İtalya tarihçisi Ginsborg, Berlusconi döneminden bugüne toplumsal hareketler, İtalyan Solunun yıllarca kurtulamadığı halsizlik ve son haftalarda ilginç ve farklı bir biçimde ortaya çıkan yeni demokratik enerjiler hakkında konuşuyor. Sardalyalar kimlerden oluşuyor ve bu hareket ne kadar süre devam edecek?
Geçtiğimiz Kasım ayında yeni bir protesto hareketi oldukça beklenmedik bir şekilde İtalya’ya yayıldı. İlk bakışta katılımcıları oldukça şapşal duruyorlardı. Kendilerine verdikleri adla “sardalyalar”, hareketin örgütleyicilerine göre birlikteliği, şiddet karşıtlığını ve özgürlüğü temsil eden bu balık görselleri ve pankartları ile Bologna’nın ünlü Büyük Meydan’ını balık istifi doldurmaya kalktılar. Sonraki haftalarda çoğunlukla genç olan, esasen hizmet sektöründe çalışan orta sınıflardan oluşan, eğitim düzeyleri yüksek fakat kötü işlerde çalışan göstericiler Bologna’daki hünerlerini sıradışı biçimde tekrarladılar, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana kendiliğinden gerçekleşen en büyük gösterilerde 90 meydan kısa süreli işgal edildi. Sardalyaların en önde gelen amacı sade bir nitelik arz ediyordu: Matteo Salvini’nin faşist ve ırkçı Lega’sının yaklaşan bölgesel seçimlerde müreffeh ve solcu Emilia-Romagna’da başa gelmesini engellemek (Lega ulusal kamuoyu yoklamalarında yüzde 33 civarında bir desteğe sahip görünüyor). Ancak hedeflerinde sadece Lega değil, günümüz siyasal söyleminin hem Sağda hem de Solda daha derinde yatan bozulmuşlukları bulunuyor.
Katılımcılar bu yılki eylemler için hazırlanırken Jamie Mackay tarihçi Paul Ginsborg ile İtalya’da sivil toplum hareketlerinin tarihini ve bunları bekleyen zorlukları konuştu. Ginsborg II. Dünya Savaşı sonrasındaki anayasanın ve İtalyan yargısının bağımsızlığının korunması için son yirmi yılda çok sayıda eylem düzenleyen Libertà e Giustizia’nın Başkanı.
Sardalyalar geçtiğimiz yılın sonlarında, görünüşe bakılırsa hiç yoktan, oldukça kalabalık bir şekilde ortaya çıktılar. Başka yakın tarihli örneklere bakarak bu aniden ortaya çıkışı nasıl anlayabiliriz?
Bu ilk bakışta göründüğünden çok daha zor bir soru. Sardalyalar sahneye çıktıklarında İtalya halk hareketleri bağlamında neredeyse tamamen başarısızlığa savrulmuştu. Avrupa’nın geri kalanında hareket varken İtalya’da ve güçlü solcu siyasal kültür nedeniyle 1960’lar ve 1970’lerde verilen adla “Kızıl” Bologna’da uzun bir sessizlik hakimdi. 1990’ların başında önemli orta sınıf hareketleri görülmüştü, Girotondi o zamanın Berlusconi karşıtı koalisyonunun önemli bir parçasıydı. Ancak esasen hiçbir zaman uzun sürmeyen savunmacı mücadeleler verildi. İlk ortaya çıktığında yetmiş bin genç göstericiyle şişinen Popola Viola örneğin, bir ay içinde dağıldı. Ancak Sardalyalar oradalar ve bu bir bakıma sıradışı.
Bunun gibi dalgalar ya insanları, hepimizi yerinden kaldırıyor ya da tekrar denemek için bir on yıl beklemek zorunda kalıyorsunuz. Neden bilhassa bu hareket kitleselleşti onu bilmiyorum. Sosyal medyayı olabilecek en yoğun şekilde kullandıkları kesin. Ancak nedenler hakkında kesin konuşamasak da, etkilerine dair şüphe yok. Kamuoyu yoklamalarında görünüyor. Salvini’nin tam bir puan kaybetmesine sebep oldular. Açıkça bir işlev görüyorlar.
Sardalyalara yöneltilen bir eleştiri esasen apolitik olmaları. Floransa’daki gösteride bir kişinin büyük bir komünist bayrağını yukarı kaldırdığı anda etraftaki herkes bayrağı indirmesi için bağırdı. Ayrıca herhangi bir parti ile ittifak kurmaları ya da kendilerinin partileşmesi için yapılan çağrıları reddettiler. Apolitiklikle bir ilgilerinin bulunmadığını, ancak daha ziyade apartitica olduklarını, yani İtalyan siyasal partilerinin on yıllardır süren kötü uygulamalarının karşısında durdukları yanıtını veriyorlar…
Hareket daha başlangıç aşamasında ve hızla evrilecektir. Çekirdeğinde şiddetin reddiyesi bulunuyor. 1970’lerin Kızıl Tugayları gibi militan grupların siyasetinden şiddet karşıtlığı kültüne ve pasifizmin büyük ölçüde kabul edilmesine doğru önemli, konuşulmamış bir kayma gerçekleşti. Sardalyalar dar siyasal anlamda bütünüyle “masum”lar, bu nedenle onları eleştirenler ne yapacaklarını bilmiyorlar. Böyle zamanlarda, pasifizmin kendisi radikal bir ajandaya dönüşüyor.
İlginç bulduğum şeylerden birisi Salvini’nin retoriğini bozmada ne kadar başarılı oldukları. Tahmin edilebileceği üzere, ilk yanıtı “üzerlerine kedileri salacağım!” diyerek saldırmaktı. Ancak böyle saldırgan olmayan bir hareket karşısında, söyledikleri kendi destekçileri nezdinde dahi boşluğa düştü. Örgütleyicilerin, şiddet karşıtlığının sağcı popülizmi alt etmede ne kadar faydalı olabileceğini gösterdiklerine katılıyorum. Ancak bu, yeni olumlu bir demokratik ortam oluşturmak için yeterli mi?
Burada yeni bir siyaset dilinin olanaklarıyla karşı karşıya geliyoruz. Cevabın ilk unsuru dinleme doğrultusundaki kolektif kapasiteye son derece bağlı. İtalya’da siyasal toplantılarda kimse kimseyi dinlemiyor. Bunun yerine arka odada bir araya gelip komplo kuruyorlar. Demokrasinin genişlemesine, demokrasinin iç işleyişlerinin savunulmasına dair bir siyasete ihtiyacımız var. Sıklıkla toplantılar planlanandan daha uzun sürüyor ve erkek aktivistlerin gece geç saatlere kadar hakimiyeti altında yürüyor. Şaşırtıcı ancak sürekli bir işleme tarzı bu. Eğer bir hareket herhangi bir anlam ifade edecekse, biraz önce dil hakkında söyledikleriniz diğer alanlara da uzanmalı. Katılanların devir hızı inanılmaz yüksek. Toplumsal hareket siyasetinin en kaygılandırıcı unsurlarından birisi insanların nasıl geldikleri ve sonra nasıl ortadan kayboldukları. Gece ortadan kayboluyorlar ve onları bir daha hiç görmüyoruz.
Bu duruma ilişkin kayda değer bir istisna elbette, on yıl içinde bir toplumsal hareketten hükûmetteki en büyük siyasal parti haline dönüşen Beş Yıldız Hareketi (M5S). Görünüşe bakılırsa, bu güç aynı zamanda doğrudan demokrasi ilkesi üzerine inşa edilmişti. Onların deneyinin sardalyalarla nasıl bir bağlantısı bulunuyor?
M5S başarısız oldu ya başarısız olma sürecinde. Sardalyalara hareket alanı sağlayan bu. İtalya’nın geleneksel parlamenter yönetimden, M5S’in katılımcı demokrasi biçimleri takıntısına doğru nasıl yol aldığı konusu çok ilginç. Ancak bu konuda çok büyük bir başarısızlıkla maluller. M5S’in bıraktığı izlenim hakiki katılımcı bir modeldi, ancak bu daha ziyade liderleri Beppe Grillo’ya saygı dolu davranışlarla süslenen sahte bir katılımcılıktı. Ayrıca Rousseau platformu var, iç mekanizması hiyerarşik bir gizeme sahip olan örgütlenme platformları. Burada trompe-l’œil demokrasiyi görüyoruz. Aslında hareketin otuz bin kadar üyesi – ki hareket daha fazla mensuba sahip – anketler ve soru formlarını partinin çizgisini belirlemek için kullanıyorlar. Bu arada siyasal çizgiyi açık bir şekilde, beş ya da altı kişiden oluşan liderlik dikte ediyor. Durum ironik ve üzücü, onca kötülenen Demokratik Parti’nin (PD) iki ya da üç milyon kişinin oy kullandığı ön seçimleri çok daha demokratik.
M5S ve PD şimdi hükûmette birlikteler ve aşırı sağa nazaran yakında seçimlerde daha az destek toplama ihtimaliyle karşı karşıyalar. Aşırı sağı massetme, manipüle etme ve nihai olarak da etkisiz hale getirmek üzere Sardalyaların kamusal söyleme etkilerinden faydalanmak için çaresizce çırpınıyorlar. Bu uğraşları hareketi erken bir ölüme götürür mü?
Sanırım Sardalyaların neden kırılgan olduğuna dair bir kara liste çıkartabiliriz. Bunlar esasen iki ana alanda gruplanabilir: ilki içsel, diğeri dışsal. İlk kategoride bütün olumsuz tutkular bulunuyor; kıskançlık, narsisizm, kontrol arzusu, aile çıkarlarının önceliğini de kapsayan her türlü kişiselleştirmecilik. İkincisinde kurumlara işaret edebiliriz, işleyişleri ve dillerine, siyasi-idari yönetime ve partilerine bağlı insanlara, tavsiyelere ve benzeri şeylere. Hareket geride kaldığında insanların ben söylemiştim demesi çok kolay olacak.
Ancak hareket sona erdiğinde insanlar kendilerini nasıl niteleyecekler merak ediyorum. Başarısızlığın niteliği ve derecesi insanların ikili karakterini yansıtacak. İnsanlar, kalplerinde ya da ruhlarında, farklı bir İtalya’nın mümkün olduğuna inanabilirler. Aynı zamanda diğer yanları bu konuda bütünüyle sinik olabilir. Aynı bireyde bu iki bakış, hareket içindeyken birinin diğerine baskın gelmesinin daha olası olduğu şekilde bir arada var olabilir. Başarısızlık, sinizmi ve ayrılmaları pekala artırabilir, ancak bu unutulmaz anlar ve yeni enerjiler yaratmadan gerçekleşmez. Sonunda, soru baki: insanları bir araya getiren mekanizmalar ve öneriler neler?
Sardalyaların kendilerini siyasal bölünmelerden uzaklaştırmalarının olumlu taraflarından birisi geniş ve çeşitli bir katılımcı topluluğunu kendilerine çekmeleriydi. Bu tarz bir çoğulculuk nasıl sürdürülebilir? Bunun için nasıl bir siyaset gereklidir?
Bir gelecek, reformizme radikal bir yaklaşımı barındırmalı. Kanımca bugünün önemli kaygılarından birisi bu: sadece refah devletinden aşağı süzülen yardımları edinmeye dair olmayan ve kemer sıkma kalıcı bir özelliğe dönüştükçe daha az yardımın söz konusu edildiği bir reformizm ne anlama gelecektir? Ailelerin bu bu desteklere umutsuzca ihtiyacı bulunuyor, ancak merak ediyorum, bir reformun bir sonrakine kartopu gibi evrildiği daha politik ve katılımcı olan başka bir reformizm tarzı yaratmak mümkün mü? [Böylece, ç.n.] Her türden insan muhtemelen, siyaset alanının gündelik yaşamdan ayrı olmadığını, daha ziyade doğrudan onunla ilişkili olduğunu kavrayabilirdi.
[Krytyka Polityczna sitesinden alınarak PolitikYol için Ali Rıza Güngen tarafından çevrilmiştir.]