Perşembe, Nisan 18, 2024

Halikarnassos’ta bir sokak piyanosu

Parlak bir güneş gökyüzünde. Geçmişten geleceğe sonsuzluğu anlatır gibi. Chopin’in hüzün yüklü notaları çarpıyor bulutlara. Arşipel’in üzerine asılmış parça parça bulutlardan yankılanıyor kulaklarımızda notalar.

Cicero’nun isimlendirmesiyle Tarihin Babası’nın doğduğu topraklarda bir şeyler karalamak kolay değil. Omuzlarımızda binlerce yılın sorumluluğu, benliğimizde zenginliği var.

Not defterini uzatıyor meydanda piyano çalan hayat. Hüzünlü, sakin duygularımızı döküyoruz not defterine.

“Beklentiler yorar” diyor piyanonun başındaki hayat. Bekleyecek ne kaldı onca acıdan sonra? Tanrı’nın kendisine, doğaya sunduğu lütfu parmaklarından tuşlara süzülen notalarla sunuyor binlerce yıllık tarihine Halikarnassos’un.

Soğuk ve güneşli bir akşamüstü, günlerin yorgunluğunu, acısını yüreğimizde, bedenimizde hissederken, o yorgunlukları, acıları anlatan notalarla hayat buluyor hislerimiz. Kendiliğinden taşıyıveriyor ayaklarımız bedenimizi piyanonun başına.

İyilik hissediyoruz. İyiliğe ihtiyacımız var. İyi insanların var olduğunu bilmeye ihtiyacımız var. Onlarla beraber iyiliği yaşamaya ihtiyacımız var. İyiliğin birleştirdiği yüreklerde güç bulmaya ihtiyacımız var.

Çok kötülük gördük, çok yorulduk. Kötü insanlardan ve kötülüklerinden yorgunuz. İyiliğin hüküm sürdüğü bir dünyaya ve ülkeye hasretimiz var.

Duyguların anlatımıdır, ifadesidir sanat. Toplumsal terapidir sanat. Müziktir, şiirdir, resimdir, sinemadır, heykeldir, romandır, tiyatrodur sanat. İnsanlığın tecrübelerinin tarih notlarıdır sanat. İyiliğin yayılmasının en güzel, en estetik, en insanca, en yüce, en kutsal yoludur sanat. İnsanı anlatmaktır sanat. Medeniyetin nüvesidir sanat.

Parlak bir güneş gökyüzünde. Geçmişten geleceğe sonsuzluğu anlatır gibi. Chopin’in hüzün yüklü notaları çarpıyor bulutlara. Arşipel’in üzerine asılmış parça parça bulutlardan yankılanıyor kulaklarımızda notalar. Beynimize, yüreğimize nüfuz ederken, insanlığın tarihini, Tarihin Babası’nı, Cevat Şakir’i, Giritli göçmenleri, Azra Erhat’ı, Maria Callas’ı (*), Koslu Hipokrat’ı dolduruyor içimize. İyiliği, iyi insan zenginliğini bizim adımlarımızın da üzerinde tarihe karıştığı topraklarda yudumluyoruz.

Yıldız Kenter’in Ben Anadolu’sunu anımsamamak ne mümkün o an? O muhteşem oyunculukta hayat bulan Kibele’yi, Artemis’i, Halide Edip Adıvar’ı, Nilüfer Hatun’u duyumsamamak ne mümkün? Hele ki, notaların süslediği meydanda Anadolu kadınları bizi izlerken.

İnsan, sanatla kalkar ayağa. Sanatla doğrulur, canlanır yeniden. Hüzünlüdür, acı içindedir, ağıt yakar. Ölüme meydan okur bir gün öleceğini bilerek. Kendi yaşadıklarını, kendisinden sonraya bırakır armağan. Ölümden ölümsüzlük yaratma çabasıdır koskoca kısacık hayat.

Notalar eşliğinde sohbetteyiz. Umut olmadan yaşanmıyor diyor hayat. Hüzünle umudun birbirine nasıl karıştığı gözlerinin pırıltısında gizli. Üzgün, çaresiz. Umutlu, elleri bağlı, parmakları birbirine kenetlenmiş. İyi insanlarla iyiliği yaşatmaktan, yaymaktan başka çare de yok hani. Üzüntüyle buruşan yüzü, vücuduna sarkan omuzları yaşanılan acıların vücut bulmuş hali.

İyiliği yaymak için 55’inden sonra kendi başına öğrendiği piyanoyu sürekli çaldığı için Çorlu’dan kaçmak zorunda kalmış. İnsanın duygularını ifade etmesine tahammülü olmayan ruhtan ve akıldan kaçış.

Binlerce yıldır sanatın alasının yapıldığı toprakların yeniden acılara gark olması ne acı. Yeryüzünde yaşanabilecek her şeyin yaşandığı bir yer gösterin deseler Anadolu’dan başka bir yer mi gelir ki akla? O topraklar kupkuru şimdi. Medeniyetlerden medeniyetler yaratmış bu beşik, tarihinin en kurak zamanlarından birinde. Kötülüğün mirası bu çoraklık.

Kötülük yenilecek. Zamanın uzun akışında yok olacak kötülük. İyilik kazanacak. Yok olmak zorunda kötülük. Yine “gömelim gel seni tarihe sığmazsın” dendiğinde, akıllarda piyanonun notalarından çıkan sonsuzluk kalacak, hayatın kendisi olacak. Göğe yükselecek notalar. Ben Anadolu’nun kadınları dinleyecek o notaları. Tarihin Babası duyacak piyanonun tuşlarından Arşipel’in bulutlarına asılan notaları. Ve yine tarihin bir başka babası çıkacak ve anlatacak bugünleri sonsuzluğa. Ağıtların ve acıların notalarında. Halikarnassos’ta bugün olduğu gibi.

(*) 1940’larda, Rodos belediye başkanı kızıyla beraber Bodrum’un 1927’de açılan ve sonradan adı Körfez olan lokantasına gelir. Şarkılar söylenir o akşam. Rodos belediye başkanı, küçük kızının da şarkı söylemesini ister. Kız, şarkısını söyler. Önce sessizlik, sonra da alkış kopar lokantada. Yıllar sonra yine gider Bodrum’a bu kız. Küçük yaşta şarkı söylediği lokantaya da uğrar, anıları canlanır. Yıllar sonra Bodrum’a, Körfez’e gelen bu kızın adı Maria Callas’tır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI