Haftanın Çevirisi | Sıradaki resesyonu nasıl önleriz? – Jean Pisani-Ferry

Büyük Resesyon’dan on yıl sonra Avrupa ekonomisi toparlanmaya devam ediyor ve uzun süreli diğer bir zorluk dönemi ciddi, muhtemelen tehlikeli iktisadi ve siyasi hasara yol açacak.. Para ve maliye politikasının yeterli teşviği sağlama ihtimalinin düşük olması halinde politika yapıcılar alternatif seçenekleri araştırmalıdır.

WASHİNGTON, DC- Kendinden emin resmi açıklamalara rağmen, küresel ekonominin kötüleşen durumu uluslararası politika gündeminde üst sıralarda yer alıyor. OECD yakın zamanda 2020 yılında G20 ülkelerindeki büyümeyi, 2017’e halihazırda yüzde 2.5 ile kıyaslandığında, yüzde 1.5’a revize etti. Ve OECD’nin baş iktisatçısı Laurence Boone, daha fazla kötüleşme riskine karşı uyarıda bulundu- ki bu büyüyen bir resesyon tehdidine işaret etmenin şifreli bir yoludur.

Otomobil endüstrisindeki yapısal değişiklikler, gelişmiş ekonomilerde çok az olan üretkenlik kazançları, küçülen yedek parça kapasitesi ve finansal kırılganlıkların birikmesi normal dönemlerde bile kaygılanmaya yetecektir. Ancak, bugün, küresel ticaret sistemindeki yarılmaların bir birleşimi ve politika araçlarında emsali görülmemiş bir kıtlık endişeleri arttırıyor.

OECD’nin vurguladığı gibi, yavaşlamanın büyük bölümü devam eden Çin-ABD ticaret ihtilafına mal edilebilir. Peterson Enstitüsü’nden Chad Bown açıklamalara dayanarak Çin ithalatına uygulanan ABD tarifesinin iki yıl önce yüzde 3’ten bu yıl sonu itibariyle yüzde 27’ye çıkarken, Çin’in ABD mallarına uyguladığı tarifenin aynı dönemde yüzde 8’den yüzde 25’e yükseleceğini hesapladı. Bunlar tedarik zincirlerini bozmaya yetecek kadar keskin artışlar. Daha yüksek bir artış ile ilgili endişeler kaçınılmaz olarak yatırımlara zarar verecek.

Dahası, ABD Başkanı Donald Trump’ın dengesiz tarife politikası küresel üretim ağlarının kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesinin bir belirtisidir. 2020 yılında Trump yeniden seçilmese bile Amerika’da neredeyse hiç serbest ticaret [yanlısı] kalmadı. Küresel ticaret rejimine yükselen milliyetçilikten gelen zararın ondan daha kalıcı olması muhtemel. Ve dizginsizce düşük üretim maliyeti arayışı ile ilgili iklim sorunlarının daha da artacağı muhakkak.

Diğer büyük endişe, yavaşlamaya karşı politika araçlarının olmaması. Sıradan bir resesyonda merkez bankaları talebi desteklemek için faiz oranlarını sert bir şekilde düşürür. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası (FED), son üç resesyonun her birinde faizleri yüzde beş puan düşürdü.

Bununla birlikte Fed faizleri düşürmek için normal olanağının yarısına sahipken Avrupa Merkez Bankası’nın çok az olanağı vardır. Halihazırda 30 yıllık tahvillerde bile avro bölgesinde risksiz faiz oranları negatiftir. Ve, görevden ayrılan Başkan Mario Draghi’nin yönetimindeki AMB, son zamanlarda politikayı gevşettikten sonra, onun yerine geçen Christine Lagarde oldukça boş bir alet kutusunu miras alacak.

Lagarde’ın dediği gibi “merkez bankaları rakipsiz değildir.” Hem o, hem de Draghi avro bölgesi hükümetlerine daha fazla mali teşvik vermeleri çağrısında bulundu. Bu, kağıt üzerinde uygulanabilir görünüyor: ABD’nin dönemsel olarak düzeltilmiş bütçe açığı GSYH’sinin yüzde 6’sını aşarken avro bölgesindeki ortalama açık yüzde 1’in altında kalıyor. Ve avro bölgesindeki borç/GSYH oranı yüksek olduğu halde ABD’den düşük. Dahası uluslararası Para Fonu eski baş iktisatçısı Olivier Blanchard’ın vurguladığı gibi, faiz oranlarının şimdi olduğu gibi büyüme oranının oldukça altında kalması durumunda geçici açıklar borç/GSYH oranında kalıcı bir artışı gerektirmez.

Bununla birlikte Avrupalı maliye bakanları Eylül’deki en son toplantılarında koşullu mali planları bile değerlendirmedi. Ve hareket alanı olan Almanya, hala parlamentonun dengeli bir bütçeyi onaylamak zorunda olduğu, açıkların yalnızca büyümenin beklentilere ulaşamadığı [durumda] izin verilebilir olduğu “siyah sıfır” gerekliliğini gevşetmeyi reddediyor. Bu kendiliğinden getirilen kısıtı kaldırma çağrılarının sesi daha çok çıkarken Almanya’nın anayasasında kutsal kabul edilen“borç freni” dönemsel olarak düzeltilmiş federal açığın GSYH’nin yüzde 0,35’i ile sınırlıyor.

Dolayısıyla avro bölgesi hükümetlerinin mali manevralar yapmak için sadece sınırlı olanakları var ve bunu genişletmek için politik cesaretten yoksun olabilirler. Bu nedenle, büyük olasılıkla, Avrupa resesyonun başlattığı mali genişlemenin üstesinden gelecek ama agresif bir tepki vermeden.

Yine de Büyük Resesyon’dan on yıl sonra Avrupa ekonomisi toparlanmaya devam ediyor ve uzun süreli diğer bir zorluk dönemi ciddi, muhtemelen tehlikeli iktisadi ve siyasi hasara yol açacak. Bundan dolayı politika yapıcılar alternatif seçenekleri araştırmalılar.

Bu bizi AMB’yi tuhaf bir yeni araçlarla donatma fikrine getiriyor. 1960’ların sonunda parasalcılığın kurucusu merkez bankasının helikopterle banknotlar bırakabileceğini hayal etmişti- “helikopter” FED eski başkanı Ben Bernanke FED’in deflasyonu engelleyebilmekten daha fazlasını nasıl yapacağını anlatan bir metafordur.

Bu düşünce deneyini gerçek bir politika seçeneğine çevirmek için Avro sistemi üye ülkelerdeki bankalara, tüketicilere aynı şartlar altında vermeleri kaydıyla süresiz, faizsiz kredileri genişletebilir. Somut şekilde söylemek gerekirse, hanehalkları, daha fazla tüketimi finanse edecek bir transferi, hiçbir zaman geri ödemeyeceği 1000 euroyu (1094 $) alacaktır. Her bir üye ülkenin merkez bankası ya bilançosunda hayali bir varlığı tutacak ya da, daha gerçekçisi, kamu hissedarlarına ödenen yıllık temettüyü azaltarak buna denk gelen zararları telafi edecektir.

Bununla birlikte böyle bir inisiyatif önemli engellerle karşılaşacaktır. Birincisi hukukidir: AMB kendi etkinlik alanı içinde mi hareket edecektir? Muhtemelen böyle bir operasyonun AMB’nin fiyat istikrarı hedefine ulaşmasına yardımcı olmak için kullanılan bir işlem olması şartıyla. Avro bölgesi enflasyonu şu anda çok düşük ve bir resesyon bunu şiddetlendirecek.

İkinci problem işlevseldir: Avro bölgesindeki bazı hanehalklarının hiç banka hesabı yokken bazılarının sayısız banka hesabı vardır. Ve Lüksemburg’daki hanehalklarına, kişi başına düşen gelirin dört kat daha düşük olduğu Litvanya’daki hanehalkları ile aynı miktar mı kredi verilmelidir? Bu makroiktisadi açıdan önemli olmayabilir ama eşitli anlamında önemlidir.

Üçüncü engel politiktir: AMB para ve maliye politikasını ayırarak Çin duvarını aşmak ile suçlanabilir, çünkü bu işlem, devletin para yaratması ile finanse ettiği bir transfere eşdeğer olacaktır. AMB’nin parasal stratejisi üzerindeki mevcut terslik veri iken bu çok uzak bir tartışma olabilir.

Kötüleşen bir ekonomik durumun ve alternatif seçeneklerin eksikliğinin alışılmadık durumlara girilmesini haklı çıkardığını zaman gösterecek. Avrupa’nın bunun için cesaretinin olması olası değildir, ve eğer varsa yol tehlikeli bir şekilde dardır ve engellerle doludur. Ama harekete geçmenin riski nihayetinde bir sorunla ilgilenmeyi geciktirme riskinden daha düşüktür.

[Bu metin www.project-syndicate.org’taki orijinalinden Türkçe’ye Ekin Değirmenci tarafından PolitikYol için çevrilmiştir.]