni bir iddia ile sorunlara kapsamlı çözüm üretmek anlamını taşımaktadır.
Bugüne kadar siyaset kurumu birbirleriyle kavga eden bir anlayışın ötesine geçememiştir. Ne yeni bir anayasa yapmayı başarmış, ne de var olanı değiştirebilmiştir. Ne toplumsal ve ekonomik sorunlara çözüm üretmiş ne de ülkeyi dünyada hak ettiği yere taşımıştır. Dolayısıyla helâlleşme, bu kısır tartışmaları bir tarafa bırakıp siyasetin gerçek anlamda halkın derdine çözüm üretme potansiyeline kavuşması için ciddi ve tarihi bir imkândır. Bu nedenle mesele siyaset kurumunun sınavıdır. Yeni bir anlayışı toplumun önün bir seçenek olarak sunan her siyaset ülke ve toplum için kazançtır.
