Haftanın Çevirisi | İsveç’te seçim: Sınıf barışının sonunun başlangıcı

A photo taken on September 10, 2018 in Stockholm shows a selection of front pages of Swedish newspapers in Stockholm a day after the general elections. - As expected, neither the centre-left nor the centre-right bloc obtained a majority in the legislative elections, and the far-right Sweden Democrats solidified their position as the country's third-biggest party, albeit with a lower score than they had expected. (Photo by Jonathan NACKSTRAND / AFP) (Photo credit should read JONATHAN NACKSTRAND/AFP/Getty Images)

Revolution (IMT) seçim değerlendirmesi

Bernie Sanders gibi kendince sosyalistlerin bize sunduğu umut verici tabloya karşın, son seçimi takiben başka ülkeleri etkilemiş olan istikrarsızlık ve siyasal kutuplaşmanın sonunda İsveç’e ulaştığı açık.

İsveç geleneksel kitle partilerinin yıllar boyunca sağcı politikaları takip ettikten sonra yenilgiler yaşadığı bir başka ülke. Kimin hükümet kuracağı, o da birileri kurabilirse, belli değil. İşçi sınıfına yönelecek daha fazla saldırıya hazırlıklı olmalıyız ve karşı koyacak bir hareket inşa etmeye acilen ihtiyacımız var.

“Nihai sonuç ne olursa olsun bu seçim sağ kanat ve sol kanat blokların sonu olmalı.”

İsveç’in Sosyal Demokrat Başbakanı Stefan Löfven’in seçim gecesi durumu tasvir etmek için kullandığı sözler bunlar. İstifa etmiyor, şimdilik Yeşil Parti’deki ortaklarıyla birlikte yönetmeye devam edecek.

Bu kadar muğlak bir seçim sonucunu daha önce hiç görmemiştik. İlk sonuçlara göre – kesin sayım Çarşamba günü tamamlanacak [12 Eylül’de tamamlandı, ç.n.] – sağ ve sol arasındaki fark tek bir sandalye. Kesin sonuç ne olursa olsun yönetmek için büyük tavizler vermek zorunda olan istikrarsız bir hükümet göreceğiz.

Irkçı İsveç Demokratlarını kapsayan sağ kanat artık parlamentoda istikrarlı bir çoğunluğa sahip. Herhangi bir sol politika öneren her hükümet – ister sendikal hakların geliştirilmesi, ister toplumsal refah için harcamaların artması olsun – parlamentodaki oylamada kaybedecek. Ancak sağcı Merkez Parti ve Liberaller defaatle İsveç Demokratlarının örtük desteği ile hükümet oluşturma ihtimalini dışarıda bıraktılar. Ilımlı Parti ve Hırıstiyan Demokratlar dahi İsveç Demokratlarını barındıran bir hükümet oluşturmayacaklarını söylediler.

Sosyal Demokratlar, oyların yüzde 28,4’üyle, 1911’den bu yana en kötü seçim sonucunu aldılar. On yıllardır sağa dönmelerinin ve sağ kanatla işbirliği için açık davette bulunmalarının bedeli bu. Merkez Parti ve Liberallerle iki partili bir hükümet oluşturmaya kararlılar ancak sonuncuların bu teklifi kabul edip etmeyeceği belirsiz.

Aynı zamanda geleneksel sağ partiler sadece yüzde 40,3 oy aldılar, ki bu da onların tarihlerindeki en kötü ikinci sonuç. Muhafazakar Modareterna, bir önceki liderleri Reinfeldt’in 2014’te istifa etmesine neden olan sonuçtan 3 puan daha düşük bir oranla oyların yüzde 19,8’ini aldı.

Gelecek haftalarda devam edecek siyasal kaos, sonuç ne olursa olsun sadece bir şeye yol açacak: daha fazla sağ politika. İşçi sınıfı başka saldırılara karşı tertip almak durumunda ve işçi hareketindeki sol kanat sağa direnmek için hazırlanmalı.

Sosyal demokrasinin ve ‘refah devletinin’ krizi

İsveç’i 1990’larda vuran ekonomik krizden bu yana eski İsveç refah devleti enkaz halinde. Hükümette kim olursa olsun işçi sınıfının yaşam standartları sürekli olarak kötüye gitti. Sürekli kesintiler, özelleştirme ve işçi sınıfı üzerinde artan baskının zararı görülmeye başlıyor.

1980’de İsveç refahın dağılımı açısından dünyadaki en eşitlikçi ülkeydi. O zamandan beri durum kötüleşti. İsveç artık OECD içinde eşitsizliğin en keskin biçimde arttığı ülke. Kapitalist Ingvar Kamprad ölmeden ve dört çocuğu büyük servetini devralmadan önce ülkede iki kişi ülkenin yarısının sahip olduklarına sahipti. Kuşaklar arası aktarım sayesinde bu rakam şimdi beşe çıktı.

Uluslararası medyada kullanılan ve reformistler tarafından İsveç hakkında dolaşıma sürülen romantik fikir bütünüyle yanlış. Ülkede herkesin yüksek kaliteli refaha erişiminin olduğu zamanların üzerinden çok vakit geçti. Sosyal ortaklık ve sınıf işbirliğine dair eski reformist düşünce, denklemin öbür tarafındaki kapitalist sınıfın geçmişin zar zor kazanılmış bütün reformlarına karşı savaş yürüttüğü bir dönemde geçersiz. Gerçek tablo 25 yılda 25 milyar Avrodan daha fazla kesintinin görülmesi. Bu sırada nüfusa oranla 1990’dan bu yana refah sağlamaya dönük sektörde 300 bin iş ortadan yok oldu.

İsveç’te refah devleti, istisna olduğu görülen bir tarihsel dönem sırasında inşa edildi. Savaş sonrası canlılık yönetici sınıfın sadece İsveç’te değil ancak bütün gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfına geniş kapsamlı tavizler vermesine olanak tanıdı.

İsveç birçok nedenden ötürü biraz daha öteye gidebildi: ülke İkinci Dünya Savaşı’nda bombalarla taş devrine döndürülmemişti ve yeniden inşa edilmesi gereken harap olmuş Avrupa’ya gerçekleşen ihracattan faydalanan zarar görmemiş bir sınai zemin mevcuttu. Daha önceki on yıllarda işçi hareketini inşa eden militan sınıf mücadelesinin sonucu olarak işçi sınıfının devasa gücü; İsveç’in Sovyetler Birliği’ne yakınlığı ve aşağıdan devrimin zımni tehdidi gibi başka bir etkendi. Gerçek, daha fazla reformun elde edilebileceğiydi ancak Sosyal Demokrat Parti sınıf mücadelesini geride tuttu ve mücadelenin kapitalist sistem ve özel mülkiyeti tehdit etmesini engellemek için her şeyi yaptı.

İsveç ekonomisi halihazırda bir miktar büyüme sergiliyor ancak büyümenin kazanımı kirli zengin kapitalist sınıf için kar olarak toplanıyor. Stockholm Borsası’nda en büyük şirketler geçtiğimiz yıl 25,1 milyar Avro civarında kar yazdılar. Kapitalistler İsveç işçi sınfının zararına muazzam karlar elde ediyorlar ve boş duran ya da vergi cennetlerinde saklanan para yığınlarının üzerinde oturuyorlar. İsveç’in 187 milyarderi İsveç Devleti’nin net varlıkları ve bütün emeklilik sistemi toplandığında ortaya çıkandan daha fazla paraya sahip.

Sosyal Demokratlar işçi sınıfının hayat standartlarının daha kötüye gidiş doğrultusunda önemli bir dönüşüm geçirdiği dönemin çoğunda iktidardaydılar. Dünyada muhtemelen en güçlü sosyal demokrat parti oldukları bir dönem mevcuttu ve kesintisiz 40 yıllık yönetimlerinde yüzde 40-50 bandında destek aldılar. Ancak son 30 yılda sağcı politikalar nedeniyle parti, aktif tabanının çoğunu ve işçi sınıfı içindeki desteğinin büyük kısmını kaybetti.

Sosyal Demokratlar, sekiz yıllık sağ iktidar sonrasında 2014’te iktidara geldiklerinde en azından sağcıların gerçekleştirdiği karşı düzenlemeleri geri alabilirlerdi. Tam tersine sağ politikaları korudular ve başka karşı reformlar gerçeklştirdiler – bunlar arasında daha sert bir göçmen politikası, grev hakkını kısıtlayan bir devlet soruşturması ve emeklilik yaşını artırmak bulunuyordu. Aynı zamanda kesintiler bütün ülkede devam etti, çünkü şehirlerde artan maliyetlerle başa çıkacak kadar para bulunmuyordu.

Sosyal Demokrat seçim kampanyası suça karşı sert bir tavır ve göçmen karşıtı sert politikaları sürdürme beyanıyla başladı. Ancak partiden ayrılanlar ve yoklamalardaki sefil sonuçlar onları “işyerinde güvenlik planı” ile 180 derecelik bir dönüşe zorladı. Plan güvencesizleştirmeyi destekleyen kanunları kaldırmak, devlet özel sektörden hizmet satın aldığında toplu pazarlık anlaşmalarının talebi ve başka şeyler yanı sıra telefon mesajları ile de yürütülen sıfır saat sözleşme pratiklerinin kaldırılmasını barındırıyordu.

Seçim kampanyasının başındaki çakılmayı durdursa da vaatler çok geç ve çok yetersizdi. Dört yıl boyunca sağcı politikalar uyguladıktan sonra, bu sefer sağcılarla işbirliği içindeki başka bir Sosyal Demokrat hükümetin yönetiminde işlerin daha iyiye gideceğini düşünmek için bir neden yoktu. Löfven daha 2014’te sağcı Merkez Parti ve Liberallerle koalisyon hükümeti oluşturmak istediğini açık etmişti.

Dört yıl daha sağcı politikalara devam etmek Sosyal Demokratlar için bir felaket olacak. Eğer koalisyon kurarlarsa Löfven ve parti liderliği partinin kendisinin geleceğiyle kumar oynayacaklar. Partinin sol kanadında şüphesiz ki yer alan bütün ciddi aktivistlere sağ kanatla herhangi bir uzlaşma fikrini terk etmenin zamanı olduğunu söylemeliyiz. Sosyal Demokratlar için durumdan çıkış sola doğru büyük adımlar atmaktan ve Löfven ile parti liderliğinin geri kalanını gerçek reformlar peşinde koşmaya hazır olanlarla değiştirmekten geçiyor.

Britanya İşçi Partisinin solcu lideri Jeremy Corbyn’in popülerliği, kesintiler ve kemer sıkmaya karşı mücadele veren bir Sosyal Demokrat Parti için devasa potansiyel olduğunu gösteriyor. Sadece partinin sol kanadının bu seçim yenilgisinden dersler çıkaracağını ve gerekli mücadeleyi sergileyeceğini umabiliriz. Eğer böyle olmazsa Sosyal Demokratlar Avrupa’daki muadilleriyle aynı yöne doğru gitme  ve bu seçimlerde elde ettikleri tarihsel olarak düşük sonucun çok daha altına inme tehlikesiyle karşılaşacaklar.

Siyasal kutuplaşma

Sosyal Demokratların oy düşüşünden en fazla kazançlı çıkan parti, çıkış anketlerine göre buradan en fazla oyun gittiği ırkçı ve milliyetçi İsveç Demokratları. Bu partinin yüzde 17,6 oy oranı çoğu yoklamanın tahmininden daha düşük ancak yine de geçen seçimden bu yana yüzde 4,7 artış anlamına geliyor, başka bir ifadeyle parlamentoda en büyük üçüncü parti olmaya devam ediyorlar.

Ancak bu halkın genel olarak sağa kaydığı anlamına gelmiyor. Tam tersine Sosyal Demokratların elde ettiği felaket sonuç sağ politikalara dair hoşnutsuzluğu gösteriyor. Çıkış anketlerine göre bu seçim, seçmenler arasında önem sırasına göre refah devletinin en yüksek seviyede göründüğü art arda üçüncü seçim. En önemli dört konu sağlık hizmetleri, okullar, eşitlik ve toplumsal refah idi. Göç sorunu sekizinci sıradaydı.

Gördüğümüz şey siyasi kutuplaşmadır. Mevcut durumla ilgili olarak muazzam bir rahatsızlık var ve SOM Enstitüsü’nün anketine göre İsveç toplumunun yarısından fazlası işlerin yolunda gitmediğini düşünüyor.

Müesses nizamın partileri kötü durumdan sorumlu görülüyor ve zemin yitiriyorlarken daha sol ve daha sağdaki partiler güçleniyor. İsveç Demokratlarının yükselişi çarpık bir şekilde, bu hoşnutsuzluğu yansıtıyor.

2015’ten bu yana neredeyse bütün partiler ve medya sürekli olarak refah devletinde iyileştirmelerle artan sayıda göçmenin varlığını bir arada yürütebilmenin mümkün olmadığını ileri sürdüler. Sosyal Demokrat ve Yeşillerden oluşan hükümet ve geleneksel sağın bütün partileri, İsveç Demokratlarının savunduğundan çok az fark taşıyan göç politikaları uyguladılar. Aynı zamanda İsveç Demokratlarını iktidar pozisyonundan uzak tutmak için her şeyi yaptılar.

Bu sayede İsveç Demokratları kendilerini müesses nizam karşıtı bir parti olarak sunabilirken politika gündemi üzerinden büyük bir etkilerinin olması sağlandı.

Ancak olaylar farklı seyredebilirdi. Açık bir sol alternatifin bulunduğu başka ülkelerde sağcı partiler zemin kaybettiler. Sol Parti bu alternatifi oluşturabilirdi.

Sol Parti: potansiyelinden çok uzakta

Sol Parti de son seçimden bu yana güç kazandı, oylarını yüzde 5,6’dan yüzde 7,9’a çıkardı. Ancak toplumda mevcut hoşnutsuzluk ışığında bu ılımlı artış kendine sosyalist diyen her parti için bir uyarı anlamına gelmeli. Sosyal Demokratlara ilişkin devasa hayal kırıklığının oluşturduğu arka planda, desteğini büyük oranda artıran parti Sol Parti olmalıydı, İsveç Demokratları değil.

Sorun Sol Partinin gerçekte ne istediğinin açık olmaması. Liderlik, Sosyal Demokrat ve Yeşil hükümetle müzakere edebildikleri çeşitli minör reformlara işaret ederek “Sol Parti fark yaratır” sloganı üzerinden yaygara kopardı. Şunları söyleyecek kadar ileri gittiler: “Son dört yılda Sol Parti doğru yönde hareket etmenin mümkün olduğunu gösterdi” (Göteborgs Posten, 17 Ağustos 2018).

Ancak işçilerin çoğu işlerin doğru yönde seyrettiğine dair bir deneyim edinmediler, gerçek bir değişim de görmediler. Sol Parti refah harcamalarına 10 milyar eklemekle övünürken (“solcu milyarlar”) hastanede bakım için bekleyenlerin kuyrukları uzadıkça uzadı ve hastalık izni alanların sayısı işyeri bağlantılı stres nedeniyle dramatik bir şekilde arttı. Ayrılan yetersiz kaynaklar artan ihtiyaçları karşılamak için yeterli olmanın yanına dahi yaklaşamadı. Hükümetle müzakerelerinin sonuçlarını gösterme hevesiyle Sol Parti, Sosyal Demokratların sağcı politikalarını soldan savunma hatasına düşüyor.

Seçim kampanyaları sırasında  Sol Parti’nin lideri Jonas Sjöstedt artan eşitsizliği, daha iyi refah hizmetleri sunabilmek için zenginler üzerindeki vergileri artırma ihtiyacına bağladığı bir nokta olarak zenginin zenginleştiğini vurguladı. Bütün bunlar iyi. Ancak en önemli noktayı, artan vergilerin ne için kullanılacağını somutlaştırmayı atladı. Bir yıllık diş tedavisinde hastaların masrafları için tavan uygulanması gibi minör reformlar ya da kamu ihalelerinde toplu pazarlık koşullarını zorlamak gerçekten önemli talepler ancak kendi içlerinde yetersizler.

Partinin önerdiği ve “en sonunda” getirilecek vergi artışları toplamı 54 milyar Krona (Dagens Industri, 6 Eylül 2018). Bu rakam sağcı Reinfeldt hükümetinin sekiz yıllık iktidarında 140 milyar Kronaya varan vergi indirimleriyle kıyaslanmalı.

Yatak sayısının sürekli yetersizliği, kötüleşen koşullar nedeniyle mesleği bırakan on binlerce öğretmen, artan hastalık izinleri vb. karşısında Sol Parti ufkunu çok dar tutuyor.

Sol Parti kendini, önceki seçimlerde sundukları ana reformlar için mücadeleyi sahiplenen bir parti olarak farklılaştırmalıydı: özelleştirmeleri durdurmak, emperyalist maceralara katılıma direnmek ve refah temin eden sektörlerde 200 bin yeni iş, 30 saatlik haftalık çalışma süresi, güvencesizleştirmeye son vermek vb. için mücadele etmeliydi. Kapitalizmin çevresel sorunlar, işsizlik, konut eksikliği vb.nin nedeni olduğunu ve tek çözümün sosyalist politikalar olduğunu açıklayabilirdi. Böyle bir platform inanılmaz popüler olur ve Sol Parti’ye on yıllardır süren kesintiler ve karşı reformlarla arasına net bir çizgi çekmek isteyen bir parti şeklinde görünmesini sağlayan net bir profil temin ederdi.

Sosyal Demokratlar sağa kaymaya devam ederse ve daha kötüsü sağcılarla bir koalisyon hükümeti oluşturursa Sosyal Demokratlara yönelik hoşnutsuzluk Sol Parti’nin İsveç’in en büyük işçi partisi olduğu bir duruma yol açabilir. Ancak bunun için Sol Parti’nin açık bir muhalefet sergilemesi ve daha radikal bir politika benimsemesi gerekli. Ne yazık ki, bunun yerine sağ kanatla bir tür işbirliğine hazırlanıyor [görünüyor, ç.n.].

Sol Parti ve hükümet sorunu

Sjöstedt açık bir şekilde sağ kanatla herhangi bir koalisyon olasılığını dışarıda bıraktığını söylemeli. Bunun yerine defaatle sağ kanat Merkez Parti ve Liberallerle müzakerelerin gündemde olabileceğini söyledi. Örneğin büyük tabloid Aftonbladet’e 2 Temmuz’da şunları söyledi:

“Herhangi bir sağcı parti olmadan bir hükümet kurulmasını temin için uğraşacağız. Ancak bu sonbaharda karşımızda çok karmaşık bir durum olabilir ve eğer sol politikaları hayata geçirebileceksek her zaman müzakerelere hazırız. Bunu yapabilmek amacıyla bugün mevcut olandan farklı koalisyonlar için de kapıyı kapatmıyoruz.”

Argüman çoğu kişi tarafından paylaşılan anlaşılabilir hissiyatı yansıtıyor gibi: “İsveç Demokratları hariç her seçenek mümkün!” Fakat sağ kanatla koalisyon hükümeti ancak Sosyal Demokratlar ve Sol Parti işçi sınıfına saldıran politikaları uygulama konusunda anlaşırsa bir gerçeklik haline gelecektir. Bu Löfven’in düşüncesi gibi duruyor ancak Sjöstedt’in fikri benimsemesi de son derece kötü bir sonuç doğurur.

İsveç Demokratlarının işçi sınıfı seçmenlerine sızmasının nedeni diğer bütün partilerin son otuz yılda karşı reformlar gerçekleştiren müesses nizamın parçası olarak görünmesi. Eğer işçi hareketinin partileri sağ kanatla koalisyona girerse bu, İsveç Demokratları güçlenirken aynı zamanda sağcı politikalara maruz kaldığımız en kötü sonuç olacaktır. Son dört yılda gördüğümüz tam olarak budur. Kemer sıkmayla ve kesintilerle mücadele etmek isteyenler kendilerinin parlamentoda hiçbir temsilcilerinin bulunmadığı duruma düşecekler.

Sol Parti ileri atılmasını engelleyen bir parlamenter deli gömleği giydi. Daha önce atıfta bulunduğumuz mülakatta Sjöstedt aslında argümanı daha da ileri götürüyor:

“Sağcı partilerle hükümete girmemizin olası olmadığını düşünüyorum. Ancak solcu politikaları geçirebilmek için müzakerelere her zaman hazırlıklı olacağız.”

Olası değil mi? Bu evet mi, hayır mı? Sjöstedt kesin bir cevap vermiyor.

Sağcı partileri desteklemek ya da daha kötüsü hükümete girmek Sol Parti için öldürücü bir darbe olur. Sol Parti çekinmek yerine sağcı politikalara karşı, kimden gelirlerse gelsin, net bir muhalefet sergilemeli.

Günün gösterdiği, sınıf mücadelesi

Refah devletinin yıkıntıları arasında yoksulluk keskin bir yükselişte. Çeyrek miilyon emekli ve bir o kadar çocuk yoksulluk içinde yaşıyor. Eurostat’a göre 1,5 milyon İsveçli “yoksulluk riski” içinde.

Hastalar ameliyat için beklerken ölüyor, işsizler anlamsız ve aşağılayıcı “eğitime” tabi tutuluyor ve artan sayıda insan için bir doktor görmek dahi imkansız. Yetkililer sistemin etrafından dolanmaya çalışanları yakalamak için boşa kürek çekmekle meşgul olduklarından hastalandığında yardım alma şeklindeki temel sosyal güvenlik ortadan kalktı.

Çoğu işyerinde güvencesizleştirme ve geçici istihdam ajansları istisna olmaktan çıkıp norm haline geldiler. Sendika liderleri sıkı pazarlık ve müzakereyle kolektif mücadelenin yerini değiştirdiğinden hem ücretler hem de çalışma koşulları çarpıcı bir şekilde kötüleşti.

Sağ kanat hükümette [esasen, ç.n.] çoğunluğa sahip olduğundan bir sonraki hükümet kaçınılmaz olarak sağcı politikalar uygulayacak. Grev hakkının kullanımını kısıtlayan yolu açan bir Sosyal Demokrasi ve iş kanunlarındaki düzenlemelere yönelik bir saldırı talep eden sağcı partiler ile çalışma koşullarına dair ve sendikalara yönelik daha fazla darbeye tanık olacağız. Hastalar ve işsizlere yönelik de daha fazla saldırı göreceğiz.

Bunun üstüne her an yeni bir krizin patlak verebileceği uluslararası olarak istikrarsız ekonomik durumu eklemeliyiz. Bu ihtimal gerçek olursa, ihracata bağımlı, konut balonunun etkisi altında ve özel borç bakımından dünyada üçüncü en yüksek orana sahip İsveç’i özellikle kötü etkileyecek.

Söz konusu olan patlayıcı bir karışım: patlamayı bekleyen sınıf öfkesi volkanı. Bunu halihazırda Sollefteå’da doğum servisinin kapatılmasına karşı insanların hastaneyi işgal ettiği mücadelede, “Okul Öncesi İsyan” ve “Sağlık Bakımı için İsyan” sırasında artan kaynak talepli gösterilerde ve sınai cephede çok sayıda ufak kavgada görebiliriz. Büyük bir şeyler gerçekleşmek üzere.

Bihassa genç nesil ebeveynlerinin içinde yetiştiği toplumun ortadan kaldırılmakta olduğunu açık bir şekilde görebiliyorlar. Çok sayıda genci güvencesiz işler, yaşayacak yer bulma zorluğu bekliyor ve bu gençler karşı reformlar dışında bir şey deneyimlemediler. 18-21 yaş arasındakilerde Sol Parti yüzde 12 alırken, Sosyal Demokratlar sadece yüzde 20 aldılar. Karşı mücadele sergilemeye hazırlanan bütün bir gençlik kesiminde radikalleşme mevcut.

Bu sırada sendika liderleri patronlarla ve devletle iyi ilişkilerini korumayı, tabanda işçileri örgütlemekten daha önemli görüyorlar. Bu liderler, işçilerin tek etkili mücadele yolu olan grevleri tercih edilesi bulmuyorlar. Ancak durum sonsuza kadar devam edemez. Eninde sonunda işçi sınıfı, mücadelenin gerekliliğini kavrayacak.

İşçi sınıfının toparlanıp parazitlerle mücadele etmesinin zamanı geldi. Seçim sadece, İsveç’teki sınıf işbirliğinin tabutuna çakılan başka bir çivi. Marksistler aşağıdan militan sınıf mücadelesini savunmaya ve kapitalizmden kurtulmak için devrimci sosyalist bir alternatif inşa etmenin gerekliliğini açıklamaya devam edecekler.

[Marxist.com’daki orjinalinden Ali Rıza Güngen tarafından PolitikYol için çevrilmiştir]