Güney Avrupa genelinde, birçoğu daha önce politika ile hiç ilgilenmemiş olan kemer sıkma politikaları karşıtları, protestolarını statükoya karşı demokratik bir alternatif haline getirmeye karar verdi.
Bir grup genç kadın eylemci, Transeuropa Caravans projesinin bir parçası olarak Avrupa’yı gezerken meydan okurcasına “Kentler toplumsal mücadelenin, protestoların tetiklediği ve karşılıklı işbirliğinin arttığı, direnişin ve yeniliğin alanı haline geldi” yazan bir bayrak taşıyor.
Onların pan-Avrupa hareketinin öncülü, -taban örgütlenmesi düzeyinde- doğmakta olan yeni bir toplum vizyonu inancıdır ki bu, kadın düşmanlığının ve nasyonal popülizmin homofobisinin, yabancı düşmanlığının ve iklim reddinin inkarının ve Avrupa neoliberalizminden kaynaklanan toplumsal refahın yok edilmesi ve toplumsal eşitsizliklerin muazzam artışının üstesinden gelen [bir vizyondur]. Eylemcilerin amacı, bu yeni toplumu oluşturan girişimin arkasındaki insanları dinlemek ve nasıl örgütlendiklerini, hangi mücadeleyi verdiklerini ve diğer alanlarda nelerin üretileceğini gözlemlemektir.
Radikal pragmatizm taban örgütlenmesini karşılıyor.
2010’daki avro bölgesi krizi ve ardından gelen kemer sıkma politikalarının etkilerine karşı kitlesel bir protesto dalgası Güney Avrupa’yı ezip geçerken çeşitli ülkelerde –çoğu daha önce politika ile hiç ilgilenmemiş olan- katılımcılar protestoları statükoya karşı demokratik bir alternatif haline getirmeye karar verdi.
Daha ileri önlemleri tartışmak için mahalle meclisleri oluşturdular ve değişiklikleri teşvik edebilecek taban örgütlülükleri kurdular. Birkaç yıl sonra, bu enformel gruplar kent sakinlerini, kent hareketlerini ve sol partileri–yerel pragmatizmi insan hakları, müşterekler, göç ve çevre gibi konularda ulusötesi işbirliği ile birleştiren bir politik strateji – olan “belediyecilik”(municipalism) politikası altında birleştiren çoklu adaylıklara dönüştü.
Müşterekler
Belediyeciliğin benimsendiği kentlerdeki en önemli yeniliklerden birisi “müştereklere” veya kamu mülkiyeti ve erişim hakkına olan inancın tazelenmesidir. Çok sayıda Avrupa kentinde yeniden-belediyeleştirme(re-municipalisation), hoşnutsuz ve ulusal hükümetler tarafından sahipsiz bırakılan kent sakinleri için bilinen bir konu haline geldi. Ancak tek bir belediyeci hareket türü yoktur; bunun yerine önemli kaynakların kontrolünü halka geri vermek gibi kapsayıcı bir amaç ve bu amacı gerçekleştirmek için birçok esnek yol vardır.
Bazı topluluklar hem enerjinin belediyeleştirilmesi hem de okul kantinlerinin belediyeler tarafından yönetilmesine odaklanırken bazı topluluklar suyu yönetecek yeni kamu şirketleri kurmayı hedefledi. Birçok kentte kültür işçileri ve yurttaşlar kamu mallarının kentsel amaçlar için kullanılması ve kentlerin şirket gibi yönetilmesine karşı güçlü bir muhalefeti dile getirmenin yanı sıra kültürel ve eğitimle ilgili etkinlikleri gerçekleştirmek için kente ait binaları işgal etti. Bankalar yurttaşları kaldırımlardan tahliye ederken, yurttaşlar, sembolik bir hareket olarak kamu kaynakları kullanan bankaya ait mülkleri işgal etti. Napoli’de yurttaşlar, L’Asilo mülkleri üzerine taban etkinlikleri ve tartışmalar düzenledi
2015’te çok sayıda aktivist Avrupa genelinde yerel hükümet görevlerine seçildi. Belediyeciler, belediyeci hareketlerin sağladığı ilerlemeyi kurumsallaştırmak için yurttaşların kamu altyapısına ücretsiz erişiminin garanti altına alınacağı yeni bir paylaşımlı belediye mülkü sahipliğine olanak veren görülmemiş yasal yenilikler getirdi.
Aynı şekilde, STÖ’ler belediyeci hareketleri desteklemek amacıyla politika altyapısı oluşturmaya başladı. İtalyan bir belediyeci grup olan Messina’yı Tabandan Değiştirelim Hareketi kamu malları ile ilgili projeler geliştirmek üzere tasarlanmış bir kent forumu olan Kamu Malları ve Katılımcı Kuruluşlar Laboratuvarı’nı oluşturdu.
Kendi kendini yönetmek aynı zamanda gerçek demokrasidir
Kentlerin insani boyutu katılımcı demokrasiyi teşvik etmek için yenilikçi araç ve mekanizmaların gelişmesini de kolaylaştırmıştır. Fransa’nın Saillans kentinde yurttaşlar tarafından kurulan bir platform 2014 seçimlerini kazandı, belediye başkanının iktidarını zayıflattı ve bütün sorumlulukları konsey üyeleri arasında eşit olarak paylaştırdı. En üst karar alma organı olarak çalışan mahalle heyetinin yerini ayda iki kere gerçekleşen toplantılarla yurttaşlara açılan bir düzenleme komitesi aldı.
Saillans’ı ziyaret eden karavan ekibi üyelerinden Emilia Esini “Burada doğrudan demokrasi ruhunu gerçekten hissedebiliyoruz. Meclis üyelerinden kent planlaması okumuş birisi çalışmaları sırasında üniversitenin ne kadar teknokratik bir kurum olduğunu farkettiğini anlattı,” diye anlatıyor. “Kendisine öğretilene göre bir avuç şehir plancısı ve politikacı çok sayıda insanın işgal ettiği bir mekan ile ilgili kararlar verecekti. Cetveli olan beş kişinin başkalarının yaşadığı yerin nasıl olması gerektiğine karar vermesi ne çılgınca bir fikir. Bu nedenle bu köyde kendileri ile ilgili kararları alanlar yurttaşlardır.”
Madrid ve Barselona gibi büyük kentlerde aktiviste dönüşen yasa yapıcılar Decidim ve Decide gibi yurttaşların kenti ileriye nasıl taşıyacağına ilişkin kendi çözümlerini önerdiği internet araçları geliştirdi. Bu gibi açık kaynak yazılımlar hali hazırda dünya genelinde 50 kentte kullanılıyor ve teknokrasiye olan gereksinim mitini yıkmaya yardımcı oluyor.
Belediyeci örgütler aynı zamanda apartman düzeyinde toplumsal bağları ve demokratik normları geri getirmeye çabalıyor. Belediyeciler tarafından düzenlenen apartman sakinlerinin toplantıları bir halk meclisinin kurallarına uyuyor ve herkesin konuşmak için eşit hakkı var. Çoğu toplantı, ebeveynlerin ve büyükanne ile büyükbabaların küçük çocuklarını bir bakıcı ile bırakabilecekleri bir ludoteca (oyuncak kütüphanesi) de oluşturdu. Bakım işinin çoğunu kadınların yaptığı bir toplumda bu sistem onlara siyasete katılmaları için gerçek bir fırsat vermektedir.
Barınma hakkı
Turizme, işsizliğe ve erişilebilir konut eksikliği nedeniyle orta sınıf için bir konut satın almak giderek daha problemli olduğundan, belediyeciler kentleri barınma hakkı mücadelesinin merkezine yerleştirdi.
Barselona’da aktivistler [konutların] tahliyesini durdurmak için kurulan kendiliğinden örgütlenmiş ortak bir yardımlaşma organı olan Plataforma de Afectados por la Hipoteca (İpoteklerden Etkilenen İnsanlar Platformu) yı kurdu. Platformun işi, insanların durumlarını paylaşabileceği ve psikolojik destek alabileceği meclisleri oluşturmak, ilgili yasalardaki değişiklikler için lobicilik yapmak ve [konutun] tahliyesini durdurmak için doğrudan harekete geçmekten oluşuyor.
2014 yılında PAH’ın bazı üyeleri ve barınma hakkı kampanyaları ile ilgili diğer aktivistler belediyeci seçim platformu olan Barcelona en Comú’u oluşturdu ve Barselona Kent Konseyi’nin yönetimini ele geçirmeyi başardı. Barcelona en Comú yönetici azınlık olarak, banka mülkü olan kullanılmayan konutları geçici olarak kamulaştırmak, ortak mülkiyet biçiminde yeni konutlar geliştirmek, Airbnb üzerinden bütün apartmanın kiralanmasını yasaklamak ve sürdürülebilir turizm için bir çözüm üretmek dahil bir dizi belediyeci proje ile uğraşıyor.
Artık modern politik mücadele alanı, sadece meşhur fabrikalarda değil, birincil kimliğin (işçi yerine)yurttaş olmak olduğu ve doğrudan çalışma şartlarına bağlı olmayan hakları talep etmenin mümkün olduğu kentlerdir. Taban örgütlenmeleri ve yurttaş hareketleri bu yeni mücadeledeki cepheyi temsil ediyor.
Göçmenlerle dayanışma
Politikacılar kendi siyasi sermayelerini geliştirmek için, korku duygusunu uyandırarak, Avrupa’ya olan göçteki artışı kullandı. İtalya, İspanya ve Yunanistan’da STÖ’lerle birlikte olan kentler korku borazanlığına teslim olmak yerine olumlu değişim yaratmak için hem formal hem de enformel çevrelerle biraraya geldiler.
2000 sakini olan bir İtalyan köyü Riacie bu direnişin bir sembolü haline geldi. son on yıl içinde Riacie Belediye Başkanı Domenico Lucano, köyü, mültecilere terk edilmiş evler ve eğitim sunarak; yerel ekonomiyi canlandırarak ve köye yeni bir hayatı aşılayarak neredeyse 500 mülteci için bir barınma yerine dönüştürdü.
Lesbos, Lampedusa, Paris ve Barselona’da belediye başkanları göçmenleri kurtarmada ve uyum sağlamalarını kolaylaştırmada yerel yönetim örgütlerini destekleyen bir barınma kentleri ağını başlattı. 2015 yılında Fransa- Grande-Synthe binlerce mülteciyi karşılarken Selanik’te yerel yönetim, mülteci kampı yerine mültecileri doğrudan kente adapte etmek için bir sistem kurdu.
Ekoloji, sosyal ve dayanışma temelli ekonomi
Kentsel kapitalizm sınırsız bir iktisadi potansiyel inancına dayanır ve büyümeyi yönlendiren “satın al-çöpe at-tekrar satın al” modelini teşvik eder. Bununla birlikte yalnızca insanları –kendi kentsel ve toplum yaşamlarının zararına – giderek daha uzun saatler boyunca çalışmaya zorlamakla kalmaz, aynı zmanda gezegen üzerinde yıkıcı bir etkisi vardır.
Belediyeciler, sürdürülebilir olmayan bir kalkınma modeli olarak gördükleri şeyi geriletmek amacıyla döngüsel bir ekonomi benimsemişlerdir. Güney kentlerinde ikinci el eşyaların ticaretine yönelik [akıllı telefon] uygulamaları çok popüler olurken, Paris’te 240 kuruluş geri dönüşüm, tamir ve eşyaların yeniden satılması ile ilgilenmektedir.
Kentler, kaynakların yeniden kullanımının başlıca destekçisi olmasına ek olarak, kaynak tüketimini azaltmakta da etkili olmuştur. Kendi inisiyatifleri dışında fosil yakıt madenciliğini azaltmışlardır.
2015 ile 2019 yılları arasında bir başka belediyeci seçim platformu olan Ahora Madrid, trafiğin azaltılarak daha temiz bir hava ve kent merkezinin iyileştirmesini ısrarla talep etti. Bologna’da bir yurttaş ve kuruluşlar ağı (AriaPesa) örgütlendi ve egzoz dumanının daha etkili bir şekilde azaltılması için mücadele etmek amacıyla hava kirliliği için sensörler kurdu.
Kamu ihalelerinde yalnızca adil çalışma koşullarına sahip olanlara değil aynı zamanda cinsiyet eşitliği ve çevre için gereklilikleri karşılayan şirketlere öncelik veren sosyal hükümler getirdiler. Barselona supermanzana (süper blok)ları uygulamaya koyarak araç trafiğini sınırladı. Kısa süre sonra kendiliğinden ortaya çıkan yurttaş grupları oraya bazı oyun alanları yerleştirme fikrini ortaya attı.
Kentler aynı zamanda kendi yurttaşları için garantili yaşam standartları tartışmasına katkıda bulunmuştur. Barselona Besòs bölgesinde garantili asgari gelir pilot programını uygulamaya koymuştur ve A Coruña’da kentin 2015 seçimlerini kazanan bir taban hareketi olan Marea Atlantica, ihtiyaç sahibi insanlara, diğer sosyal yardımlara özgü herhangi karmaşık bürokratik işlemler olmaksızın para verilmesini amaçlayan ve insanlara mümkün olduğunca yakın olan belediye düzeyinde yönetilecek Belediye Garantili Asgari Gelir [uygulamasını] başlattı.
Bir kentler ağı olarak Avrupa
Belediyecilik bütün iyi ve eksik yönleriyle yeni bir paradigma olarak gelişmeye devam etmektedir. Barselona ve Napoli’deki gibi gruplar hükümet pozisyonlarındaki fırsat ufkunu genişletmeye çalışırken, birçok belediyeci grup 2018 ve 2019’da yapılan son yerel seçimlerde şartlarını yenilemede başarısız oldu, bu nedenle şimdi belediyeciliği muhalefetten yapmak zorunda kalacaklar. Toplumsal hareketlerin, doğrudan demokrasinin, yurttaşların hükümetteki bir değişime rağmen, siyaseti etkilemesine nasıl imkan verdiğini göstermesi gerekir.
Yine de başlangıçta kurumsal çıkarlar ve milliyetçiliğe karşı koymak için inşa edilmiş bir hareket son yıllarda Avrupa Birliği ile karşı karşıya gelmek zorunda kalmıştır. AB yasaları nedeniyle kentlerin sosyal hükümler getirme veya Airbnb gibi şirketlerin faaliyetlerinin olumsuz etkileriyle mücadele etme konusunda sınırlı seçenekleri oldu.
Transeuropa Caravana üyeleri açısından “eğer insanlar kentlerin neleri geliştirdiği örneğini izlerse Avrupa için umut vardır.” Bununla birlikte “politikacılar Avrupa’nın bir kentler ağından başka birşey olmadığını göremiyor.”
AB’nin AB karşıtı olan politikacıların AB yanlısı olanlar ile değiştirilmesine ihtiyacı yoktur, bunun yerine derin bir yapısal değişim gerekmektedir.
[ politicalcritique.org’taki orijinalinden Türkçe’ye Ekin Değirmenci tarafından PolitikYol için çevrilmiştir. ]