Haftanın Çevirisi | Devlet ve piyasa çiftçileri nasıl yüzüstü bıraktı? – Sarthak Gaurav

Çiftçiler [Hindistan’da] ne devletin ne de piyasanın etkisini azaltabildiği, sık yaşanan kayıp dönemleri karşısında kırılgan durumdalar.

Sıkıntı içindeki binlerce çiftçinin 12 Mart’ta Mumbai’ye gerçekleştirdiği dramatik uzun yürüyüş, aşiret toprak haklarını güvence altına almaktaki başarısızlığı kadar çiftçilerin sıkıntıları karşısında da kayıtsızlığı göz önündeki devlet karşısında dikkate değer bir barışçıl gösteriydi. Ancak bu dokunaklı anlatıda şaşırtıcı bir şekilde bulunmayan bir şey var: devlet ve piyasanın onyıl kadar önce yeşeren tarımsal krize yanıt üretip üretmediği ve nasıl bir yanıt verdiği kadar tarımsal faaliyetin içinde bulunduğu karmaşada piyasanın suçunun ne olduğu.

On yıl önce Indira Gandhi Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü’nde uzatmalı bir tarımsal kriz sırasında doktora araştırmama başladığımda, çiftçi hanelerinin risk ve kırılganlıklarını anlamaya uğraştım. Saha araştırmam, panel veri üretmek için 2009-12 yılları arasında üç yıl boyunca 120 çiftçi haneyi incelediğim Maharashtra’daki Wardha Bölgesi’nde yoğunlaştı.

Güvercin bezelye yanı sıra pamuk ve soya fasulyesi gibi ticari bitkileri yağmur alan koşullarda ekmek riskliydi. Kurumsal kredi kanallarından dışlanmış olmaları nedeniyle çiftçilerin zirai girdi sağlayıcılar ve akrabalık ağları gibi enformel kredi kanallarına bağımlılıkları yüksekti. Borçluluk düzeyi kadar borcun özellikleri de alarm verici boyuttaydı. Başka etkenlerle birlikte hava ve sağlık koşullarından kaynaklı gelir şokları karşısında hanelerin kırılganlığına dair önemli kanıtlar topladım. Beklenmeyen olaylar karşısında sınırlı bir güvencelerinin bulunması nedeniyle küçük ve kıyıda kalmış çiftçiler daha fazla risk altındaydı.

2012 yılı itibarıyla, 2002’de ticarileşmiş olan genetiği değiştirilmiş Bt [Bacillus thuringiensis, ç.n.] pamuk teknolojisi neredeyse herkes tarafından benimsenmişti. Çiftçiler pamuk kurdu istilasında genel bir düşüş ve bu nedenle böcek ilacı kullanımlarında azalma bildirseler de melez pamuk çeşitlerinde artış mevcuttu ve kimyasal tarım ilaçlarının kullanımı yaygındı. Geçen onyıl gibi önemli bir zaman diliminde bir çiftçi, hızlı piyasa değişimleri nedeniyle kendisi yaparak ve gözlemleyerek öğrenemediğinde tarımsal kredi erişim sistemi neredeyse işlevsiz kalıyordu. Bunun sonucunda tarımsal uygulamalar ve yeni ürünler konusunda tavsiye açışından girdi sağlayıcı de facto uzman konumundaydı. Çok sayıda sivil toplum kuruluşu sürdürülebilirlik uygulamalarını popülerleştirmeyle ilgilenseler de verili olan, yüksek maliyetli dışsal girdiye bağımlı zirai sistemin üstesinden gelme konusundaki atalet çok güçlüydü. 2018’e ileri saralım. Araştırma alanımı zaman içindeki değişimleri anlamak için son üç yıldır tekrar ziyaret ediyorum. Etnografi ve Thiagu Ranganathan (Nagpur’da Hindistan Yönetim Enstitüsü) ile birlikte kendini adamış saha araştırmacılarıyla işbirliği içinde Wardha ve Yavatmal’da 600 çiftçiyle oluşturulmuş zengin bir panel verisinin analizi ölümcül bir gidişat gösteriyor.

On yıl zarfında toprak sahipliğinin ortalama ölçeği küçüldü. Tarımsal üretimin riskinin yüksekliği ve piyasa temelli sigorta kapsamı düşük kalmaya devam ediyor. Zemin suyu düzeyinde gözle görülür bir düşüş mevcut ve depolama ile hasat sonrası risk yönetimi alanında pek bir gelişme olmadı. Çiftçiler ürün ve fiyat oynaklıklarına ürün ve ekim alanı seçimlerinde ayarlamalarla uyum sağladı. Ne yazık ki ne tarımsal kredi ne de tarımsal sigorta piyasaları çiftçilerin likidite ve yatırım gereksinimlerine yanıt verecek şekilde gelişti. Mikrofinans, dönem zarfında biraz gelişme kaydederken, 2016’da tedavüldeki paranın değişmesi süreci sonrasında gerçekleşen yüksek iflasları takiben parıltısını kaybetti. Enformel krediye bağımlılık dizginlenmemiş bir şekilde sürüyor.

Dikkate değer bir üretkenlik artışı olmamışken ekimin maliyeti reel anlamda arttı. Ekimden gelen reel gelir sadece düşük değil ayrıca değişken ve hanelerin ihtiyaçlarını gidermelerine yetecek oranda değil. İlginç biçimde Bt pamuğun yaygın kullanımına karşın tarım ilaçlarının kullanımının yüksekliği ikincil haşere istilaları ve ilaç direngenliği nedeniyle yüksek olmaya devam ediyor. Kimyasal ilaçların “kokteylleri”nin bitkiler üzerinde yeterli güvenlik önlemi olmaksızın kullanımı kol geziyor. Geçtiğimiz yıl Yavatmal’da tarımsal ilaç kaynaklı zehirlenme vakalarının artışı mevcut uygulamaların potansiyel tehlikelerinin korkunç bir hatırlatıcısı. Son on yılda iyi niyetli çok sayıda şemanın uygulanmasına karşın tarımsal kredi hizmetleri gelişme kaydetmedi. Tedarikçi kaynaklı talep ve çiftçilerin ihtiyaç duymadığı ürünlerin agresif biçimde satışı gibi olaylar yaygın. Girdi sağlayıcılarla yapılan anket kadar anektodal kanıtlar da zararlı bitki öldürücüler ve mikro-besleyici kullanımının girdi sağlayıcıların tavsiyeleri sonrasında arttığını gösteriyor.

Ziraat dışında fırsatların sınırlılığına karşın ve riskli ve belirsiz gelirlerine rağmen çiftçiler sağlık kadar çocuklarının eğitimine de kayda değer harcamalar yapmaya devam ediyorlar. Ciddi tarımsal hoşnutsuzluğun endemik olduğu bir bölgede on yıllık araştırma sonrasındaki sonuçlar toplamı ekonomik faaliyetlerinde ne devletin ne de piyasaların etkisini azaltabildiği, sık yaşanan kayıp dönemleri karşısında çiftçilerin kırılgan durumda olmaya devam ettiklerini anlatıyor.

Siyasal iktisadi kaygılar devletlerin çiftçi kredi affı ya da başka doğaçlama girişimleri ilan etmesini zorunlu kılarken, piyasa kendisini her türlü sorumluluktan sıyırıyor. Sanki şirketlerin egemenliğindeki piyasaların; iyi ve kötü zamanlarda bir tüketici olarak çiftçilerin kararlarından kar elde etme konusunda atılgan, ancak üretici olarak kötü zamanlardan geçtiğinde çiftçinin kayıplarını azaltmak konusunda pasif ve atalet içinde olan piyasaların oluşturduğu bir ahlak ekonomisi hükümranlığını sürüyor gibi

Sarthak Gaurav, Mumbai’de, Hindistan Teknoloji Enstitüsü, Shailesh J. Mehta İşletme Bölümü’nde öğretim üyesi ve araştırmacıdır.

[Bu makale LiveMint’teki orijinalinden Ali Rıza Güngen tarafından PolitikYol için çevrilmiştir.]