Haftanın Çevirisi | Kapitalizm ve Feminizm Neden Birlikte Varolamaz? – Nicole Aschoff

Textile workers at a wool factory operate large weaving machines, circa 1930. (Photo by FPG/Hulton Archive/Getty Images)

Feminizm; cinsiyetine, ırkına ya da gelirine bakmaksızın herkese iyi bir yaşam sağlamak için savaşmak demek. Buna kapitalizmin altında ulaşamayız.

Aşağıdaki yazı, Jacobin yazı kurulu üyesi Nicole Aschoff’un Waschington, DC’deki Cato Enstitüsünde yapılan tartışmaya getirdiği görüşlerinin nispeten düzenlenmiş hâlidir. Konu ise:” Kapitalizm kadınlara yardım mı ediyor yoksa zarar mı veriyor?”

Kapitalizmin kadınlar için iyi olup olmadığı sorusunu hem feministler hem de feminist olmayanlar uzunca bir süredir tartışıyor. Fakat bu soruya karşı olan ilgi artışı belli bir bağlamın içine yerleştiriliyor. Peki, bu durumu destekleyen günümüz koşulları neler?

Öncelikle, kapitalizm krizde. Bu kriz tam anlamıyla bir ekonomik durgunluk olmak zorunda değil. Ancak merkez bankaları tarafından trilyonlarca dolarlık kurtarmalar, parasal genişleme yılları ve yatırımcıların kendilerini toplu olarak uçurumdan atmalarını engellemek için hükümetin belirlediği yeni standartların dahil olduğu onlarca canlanma gördük.

Bu teşviklere rağmen maaşlar ve ekonomik büyüme durgun kalmaya devam ediyor. Şirketler geleneksel yatırımlardan ziyade borsada zar atmaya daha eğilimli görünüyor. Bu sırada neoliberal kapitalizm -son kırk yılın statükosunu destekleyen normlar, fikirler ve prensipler- meşruluğunun derin bir krizini deneyimliyor. Hükümete karşı yaygın bir güven kaybı, kapitalizmde inançta azalış var ve hem sağ hem de sol tarafta popülizm yeniden canlanıyor.

İkinci referans noktası ise hem ABD’de hem de tüm dünyada feminizmin yeniden dirilmesi. Bu yeniden dirilme birçok farklı şekle girdi ve bir feminist programın nasıl en iyi şekilde sürdürüleceğine dair bir dizi bakış açısını da içine aldı, ki son zamanlarda daha çok #MeToo hareketiyle birlikte kamusal söylemin ısrarcı bir özelliği konumunda olduğu söylenebilir.

Neoliberal kapitalizmin meşruluk krizi bağlamında Hillary Clinton’ın yenilgisi neoliberal feminizmin -feminizmin hedeflerinin her kadının kapitalizm dahilinde güçlü ve başarılı bir pozisyonda olmak için uğraşmasıyla gerçekleştirilebileceğini savunan fikir- baskın kuramının sorgulanmasına yol açtı. Artan bir şekilde kadınlar, özellikle genç olanlar, anti-kapitalist eğilimleri ve imaları olan farklı tür bir feminizmden bahsediyorlar. Anketlere göre genç yetişkinlerin kabaca yarısı sosyalizmi kapitalizme tercih ediyor ve Pew Araştırma Merkezine göre Bernie Sanders destekçilerinin %53’ü kadın.

Bu kriz bağlamında olanları tek başına bir kırınım olarak değil de dört gözle beklediğimiz ve feministlerin konumlarını ve çabalarını nasıl yönlendirmeleri gerektiğini sorduğumuz bir değişim anı olarak görebiliriz.

Kasten dört gözle beklemek diyorum. Şimdi hem zor kazanılmış zaferleri değerlendirmenin hem de bütün kadınların nasıl bu zaferlerin gerçekten tadını çıkarabileceğini ve feminizmin asıl hedeflerine uyan yeni, somut taleplerle bunu nasıl ilerletebilecekleri hakkında strateji geliştirmenin zamanı.

Fakat önce, açık olmak adına birkaç uyarı: Belli olduğu üzere bütün kadınlar adına konuşmuyorum, ama bütün sol görüşlü kadınlar ya da bütün feministler ya da bütün sosyalistler ya da bütün sosyalist feministler adına da konuşmuyorum. Ayrıca kapitalizmi eleştiren birçok feminist var. Zamanın kısıtlı olması sebebiyle ve kendi bilgime dayanarak onların yalnızca birkaçından bahsedeceğim.

Cato’da politika analisti ve Human Progress’in şef editörü olan moderatörümüz Chealsea Follet, tartışmayı yönlendirici nitelikte sorular hazırlama nezaketinde bulundu.

1-Kapitalizmin yaygınlaşması kadınlar için sonuçta pozitif bir durum mu yoksa negatif bir durum mu oldu?

Bu cevaplaması zor bir soru; çünkü kapitalizmin egemenliğindeki yüzyıllar boyunca kaybedilen insanların denklemini formüle etmek bana özellikle tuhaf geliyor. Ortalama yaşam süresi, okuryazarlık ve kadınların bağımsızlığında yaşanan son gelişmeler; yerli kadın ve çocukların toplu katliamına ve tuzağa düşürülmüş, köle olarak işkence görmüş kadınların çaresiz yaşamlarına ve kötü şartlar altında çok az para için çalışan kadınların erken ölümlerine, vücutlarına verilen zarara daha ağır basar mı?

Elbette hesaplaması zor. Ancak eğer böyle bir girişimde bulunsaydık, kapitalizmin son zamanlardaki başarılarıyla ilgili parlak iddialarını kesinlikle katı gerçekle sulandırmamız gerekirdi. 2 milyardan fazla insan yetersiz beslenmeyle karşı karşıya ki bunun da altında dünya çapındaki insanların yüzde 60’ının küresel büyümeden gelen yeni gelirin yüzde 95’inden mahrum kalmaları ve yoksulluk çekenlerin sayısının son birkaç on yılda bir milyar kadar artmış olması yatıyor.

Marx’a katılarak kapitalizmin feodalizmden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Kitlesel gelişmeyi ortaya koyan verilere de ayrıca dikkat çekebiliriz; örneğin ortalama yaşam süresi, ölüm oranları ve eğitim için konulan Binyıl Kalkınma Hedeflerinin gerçekleştirilmesi. Orta ve üst sınıf kadınlar 150 yıl önceki kız kardeşlerini kıskandıracak erişime ve haklara sahip.

Bu tarz kazanımları elbette kutlamalıyız ancak bunu yaparken nedensellik konusunda dikkatli olmalıyız. Bazı kazanımlar gelişime ve modernleşmeye- ki bunlar kapitalizmle ilişkili- atfedilebilirken, çoğu ısrarcı politik mücadelelerin bir sonucu, kapitalizmin değil.

Ayrımcılığa karşı olan yasalar ve normlar, kocalarımızın mülkü olmamamız, oy verme hakkı, kendimizi ve çocuklarımızı aile içi şiddetten koruyabilme hakkı… Bunlar ve daha birçok hak Chamber of Commerce tarafından yukarıdan devredilmedi. Çoğu, canını dişine takarak mücadele eden, yürüdükleri yolda birçok defa yenilgiye uğrayan sosyalist ve feministlerin öncülüğünde gerçekleşen toplumsal hareketlerle kazanıldı.

Yine de bu noktada ileriyi düşünmek önemli bence. Kapitalizmin kadınlar için net bir kazanım olduğunu kabul edecek olsak bile –ki ben etmiyorum- ileride kazanımlar getirip getirmeyeceğini sorgulamak çok daha önemli.

Feminizm sadece toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılıkları ortadan kaldırmak demek değil. Aynı zamanda cinsiyetine, cinsine, ırkına, etnik kökenine, eğitim durumuna, gelirine, dinine ya da nerde yaşadığına bakmaksızın herkes için savaşmak, eşit ve iyi yaşam koşulları sağlamak demek. Feminizmi müthiş yapan şey bu –benim feminist olma sebebim de bu.

Basitçe söylemek gerekirse bu hedeflere kapitalizmle ulaşamayız.

Bu hafta iklim grevi haftası olduğuna göre iklim değişikliğini örnek olarak alalım. Hiçbir şey sözde serbest piyasanın başarısızlığını görünen iklim felaketinden daha iyi gösteremez. Kapitalizm bireyler için mantıklı görünüyor olsa bile sistemik düzeyde hayli mantıksız. Elitlerin ve devletlerin güçlendirdiği bireysel kapitalistlerin kayıtsızca kâr arayışı büyük ve kolektif bir probleme, küresel ısınmaya, kaynakların tükenmesinden ve yaşam alanlarının yok olmasından bahsetmiyorum bile, sebep oldu.

Fakat elitler ve işletme sahipleri, bizim onlarca yıl önce aşağı yukarı tahmin ettiğimiz bu soruna doğrudan değinmek yerine serbest piyasanın iyileştirici gücü üzerinde ısrarcı oldular. Piyasaların doğal ve kendiliğinden gelişen bir düzenin parçası olduğunu iddia ettiler. Buna göre tam donanımlı rasyonel bireyler ideal sonuçlar doğurur ve dışsal faktörler önemsizleşir.

Her ne kadar kâr amacı güden elitlerin buyrukları ve kökleşmiş imtiyazları, ülkelerin, bizleri yıkıcı fosil yakıt temelli ekonomilerimizden kurtarmak için projeler ve programlar gerçekleştirmelerini, ihtiyaçlarımızı karşılamak için sürdürülebilir çözümleri başlatmalarını ve geliştirmelerini engellemiş olsalar da biz neyin yapılmasını gerektiğini biliyoruz.

Ancak dayanışmaya ve birliğe dayanan ve gezegenimizi doymak bilmeyen şirketlerden geri alma ilkesi etrafında organize edilmiş kolektif bir proje bize şu anki gidişatımızı değiştirmek adına savaşma şansı verecektir.

2-Kapitalizm kadınların baskılanmasıyla da iç içe geçmiş, doğası gereği sömürüye dayalı, baskıcı ve ataerkil bir ekonomik sistem mi?

Buna önce biraz ayrı ayrı bakalım. Kapitalizm sömürüye dayalı mı?

Siyasal ekonomide sömürü; birinin iş gücünü, üretim araçlarına sahip olana satıp ve ona -işçiye- ürettiği ürünün değerinden daha az ödeyerek kâr elde ettiği bir ilişkidir. O zaman evet, kadınlar da dahil, çoğu insan belirli bir ücret karşılığında çalışmaları ve çalışmadıklarında yiyecek alamayacak olmaları ve kiralarını ödeyemeyecekleri için sömürülüyorlar.

Bu sömürü baskıcı mı, yani acımasız ve haksız muamele içeriyor mu? Cevap değişir aslında. Birleşik Devletler ’de örneğin bütün kadınlar baskı görmüyor. Bu değerlendirmeye ayak direyecek feminist ve sosyalistler vardır. Yine de ben, saygın, güvende ve çalışma hayatlarını organize etmede bağımsız olan yüksek maaşlı beyaz kadınların baskılandığını düşünmüyorum -ya da en azından onlar için sokağa çıkıp savaşmama sebep olacak kadar baskılanmıyorlar.

Sorun şu ki bu mutlu senaryo hem Birleşik Devletler ’deki hem de bütün dünyadaki kadınların çoğunluğunun durumunu karşılamıyor. Tam zamanlı ve en düşük maaşla çalışan bir kadının doktora gitmeye, sebze satın almaya ya da kirasını ödemeye gücü yetmiyor, yani baskılanıyor. Öğrenci kredisi borcunda boğulan bir üniversite mezunu yeni teknik bir şirketle 60+ saatlik bir iş için anlaşıyor ve dinlenme odasında bedava bira ve langırtla dandik bir maaş çeki alıyor, yani o da baskılanıyor.

Bu baskının büyük bir kısmı ataerkillikle ilişkili, ya da daha doğru bir ifadeyle, “resmi” olarak ataerkil bir toplumda yaşamadığımızdan dolayı, cinsiyetçilikle ilişkili. Jüri, kapitalizmin doğası gereği cinsiyetçi olmadığını düşünüyor ve cinsiyetçilik kesinlikle kapitalizmin dışında var olan bir şey. Bir zamanlar cinsiyetçi ve ırkçı olmayan bir kapitalizm modeli hayal edilebilirdi. Fakat kapitalizm; toplumun zamanla evrilen normlarını, önceliklerini, yapılarını ve aktivitelerini organize eden bir gerçek yaşam şekli.

Birer tarihsel sistem olan cinsiyetçilik ve ırkçılık kapitalizmde sermaye birikimi için geliştirilen stratejilerin merkezinde yer aldılar. Cinsiyetçilik kadınları evlerinde maaşsız işçiler konumunda tutar ki bu durum toplum için önemlidir ve hatır için yapılan bir iş olarak doğal görünür. Ayrıca cinsiyetçilik ve ırkçılık iş sahiplerinin işçileri bölmek ve baskılamak, daha iyi maaş ve menfaatlerden vazgeçirmek ya da işçilerin bir sendika kurma çabalarını engellemek için kullandıkları kullanışlı araçlar olmaya devam ediyor.

3-Ya da kapitalizm kadınların maddi refahını yükselterek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyerek onlara yardımcı mı oldu? Sorularımızda ve cevaplarımızda ikisinden birini tercih etmektense, daha incelikli olarak her ikisini de tartışmayı seçmeliyiz. Daha önce de söylediğim gibi kadınlar kapitalizmin egemenliğinde güçlendiler. Karşılıklı ilişkiyi nedensellikle karıştırmadığımız sürece -kadın hareketi, sivil hakları hareketi, işçi hareketi ve çevre hareketi gibi karışıklığa neden olan değişkenleri aklımızın bir köşesinde tutarsak- piyasaların kadınları güçlendirebileceği hâlâ bir gerçek.

Para güç demek. Eğer bugün Amerikalı kadınlar zengin ebeveynlere sahip olacak ya da onlara iyi maaşlı, tatmin edici bir iş kazandıracak olağanüstü yeteneklerle ya da zekayla doğacak kadar şanslılarsa yetki sahibi olup güçleneceklerdir. Daha da fazlası, kendi sosyal iletişim ağındaki diğer insanları, mesela kendi çocuklarını, da yetki sahibi yapabileceklerdir.

Fakat bazı kadınların kapitalizmin altında yetki kazanması ve güçlendirilmesi, demek değildir ki yol önümüze serilmiştir ve eğer biz sadece bu yolu izlersek feminizmin hedeflerine ulaşmış olacağız. Zirvedeki görece azınlığın muazzam zenginliği bir kaza değil, ya da iyi bir yaşam süren insanların üstündeki zararsız tepe de öyle.Son zamanların piyasa dostu reformları bir avuç dolusu insanı(çoğunlukla erkekleri) hayal edilemeyecek kadar zenginleştirirken geriye kalan tüm insanların geçim kaynaklarını durgunlaştırıp fırsatlarını hiç olmadığı kadar daralttı.

Son kırk yılın inanılmaz teknolojik ve bilimsel gelişmeleri; önemli ölçüde yoksulluğu azaltmada, sağlık hizmetlerini ve üretim sistemlerimizin ekolojik sürdürülebilirliğini geliştirmede, temiz suyun, besleyici gıdanın, yeteri kadar barınacak yerin tedarik edilmesinde ve dağıtımında kullanılabilirdi. Bunlar tüm insanların değer verdiği şeyler. Aynı zamanda bunlara farklı oranlarda ihtiyacı olan kadınları fazlasıyla güçlendirebilecek şeyler.

Dünyadaki kadınların hatta tüm insanların yaşamlarını önemli ölçüde iyileştirebilmek için her şeye sahibiz. Sadece kaynaklarımızı bilgimizi ve enerjimizi bu amaca ulaşmak için kullanmıyoruz. Neden? Çünkü kapitalizmin amacı bu dünyayı iyileştirmek değil, kâr etmek.

[İlknur Akıcı tarafından Çeviri Gazetesi için Jacobin’deki orijinalinden çevrilmiştir.]