Haftanın Çevirisi | “Popülizmin” faydaları – Prabhat Patnaik

Sınıf mücadelesi kavramlar dünyasında da yaşanır. Örneğin Dünya Bankası yeni bir taktik kullanarak Sol kavramlara sistematik olarak karşılık verir: Sol tarafından kullanılan kavramların aynısını kullanır, ama onlara bütünüyle farklı bir anlam verir; sonuçta ya Sol’un o kavramlarla ne demek istediğinden tamamen farklı birşey ifade eder, ya da, en azından bulanıklaşır ve Sol için işe yaramaz hale gelir. Her iki durumda da Sol kavramın gücü etkisiz hale getirilir.

Örneğin, “yapısal” kavramı Sol lügatin ayrılmaz bir parçasıydı. Sağ burjuvazi üçüncü dünya ülkelerinin “işleri sadece piyasaya bırakmalarını” istediğinde, üçüncü dünyadaki Sol bu ülkelerdeki sorunların “yapısal” olduğu gerekçesiyle bu gibi piyasa çözümlerine karşı çıkmıştı; herşeyden önce toprağın yeniden dağıtımı dahil toprak reformu aracılığıyla [o ülkelerin] yapısının değiştirilmesi gerektiğini ileri sürmüştü. Bununla birlikte Dünya Bankası’nın aldatıcı taktikleri “yapısal uyum” kavramının [Banka] tarafından sahiplenilmesini ve ironik olarak, tarımsal yapıda değişiklik için değil piyasa yanlısı “reformları” teşvik etmek için kullanılmasını sağladı.

Benzer şekilde “liberalizasyon” kavramını ele alalım. Sağ burjuvazi, reform gündemine bu ismi vererek buna karşı çıkan herkesin “bağnaz” ve dolayısıyla gizli “otoriter” ve “anti demokratik” olduğunu ileri sürüyor; bu, “liberalizasyonun”, sermayenin ilkel birikiminin önünü açan, kitlesel yoksunluğu etkileyen, küçük üreticilerin haklarını baskılayan olumsuz ters etkileri olmuştur ki  tamamı şiddetli bir biçimde anti demokratiktir. Bu nedenle, ironik olarak, “(gerçekte acımasız bir anti-demokrat olan –P.P.)  Bolsonaro ‘liberal politikalar’ izliyor!” gibi önermelerimiz var.

Ancak bu yöntemin en bariz, aynı zamanda, Solun önemli kesimlerini bile etkilediği için, en sinsice olan kullanımı “popülizm” kavramı ile ilgilidir. Bu kavram Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi üyeleri tarafından, ve özellikle onın Bolşevik kanadı tarafından, ülkedeki devrimci dönüşümün stratejisi ile ilgili tartışmalarda Narodniklerin görüşlerine atıfta bulunmak için,  kullanılmıştır. Narodnikler Rusya’da daha önce varolan köy komünlerinden (mir) sosyalizme doğrudan bir geçiş istiyordu. Diğer yandan Bolşevikler, farklılaşmamış bir entite olarak mirin artık varolmadığını, çünkü Rusya’nın miri yok eden kapitalizmi hızla geliştirdiğini, ve bu nedenle yeni oluşan kentli işçi sınıfının devrimin önderi olması gerektiğini savundular. Lenin’in Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi kitabı bu noktayı vurgulamıştır.

“Popülizm” kavramı “halkı” farklılaşmamış bir entite olarak gören eğilimi tanımlamak için kullanılırdı. Ve “popülizmin” Marxist eleştirisi ikincisinin “halkın” arasında farklılaşmaların arttığı bir zamanda tam olarak bunu yaptığını belirtti. Marxistlerin kendisi elbette “halkın demokratik diktatörlüğü”nde [olduğu] gibi “halk” kavramını kullanır; ama onlar “halkı” belirli sınıflardan oluşan [birşey] olarak görür, farklılaşmamış bir entite olarak değil.

Çok sonra, 1920’lerde, Rusya kırsal kesiminin sınıflara ayrılmamış köylülerden oluştuğu görüşünde yeniden canlanma oldu. Bu görüş, köylüler arasındaki farklılıkların aile büyüklüğüne karşılık geldiğini, dolayısıyla işletmelerin kişi başına büyüklüğünün çok farklı olmadığını kabul etti. Bu görüşün önde gelen yorumcularından birisi, sınıfsal durumuna göre farklılaşmamış bir köylülük kavramını yeniden canlandırdığı için [kendisine] “neo-popülist” denilen A. V. Chayanov’du.

Bununla birlikte  günümüzde “popülizm” kavramının sıkça kullanılmasında çok farklı bir anlam bulunmaktadır. Buna göre, “halk” “seçkinlere” karşı olarak görülür, ve “halka” hitap eden ve “seçkinlerin” görüşüyle uyumlu olmayan önlemler makbul olarak savunulmaktadır. Bu “popülizm” kavramı o kadar belirsizdir ki, ekonomi alanında [gelirin] yeniden dağıtılmasına yönelik önlemlerden bir azınlık grubuna karşı kontolsüz yaygın nefrete kadar herşeyi kapsaması gerekir.

Bu tümüyle esnek ve kapsayıcı kavrama inandırıcılık sağlamak için “Sol popülizm” ve “Sağ popülizm” arasında ayrım yapılır: ekonomi alanında [gelirin] yeniden dağıtılmasına yönelik önlemler “Sol popülizm” olarak kategorize edilirken toplumsal nefretin teşvik edilmesine “Sağ popülizm” denir.

Her ikisinin de foyasının meydana çıktığı “Sol popülizm” ve “Sağ popülizm” arasında “popülizmden” azade olan güya erdemli bir orta var; ve bu ortanın, yakın inceleme üzerine, ekonomi alanında klasik neoliberal politikaların izinde olduğu ve politika alanında liberal burjuva ideolojisine boyun eğdiği ortaya çıkıyor. Kısacası, bu bağlamda, “popülizm” kavramı liberal burjuva ideolojisi içine gömülüdür.

Yeniden dağıtıma yönelik önlemlere “popülist” olarak adlandıran ve iktisadi büyüme pahasına kaynakları boşa harcadıklarından dolayı akılsızca [olduğunu iddia eden] bu söylem, iktisadi büyümenin nihayetinde yoksullar için faydalı olduğunu örtük olarak kabul eder; kısaca, bütün bulgular bu tür bir “damlama”nın düzmece bir kavram olduğuna işaret etse de, büyümenin “damlama” etkisinin işlediğine inanır.

Yine de çok sayıda insan, dünya genelinde Sola ait olsa bile, “popülizm” kavramını burjuva liberal anlamda kullanıyor. Özellikle bu kavramı küresel olarak gerçekleşen Sağ yükselişi karakterize etmek için kullanıyorlar. Böylece, bütün faşist, yarı-faşist, faşizme yakın hareketler ve şu veya bu dini ya da etnik grubun üstünlüğünü savunan hareketler örtülü şekilde “popülist” olarak görmezden geliniyor; böylece, yoksullar lehine gelirin yeniden dağıtım tedbirlerini talep eden veya uygulayan ilerici hareketler ve hükümetlerle zımni olarak eşit şekilde ele alınıyorlar.

Böyle bir karakterizasyonun bir sonucu, bu tür hareketlerin sınıf karakterini tamamen yok etmesidir; ve bu hareketlerin veya rejimlerin sınıfsal doğasını gizleyerek, aslında bunların herhangi bir sınıfsal analizini de engeller. Dini veya etnik bir grubun öne çıkması ve topluma nefret yayması gerçeğinin ani ve nedeni anlaşılmaz olması, ya da en iyi ihtimalle kapitalizm veya mevcut sınıf yapısı ile ilgisi olmayan koşullu bir olgu olması beklenir.

Bu tür hareketlerin paralel bir karakterizasyonu da mevcuttur, yani “milliyetçi”dirler. Bu da önemli ayrımları, özellikle de sömürgecilik karşıtı milliyetçilik ile üstünlük yanlısı milliyetçilik arasındaki ayrımı bütünüyle yok ediyor. Böyle bir görüş, “milliyetçilik” kavramını bu gibi hareketlerden ayırarak ve “milliyetçiliği” tek başına üstünlük yanlısı olarak çürüterek, sömürgecilik karşıtı veya anti-emperyalist milliyetçiliği de zımni olarak çürütür. Böylelikle emperyalist küreselleşmeyi dolaylı olarak yüceltir ve bu tür bir küreselleşmeden herhangi bir kopuşu, uluslararası finans kapitalin hegemonyası tarafından dikte edilenlerden farklı bir dizi bağımsız politika setini takip etme girişimini “milliyetçi” ve ipso facto gerici olarak tanımlar.

Bununla birlikte “milliyetçiliğe” homojen bir kategori olarak yaklaşmak mantıksızdır. Hitler’in “milliyetçiliği”, temelde, örneğin Gandhi’nin “milliyetçiliğinden” farklıydı. Özgürlükçü ilerici hareketler için büyük zorluklar yaratan farklı ve çelişkili bir olguyu tanımlamak için tek bir homojen kategori kullanma örneğimiz var. Ve yine de entelijensiyanın büyük kesimleri, Sol’da olanlar da dahil olmak üzere, bütün “milliyetçilikleri” aynı fırça ile katranla kaplama çabası tarafından çevrelenmiştir.

Bazen, günümüzde dünyayı saran Sağcı üstünlükçü hareketleri tanımlamak için tire ile ayrılmış “milliyetçi-popülist” kelimesi kullanılıyor. Bu, farklılaşma, farklılaşmamış bir kötülük olarak “milliyetçilik” ile farklılaşmamış başka bir kötülük olarak “popülizm” örneklerinin eksikliğini bir araya getirdiği için iki misli sakıncalıdır.

Böylece “popülizm” kavramı, başlangıçtaki “halkı” sınıfsal olarak farklılaşmamış görmek anlamından, oldukça farklı olan, Sağcı üstünlükçülüğün kötülüğünü gözardı eden ve bunu yoksulların lehine olan yeniden dağıtımcı iktisadi önlemlerle, aynı tür eğilime aitmiş gibi bir araya getiren başka birşeye dönüşmüştür. Zaman içinde, bu gibi eğilimlerin gelişmesini iktisadi krizlerin şiddetli zamanlarında kapitalizmin siperi olarak gören zengin Marxist geleneğin kapitalizmde faşist, yarı-faşist, proto-faşist ve üstünlükçü eğilimler analizinin arka planına da saldırır. Tabi ki liberal burjuvazi Marxist analizi kabul etmez; ama Solun fraksiyonları için Marxist analizi gözardı etmek ve liberal burjuva kavramları kabul etmek kendini kavramsal olarak silahsızlandırma anlamına gelir.

[www.networkideas.org’taki orijinalinden Türkçe’ye Ekin Değirmenci tarafından PolitikYol için çevrilmiştir.]