Haftanın Çevirisi | Demokratik Sosyalizm Nedir? – Neal Meyer

Herkes bu günlerde demokratik sosyalizm hakkında konuşuyor.

Bilmeniz gerekenler şunlar:

Alexandria Ocasio-Cortez’in New York’ta Haziran ayındaki allak bullak edici zaferi, Bernie Sanders’ın 2016’da başlattığı, demokratik sosyalizme olan ilginin canlanması olarak ifade edebileceğimiz ateşe har verdi. Bununla birlikte demokratik sosyalizmden daha fazla karmaşa yaratan bir sol siyaset hattı bulunmuyor.

Birden herkesin demokratik sosyalizmin ne olduğunu bilmek istediği görünüyor. İşte bilmeniz gerekenler.

Daha İyi bir Dünya İçin

Bazı yorumcular “demokratik sosyalistlerin” uğruna mücadele verdikleri toplum ile “geleneksel sosyalist” olarak adlandırılanların tahayyül ettikleri arasında farklılıklar icat etmeye çalıştılar. MSNBC’de Stephanie Ruhle kendinden emin bir şekilde demokratik sosyalistlerin “üretimin [araçlarının] kolektif mülkiyeti çağrısında bulunmadıklarını” açıkladı.

Ruhle’ye göre yükselen sosyalist hareket etrafındaki heyecan kuru gürültüden ibaret: demokratik sosyalistler ücretsiz üniversite ve kamusal kütüphaneler gibi güzel şeyler istiyorlar – ve olay aslında bu.

İyi kütüphaneleri kesinlikle destekliyor olsak da, demokratik sosyalistlerin daha iyi bir toplum ve bunun nasıl başarılacağına ilişkin tahayyülü daha öteye gidiyor.

Yaşadığımız ortama demokrasi deniyor, Birleşik Devletler insanlık tarihindeki en müreffeh ülke ve hepimiz “özgürlük”ün ne kadar önemli bir Amerikan değeri olduğunu öğreniyoruz. Ancak Birleşik Devletler günümüzde özgürlük ve bollukla değil sömürü ve baskıyla tarif ediliyor.

Az sayıda güçlü ve zengin aile çevreye verdikleri zarar, düşük ücretler, fazla çalıştırmak ve toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfını aldatma aracılığıyla elde ettikleri karların keyfini çıkarıyorlar. Bunlar, yoksullar ve işçi sınıfı daha yoksullaştığı için daha da zenginleşiyorlar.

Sermayedar sınıf, işyerlerini, patronların işçileri taciz etme ve onlara kötü davranma gücüne sahip olduğu mini otoriter rejimlere dönüştürüyor. Toplumun bütün köşelerinde işçi sınıfını bölmek ve bizi örgütlenmekten alıkoymak amacıyla ırksal, ulusal, ve cinsiyete dayalı çatışmaların kıvılcımlarını üfleyerek ve önyargıları pekiştirerek gücünü koruyor.

Demokratik sosyalistler bütün bunlara bir son vermek istiyor.

Çoğu ilerici gibi herkesin gıda, sağlık bakımı, iyi bir ev, zenginleştirici bir eğitim ve iyi ücretli sendikalı bir işe hakkının olduğu bir dünya inşa etmek istiyoruz. Bu tarz ekonomik güvencenin insanların zengin ve yaratıcı hayatlar sürmeleri ve gerçekten özgür olabilmeleri için gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Bütün bunları, iklim değişikliğini durdurur ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir ekonomi inşa ederken temin etmek istiyoruz. Savaşsız, diğer ülkelerdeki insanların ABD askeri müdahalesinden ve ekonomik sömürüsünden korkmadıkları bir dünya inşa etmek istiyoruz. Kitlesel cezalandırmalar ve polis şiddetine, cinsiyetler arasında şiddete, queer’lere yönelik hoşgörüsüzlüğe, iş  ve barınma konusunda ayrımcılığa, yerinden etmelere ve diğer bütün baskı biçimlerine bir son vermek istiyoruz.

Ancak başka ilericilerden farklı olarak bu daha iyi dünyayı inşa etmenin bir seçim kazanmak ve aşamalı reformlara girişmekten çok daha fazlasını gereksindiği sonucuna vardık.

Neye Karşıyız?

Yaşadığımız demokrasi, olması gereken diye öğrendiğimizin oldukça gerisinde. Toplumumuzda normal insanların örgütlenmedikleri zaman neredeyse hiç güçleri yok.

Bunun yerine güç, siyaset bilimci Thomas Ferguson’un “altın kural” ismini verdiği şeyle belirleniyor: altını olanlar hüküm sürüyor. Sermayedarlar servetlerini her iki partiden politikacıları satın almak ve lobicilik güçlerini de karlarını tehdit edecek ilerici teklifleri yasalaşmadan ortadan kaldırmak üzere kullanıyorlar.

Lobicilerin baskısına karşı gelecek iyi niyetli bir yönetim seçsek dahi sermayedarların kozu olan sermaye grevi karşısında bu yönetim sonunda geri çekilecektir. Yeni toplumsal programlar ve yeniden dağıtıma karşı gelmek için sermayedarlar sınıfı ilerici bir yönetime verilen toplumsal desteğin altını oyarak, son çare olarak yatırımlarını çekebilir ve bir resesyonu tetikleyebilir.

Bu durum kapitalizmdeki başka önemli bir sorunu yansıtıyor: sermayedarlar sadece işçi sınıfını işbaşında sömürüp bizden çaldıkları refahı istiflemiyorlar, ancak bizim iş sahibi olup olamayacağımızı ve kendimize bakıp bakamayacağımızı da belirleme gücüne sahipler. Sermayedarlar örneğin gezegeni kirletmeyin ve işçilere uygun ücret verin gibi demokratik taleplerimizi beğenmezlerse, basitçe yatırımlarını çekip iş olanaklarını başka bir ülkeye taşıyabilirler – ve bizim onları durdurmak için kullanacağımız fazla olanağımız yok.

Nadir anlarda – devasa savaşlar ve ekonomik krizler sonrasında – ilerici hükümetler zafer kazanabildiler. İskandinavya ülkeleri, güçlü sosyal güvence ağlarına sahip toplumları ve kapitalizmin en kötü eğilimlerini tırpanlayan ve zenginlerin gücünü önemli biçimde sınırlandıran “sosyal demokrat” olarak adlandırdığımız ülkeler.

Yirminci yüzyıl boyunca bu ülkelerdeki işçiler tam istihdam, güçlü bir refah devleti ve yüksek düzeylerde sendikalaşma gibi kazanımlar elde ettiler. Ancak hiçbir zaman sermayedar sınıfın gücünün kaynağını teşkil eden kilit konumda ulusal şirketlerdeki mülkiyet haklarına başarılı bir şekilde meydan okumadılar.

Sonuçta yaklaşık olarak son otuz yıldır bu ülkelerde yeniden canlanan sermayedar sınıfı söz konusu ilerici kazanımları geriletmek üzere ısrarlı ve başarılı bir seferi yönetti. Başarısız olmuş ilerici deneyler demokratik sosyalist tahayyülümüzün, bugünün kablo tv haberlerinde yeni tedavüle sokulmuş sosyalizm uzmanlarının uygun gördüğü dar sınırların çok daha ötesine uzanmak zorunda olduğunu gösteriyor.

Bu zorunluluk siyasal olarak zor görevlere hevesli olmamız ya da siyaseten saflık taraftarı olmamızdan kaynaklanmıyor. İlericilerin, sosyal demokratların ve demokratik sosyalistlerin hepsinin itiraz etmeden isteyeceği ve nihayetinde sermayedarların gücünün ortadan kaldırılacağı bir dünyayı yaratabilseydik, kolay yolu mutlulukla tercih ederdik.

Tam da, dünyayı kapitalizm altında değiştirmek kolay olmadığı için sosyalistiz.

Sosyalizme Giden Demokratik Yol

Demokratik sosyalistlerin ne için mücadele ettiğini bilmek bir şey, bunu gerçekleştirecek ikna edici bir yol ortaya koymak başka bir şey. Bu, demokratik sosyalistlerin sosyalist soldaki dostlarından gerçek anlamda ayrıldığı nokta. Beyaz Saray’ı basıp Donald Trump’ı kapı dışarı etmekle sosyalizmi getirebilirmişiz gibi 1917 Rusya’sından ya da 1959 Küba’sından bugünün Birleşik Devletler’ine yöntem aktaran stratejileri reddediyoruz.

İhtiyaç duyulan, liberal demokraside örgütlenmeyle ortaya çıkan belirli meydan okumaları ve fırsatları ciddiye alan bir strateji.

Bu nedenle işçi sınıfının bütün mensuplarını birleştirmeye odaklanıyoruz. İşçiler, yani hayatını başkalarının yarattığı karları toplayarak değil çalışarak kazanan, fabrika ve inşaat işçilerinden öğretmenlere ve hemşirelere, beyaz yakalı ofis çalışanlarına herkesin kapitalizmle mücadele etmekten maddi olarak kazanacakları var, işyerlerinde üretimi durduma ve kapitalist sistemi durma noktasına getirme gücü var ve (toplumun geniş bir çouğunluğu olarak) siyasal sistemi ters yüz edecek sayısal olarak potansiyel gücü var.

Bu nedenle sosyalizme giden demokratik bir yola, hareketler yaratan ve seçimlere katılan bir yola inanıyoruz.

Bernie Sanders 2016’da durmaksızın bir noktayı işaret etti: Birleşik Devletler’de “siyasal devrim” ancak kitlesel hareketler inşa edersek, özellikle bir emek hareketi yaratırsak gerçekleşebilir. Bu hareketler sermayedarlar ve siyasetçilerden tavizler koparabilir. Mücadele aracılığıyla, eğer birlikte örgütlenirsek kazanacağımıza dair bir farkındalığı yayarak insanların bilincini dönüştürmeye başlayabiliriz.

Bugünden olağanüstü görünen yeni olasılıklar süreç zarfında gerçek hale gelecek. İnsanların beklentisi artarken, daha iyi bir hayatı kazanmak için neye gereksinim olduğunu fark edecekler. Hareketlerimizin kapasitesi genişlerken insanlar gerçekten de bu değişimleri yaratacak güce sahip olduklarını fark edecekler.

Bu hareketlerin yanı zıra her iki büyük partinin de siyasal liderliğine karşı gelen asiler olarak seçimlerde yarışmaya girişmek zorundayız. Bu uğraş, kitlesel toplumsal tabanı olan ve nihayetinde sosyalist bir yönetimi seçmek için mücadele verebilecek  kendi siyasal partimizi inşa etmenin temellerini atacak.

Ancak sermayedar sınıfın muazzam gücü nedeniyle sosyalist bir yönetimi seçmenin kendi başına toplumu dönüştürmek için gerekli olan gücü kazanmak anlamına gelmediğini biliyoruz. Sosyalist bir yönetim, öncelikli görevini sermayedar sınıfın gücünü ortadan kaldırmak olarak görmeli.

Sermayedar sınıfın gücünü ortadan kaldırmak önemli yatırım kararlarının demokratik olarak seçilmiş yönetim tarafından alınması amacıyla finansal sektörü kamulaştırmak ve ordu ve polis saflarındaki düşman unsurları ayıklamak anlamına geliyor. Demokratik planlama ve (devlet öncülüğünde planlama ve kamunun sahip olduğu şirketler, küçük özel mülkiyetteki işletmeler ve işçi kooperatiflerinin birlikteliğinden oluşan “piyasa sosyalizmi”nin doğru karışımı hareketimizde tartışılmaya devam etse de) şirketlerin toplumsal mülkiyetini getirmek anlamına geliyor. Ve seçimlerin kamusal finansmanını, şirket lobiliciği ile özel kampanya bağışlarının yasaklanmasını yerleştirerek ve hatta yeni bir anayasa yazımı gibi daha radikal taleplerle demokrasimizi yeniden inşa etmek anlamına geliyor.

Böyle kapsamlı bir gündemle birlikte dahi sosyalist bir yönetim, geri çekilmesi için sermayedar sınıfın muazzam baskısı altında kalacaktır. Fransa, Jamaika, İsveç gibi ülkelerde şirketlerin gücünü denetim altına almak ve refahı yeniden dağıtmak amaçlı cesur girişimlerin hepsi genellikle reform uğraşlarını ciddi biçimde zayıflatan ve ortadan kaldıran böyle bir baskı gördüler. Salvador Allende’nin Şili’yi demokratik bir şekilde sosyalizme götürmeye uğraştığı 1970’lerin başında olduğu üzere bazı durumlarda yönetici sınıf liberal demokrasinin normlarını ortadan kaldırmaktan dahi imtina etmedi.

Böyle anlarda, kazandıkları demokratik vekaleti savunmak için gerekli olan her şeyi yapmak hareketlerin saflarındaki ve yönetimdeki demokratik sosyalistlerin görevi olacak.

Bu, bizleri, sosyalist yönetimin tatbik edeceği devlet iktidarının her şeyden önemli tamamlayıcısı işçi sınıfı hareketlerinin gücünü artırmanın müthiş önemine getiriyor.

Böyle hareketler, sermayeye teslim olmaları için baskılara direnmeleri konusunda sosyalist yönetimlere yardım ederken onları hesap verebilir kılabilir. Ancak bu hareketlerin de işyerlerini ve toplulukları demokratikleştirmek için geçiş sürecinde kendi inisiyatifleriyle hareket etmesi zorunlu. Tabandan tavana demokratik toplumsal hareketleri örgütleyerek sadece zenginleri alt etmek için gerekli gücü oluşturmayacağız, ayrıca yaşamak istediğimiz geleceğin sosyalist toplumu için hayati önem taşıyan tarzda demokratik kurumları da oluşturacağız.

Ancak adanmış bir sosyalist yönetim ve güçlü, kendini örgütlemiş bir işçi sınıfını birleştirerek kapitalist sınıfı üstten ve alttan mağlup edebiliriz.

Günümüzdeki Görevlerimiz

Sosyalizme giden demokratik yol uzun bir yol. Birleşik Devletler’de yıllarca sürecek bir yoğun mesainin önümüzde bizi beklediğini biliyoruz. Kısa vadede Donald Trump’ın sağ kanat popülist siyasetini alt etmenin öncelik taşıması gerekiyor.

Demokratik sosyalistler olarak en önemli, acil görevimiz toplumsal hareketlerin gücünü çoğaltmak.

Yerinden etmeler, polis şiddeti, boru hatları ve savaş karşıtı hareketlerin aktif örgütleyicileriyiz. Herkes için Sağlık Hizmeti ve kiraların denetimi gibi son derece popüler evrensel taleplere olan desteği artırıyoruz. İşçi hareketini militan, ilerici ve demokratik hale getirecek sendikalardaki sıradan üyelerin girişimleriyle bağ kurmak ve bunları oluşturmak için çalışıyoruz. Bu uğraşlar arasında Emek Notları (Labor Notes), Demokratik Sendika Taraftarı Sürücüler (Teamsters for a Democratic Union) ve ülke çapında öğretmen sendikalarındaki isyancı eğitimciler komiteleri gibi girişimler bulunuyor.

Ayrıca acil taleplerimizi destekleyen adayların seçilmesi için ilkelerimizden taviz vermeden mümkün olan en geniş ittifakları destekliyoruz.

İlerici solda herkesin bizimle aynı fikirde olmadığını biliyoruz, ancak Birleşik Devletler’deki sağ kanat güçleri alt etmek ve daha iyi bir toplum inşa etmenin bizim gerekli olduğunu düşündüğümüzden çok daha geniş kapsamlı değişimleri getireceğini de. Çok sayıda insan, bizim varmış olduğumuz sonuca, Demokratik Parti’nin liderliğinin büyük işletmelerin cebinde olduğu ve son derece feci bir şekilde yetersiz oldukları sonucuna (2016 felaketi sonrasında başka birçokları bizimle hemfikir olsa da) varmadı. Kısa vadede demokratik sosyalistlerin seçimlerdeki görevi işçilerin hayatlarını iyileştirmek ve işçi sınıfının gücünü çoğaltmak için mücadele eden kampanyaları desteklemek.

New York’ta Julia Salazar ve Kaliforniya’da Jovanka Beckles gibi bazı adaylarımız demokratik sosyalistler. Diğerlerini, kapitalizmin en kötü taraflarını kontrol altında tutmaya inandıkları ancak bunun ötesine geçme konusunda perspektifimizi paylaşmadıkları için “sosyal demokratlar” olarak nitelemek daha doğru olur.

Ancak adaylarımızın hepsinde ortak nokta Herkes İçin Sağlık Bakımı, emek hakları, daha yüksek asgari ücret, çevresel önlemler, yerinden etmelerin durması ve kitlesel cezalandırmalara bir son verilmesine verdikleri destek. Bu reformlar için mücadele verirken hedefimiz, siyasetten vazgeçmiş milyonların mücadeleye katılması, hemen ne gibi tavizlerin koparılabileceğinin sınırlarını görmek ve ilerici solda birlikte mücadele ettiklerimizi daha kapsamlı, sosyalist bir stratejinin hepimizin istediği dünyaya kavuşmak için gerekli olduğuna ikna etmek.

DSA’nın yükselişi

Göz korkutucu bir görev gibi geliyor. Ancak demokratik sosyalist siyaset için umut son yarım yüzyıldakinden daha parlak görünüyor.

Bernie Sanders ve Alexandria Ocasio-Cortez’in kampanyaları ve sayıları 45 bine ulaşan ve artan üyeleriyle Amerika’nın Demokratik Sosyalistlerinin (DSA) göz kamaştırıcı yükselişi sayesinde, ülke çapında binlerce aktivist bu çabayı sarf ediyor, daha başka milyonlarca kişi kendini sosyalist olarak niteliyor.

Örgütlü sosyalist bir hareketin ortaya çıkışı ABD siyasetinde oyunun kurallarını değiştirir. Yakın zamana kadar Sol, kendi parçalarının toplamından daha fazlasını hiçbir zaman yaratmayan “hareketlerin hareketi” perspektifini tercih ederek siyasal örgütlerin önemini küçümsedi. Örgütlerin içinde aktivistler seçilmiş liderliği ve demokratik karar alma yapılarını reddeden “yatay” bir siyaseti benimsemeyi tercih ettiler. Bunun yerine, örgütlerin hiyerarşik görünmediği ancak seçilmemiş ve hesap vermeyen az sayıda liderin baskın olduğu “yapısızlığın tiranlığı” hüküm sürdü.

Bu bir hataydı. DSA gibi sosyalist örgütler uzun erimli bir siyasal stratejiyi popülerleştirmek ve geliştirmek için gerekli gündelik işler, yeni aktivistleri kazanmak ve eğitmek, üyelerin liderlere dönüşümünü sağlamak bakımından vazgeçilmez.

Örgütümüz Birleşik Devletler’de nadir görülen bir yapı: gerçekten demokratik ve üyelerin yönetiminde. Bu, kendi hedefimiz açısından önemli.

Sonunda DSA gibi sosyalist örgütler ve yeniden canlanan bir emek hareketinin daha iyi bir dünya mücadelesine öncülük edebilecek, milyonların yeni siyasal partisini oluşturmak için bir araya gelmesi gerekecek. Ancak DSA önemli bir başlangıç noktası.

Şimdilik demokratik sosyalistlerin görevi açık. Birleşik Devletler’de ve dünyada sömürüye, baskı ve savaşa karşı mücadele eden hareketlerle bağlantı kurmak. Güçleri bir araya getirmek. Seçimleri kazanmak. Kapitalizm altında başarabileceklerimizin tamamını yapmak. Ve bunun ötesine geçebilmek için gerçek bir siyasal devrime ihtiyacımız olduğuna yönelik bir uzlaşı inşa etmek.

Saflarımız mücadele etmeye hazır herkese açık. Birlikte kazanacağımız demokratik sosyalist bir dünya var.

Neal Meyer, New York’ta Amerika’nın Demokratik Sosyalistlerinin üyesi ve DSA Şehir Liderlik Komitesinde yer alıyor.

[Ali Rıza Güngen tarafından PolitikYol için JacobinMag’deki orijinalinden çevrilmiştir]