Haftanın Çevirisi | COVID ve Enflasyon – Michael Roberts

17 Ağustos 2020

Pandemiden kaynaklanan kapanmalar gevşetildiğinde enflasyon yükselecek mi? Anaakım iktisadın hiçbir fikri yok. Başlangıç için, başlıca kapitalist ülkelerde mal ve hizmet fiyatlarındaki enflasyon oranı 1980’lerden beri eğilim olarak azalıyor. Ve bu, merkez bankasının talebi uyarmak ve belirli bir enflasyon hedefine ulaşmak için para arzını arttırma girişimlerine rağmen böyledir.

Doğrusu istenirse, COVID pandemisi başlamadan hemen önce, enflasyon oranları merkez bankaları tarafından amaçlanan hedef oranların (genel olarak yılda yüzde 2 civarında) oldukça altına düşüyordu. Para politikası ılımlı bir enflasyon oranını sürdürme anlamında işlemiyordu, bunun yerine para/kredi, bu varlıkların fiyatını yeni rekor seviyelere yükselterek finansal varlık ve mülklere akıyordu.

Ancak neden enflasyon oranının ne olduğu ile ilgileniyoruz? Aslında, işçiler ve aileleri dükkanlardaki fiyatların ve faturalar ve diğer hizmet fiyatlarının kendi ücret ve kazançlarından hızlı artmasını istemez. Diğer taraftan, işletmeler, karlar sıkışacağı ve işverenlerin üretimi durdurmak zorunda kalacağı aksi takdirde iflasa gideceği gerekçesiyle fiyatların düşmesini istemez. Bu nedenle, hiper enflasyon veya deflasyona karşı ılımlı enflasyonun kapitalist üretim için iyi olacağı yaygın bir inanış haline geldi.

Pandemi ile ilgili kapanmalar sırasında birçok mal ve hizmetlerdeki (tamamında değil) fiyat enflasyonu, insanlar kapandığı, izne çıkarıldığı veya işini kaybettiği için yavaşladı veya düştü bile. Bu nedenle özellikle seyahat, eğlence ve diğer “isteğe bağlı” harcamalar azaldı. Arz, görülmedik bir derecede düşmüş olabilir, ama talep de [düştü].

Ama işler yeniden canlandığında ne olacak? Firmalar iflas ettikçe veya merkez bankalarınca canlandırılan, arz ile buluşmayan devasa miktarda kredi destekli “bastırılmış” talep nedeniyle hiperenflasyon ortaya çıktıkça yerini deflasyona bırakacak mı?

Söylediğim gibi, anaakımın hiçbir fikri yok. FT’de Wolfgang Munchau’nun ortaya koyduğu gibi: “Merkez bankacılar enflasyonun nasıl çalıştığını gerçekten anlamıyor. Kuramsal ve istatistiksel bir sürü teori ve araç var ancak bunların hiçbiri gerçek dünyada ne olduğunu kalıcı bir şekilde açıklayamamıştır. AMB örneğinde, bu anlayış eksikliği en iyi, enflasyon tahminlerinin neredeyse gülünç başarısızlığıyla sembolize edilir. Tahminler, enflasyonun eninde sonunda yüzde 2 hedefine döneceğine dair yanlış bir beklenti nedeniyle tutmadı. Rassal sayı üreteci, dart tahtası olan bir maymun, ve hatta bir yıldız falı bile AMB’den daha iyi [tahminde bulunurdu].”

Munchau devam ediyor: “Sorun, herhangi birisinin yanlış bir tahminde bulunması değildir. Hepimiz, her zaman yapıyoruz. İşin rahatsız edici yanı bu tahminlerin altta yatan enflasyon sürecine ilişkin temel bir anlayış yetersizliğini ortaya çıkarmasıdır. Küreselleşmenin enflasyon sürecini değiştirmiş olabileceğine dair bazı güncel bulgular vardır. Doğru olsa bile, bunlar ille de yararlı gözlemler değildir. Tam olarak ne tür bir döneme girdiğimizi tam olarak bilmiyoruz.”

Anaakım iktisadın bocalıyor olmasının nedeni kapitalist ekonomilerde enflasyonu hesaplamaya yönelik başlıca iki teorinin yetersiz olmasıdır. Bunların birincisi fiyat denkleminin talep tarafından başlar. Talep cebimizdeki (hanehalklarının veya işletmelerin) veya  banka hesaplarımızdaki para tarafından oluşturulur. Böylelikle paranın miktar teorisine dayalı olan enflasyonun parasalcı teorisini elde ederiz.

Teorinin basit bir formülü vardır: M= ekonomideki para miktarı; V= ekonomideki paranın dolaşım oranı, hızı, P= mal ve hizmetlerin fiyatları ve T= piyasadaki işlem sayısı iken MV=PT.

Argüman, en bilinen modern temsilcisi olan Milton Friedman’dan olduğu gibi devam ediyor, yani “enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur” (Milton Friedman, Inflation Causes and Consequences, Asian Publishing House, 1963.) V ve T’yi ihmal dahil etmezsek, para miktarı arttığında fiyatlar artacaktır, ya da tersi. Veya, paranın miktarı mal ve hizmet üretiminden (nominal GSYH’den) hızlı artarsa enflasyon ortaya çıkacaktır.

Bu basit teoriye karşı söylenecek ilk şey, formülün V ve T’yi de içerdiğidir ve eğer paranın [dolaşım] hızı aniden düşerse ve işlemler çarpıcı şekilde azalırsa, bu, para arzındaki herhangi bir artışı etkisizleştirecektir. Ve gerçekten de, ekonomiler, özellikle çöküş zamanlarında, keskin şekilde yavaşladığında olan şey budur. Bu nedenle ekonomik işlemlerin temposu para arzındaki herhangi bir artışı yavaşlatma veya tersine çevirmeye etki edebilir. Ve şu anda bu oluyor. 2020’de para arzı yıllık yüzde 25’ten fazla arttı, ama birçok ülkedeki enflasyon yıllık yüzde 2’nin altında seyrediyor.

Büyük Durgunluk’un bitiminden bu yana paranın [dolaşım] hızı keskin şekilde düştü ve şimdi salgın boyunca [iyice azalmış durumda].

Aynı zamanda tarihsel bulgular da enflasyonun paranın miktarı ile belirlendiğine ilişkin teoriye karşı çıkmaktadır. Başlangıç olarak, Friedman ve Schwartz’ın 1930’ların Büyük Bunalım’ında para arzı ve reel GSYH büyümesine ilişkin ampirik analizi hatalarla ve ‘katı’ varsayımlarla doluydu.

Ve eğer son 30 yılın tüketici fiyatları enflasyonuna bakacak olursak (burada ABD verisini kullanıyorum, ancak diğer büyük ekonomiler için de geçerlidir), oran, para arzı durağan veya artıyor olmasına rağmen, düşüş eğilimindedir. 1993 ve 2019 yılları arasında M2 para arzı yılda ortalama yüzde 6.7 oranında arttı, ama TÜF enflasyonu yalnızca yüzde 2.3 oranında arttı. Ve para arzı artışı, merkez bankalarının “miktarsal kolaylaştırma’ uygulaması nedeniyle 2008’deki Büyük Durgunluk’tan başlayarak, yılda yüzde 9.6’ya çıktı ama TÜF enflasyonu yılda yüzde 1.8’e düştü.

Diğer anaakım teori Keynesyenler’indir. Onlar fiyat denkleminin arz tarafından yaklaşırlar. Fiyat enflasyonu yükselen hammadde fiyatlarından ve yükselen ücretlerden kaynaklanır. Ekonomide “durgunluk”, yani (talep eksikliği) olduğu müddetçe daha fazla işsiz insan işe koyulabilir ve fabrikalardaki atıl kapasite ve stoklar kullanılabilir ve enflasyon yükselmez. Ama tam istihdam varsa, arz arttırılamaz ve işçiler ücretleri yukarı çekebilir, bu da şirketleri bir ücret-fiyat sarmalı içinde fiyatları arttırmaya zorlayabilir. Bu nedenle işsizlik düzeyi ve fiyatlar arasında bir ödünleşme vardır. Bu ödünleşme, A. W. Philips’ten sonra adlandırılacak  bir grafik eğrisi ile karakterize edilebilir,

Malesef, tarihin bulguları enflasyonun derecesinin bir açıklaması olarak Philips eğrisinin karşısında bulunuyor. 1970’lerde fiyat enflasyonu savaş sonrası yüksekliğe ulaştı, ancak iktisadi büyüme yavaşladı ve işsizlik arttı. Çoğu büyük ekonomiler ‘stagflasyonu’ deneyimledi. Ve Büyük Durgunluk’un bitiminden bu yana, büyük ekonomilerdeki işsizlik oranları savaş sonrası düşük düzeylere indi, ama enflasyon da düşük düzeylere indi. Philips eğrisi yok olacak denli düzleşti (aşağıda yer alan gelişmiş ekonomilerdeki işsizlik-enflasyon ilişkisini gösteren grafikteki kahverengi noktalardan oluşan ‘eğriye’ bakınız).

Bu nedenle anaakımın kafası ‘karışmıştır’. Doğrusu istenirse, AMB yönetim kurulu üyesi Benoit Coeure yakın zamanda “İktisat gerçekten de enflasyon teorisiyle mücadele ediyor. Parasal toplamlar ve parasalcılık gerektiği gibi terk edildi. Yurt içi durgunluk açıklamaları (Philips eğrisi) saldırı altında ama yine de biraz canlı” yorumunda bulundu. Ve “(aynı zamanda karmaşaya eklemek amacıyla Philips eğrileri de denilen) enflasyonu tahmin eden karmaşık indirgenmiş form regresyonlarda veya modellere gömülü olan Philips eğrilerinde anlamlı bir eğim katsayısını gizlemek veya korumak için tonlarca ekonometrik makale bulunuyor. Ekonometrik sonuçlar çoğu zaman yetersizdir.” Coeure, “Herkes kendisini ekonometrinin bu belirsizliğinde kaybolmuş hissedebilir” diye bitirdi. Ve ABD FED’in önceki başkanı Janet Yellen “Enflasyon dinamiklerini anlamaya yarayan çerçevemiz bazı temel yönlerden ‘yanlış tanımlanmış’ olabilir” diye konuştu.

Ekonomiler kapanmaları sona erdirirken ve bir tür ekonomik toparlanma aşamasındayken enflasyonun geri gelip gelmeyeceğine dair ana cevap şu şekildedir: “bilmiyoruz, ama belki bir noktada.” Marksist ekonomi politik alternatif ve daha etkili bir enflasyon teorisi önerebilir mi? Bir sonraki yazıda bunu tartışacağım.

[thenextrecession.wordpress.com’daki orijinalinden PolitikYol için Ekin Değirmenci tarafından çevrilmiştir.]