Yeni Cumhurbaşkanlığı’na Pek Olası Değilse de Muhtemel bir Karşı Ağırlık Darbe sonrası olağanüstü hal ve yeni cumhurbaşkanlığı sisteminin devreye giriyor olmasının birlikteliği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin neredeyse tartışılmaz yöneticisi konumunu pekiştirdi. Olağanüstü hal, 2016 Temmuz’undan bu yana şimdiye kadar beş kez uzatıldı ve görünürde bir sonu bulunmuyor. Ancak 16 Nisan referandumunda onaylanan cumhurbaşkanlığı sistemi bir zamanlar, öyle ya da böyle, epeyce özerk olan kurumların içlerinin olağanüstü hal olmadan da boşaltılacağını işaret ediyor. Yargı artık Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) bir uzantısı olmaktan öte konumda değil, önemli pozisyonlara atamayı AKP lideri ve Cumhurbaşkanı olan Erdoğan ve AKP’nin hükmettiği Meclis yapıyor. Ordu da artık büyük oranda – yargıdan farklı biçimde ve olması gerektiği üzere, siyasallaşmamış bir durumda olsa da –  hükûmetin denetiminde. Bir sonraki seçimi takiben Başbakanlık ortadan kaldırılacak. Cumhurbaşkanı yürütmenin tepesinde tek başına kalacak, atama yetkisi denetlenir olmayacak. Sivil toplum üzerinde dahi artan bir otoriteyi barındırarak yürütmenin kendisinin erişimi dikkate değer biçimde genişleyecek.[1] Çoğu gözlemci Erdoğan’ın konumunun karşı konulmaz bir şekilde kalmasını ve AKP’nin gelecek yıllarda iktidarda olmaya devam etmesini bekliyor. Ancak Türkiye’deki yönetişimin üzerindeki AKP tahakkümü aslında sınırlandırılabilir ya da 3 Kasım 2019’da düzenlenecek seçimlerde – bunların adilane bir şekilde yürütüldüğünü varsayarak konuşursak – tamamen ortadan kaldırılabilir.[2] Kazanan başkan adayı, geçerli oyların çoğunluğunu, en azından ikinci turda almak zorunda. Bu gereklilik milletvekili seçimlerinden farklılık arz ediyor ve anayasada belirtilmiş durumda, dolayısıyla anayasal değişiklik olmaksızın değiştirilemez. Kutuplaştırıcı Erdoğan diğer potansiyel adaylardan popülerlik bakımından bugüne kadar çok daha önde olsa da,[3] adil yürütülmüş başa baş bir ikinci turda oyların çoğunluğunu alacağı hiçbir şekilde verili değil.[4] Meclis’e gelince, AKP kuruluşundan bu yana girdiği beş seçimin dördünde sandalyelerin kaydadeğer bir çoğunluğunu elde etti; diğer seçimde de diğer partilerden çok daha fazla sandalye kazanmıştı. AKP, ayrıca son üç seçimin ikisinde halk oyunun yüzde 49’undan fazlasını aldı.[5] Fakat bir sonraki seçim, seçmenlerin eşzamanlı olarak ancak ayrı bir şekilde Cumhurbaşkanı ve Meclis için oy verecekleri ilk seçim olacak. Bu olgunun seçmen tercihlerini nasıl etkileyeceğini tahmin etmek kolay değil. Ayrıca milletvekili seçiminin sonucu Türkiye’nin nasıl yönetileceğine yine de etkide bulunabilir. Yeni sistemde Cumhurbaşkanının gücü ne kadar boğucu olursa olsun, Türk seçmeninin tercihlerine bağlı olarak anlamlı bir Meclis için yine de bir nefes alma imkanı ve Cumhurbaşkanı üzerinde Meclis’in bir ölçüde denetim ve denge kurması söz konusu olabilir. Takip eden kısımlarda kısaca yeni sistemde Meclis’in görev ve sorumluluklarını ele alacağım. Yeni Meclis: Kaybedilen, korunan ve kazanılan yetkiler 16 Nisan’da kabul edilen ve Cumhurbaşkanının gücünü çarpıcı bir şekilde artıran düzenlemelere dair bazı yanlış anlaşılmalar mevcut. Bunlardan birisi herhangi bir güç ayrılığının bulunmayacağı. Aslında yeni sistem, biçimsel açıdan olsa da, mevcut uzun süredir devam eden parlementer sisteme nazaran daha fazla güçler ayrılığı barındırıyor. Mevcut sistemde, parlamenter sistemlerde tipik olduğu üzere, yürütme ve yasama birbirleri içine geçiyor. Çoğu Bakanlar Kurulu mensubu, milletvekili oldukları için kendi tasarılarını önerebilir ve buna oy verebilirler.[6] Yeni sistemde Kabine üyeleri ve yürütmenin diğer mensupları Meclis dışından gelecekler. Eğer bir milletvekili Kabine üyeliği ya da yürütmenin başka bir branşı atamasını kabul ederse Meclis’ten istifa etmek zorunda kalacak. Kısacası ABD sistemine benzer şekilde, Kabine üyeleri ve diğer yürütme mensuplarının Meclis’te görev alması söz konusu olmayacak ve bütçe haricinde bütün yasama süreci en azından resmi olarak Meclis içinden başlayacak. Ancak gerçekte bu ayrılık o kadar da mutlak değil. Eğer Cumhurbaşkanı ve Meclis’in çoğunluğu aynı partidense, yasama süreci muhtemelen gayriresmi biçimde yürütme tarafından başlatılacak.[7] Ayrıca Cumhurbaşkanının kararname yetkisi yürütmenin kendisinin yarı yasama görevi üstleneceği anlamına geliyor. Yine de yönetimin her iki erkinde birden görev almak artık söz konusu olmayacak. Kaybedilen yetkiler Başka bir yanlış kavrayış Meclis’in bütün gücünden arındırılmış olduğudur. Türkiye Anayasası’nın 87. Maddesi’nde, 16 Nisan Referandumu sonrasında Meclis’in “genel” görev ve yetkileri şu şekilde tanımlanmıştır: kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmek.[8] Bunlar 16 Nisan öncesindeki Anayasada tarif edilen yetkilerin iki önemli olanı hariç aynısıdır. Listeden çıkarılanlar “Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek”tir.[9] İlk yetki kısmen, başbakanlığın ortadan kaldırılmasıyla işleri yürüten bir Bakanlar Kurulunun mevcut bulunmayacak olması nedeniyle kaldırıldı ve bu yetkinin yerini Cumhurbaşkanı ya da bakanlarının üzerinde benzer herhangi bir denetim hakkı almadı. Diğer yetki ise Cumhurbaşkanı, Meclis’ten özel bir yetkiye ihtiyaç duymadan artık her daim kanun hükmünde kararname yayımlayabileceği için kaldırıldı. Cumhurbaşkanı’na geleneksel meclis ayrıcalıkları alanlarında kararname çıkarma yetkisinin verilmiş olması, milletvekillerinin bu kararnameleri hükümsüz hale getirecek hakları olacak olsa da, parlamenter gücün kayda değer bir kaybı olarak görülmelidir. Ancak Meclis’in kaybettiği yetkiler, dikkate değer bir şekilde, Cumhurbaşkanı’nın partisinin çoğunluğa sahip olduğu ve Cumhurbaşkanı’nın resmi olmasa da hükûmetin başı olduğu Türkiye’nin mevcut durumunda çok az bir anlama sahiptir ya da bunların bir anlamı yoktur. Yine de ayrıntıların üzerinde durmak faydalıdır. Diğer kaybedilen yetkiler arasında şunlar bulunuyor:
  • Meclis’in Cumhurbaşkanı atamalarını onaylamak bakımından bir rolü olmayacak. Ve elbette hükûmet, parlamenter hükûmet olmayacağı için artık Meclis’ten güvenoyu almayacak.
  • Milletvekilleri artık hükûmet mensupları hakkında gensoru önergesi veremeyecek.
  • Milletvekilleri artık, halihazırda başbakan ama bir süre sonra Cumhurbaşkanı olacak olan, hükûmetin başına soru yöneltemeyecekler. Aynı zamanda hükûmet mensuplarına sözlü soru da yöneltemeyecekler. Sadece Bakanlara ve Cumhurbaşkanı yardımcılarına yazılı olarak soru sorabilecekler.[10] Bu hem esasa ilişkin hem de sembolik olarak kayda değer bir kayıp, özellikle ikinci nokta Cumhurbaşkanını neredeyse Meclis’in erişiminin ötesine taşıdığı için önemli.
  • Meclis artık çoğunluk oyuyla erken seçim kararı alamayacak, böyle bir karar Meclis’teki sandalye sayısının yüzde 60’ını gereksinecek. Dahası Cumhurbaşkanı sadece parmağını şıklatarak erken seçim kararı alabilir.
  • Cumhurbaşkanı’nın geri gönderdiği kanunu aynen kabul etmek,[11] toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile değil,[12] üye tamsayısının salt çoğunluğu, yani 301 oyla gerçekleşecek.[13]
  • Meclis artık suçlandırmayla Cumhurbaşkanının görevini sonlandırma konusunda son yetkiye sahip olmayacak, bunun yerine Yüce Divan olarak davranan Anayasa Mahkemesi buna karar verecek.
Mevcut sistemde görevden alma sürecini başlatmak için vekillerin üçte birinin teklifi gerekliyken, görevini sonlandırmak için vekillerin dörtte üçünün oyu gerekli. Yeni sistemde bir suç işlediği iddiasıyla Cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açılmasını istemek için üye tamsayısının salt çoğunluğu gerekecek. En geç bir ay içinde görüşülecek önerge sonrasında soruşturmanın açılması için üye tamsayısının beşte üçünün oy vermesi gerekecek. Daha sonra bir soruşturma komisyonu oluşturulacak ve komisyonun raporu sonrasında Cumhurbaşkanın Yüce Divan’a sevk edilmesi için üye tamsayısının en az üçte ikisinin oyu gerekecek. Ancak, üyelerinin çoğunu kendi atamış olduğu Yüce Divan’da mahkum edilirse Cumhurbaşkanı’nın görevi sona erecek.[14] Korunan ve kazanılan yetkiler En azından kağıt üzerinde Meclis bazı anlamlı yetkilere sahip. Yukarıda sıraladığım 87. Madde’de sayılan yetkilere ek olarak, Meclis’in Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini hükümsüz kılma yetkisi olacak ve Cumhurbaşkanı Meclis tarafından geçirilen yasayı kararname ile hükümsüz kılamayacak. Ayrıca Cumhurbaşkanı anayasanın münhasıran Meclis’in yasama yetkisine bıraktığı, örneğin suçlar için öngörülen cezalar,[15] savaş ilanı ya da yabancı birliklerin Türk topraklarına ayak basması gibi alanlarda kararname çıkaramayacak.[16] Ayrıca görünürde bütçe üzerinde son karara Meclis varacak, ya da en azından 16 Nisan referandumunda geçen düzenlemenin bir ölçüde muğlak olan görünürdeki anlamı bu.[17] Cumhurbaşkanı bir bütçe kanun teklifi sunacak, ki bu yeni sistemde hükûmetin sunabileceği tek kanun teklifi, ancak Meclis bunu değiştirebilecek. Bütçe Komisyonu bütçeyi geçirdiğinde milletvekilleri harcamayı artıracak ya da azaltacak değişiklikler öneremeyeceği için Meclis’in bütçe yetkisinin çoğunun komisyonda bulunduğu görülüyor. Eğer bütçe Meclis’ten geçmezse Cumhurbaşkanı bir önceki yılın bütçesini yeniden değerleme oranına göre artırarak uygulamaktan daha fazlasını yapamayacak.Bu, kazanılmaktan ziyade korunan bir yetki olarak duruyor ancak, Cumhurbaşkanı’nın partisi Meclis’te çoğunluğa sahip değilse, ilk kez yürütmeden bağımsız bir şekilde uygulanabilecek bir yetki olacak. Meclis bazı yetkileri de kazanacak. Yeni bir Meclis yetkisi olsa da, ilki bütüncül bir yargı bağımsızlığı yitimi bağlamında yer alıyor. İlk kez Meclis, Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (daha önceki ismi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) üye atamalarında rol alacak. HSK, Türkiye’de yargının sinir merkezi. Yeni mensupları inceleyerek ve işe alarak, atama ve terfilere karar vererek, gerekli olduğunda disiplin işlemleri başlatarak ve yargı ile ilgili konularda görüş bildirerek bütün alanı düzenliyor. Yeni sistemde Meclis 13 üyeli HSK’nın yedi mensubunu atayacak.[18] Daha önce bu kurul 22 üyeden oluşuyor, dördü Cumhurbaşkanı, ikisi Başbakan tarafından atanıyor ve geri kalan 16 üye yargıdaki kurumlar tarafından seçiliyordu; hiçbiri Meclis tarafından atanmıyordu. Bu nedenle, bu önemli organ, yargının kendisi tarafından yönetilen bir kurul olmaktan çıktı ve adayların yargıda önemli konumlarda bulunmuş olması anayasal zorunluluk olsa da, kurul artık bütünüyle siyasal atamaların etkisi altında.[19] İlginç biçimde, referanduma göndermeden önce, Meclis’in hükûmetin önerdiği düzenleme paketinde yaptığı en önemli değişiklik HSK üyelerinin seçimine dairdi. Öneride HSK 12 üyeden oluşuyordu ve üyelerin yarısını Cumhurbaşkanı yarısını da Meclis atıyordu. Bir ölçüde şaşırtıcı biçimde Meclis Anayasa Komisyonu, Meclis’in atayacağı bir üye daha ekledi ve bu düzenleme son versiyonda korundu. Diğer en önemli yargı organı Anayasa Mahkemesi’nde, daha önce olduğu üzere, Cumhurbaşkanı üyelerin 12’sini ve Meclis üçünü atamaya devam edecek.[20] Açık ki AKP çoğunluğu olduğu müddetçe bütün Meclis atamaları Erdoğan’ın yönlendirmesini yansıtacak. Meclis ayrıca yeni sistemde olağanüstü hale ilişkin sınırlı bir şekilde artırılmış bir role sahip. Daha önce olduğu üzere, yürütme tarafından – daha önce Bakanlar Kurulu, yeni sistemde Cumhurbaşkanı – olağanüstü hal ilanının, süresi ve kapsamı da [vatandaşlara getirilecek yükümlülükler ve hangi hükümlerin uygulanacağının kanunla düzenlenmesi, ç.n.] dahil olmak üzere Meclis tarafından onaylanması gerekiyor. Ancak 16 Nisan sonrasındaki sistemde olağanüstü hal sırasında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri eğer üç ay içinde Meclis tarafından onaylanmazsa kendiliğinden yürürlükten kalkıyor. Mevcut sistemde bu sınırlama anayasada değil Meclis içtüzüğünde yer alıyor. Uygulamada Erdoğan’ın olağanüstü hal gerekçesiyle ilgisiz çok sayıda konuda kararname ile mevcut sistemi kötüye kullandığı görülüyor, elbette Meclis’teki AKP çoğunluğunun bu konuda bir şikayeti yok. Ancak yeni sistemde Meclis çoğunluğu olmayan bir Cumhurbaşkanı bu tarz bir yaklaşımı benimsemekte zorlanabilir. Zaman ve uygulama gerçekte yasama-yürütme dengesinin nasıl oluşacağını belirleyecek. Meclis yeni sistemde halen kendi tüzük maddelerini belirleyebilir ve uyum yasaları olarak bilinen çok sayıda yasayı, Türkiye’deki yasaları 16 Nisan’da geçen düzenlemelerle uyumlu hale getirmek için çıkarmak zorunda. Yetkililer bunun için 80 kadar ana uyum düzenlemesinin gerekli olacağını belirtiyor, bazıları rakamı daha fazla veriyor.[21] Şüphe yok ki bu sürecin tamamlanması Meclis’in bütçe dahil yetkilerini nasıl kullanacağının tam olarak belirlenmesinde önemli bir etken olacak. Başka güçlü başkanlıklarla karşılaştırma Herhangi bir ölçüye göre, Türkiye Meclisi’nin yetkileri, Batı demokrasilerinde en güçlü başkanlıklar olarak değerlendirilen iki devlet olan Birleşik Devletler ve Fransa’daki yasama organlarından çok daha az olacak. Örneğin ABD Kongresi Senato’nun danışma ve rıza mekanizmalarıyla (federal yargıç adaylarının onayı ya da reddi ve yürütmedeki büyükelçilik ve başka kıdemli pozisyonların adaylarının onayı ya da reddi) yürütmeyi dengeliyor ve denetliyor. Kongre, aynı zamanda yürütmede görev alanların kendi alanlarındaki konularda kamu önünde ifade vermesini zorunlu kılabiliyor. Fransız Parlamentosu’nda ise Cumhurbaşkanı’na olmasa da Başbakana hem yazılı hem de sözlü sorular yöneltilebiliyor. Bakanlar hakkında gensoru verebiliyor ve hatta Parlamento, Cumhurbaşkanı’nı olmasa da hükûmeti güvenoylamasında düşürebiliyor. Türkiye Meclisi yeni sistemde bu yetkilerin hiçbirine sahip değil. Elbette herhangi bir yasamanın sahip olabileceği en önemli yetki harcamalara dair yetki. Yürütme programatik girişimler ve gündelik işlemlerde kullanacağı fonlar için, Birleşik Devletler ve Fransa’da olduğu üzere[22] yasamaya dayandığında, yasama organı doğal olarak yürütmenin davranışını etkilemek için güçlü bir konumda olur. Türkiye’de yeni sistemde yasama-yürütme arasında bütçeye dair ilişkinin nasıl düzenleneceği henüz görülmedi. Yine, eğer Cumhurbaşkanı Meclis’teki çoğunluk partisinin lideri olursa – açık örnekler Erdoğan ve AKP – bunun bir önemi kalmayacak; uygulamada tek bir kişi bütün bunlara karar verecek. Eğer Cumhurbaşkanı’nın partisi Meclis’te çoğunluğa sahip olmazsa bütçenin oluşumu ve diğer yasama süreci karmaşık ve ilginç hale gelebilir. Türkiye Meclisi Fransız ve Amerikan muadillerinde bulunmayan bazı yetkilere sahip olacak. Öncelikle yargıya atamalar yapacak. Ayrıca, aynı yasayı çoğunluk oyuyla geçirerek Cumhurbaşkanı vetosunu aşma yetkisine uzun süredir sahipti, fakat belirtildiği üzere yeni sistemde toplantıya katılanların salt çoğunluğu değil üye tamsayısının salt çoğunluğu gerekli. Birleşik Devletler’de Başkan’ın vetosunu aşmak için üçte iki çoğunluk gerekli. Cumhurbaşkanı’nın bilindiği üzere geniş yetkilerinin olduğu Fransa’da ise şaşırtıcı biçimde hiçbir veto yetkisi bulunmuyor. Gerçek yetkileri olan bir Meclis için umutlar Bu nedenle esas soru, Türkiye’de Meclis’in sahip olduğu anayasal yetkileri anlamlı bir şekilde kullanıp kullanamayacağıdır. Meclis, Türkiye’yi Erdoğan’ın boğucu Cumhurbaşkanlığı’ndan kurtarabilir mi? Cevap: Pek olası değil, ama olabilir. Çoğu kişinin Meclis’in yeni sistemde hiçbir yetkisinin bulunmadığını düşünmesinin nedeni Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı, AKP’nin Meclis çoğunluğunu kazanacağını varsaymalarıdır. Bu düşünce Türkiye’deki siyasal akımlara bakışlarından veya Erdoğan ve AKP’nin seçimleri kazanmak için yasadışı araçlar kullanacaklarını düşünmelerinden kaynaklanıyor. Bu makul olmayan bir değerlendirme değil ve eğer böyle olursa Erdoğan, belirtildiği üzere itaatkar bir AKP Meclis grubu adına bütün kararları alacak.[23] Bir nokta açık: Yeni sistemde gerçek yetkileri olan bir Meclis ancak şu kriterler karşılanırsa ortaya çıkabilir:
  • Cumhurbaşkanı’nın partisi çoğunluğu kaybederse: Eğer Cumhurbaşkanı’nın partisi çoğunluğu alırsa, Meclis ona tabi olacak ve sadece kararlarına onay veren bir merci olacak. Elbette, bu mevcut sistemde de geçerli.
  • Olağanüstü hal kalkarsa: Anayasa Mahkemesi olağanüstü hal kararnameleri konusunda yargıda bulunamayacağını söylediğinden (bu, geçmiş uygulamalarla çelişse de[24] anayasanın makul olmayan bir yorumu değil[25]) ve Erdoğan olağanüstü hal ilanının baştaki gerekçeleriyle ilgisiz her türlü konuda kararname çıkarmakta hiçbir çekincesi olmadığını gösterdiğinden bu yana Meclis OHAL devam ettiği müddetçe anlamsız kılındı.[26]
  • Seçimler adil bir şekilde gerçekleşirse: Bu, Türkiye siyaset sahnesinde yeni bir kaygı ancak ciddi bir sorun. Çoğu gözlemci 16 Nisan referandumunda, az bir farkın çıktığı sonucu etkileyebilecek derecede müdahale olduğuna inanıyor.[27] Erdoğan yanlısı şahıslar kararları nihai olan Yüksek Seçim Kurulu’nun denetimini ellerinde tuttukça, muhalefet partilerinin gözlenen düzensizliklere dair başvurularının kabul edilmesinin neredeyse hiç olasılığı yok ve bu nedenle Erdoğan ya da partisi adına gelecek seçimlerde gerçekleşebilecek hilelere karşı koyabilme şansı bulunmuyor. Dahası Anayasa Mahkemesi’nin mevcut konumu YSK’nın kararlarını, Kurul açıkça kanuna aykırı eylemleri onaylar olsa dahi tersine çeviremeyeceği yönünde.[28] AKP’nin Meclis’e yakın zamanda sunduğu ve gelecekte düzenlenecek seçimlerde potansiyel hükûmet müdahalesine dair ciddi kaygılar doğuran yeni bir teklif, AKP’nin YSK işlemlerine hakim olma ve seçim sonuçlarını maniple etme olanağını artıracak.[29] Anlamlı bir Meclis sadece serbest ve adil seçimler sonucu ortaya çıkabilir.
Bu bağlamda, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı korumaktansa Meclis’te çoğunluğu koruma hususunda daha az ısrarcı, ve böylece muhtemelen milletvekili seçimlerinin sonucuna etkide bulunmaya daha az odaklanmış ya da buna daha az arzulu olacağına dair en azından bazı gerekçeler mevcut. Bunun nedeni AKP’nin Meclis’te çoğunluğu elde edememesinin Erdoğan’ın yönetme olanakları açısından bazı sorunlar yaratacak olmasının bir nüansa dönüşmesi. Ancak Cumhurbaşkanlığı’nı elde edememenin Erdoğan ve ailesinin etrafında 2013-14’te dönen yolsuzluk suçlamalarının yeniden canlanmasına neden olabilecek olması kendisini ve aile mensuplarını hapse götürebilecek olan çok daha tehditkar bir sonuç.[30]
  • Erdoğan’ın seçmenleri Meclis’te destekleyebilecekleri, makul ve AKP’ye alternatif bir merkez sağ seçeneğe sahip olursa: Bu seçim Türkiye tarihinde seçmenlerin aynı günde hem Meclis hem de Cumhurbaşkanı için ayrı oy kullanacakları ilk seçim olacak ve her Erdoğan seçmeninin milletvekili seçimlerinde mührü Edoğan’ın AKP’sine basacağı varsayılamaz.
Türklerin aynı günde birden fazla oy kullandığı son sefer Meclis seçimleri ve yerel seçimlerin aynı gün düzenlendiği 18 Nisan 1999 seçimleri olmuştu ve kayda değer oy farklılaşmaları görülmüştü.[31] O seçim eşzamanlı Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerindeki dinamik için müthiş bir benzetme olmaktan gayet uzak, ancak 20 yıl kadar önce Türk seçmeninin oy davranışında farklılaşan bir çizgiyi temsil ediyor. İsrail etkisi İsrail’den bir örnek karşılaştırma için kullanışlı olabilir.[32] İsrail, Parlamento ve hükûmet başkanı için eşzamanlı ancak ayrı oylar kullanılmasına dönük benzer bir deneye kalkıştığında seçmenler sistemin potansiyel nahoşluğunu ifşa ettiler. Çok sayıda İsrailli hükûmetin başında olacak kişi için oy verdikleri partiden farklı bir parti parlamento listesi için oy vermeyi tercih etti. Dikkat edilmesi gereken nokta, İsrail’de hükûmetin başının Cumhurbaşkanı değil Başbakan olması. Bu farklı tercihlerde bulunan seçmenlerin görünürdeki niyeti doğrudan seçilen liderin gücünü sınırlamak, bir bakıma denetim ve denge mekanizması yaratmaktı. Farklı oylar için alternatif bir açıklama olarak bazıları esas etkenin sistemin seçmenlerin bir adet oyu zihinleriyle, bir adet oyu da gönülleriyle kullanmasına izin vermesi olduğunu söyledi. Gerekçe ne olursa olsun, İsrail en sonunda işlemeyen sistemi terk etti. Ancak İsraillilerin eşzamanlı fakat Başbakan ve Parlamento için ayrı oylar kullandığı iki seçimde de – 1996 ve 1999 seçimleri – seçilmiş Başbakan yaklaşık olarak partisinin iki katı oy aldı.[33] Örneğin 1996’da, Benjamin Netanyahu, aslında Likud Partisi, onun rakibinin partisi karşısında Parlamento için yapılan oylamada ikinci olsa da Başbakanlığı kazandı. İsrail’de buna eşlik eden bir sonuç, Parlamento’da iki önde gelen parti öncesine nazaran daha az sandalye kazandığından, koalisyon inşasını ve yönetmeyi daha karmaşık hale getiren bir parçalanmaydı. Öncelikle bu nedenle İsrail sistemi terk etti. Ancak sistem o günden bu yana parçalı kaldı. 1996 öncesinde İsrail’de seçimleri kazanan hiçbir parti 120 sandalyeli Parlamento’da 40’tan az sandalye kazanmamıştı. 1996’dan itibaren düzenlenen yedi seçimdeyse önde gelen partinin kazandığı en yüksek sandalye sayısı 38 oldu ve kazanan partinin sadece yirmiler düzeyinde sandalye kazanması olağan hale geldi.[34] Bu durum, aynı olgunun Türkiye’de gerçekleşeceği anlamına gelmez. Sonuçta Türk siyasal kültürü İsrail’inkinden farklı olabilir; seçmenler daha az parçalı, daha az aksi ve kendi partilerine daha sadık olabilirler. Başka bir neden de farklı bir yapısal bağlamın bulunmasıdır. İsrailliler 1996’da ve 1999’da oy kullandıklarında partiler Parlamento’ya girmek için sadece yüzde 1,5 oya ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle İsrailliler küçük partilere, seçtikleri partinin Parlamento’ya girmek için konulan barajı sahiden geçeceğinden göreli olarak emin bir şekilde oy verebildiler. Diğer yandan Türkiye’de Meclis’e girebilmek için 1983’ten bu yana, dünyadaki en yüksek baraj olan, yüzde 10’luk seçim barajını geçmek gerekiyor.[35] Bu eşiğin daha temsil edici bir Meclis yaratılması için düşürülmesi mütemadiyen konuşulsa da ve bu düşünce bir kez daha AKP’yi de içine alarak dolaşıma sokulmuş olsa da,[36] bir AKP hükûmetinin bu değişikliği yapması olası görünmüyor. Her durumda, böyle bir değişiklik AKP’nin çıkarlarına aykırı görünüyor. Barajın düşürülmesi daha fazla partinin oluşmasını teşvik edecek ve seçmenleri Meclis’e girmeleri daha olası hale gelen daha küçük partilere oy verme konusunda özendirecek. Bu aynı zamanda, Erdoğan seçmenlerinin Meclis için AKP dışında bir partiye oy verdiği İsrail etkisi denilen şeyin olasılığını da artıracak ve daha fazla sayıda parti düşürülmüş barajı geçme şansına eriştiği için AKP’nin Meclis’te çoğunluğu elde etmesi olasılığını da azaltacak. Burada önemli bir etken Meclis’te tartışılan seçim kanunu olacak. Bir sonraki seçimin 3 Kasım 2019’da düzenlenmesi gerekiyor ancak daha öncesinde de düzenlenebilir. Anayasa seçim kanununda herhangi bir değişikliğin seçimlerden en az bir yıl önce yapılmasını şart koşuyor ancak bu gereklilik bir sonraki seçimler için kaldırılmış durumda.[37] Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırken partisinin Meclis’te çoğunluğu elde edemediği bir sonucun çıkması içinse Erdoğan seçmenlerinin oy verecek alternatif bir muhafazakar parti seçeneğine sahip olmaları gerektiği açık görünüyor. Erdoğan seçmenlerinden çok azının, o da eğer verirlerse, merkez sol Cumhuriyet Halk Partisi ya da liberal, Kürt yanlısı Halkların Demokratik Partisi’ne oy vereceği açık görünüyor. Milliyetçi Hareket Partisi, AKP’ye alternatif olabilecek böyle bir muhafazakar parti olsa da son iki yıldaki konumuna bakılacak olursa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı denetleme ve dengeleme adına bir şey yapması olası durmuyor. Hatta yakınlardaki haberler MHP’nin milletvekili seçimlerine AKP ile birlikte katılmayı istediğini söylüyor. Meral Akşener’in İyi Parti’si, Erdoğan seçmenleri için bekledikleri Erdoğan zaferinin etkisini denge ve denetlemeyle yumuşatacak bir alternatif konumunu doldurabilir; ancak adaylığının ne kadar başarılı olacağı ya da kendisini siyasal yelpazede nerede konumlandıracağı açık değil. Eski İçişleri Bakanı ve hem merkez sağ Doğru Yol Partisi’nin hem de ultra milliyetçi MHP’nin eski üyesi olan Akşener partisini Ekim 2017’de kurdu. Kohabitasyon hükûmetinin işaret ettikleri Eğer Cumhurbaşkanı’nın partisi Meclis’te çoğunluğu elde ederse muhalefet partileri için üstlenecek pek bir rol kalmayacak ve Cumhurbaşkanı neredeyse hiçbir engelle karşılaşmadan bunların iradelerini aşma olanağına sahip olacak. Cumhurbaşkanı’nın partisi, bir tür kohabitasyon gereksinimi doğurarak, çoğunluğu kaybetse dahi bu, Cumhurbaşkanı’nın planlarının engellenmesi anlamına gelmiyor. Muhalefet partileri kolektif biçimde Meclis’te çoğunluğa sahip olur ancak birlikte çalışamazlarsa, Cumhurbaşkanı kararnameler aracılığıyla kendi gündemini takip edebilecek. Meclis’in Cumhurbaşkanı’nın kararlarını hükümsüz kılması için çeşitli muhalefet partilerinin farklılıkları bir kenara bırakması gerekecek; aslında toplamdaki farklılıklarından daha ziyade eldeki mesele hakkında ya da Cumhurbaşkanı’nı mağlup etmeye dair endişelenmeleri gerekecek. Bunun otomatik olarak gerçekleşmesi beklenemez. AKP’nin sandalye çoğunluğunu kazanamadığı bugüne kadarki tek seçim olan Haziran 2015’te, Meclis Başkanı’nın AKP’den olmasını ve partinin başka belirleyici oylamalarda çoğunluk elde etmesini sağlayarak, Meclis’te işler bir çoğunluk sağlamak üzere MHP, AKP’nin yanında saf tuttu. MHP’nin o zaman ifade edilen mantığı Kürt yanlısı HDP’nin tercih ettiği şekilde oy kullanmayacağıydı, bu mantıkla Meclis’teki diğer iki parti olan CHP ve HDP’yle birlikte oy vererek AKP’yi asla izole etmeyeceğinin garantisini sundu. Geriye bakıldığında MHP’nin, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını güçlendirmek üzere tasarlanan düzenlemelerini desteklediğinde kendisini açığa vuran işbirliğinin – Devlet Bahçeli’nin lider olarak konumunu korumasında önem arz etmiş görünen işbirliğinin – zeminini hazırladığı açıkça görülüyor.[38] Mantık ne olursa olsun, ilke geçerlidir: Eğer Cumhurbaşkanı kendi yanına, Meclis’teki çoğunluğu elde edemeyişini telafi edebilecek anahtar konumdaki bir muhalefet partisini çekebilirse yasama organından çekinecek hiçbir şeyi bulunmayacaktır. Cumhurbaşkanı’nın ayrıca elinin altında – yürütme organı pozisyonlarına, karşı konulamaz bir atama yetkisi dahil – herhangi bir Meclis oylamasında inatçı bir muhalefet partisi lideri ya da başka muhalefet milletvekillerini kendi yanına çekmek için kullanabileceği çok sayıda manivelası olacak. Örneğin, Cumhurbaşkanı muhalefet milletvekilinin aile mensubunu ya da yakın arkadaşını Meclis’teki oy karşılığı kabine görevine ya da arzulanan bir kurum pozisyonuna atayabilecek. Bu atamaların Meclis tarafından incelenmesi söz konusu olmadığı için vicdan ve kamunun algısının kişinin kendi siyasal kariyerine etkisi haricinde böyle bir anlaşmayı hiçbir şey engelleyemeyecek. Açık ki Cumhurbaşkanı aynı zamanda 16 Nisan öncesinde kazanılmış olan, kamu ihale sürecinin denetimi dahil olmak üzere, bütün eski güçlü manivelaları da koruyacak. Cumhurbaşkanı’nın, en azından Cumhurbaşkanlığı karanamalerinin ya da Meclis’ten geçen yasaların uygulanabileceği geniş ekonomik, toplumsal ve siyasal meselelerde, muhalefetin çoğunlukta olduğu bir Meclis üzerinde sahip olacağı başka bir üstünlük hızdır. Örneğin Cumhurbaşkanı yine parmağını şıklatarak vergilerle ilgili bir kararname çıkartabilir. Meclis gereken oyları bir araya getirerek bunu hükümsüz kılabilir ancak bu muhtemelen sadece Meclis’teki yasama sürecinin gereksindiği külfetli, zaman alıcı ve komisyonlara dayanan sürecin sonrasında gerçekleşebilir. Erdoğan gelecek seçimlerde Cumhurbaşkanlığı’nı koruması durumunda Meclis karşısında başka bir üstünlüğe daha sahip olarak göreve gelecek: üyelerinin büyük kısmı ya Erdoğan tarafından ya da onun selefi AKP kurucularından Abdullah Gül tarafından atanmış Anayasa Mahkemesi’nden gelecek destek. Yeni düzenlemeler Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini mevcut Meclis düzenlemesinin bulunmadığı alanlara ve halihazırda Anayasa’nın Meclis yasaması gereksinmediği alanlara sıkıştırsa da ve düzenlemeler aynı zamanda Cumhurbaşkanı’nı anayasada sıralanmış temel insan hakları ve özgürlükler ve siyasal hak ve özgürlükler konusunda kararname çıkarmaktan alıkoysa da,[39] erkler arası çatışmanın ortaya çıkardığı gri yorum alanlarına dair herhangi bir sorunu karara bağlayacak olan Erdoğan yanlısı Anayasa Mahkemesi olacak. Olağanüstü halin sona erdiğini düşünsek dahi, Erdoğan güvenlik gerekçesiyle ifade özgürlüğünü sınırlayan bir kararname çıkarırsa, mevcut haliyle Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanı’na karşı koyar mı? Bunun ihtimali son derece düşük görünüyor. Ancak muhalefet partileri birlikte bir çoğunluğa sahip olurlarsa ve işbirliği yapabilirlerse kararnameleri hükümsüz kılarak ve başka araçlarla Cumhurbaşkanı’nın gündemine engel olabilecek çok şey yapabilirler. Her konuda bağlayıcı bir çoğunluğu güvenilir bir şekilde ortaya koyacak kendinden bir koalisyon bulunmayacağı için, her bir meselenin yasalaşması kendi koalisyonunu gereksinecek. Bu özellikle Meclis tarafından geçirilmesi gerekli olan yasalarda önem arz edecek – örneğin bütçe ya da yabancı birliklerin Türk topraklarını kullanma yetkisi. Eğer muhalefet partileri Meclis’te yüzde 60 çoğunluk sahibi olurlarsa Meclis potansiyel olarak erken seçim kararı alabileceğinden, Cumhurbaşkanı karşısındaki gücü kayda değer bir şekilde artacak. Cumhurbaşkanı sadece iki kez seçilebildiğinden, ya da kendi döneminde erken seçim kararı alınırsa üç kez seçilebilidiğinden, erken seçimler aynı zamanda Cumhurbaşkanı’nın görev süresini kısaltacak. Erken seçimlere karşı caydırıcılık Bazn, yeni sistemde Cumhurbaşkanı’nın Meclis’in yaptıklarını onaylamazsa Meclis’i kolayca feshedebileceği ve seçime gidebileceği belirtiliyor. Bu doğru, ancak meselenin önemli bir kısmını görmüyor, başka bir deyişle böyle yapmanın daha önceki paragrafta belirtilen Cumhurbaşkanı’na olan maliyetini. Yeni sistemde milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri her zaman bir arada düzenlenecek. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Meclis’i feshederse aynı zamanda kendi görev süresini kısaltmış olacak ve sadece iki dönem görev yapma hakkı bulunuyor; kendi ikinci döneminde Meclis seçim kararı alırsa bir üçüncü dönem söz konusu olabilir, ancak daha fazla değil.[40] Örneğin AKP, Haziran 2015 seçimlerinde Meclis’te çoğunluk elde edemediğinde Erdoğan bir koalisyon hükûmetinin oluşumunu etkili bir şekilde engelleyerek ülkeyi beş ay sonra yeni seçime götürdü. AKP, Kasım 2015’te Meclis çoğunluğunu elde ettiğinden bu kumar başarılı oldu. Yeni sistemdeyse böyle bir manevranın bedeli beş yıllık görev süresi olacak ki bu o kadar yüksek bir bedel ki engelleyici olması güçlü olasılık. Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i feshetme yetkisi ise bir görevden alma girişimi söz konusu olduğunda muazzam öneme sahip olacak. Yeni sistemde Cumhurbaşkanı’nı görevden almak için milletvekillerinin çoğunluğunun suç iddiasıyla soruşturma açılmasını önermesi gerekecek. “Bir aydan uzun olmayan” bir süre devam eden tartışma sonrasında milletvekillerinin beşte üçünün görevden alma sürecini başlatması için gerçekten oy vermesi gerekecek. Vekillerin yüzde 60’ı soruşturmayı açmak için oy verdiğinde Cumhurbaşkanı, yeni düzenlemelerden birisinde belirtildiği üzere, artık ülkeyi seçime götüremeyecek.[41] Bunun yansıması Cumhurbaşkanı’nın soruşturma açılmasına dönük tartışma sürerken seçim kararı alabilmesi ve böylece görevden alma girişimini durdurabilmesidir. Başka bir düşük olasılıklı ancak yine de muhtemel bir sonuçla, Erdoğan Cumhurbaşkanlığını kaybeder ancak AKP Meclis çoğunluğunu korursa, halihazırda AKP atamaları tahakkümünde bulunan mahkemeler ilkin Meclis’in yanında yer almaya meyledeceklerdir. Ancak zaman içinde yeni Cumhurbaşkanı diğer yargıçları atayabilecek. Mevcut 17 ve yakında düşeceği sayıyla 15 üyeden Cumhurbaşkanı’nın 12’sini ve Meclis’in sadece üçünü atama yetkisi var.[42] Bunların her biri yenilenemez olan 12 yıllık bir süre için ya da daha önce sınıra gelirlerse 65 yaşına kadar görevde kalacaklar.[43] Cumhurbaşkanı çok önemli olan HSK’nın altı üyesini ve Meclis diğer yedisini atıyor. Dahası Haziran ve Kasım 2015 seçimleri arasındaki sürenin gösterdiği üzere mahkeme Erdoğan’ın gücünün azaldığını algıladığında biraz daha bağımsız kararlar vermeye meylediyor. Sonuç Cumhurbaşkanı yeni sistemde geniş bir güce sahip olacak. Erdoğan kesinlikle tekrar seçilmek için sert bir mücadele verecek ve buna Meclis’te AKP çoğunluğunun eşlik etmesi için elinden geleni yapacak. Ancak kabul edilebilir ve gerçekçi saydıkları bir alternatif olduğu durumda, seçmenlere bir yerine iki pusula veren yeni sistemin Türk seçmenlerin Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan’ı tercih edip Meclis’te AKP’ye oy vermemesi ihtimalini, ya da daha düşük bir ihtimalle olsa da bunun tersini, doğurduğu gerçeği yadsınamaz. Seçmenler bu farklı pusula durumunu aksi takdirde sistemin yoksun olduğu denge ve denetlemeyi dayatmak için etkili bir yol olarak görebilirler. Bu durum çekirdek Erdoğan seçmeni olmayanlara seslenebilen merkez sağ bir parti için potansiyel bir fırsat sunuyor. Meral Akşener’in İyi Parti’sinin bu konuma uygun olup olmadığını zaman gösterecek. Yeni sistem, AKP’nin çoğunluk alamadığı bir koşulda, aynı zamanda Meclis bağımsızlığı için bir miktar olanak yaratıyor. En azından kağıt üzerinde Meclis kendi yasama sürecini başlatabilecek, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini hükümsüz kılabilecek, anayasanın öngördüğü alanlarda yasa çıkartabilecek ve görünürde bütçe üzerinde son söz hakkına sahip olacak. Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin yeni sistemde muazzam genişletilmesi, kamuoyunun dikkatini Meclis’in biçimsel olarak koruduğu tam anlamıyla gerçek yetkilerden uzaklaştırdı. Çok az sayıda insan [ilk turda, ç.n.] Erdoğan’ın yüzde 50’den daha fazla oy almasını beklediği için, çekişmeli bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ihtimali Cumhurbaşkanlığı’na odaklanmayı teşvik etti. Ancak Meclis’in bileşimi de Türkiye’nin gelecek yıllardaki kaderini belirlemede kritik olabileceği için Meclis yarışı da dikkati hak ediyor. Kimse umudunu bu sonuca bağlamamalı ama kimse bu ihtimali de görmezden gelmemeli. Eğer gelecek seçimler adil bir şekilde gerçekleşirse seçimlerin beklenenden daha açık bir sistem ortaya koyma ihtimali bulunuyor. Ancak yeniden seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a AKP çoğunluğu eşlik ederse, çoğu kişinin beklediği gibi Meclis’in, Türkiye’nin diğer kurumlarının artık öyle olacak gibi göründüğü kadar steril ve Erdoğan’ın tamamıyla hakim olduğu bir yer haline gelmesi muhtemel. Alan Makovsky, National Security and International Policy at the Center for American Progress’te kıdemli araştırmacıdır. [Center for American Progress'teki orijinalinden Ali Rıza Güngen tarafından PolitikYol için çevrilmiştir] [1] Yeni sistemin Türkiye’de özellikle Cumhurbaşkanlığı ve yargı üzerindeki etkisinin genel bir incelemesi için bkz. Alan Makovsky, “Erdoğan’s Proposal for an Empowered Presidency” (Washington: Center for American Progress, 2017), https://www.americanprogress.org/issues/security/reports/2017/03/22/428908/erdogansproposal-empowered-presidency/. Sivil toplumla ilgili olarak bkz. Henri Barkey, “Turkey will never be the same after this vote,” The Washington Post, 11 Nisan 2017, https://www.washingtonpost.com/news/democracy-post/wp/2017/04/11/turkey-will-never-be-the-same-after-this-vote/?utm_term=.c111a551292a. [2] Çoğu Türk 16 Nisan referandumunun böyle gerçekleşmediğini hissediyor. Referandum sonrası bir ankette, evet seçmenlerinin yüzde 18’i dahil toplam seçmenlerin yüzde 52’si kampanyanın adil bir şekilde yürütülmediğini ve yüzde 31’i olağanüstü halin referandumun kendisinin adilane gerçekleşmesi üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu düşünüyor. Bkz. Ipsos Sosyal Araştırmalar Enstitüsü, “Ipsos: 16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu Sandık Sonrası Araştırması,” 19 Nisan  2017, http://www.arastirmakutuphanesi.com/wp-content/uploads/2017/04/AnayasaReferandum_SandıkSonrası_Rapor_Ipsos_19042017-FINAL.pdf [3] Kasım ayı ortasındaki bir ankette Erdoğan’ın popülerliği yüzde 52’ydi. En yakın takipçisi yüzde 47 ile Başbakan Binali Yıldırım’dı. AKP’den olmayanlarda en popüler yüzde 39’la MHP lideri Devlet Bahçeli idi ve onu yüzde 29’la CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu takip etmekteydi. Hapiste tutualn HDP lideri Selahattin Demirtaş için bu oran yüzde 10’du. Bkz. MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırma Merkezi, “Turkey’s Pulse” Kasım 2017. [4] Yakın tarihli haberler Erdoğan’ın danışmanlarının 2007’de Cumhurbaşkanı’nın doğrudan seçiminin Anayasa’ya girmesinden bu yana sistemi onaylamasından mutsuz olduğunu belirtiyor. Fransız sistemini takip eden bu sistem 16 Nisan referandumundaki düzenlemelerde de yer aldı. Erdoğan’ın mutsuzluğuna ilişkin haberler doğruysa Erdoğan ya bu düzenleme paketini okumadı ki bu pek inanılası değil, ya da daha sonra tek turlu ve oy çoğunluğuna dayalı bir sistemin kendi işine daha yarayacağını düşünmeye başladı. Bu ikincisi Türkiye’de belediye başkanlarının seçiminde kullanılan sistemdir. [5] Referandumlar dahil bütün seçimlerin sonuçları YSK’nın Milletvekili Genel Seçim Arşivinde bulunabilir, http://www.ysk.gov.tr/tr/milletvekili-genel-secim-arsivi/2644. [6] Bkz. örneğin Anayasanın 88. Maddesi: “Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir.” [Bu madde yeni seçimlerle birlikte değişecektir. Bkz. http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf]. Bu noktadan sonra Anayasa maddelerine TC/88’de olduğu üzere atıfta bulunulacaktır. [7] ABD sisteminde de Başkan ve ekibi Kongre’ye kendi partisinin üyeleri tarafından sunulan girişimlerde bulunut. Önemli bir farklılıksa kongre mensuplarının bağımsız bir seçmen grubuna hesap vermek durumunda olmaları gerekçesiyle kendi partilerinden de olsa Başkan’la uzlaşmama konumunun bulunmasıdır; Türkiye’de ise AKP ve diğer çoğu partide lider bütün adayları belirler, vekiller konumlarını korumak için parti liderinin isteklerine boyun eğer (CHP adaylarının çoğunu önseçimle belirlediği için bir ölçüde istisnadır). [8] 16 Nisan’da oylanan 18 maddelik değişimin 5. Maddesi. Değişikliklerin resmi metni  26. Yasama Dönemi, 2. Yasama Dönemi 447 Sıra Sayılı Meclis Anayasa Komisyonu raporunda görülebilir. Sol sütunda 10 Aralık 2016 tarihli orijinal metin bulunmaktadır. Sağ sütundaysa 3 Ocak 2017 tarihli Anayasa Komisyonu metni yer almaktadır ki bu 21 Ocak’ta Meclis’ten geçen ve üç ay sonra referanduma götürülen metindir. Değişiklik paketinin, Türkiye Anayasası’nın 87. Maddesini değiştiren 5. Maddesi raporun 106. Sayfasındadır. Buradan sonra değişiklik paketine atıflar DP/5’te olduğu gibi yapılacaktır. [9] TC/87. [10] Yeni sistemde Cumhurbaşkanı sınırsız sayıda Cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilecektir. DP/9. [11] Anayasada veto kelimesi geçmez ve “tekrar görüşülmek üzere... geri göndermek” ifadesi yer alır. TC/104. [12] DP/16 (C). Toplantı yeter sayısı üye sayısının üçte biridir. Bir kanunu geçirmek içinse en az toplam üye sayısının dörtte birinden bir fazla oy gereklidir. Genişletilecek olan Meclis’te bunun anlamı 151 oy demektir. [13] Yeni sistemde Meclis’te sandalye sayısı 50 artırılarak 600’e çıkarılıyor. [14] Makovsky, “Erdoğan’s Proposal for an Empowered Presidency”. [15] TC/38. [16] TC/92 [17] DP/15. [18] DP/14. 18 Maddelik paketin çoğu maddesi en geç 3 Kasım 2019’da düzenlenecek bir sonraki seçime kadar devreye girmiyor. Ancak HSK ile ilgili maddeler hemen devreye girdi. DP/17 (C)’de öngörüldüğü üzere HSK üyeleri referandumdan 30 gün sonra Meclis’te AKP çoğunluğuyla seçildi. [19] DP/14. [20] Referandum sonucunda, askeri hakimler için ayrılan iki koltuk yenilenmeyeceği için Anayasa Mahkemesi üye sayısı 17’den 15’e indirilecek. [21] Deutsche Welle, “TBMM ‘yüklü gündemle’ açılıyor1, 1 Ekim2017, http://www.dw.com/tr/tbmm-y%C3%BCkl%C3%BC-g%C3%BCndemle-a%C3%A7%C4%B1l%C4%B1yor/a-40764814. Aslında 16 Nisan değişiklikleriyle uyum için değiştirilecek yasa sayısı binlerle ifade ediliyor. Örneğin Başbakanlığın çıkarılıp Cumhurbaşkanı’nın getirilmesiyle Başbakan kelimesinin geçtiği her yasa değiştirilecek. 16 Nisan’daki geçici bir maddeye göre Meclis bu uyum yasaları ve Meclis tüzüğünü altı ay içinde geçirmek zorunda. Temmuz ayında, muhalefetin tepkisini çeken ve tartışma süresini kısıtlayan, bir dizi tüzük maddesi Meclis’te kabul edildi. Örneğin bkz. Hürriyet Daily News, “Turkish parliament passes bylaw changes,” 28 Temmuz 2017, http://www.hurriyetdailynews.com/turkish-parliament-passes-bylaw-changes—116055Daily Sabah, “Turkish parliament finalizes discussions, approves new by-laws,” 27 Temmuz 2017, https://www.dailysabah.com/legislation/2017/07/28/turkish-parliament-finalizes-discussions-approves-new-bylaws. Daha önemlisi tüzüğün vekiller başka şeylerin yanı sıra  Cumhurbaşkanı’na, Meclis’e, konuşmacıya, Türk milletine ya da Türkiye’nin toprak bütünlüğüne hakaret ederse, yeni tüzüğün Meclis’ten geçici uzaklaştırmaya, bazı durumlarda cezaya olanak tanıması. Bu, Anayasanın 83. Maddesinde temin edilen milletvekili dokunulmazlığı karşısında önemli bir sınırlama. Daily Sabah, “Parliament prepares for busy schedule ahead,” 2 Ekim 2017, http://www.pressreader.com/turkey/daily-sabah-turkey/20171002/281736974653889. See also Mecliste, “İçtüzük Değişikliği: Yasalaşırsa Ne Olacak?”, 12 Temmuz 2017, http://mecliste.org/dosya/ictuzuk-degisikligi/yasalasirsa-ne-olacak. İlk uygulama 12 Aralık’ta milletvekili Osman Baydemir kendisini Kürdistan temsilcisi olarak tarif ettiğinde gerçekleşti; Baydemir iki gün uzaklaştırıldı ve 12 bin TL ceza aldı. Bülent Sarıoğlu, “TBMM’de bir ilk… HDP’li Osman Baydemir’e ‘Kürdistan’ cezası,” Hürriyet.com.tr, 13 Aralık 2017, http://www.hurriyet.com.tr/hdpli-osman-baydemire-kurdistan-cezasi-40677021; Ari Khalidi, “Kurdish MP banished from Turkey Parliament for uttering ‘Kurdistan’,” Kurdistan24, 13 Aralık 2017, http://www.kurdistan24.net/en/news/9c7f453a-2dae-4f85-aa63-ef321a251ea2. Yeni içtüzükten farklı olarak ve altı aylık süreye karşın uyum yasaları henüz görüşülmedi. Aralık’ta görüşülen bütçe kanunu nedeniyle uyum yasalarının Meclis2ten ancak Ocak’tan sonra geçmeye başlaması olası. Eğer uyum yasalarının görüşülmesi seçim öncesinde tamamlanmazsa Meclis’in Bakanlar Kurulu’nu ilgili düzenlemeleri seçim öncesinde kanun hükmünde kararname aracılığıyla çıkarmakla yetkilendirmesi olası, anayasa bu düzenlemeye izin veriyor. Başbakan ve Bakanlar Kurulu, yeni sistemin bütünüyle devreye girişini simgeleyen bir sonraki seçime kadar görevlerine devam edecekler. Bu düzenlemenin alternatifi olarak, yetkisini sınırsız olarak yorumladığı için ve Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi sınırlandıramayacağı kararına vardığı için, Cumhurbaşkanı olağanüstü hal dönemi devam ettiği müddetçe mevcut kendi olağanüstü hal yetkileri çerçevesinde kanunlar çıkartabilir. Meclis’in bütün uyum yasalarını zamanında geçirememesi durumunda ihtimal dahilinde başka bir yedek plan Cumhurbaşkanı’nın bunları seçim sonrasında kararnameyle çıkarması. Cumhurbaşkanlığı kampanyası dahil AKP tarafında görüşülen bazı uyum yasalarına dair haberler için bkz. Hürriyet.com.tr, “İşte 2019’a uyum paketi,” 24 Eylül 2017, http://www.hurriyet.com.tr/iste-2019a-uyum-paketi-40589182. [22] Fransa’da hükûmet, eğer Parlamento bütçe çıkaramazsa kararnameyle bütçe yayımlayabilir. Ancak bu daha önce hiç gerçekleşmedi. [23] Çoğu Türkiye partisinde olduğu üzere lider, milletvekilleri aday listesini önseçim yardımı ya da başka bir taban tercih yoklaması olmaksızın belirler. Sonuç olarak vekiller işlerini korumak için, seçmenlerinden ziyade lideri memnun etmek zorundadır. Bu durum Birleşik Krallık ya da Birleşik Devletler’deki gibi seçim çevresi temelli sistemlerle tezatlık teşkil eder. [24] Selin Esen, “Analysis: Judicial Control of Decree-Laws in Emergency Regimes — A Self-Destruction Attempt by the Turkish Constitutional Court?,” IACL, AIDC Blog, 19 Aralık 2016, https://iacl-aidc-blog.org/2016/12/19/judicial-control-of-the-decree-laws-in-emergency-regimes-a-self-destruction-attempt-by-the-turkish-constitutional-court/. Ayrıca bkz. Bașak Bağlayan, “The Turkish State of Emergency Under Turkish Constitutional Law and International Human Rights Law,” insights, 21 (1), 3 Ocak 2017, https://www.asil.org/insights/volume/21/issue/1/turkish-state-emergency-under-turkish-constitutional-law-and. [25] TC/148: “Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.” 16 Nisan 2017’de “kanun hükmünde kararname” terimi “Cumhurbaşkanlığı kararnameleri” ile değiştirildi ve “sıkıyönetim” kelimesi çıkarıldı. Ancak Anayasa maddesinin esas anlamı olduğu gibi kaldı. Ayrıca bkz. Stockholm Center for Freedom, “Head Of Top Court In Turkey Confirms They Don’t Have Authority To Review Statutory Decrees,” 26 Nisan 2017, https://stockholmcf.org/head-of-top-court-in-turkey-confirms-they-dont-have-authority-to-review-statutory-decrees/. [26] Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı Rıza Türmen’e göre: “Maalesef Türkiye’nin olağanüstü hal karanameleriyle aldığı önlemlerin çoğu darbeyle ilgili ya da orantılı değil. Türkiye Anayasası’na göre dahi olağanüstü hal kararnameleri olağanüstü hal gerekçesiyle ilgili olmalı. Ancak Türkiye’de kararnameler artık bütünüyle darbeyle ilgisiz ve bu kanun yapma yöntemi Türkiye’de kalıcı bir yönetim sistemi haline geldi.” Barçın Yinanç, “Turkey has failed to adapt to Europe’s legal sphere: Former ECHR judge Riza Turmen,” Hurriyetdailynews.com, 20 Kasım 2017, http://www.hurriyetdailynews.com/turkey-has-failed-to-adapt-to-europes-legal-sphere-former-echr-judge-riza-turmen-122657. [27] Peter Klimek vd., “Election forensic analysis of the Turkish Constitutional Referendum 2017,” 4 Temmuz 2017, https://arxiv.org/pdf/1706.09839.pdf. Bir AGİT gözlemci misyonu referandumun “eşit olmayan bir düzlemde ve iki tarafın (görüşlerini savunmak için) eşit olanaklara sahip olmadığı bir ortamda gerçekleşti”ğini belirtti. “Referandumun teknik unsurları genel olarak iyi yönetilse ve referandum planlandığışekilde gerçekleşse de sayım prosedürlerinde son andaki değişiklikler önemli bir güvenceyi ortadan kaldırdı...” Bkz. Office for Democratic Institutions and Human Rights, “Republic of Turkey: Constitutional Referendum 16 April 2017: OSCE/ODIHR Limited Referendum Observation Mission Final Report” (2017), buradan sonra: OSCE/ODIHR, http://www.osce.org/odihr/elections/turkey/324816?download=true [28] Bu konu 16 Nisan referandumu sırasında ve sonrasında dramatik biçimde gündeme geldi. YSK mühür olmayan pusulaların bir hile durumu yoksa, geçerli sayılabileceğine hükmetti. Böylelikle mühürsüz pusulaların sayılmayacağını yazan kanunu iptal etti. YSK kararını verdiğinde görevliler kullanılmış pusulaları mühürledi, sonuçta orijinal mühürlü pusulayı mühürsüzden ayırma imkanı kalmadı ve kaç tane mühürsüz pusulanın geçreli sayıldığını bilmek mümkünatı ortadan kalktı. Muhalefet partileri 1 ila 2,5 milyon arasında mühürsüz pusulanın sayıldığını ileri sürdü. Ana muhalefet partisi CHP YSK’nın kararını Danıştay’a sonra da Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. TC/79’a göre (“Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz”) her iki mahkeme de YSK üzerinde bir yetkilerinin olmadığına karar verdi. CHP daha sonra, referanduma dair bir yetkisinin olmadığına karar veren AİHM’e başvurdu. Bkz. OSCE/ODIHR, ss. 21-22; Hurriyetdailynews.com, “Main opposition CHP applies to Euro court over unstamped ballots during referendum,” 4 Temmuz 2017, http://www.hurriyetdailynews.com/main-opposition-chpapplies-to-euro-courtover-unstamped-ballotsduring-referendum-115072; Jennifer Amur, “Why Turkish opposition parties are contesting the referendum results,” The Washington Post, 17 Nisan 2017, https://www.washingtonpost.com/news/worldviews/wp/2017/04/16/heres-why-turkish-opposition-parties-are-contesting-the-referendum-results/?utm_term=.ee03c83b452b; ve Hajer M’tiri, “ECHR dismisses Turkish opposition referendum case,” aa.com.tr (Anadolu Ajansı), 30 Kasım 2017, http://aa.com.tr/en/europe/echr-dismisses-turkish-opposition-referendum-case/986131. Karar hakkında detaylı bilgi için bkz. European Court of Human Rights, “Turkish opposition party complaint about April 2017 referendum on President’s powers declared inadmissible,” Basın açıklaması, 30 Kasım 2017, https://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=003-5929609-7574711&filename=Decision%20Cumhuriyet%20Halk%20Partisi%20v.%20Turkey%20-%20complaint%20about%20Turkish%20referendum%20inadmissible.pdf. [29] Hürriyet Daily News, “AKP submits draft law changing Turkey’s top electoral board,” 22 Kasım 2017, http://www.hurriyetdailynews.com/akp-submits-draft-law-changing-turkeys-top-electoral-board-122862. [30] 16 Nisan değişikliklerinin dikkatli okuması Cumhurbaşkanı’nın daha önceki dönemde görevi kötüye kullanması nedeniyle görevden alınmasının mümkün olmadığını gösteriyor. [31] Nihal İncioğlu (2002) “Local Elections and Electoral Behavior.” S. Sayarı ve Y. Esmer, Politics (der.), Parties, and Elections in Turkey, ss. 73-90, özellikle ss. 82-3 [32] İsrail deneyiminin ve Parlamento ve hükûmet başkanı için eşzamanlı ancak ayrı oylamanın analizleri için başkaları yanı sıra bkz. Dana Arieli-Horowitz (2002), “Split-ticket Voting in the 1996 and 1999 Elections,” ss. 45-66, A. Arian ve M. Shamir (der.), The Elections in Israel 1999 (Israel Democracy Institute); Reuven Y. Hazan (1999), “The Electoral Consequences of Political Reform: In Search of the Center of the Israeli Party System,” ss. 163-185, A. Arian ve M. Shamir (der.), The Elections in Israel 1996 (Suny Press); Bernard Susser (1998), “The Direct Election of the Prime Minister: A Balance Sheet,” ss. 237-257, D. J. Elazar ve S. Sandler (der.), Israel at the Polls 1996 (London: Frank Cass). [33] İsrail’de Başbakanın üçüncü ve son doğrudan seçimi 2001’de oldu ancak Parlamento seçimleriyle birlikte yapılmadı. [34] İsrail seçimlerinin resmi sonuçlarına İsrail Parlamentosu (Knesset) web sitesinden erişilebilir: “Knesset Elections Results,” https://www.knesset.gov.il/description/eng/eng_mimshal_res.htm [35] Yüzde 10 barajı türkiye’de 1980-1983 askeri hükûmeti tarafından sivil idareye geçişe hazırlık sırasında konuldu. İfade edilen mantık Türkiye’nin güçlü ve istikrarlı hükûmetler tarafından yönetileceği ve 12 Eylül 1980 öncesinde, 1980 yılında 115 tur boyunca Cumhurbaşkanı seçilememesinde kendisini gösteren 1970’lerde Meclis’teki felcin tekrarlanmasını engellemekti. (1977’de darbe öncesindeki son milletvekili seçimlerinde yedi parti 450 sandalyeli Meclis’e girebildi. Sadece ikisi yüzde 10’dan fazla oy almıştı, iki parti oyların yüzde 2’sinden azını alarak Meclis’e girebilmişti.) Yüzde 10’luk baraja karşın Türkler 1990’larda bir dizi zayıf koalisyon hükûmetini göreve getirdiler. Sistem 1980’lerde Turgut Özal’ın Anavatan Partisi önemli çoğunluklar elde ettiğinde ve AKP 2002 sonrasında sürekli etkileyici oyuna oranla çok daha fazla sandalye kazandığında, ordunun tasarladığı gibi işledi. Barajın en radikal etkisi 2002’de Meclis’e sadece iki parti, AKP (yüzde 34 oyla) ve CHP (yüzde 19 oyla)  girebildiğinde ortaya çıktı. Halkın üçte birinin oyuyla AKP Meclis’te üçte iki çoğunluk elde etti, ülkenin neredeyse yarısı barajı aşamayan partilere oy verdi. [36] Hürriyet Daily News, “New law could lower electoral threshold: AKP,” 9 Kasım 2017, http://www.hurriyetdailynews.com/new-law-could-lower-electoral-threshold-akp-122224. [37] DP/17, son paragraf (H). [38] Makovsky, “Erdoğan’s Proposal for an Empowered Presidency”. [39] Bkz. Anayasanın 2. kısmında 1., 2. ve 4. Bölümler. [40] Yasal gerekçesi açık olmayan nedenlerle, mevcut anayasada Cumhurbaşkanlığı iki dönemle sınırlanmışken ve yeni sistem bir rejim değişkliği ya da konumun başlığı ya da oluşumunda bir değişiklik teşkil etmiyorken  Erdoğan’ın yeni sistemde iki tam dönem görev alabileceği varsayılmaktadır. Aslında bu sistem sadece mevcut 1982 Anayasasındaki maddelerin değiştirilmesidir. [41] DP/9 [42] Bkz. 20. Sonnot. [43] TC/147
Editör: TE Bilisim