Haftanın Çevirisi | Pompeo’nun yükselişi Ortadoğu savaşını daha olası hale getiriyor – Gregory Aftandilian

CIA Director-designate Rep. Michael Pompeo, R-Kan. testifies on Capitol Hill in Washington, Thursday, Jan. 12, 2017, at his confirmation hearing before the Senate Intelligence Committee. Seated behind Pompeo is his wife Susan Pompeo, back center, and their son Nick Pompeo, left. (AP Photo/Manuel Balce Ceneta)

ABD Başkanı Donald Trump’ın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı kovması sonrasında çoğu analist bu üst düzey ekartenin nasıl gerçekleştiğine odaklandı: kaba bir şekilde, Twitter’da, yüz yüze görüşme olmadan.

Oysa, Dışişleri’nde çalışmış eski bir Ortadoğu analisti olarak, Amerika’nın en üst düzey diplomatını değiştirmeye ilişkin asıl hikayenin politika yansımalarında yattığını düşünüyorum. Trump, Tillerson’ı, şahin CIA yöneticisi ve Kansas’tan eski Kongre üyesi olan Pompeo’yla değiştirdi.

2015’te Pompeo Obama yönetiminin İran’a yönelik bazı uluslararası yaptırımları kaldırmakla sonuçlanacak şekilde kotardığı anlaşmaya karşı oy kullandı. Yaptırımların kalkması karşılığında İran, nükleer programını önemli ölçüde küçültecek ve davetsiz uluslararası denetime tabi olacaktı.

Tillerson’ın ayrılışı İran nükleer anlaşamasının tehlikede olduğu anlamına geliyor.

Eğer Trump anlaşmayı ortadan kaldırırsa bütün Ortadoğu’nun çatışma ortamına gireceğinden çekiniyorum.

Tillerson’ın gitmesi neden gerekliydi?

Ayrılan Dışişleri Bakanı çeşitli nedenler yüzünden kovuldu, bunların bazıları kişisel gerekçelerdi.

Tillerson ve Trump birbirlerini 2016 seçimleri öncesinde tanımıyorlardı ve öyle görünüyor ki Tillerson hiçbir zaman Başkan’ın güvenini kazanamadı. İddia edildiğine göre Trump Tillerson’ı kibirli, saygısız ve diğer kabine mensuplarından daha az itaatkar buluyordu.

Tillerson Trump’la çok sayıda önemli politika konusunda anlaşamayarak onun hiddetini üzerine çekti. Bunlar arasında Başkan’ın Paris iklim anlaşmasından çekilmesi, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve Rusya’yla yakınlaşması bulunuyor. Tillerson aynı zamanda 2017 Temmuz’unda Pentagon’daki bir görüşme sonrasında patronuna “moron” demişti.

Kısacası Trump’ın Beyaz Saray bahçesinde muhabirlere ilettiği üzere, ikisi hiçbir zaman iyi bir kimyaya sahip olmadılar.

Tehlikedeki İran anlaşması

Bunlara karşın yine de en önemlisi Tillerson’ın Trump’a İran konusunda kafa tutmasıydı. Uluslararası nükleer anlaşmayı “bugüne kadar kotarılmış en kötü anlaşma” olarak niteleyen Trump, 2016’daki başkanlık kampanyasından bu yana anlaşmaya oldukça mesafeli.

2017 Temmuz’unda yeniden onay zamanı geldiğinde, anlaşmadan vazgeçmek istedi, ancak Dışişleri Bakanı hem diplomatik olarak hem de güvenlik açısından bunun tersini önerdi.

Tillerson, bölgesel saldırganlığını ve Suriye iç savaşına dahiliyetini kınadığı İran karşısında son derece eleştirel. Ancak başka çok sayıda politika analisti gibi nükleer anlaşmadan çıkmanın, İran kendi nükleer programını yeniden başlatarak karşılık vereceği için Ortadoğu’yu istikrarsızlaştıracağını ve bir ihtimal dünyayı tehlikeye atacağını anlamış olduğunu sanıyorum.

Eski bir uluslararası şirket yönetici olan Tillerson aynı zamanda kendi patronuna nazaran Avrupalı müttefiklerinin düşüncelerine daha duyarlıydı. Kotarılmasına destek oldukları bir anlaşmayı ortadan kaldırarak Birleşik Krallık, Fransa, Almanya ve başka önemli ortaklarla bozuk ilişkilere sahip olmaktansa, Trump’ın hoş görülebilir bulabileceği bir uzlaşı üretmek için Avrupalılarla birlikte çalıştı.

Savunma Bakanı James Mattis İran konusunda Tillerson’la hemfikirdi. İkisi düzenli olarak anlaşmayı ortadan kaldırmaması için başkana yönelik lobi yaptılar ve etkileri nedeniyle 2017 Temmuz’unda anlaşmanın şartlarına uyulduğu teyit edildi.

Ancak Trump baskı görmeye içerledi. Hatırlayın, söz konusu olan, konu dış politikaya geldiğinde açık biçimde sadece kendi görüşlerinin önemli olduğunu beyan etmiş bir başkan.

Tillerson buna karşıydı. 13 Mart’taki kasvetli veda konuşmasında Dışişleri Bakanı olarak görevinin ulusa hizmet etmek ve ABD Anayasasını korumak olduğuna inandığını söyledi.

Trump’a göre Tillerson’ın İran konusundaki tutumu sadece bir görüş farklılığı değildi, belki de bir sadakatsizlik göstergesiydi.

Pomepeo’nun tehlikeli güdüleri

Ekim 2017’de Trump en sonunda İran anlaşmasından desteğini çekti [kararı Kongre’ye bıraktı, ç.n.], bu değişiklik de ABD Kongresi’nin yeniden yaptırımlar uygulaması için kapıları açtı. 2018 Ocak’ında Birliğin Durumu konuşmasında yasa yapıcılara “korkunç İran nükleer anlaşmasındaki temel sorunları ele almaları” çağrısında bulunurken Trump daha doğrudan davrandı.

Yeni Dışişleri Bakanı adayı Başkan’ın karanlık görüşünü paylaşıyor.

Bir Kongre mensubu olarak Pompeo, Obama dönemi İran anlaşmasına, anlaşmayı vicdana sığmaz bularak karşı çıktı ve Trump’ın seçilmesi sonrasında anlaşmayı “sonlandırmayı” beklediğini açıkladı. Trump’ın birlikte son derece iyi bir kimya tutturduklarını açıkladığı Pompeo’nun aynı zamanda İran’ın “niyeti[nin] ABD’yi ortadan kaldırmak” olduğunu söylediği biliniyor.

Pompeo ile çalışmış Kongre görevlileri onun aklı başında, sağduyulu, makul bir insan olduğunu söylüyorlar. Ancak Trump’ın kavgacı güdülerini kışkırtırsa İran anlaşmasının bu sene sonunu bulmayacağını düşünüyorum.

Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmak

Anlaşmanın sonlanması kaygan Ortadoğu’da tehlikeli bir olaylar zincirini başlatabilir.

Eğer ABD, İran’a yaptırımları yeniden getirirse, nükleer anlaşmaya başından beri karşı çıkmış olan oradaki şahinlerin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye ülkenin uranyum zenginleştirme programını yeniden başlatarak misillemede bulunması için baskı uygulamaları muhtemel.

İsrail’in bu durumda kendi ulusal güvenliğini onyıllardır tehdit eden İran karşısında askeri olarak harekete geçme gerekçesini elde ettiğini düşüneceğini sanıyorum. Askeri hareketlilik durumunda İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, bölgesel bir güç olan ve İran’ın uzun süredir rakibi olan Suudi Arabistan’ın ve muhtemelen Sünni Müslüman çoğunluğa sahip başka ülkelerin sahne arkası desteğine sahip olacak.

İran’ı Şii Müslüman din adamları yönetiyor. Suudi Arabistan gibi Sünni çoğunluğa sahip ülkeler İran’ın kaydadeğer ve bazı durumlarda huzursuz Şii nüfusa sahip Arap devletlerinde sekter gündemini dayatmak için şedit Şii milislerini finanse etme politikasından hazzetmiyorlar.

İsrail ve Suudi Arabistan hiçbir zaman İran nükleer anlaşmasını desteklemediler. İran’a olan yaptırımların ortadan kaldırılmasının aslında Tahran’a, Arap dünyasındaki anlaşmazlıkları kışkırtmak için daha fazla kaynak sağlayacak olmasından çekindiler.

Analistler Sünni Arap ülkelerin İran karşısında İsrail’le bir araya gelmeleri durumunda, İran’ın kendisini füzelerle cevap vermekle sınırlandırmayacağında hemfikirler. Hizbullah ve Filistinli İslami Cihad gibi iyi donanımlı müttefiklerini de İsrail’e roket saldırıları başlatmaları konusunda ikna edebilirler. Pompeo ve Trump’ın İran anlaşmasını ortadan kaldırarak elde etmek istedikleri sonucun Ortadoğu savaşı olduğunu sanmıyorum, ancak tam da yarattıkları felaket bu olabilir.

*Gregory Aftandilian, Boston Üniversitesi’nde Pardee Küresel Çalışmalar Bölümü’nde öğretim üyesidir.

[The Conversation’daki orijinalinden Ali Rıza Güngen tarafından çevrilmiştir]