Dün gece yapılan Avro Grubu toplantısında güneydeki devletler korkunç bir salgının ortasında dayanışma talebinde bulundu ve kapı yüzlerine kapandı. AB için uzun vadeli sonuçları şiddetli olabilir.
Dün gece sonuçlanan Avro Grubu toplantısından sonra Avro Grubu Başkanı ve Portekiz Maliye Bakanı Mario Centeno “Avro Grubu vatandaşlarımızın koruyan bir Avrupa çağrısına yanıt verdi. Yarım trilyon avro büyüklüğünde 3 sosyal güvenlik programını ve virüsü arkamızda bıraktıktan sonra ayrı değil birlikte büyümemizi sağlamak için bir çıkış planını kabul ettik” diye tweet attı.
Diğer Avrupa Birliği liderleri ve basın kuruluşları, Avro Bölgesi’nde ve AB’de COVID-19 salgınından kaynaklanan sağlık ve ekonomik krizle mücadele etmek için kabul edilen, 540 milyar avro büyüklüğünde dört yeni aracın ayrıntılarını özetleyerek bu olumlu dönüşü tekrarladı. Bunlar: virüs ile ilgili harcamalar için üye ülkelere hibe sağlayan bir Acil Durum Destek Aracı’nın yeniden etkinleştirilmesi; kısa çalışma programlarını sübvanse etmelerini sağlamak için üye devletlere 100 milyar avroluk bir program; KOBİ’lere finansman sağlaması için Avrupa Yatırım Bankası (EIB) tarafından 200 milyar avroluk bir program; ve Avrupa İstikrar Mekanizması’ndan (ESM) enfekte olmuş üye devletler için kullanılabilir hale getirilen 240 milyar avro.
Ama diğerleri çok daha şüpheci davrandı. Elde edilenin gerçekliği basın açıklamalarının öne sürdüğünden daha az iddialı görünüyor. Hibe sağlayacak Acil Durum Destek Aracı AB bütçesinden [gelen] yalnızca 2.7 milyar avrodan oluşuyor. Paketin geri kalanı krediler veya garantiler şeklinde geliyor. Kısa çalışma programları (Acil durumda İşsizlik Risklerini hafifletmek için Destek (SURE)) için 100 milyar avroluk program Komisyonun finansal piyasalardan borç alacağı ve üye devletlere vereceği bir kredi programıdır. KOBİ’ler için EIB finans programı aslında, (eğer özel sermaye gerçekte 200 milyar avro yatırım yapmak için harekete geçerse) şirketler için finansmanı “destekleyebilen” 25 milyar avroluk bir garanti fonudur. Ve ESM’den [gelen] 240 milyar avro, politik olarak toksik bir kurtarma fonundan [gelen] hiç kullanılmaması daha iyi olan koşullu bir kredidir.
En çok tartışılan -Avro Grubu toplantısına giden İtalya’nın başını çektiği üye devletler tarafından savunulan- “korona tahvilleri” sorununun görüşülmesi ustalıkla engellendi. Avro Grubu’nun yapabileceği en iyi şey, Konsey’den gelecek karardan önce gelecekteki bir Kurtarma Fonu’nun ayrıntıları üzerine “çalışmasını” istemek için bir anlaşmaya [varmaktı]. “Böylesi bir fonun AB bütçesi ile ilişkisi, finansman kaynakları ve yenilikçi finansal araç kaynakları, AB Anlaşmaları ile uyumu da dahil olmak üzere, hukuki ve pratik yönleri üzerine tartışmalar, bir karar için zemin hazırlayacak.” Korona tahvilini destekleyenler için bu ifadeyi bir zafer olarak göstermek yanılgıdır –ya da büyük olasılıkla dürüstçe değildir. Gün gece onların hedefi için bir yenilgi anlamına geldi.
Korona Tahvillerinin Mantığı
Geçtiğimiz birkaç haftada Avro Grubu (Avro bölgesi üyelerinin maliye bakanlarından oluşan gayriresmi bir grup) içindeki çekişmenin temel noktaları iki sorun üzerine odaklandı: -avro tahvili veya korona tahvili gibi- ortak bir borç aracının oluşturulma ihtimali ve avro bölgesi üye devletlerinden gelen fonlarla 410 milyar avroyu elinde tutan kurtarma fonunun, yani ESM’nin, kullanılma koşulları.
Avro tahvilleri uzun zamandır avro bölgesindeki ayrışmaya bir çözüm olarak öneriliyor ama kamu borcu krizi sırasında Almanya ve diğer devletler tarafından durduruldu. Bir avro tahvilinin (ya da salgından kurtuluşun finansmanı örneğinde bir korona tahvilinin) temel kavramı, AB veya avro bölgesi aracının ortak para birimi üyelerinin kamu borcu ihracını bir araya getirmek için kullanılmasıdır. Böylece borcun tamamı kredi değerlendirme kuruluşları ve yatırımcılar tarafından eşit şekilde notlanacak ve üye devletlerin ulusal hesaplarından uzak tutulacaktır. Bu çevre ekonomilerinin borçlanma maliyetlerini düşürecek ama örneğin Almanya ve Hollanda’nın, yani merkezin ayrıcalıklarını azaltacaktır.
Avronun “yabancı para birimi” olması –ülkelerin borçlandığı parayı yaratamaması- yatırımcıların izleyen yıllarda [avro tahvillerinin] yaratılmasının bütün avro bölgesi devlet tahvillerinin eşit olduğu inancının kısa sürmesi anlamına geldi. Bazı avrolar açık şekilde diğerlerinden daha eşitti.
Zayıf bir ülkeye kredi vermenin algılanan riski faiz oranları arasındaki farka (spread) yansır. Ekonomilerin güçlü göründüğü (ve hükümetlerin kendi bankalarını kurtarabilir göründüğü) ülkelerin bankaları daha düşük faiz oranlarından faydalanır. Daha güçsüz ülkeler ve şirketleri bu tahvillerin getirilerini arttıran, daha yüksek faizler ödemek zorundadır. Bir kriz esnasında sermaye “güvenli” ülkelerin bankalarına kaçar. Avro bölgesi içinde sermaye kaçışı için trend çevredeki bankalardan, merkezdeki bankalara, özellikle Almanya’ya, doğrudur.
Eğer kamu borç piyasaları yüksek borçlu devletlerin borçlarını yeniden ödeyebileceğinden şüphe ederse, piyasa onların piyasaya erişimini bile engelleyebilir. İflaslara ve Troika kurtarmalarına yolaçan avro bölgesi borç krizi sırasında yaşanan budur. Kendi para birimi olan ülkeler böylesi bir sorun yaşamaz çünkü kendi para birimleri kendi merkez bankaları tarafından desteklenmektedir.
Kısaca, korona tahvilleri avro bölgesi devletlerinin korona virüsün neden olduğu sağlık ve ekonomik krize tepki olarak, ulusal borç yükünü arttırmadan ve borçlanma maliyetlerini görece düşük tutacak şekilde harcama yapmalarını sağlayacak.
25 Mart’ta dokuz üye devletin- Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan, Luxemburg, Slovenya ve Belçika- liderleri “Piyasadaki kaynakları toplamak üzere Avrupalı bir kuruluş tarafından çıkarılacak ortak bir borçlanma aracı –örneğin korona tahvilleri” için AB Konseyi başkanı Charles Michel’e çağrıda bulundu. Bu pozisyon, krize yönelik parasal ve mali tepkinin ortak ve eşgüdümlü olması gerektiğini doğru şekilde belirten Avrupa Merkez Bankası tarafından desteklendi.
Hollanda korona tahvillerine güçlü bir şekilde karşı çıktı, [bu] Almanya, Avusturya ve Finlandiya, yani “Tutumlu Dörtlü” tarafından desteklendi. Hollanda’nın pervasız pozisyonu geçtiğimiz haftalarda manşetlerden düşmedi, ama her zaman olduğu gibi, Almanya’nın pozisyonu belirleyici oldu.
Bir korona tahvil için en iyi durum senaryosu, sınırsız, koşulsuz ve AMB tarafından güvence altına alınmış olarak Avrupa Yatırım Bankası (EIB) tarafından ihraç edilmesidir. AMB, kriz ile mücadele etmek için gerekli harcamayı destekleme gücü olan tek kurumdur. AMB’nin AB işleyişi üzerine olan Anlaşma tarafından hükümetleri doğrudan finanse etmesi yasaklanmasına rağmen, bir kamu bankası olan EIB’den alım yapmasına izin verilmektedir. (Positive Money Europe, korona tahvillerinin dönüştürülmüş bir ESM tarafından ihraç edilebilmesini önerdi.)
Ancak bir korona tahvilin faydaları onun tasarımına bağlıdır. Hükümetlerin düşük maliyetlerle borçlanmasını ve bu borcu bilançolarının dışında tutmalarını sağlayacak şekilde tasarlanabilir. Ya da her zamanki AB kemer sıkma koşullarına bağlı olarak tasarlanabilir ve/veya gölge bankacılık sektörünün aracılık ettiği, küresel finansal krize katkıda bulunanlara benzeyen tehlikeli ve riskli finansal araçlar halinde menkul kıymetleştirilebilir.
Toplantının–muhtemel bir ‘Kurtarma Fonu’ hakkında gelecekte belirsiz bir zamanda verilecek olası bir karar hakkında olan yukarıdaki ifadelerin – sonucu, Almanya ve Hollanda’nın “yenilikçi finansal araçlar” kelimelerinin dahil edilmesini sağlamak için verdiği cesur tavizlere rağmen, korona tahvillerini etkili bir şekilde tartışma dışına çıkardı. Medya raporları, Fransa’nın, bu önerinin Avru Grubu toplantısına giden yolda bir pazarlık kozu olmak üzere getirilmesi de aynı derecede olası olmasına rağmen, istekli dokuz devlete, kendi aralarında ortak bir tahvil düzenlemelerine liderlik edebileceğini öne sürdü.
Borçlular Hapishanesi
Korona tahvilini destekleyenler, ESM’nin kullanımı üzerine olan ifadeler nedeniyle, bunun koşulsuz olacağını ileri sürerek, Avro Grubu toplantısının ardından zafer iddiasında bulundu. Avro Grubu açıklaması şöyle: Covid-19 ile ilgili “doğrudan ve dolaylı sağlık” [harcamalarını] finanse etmek amacıyla“kredi limitine erişmek için tek şart, destek isteyen avro bölgesi Üye Devletleri’nin bu kredi limitini kullanmayı taahhüt etmeleri olacaktır.” Diğer bir deyişle krediye erişim koşulsuzdur, [ama] kredinin kendisi değildir.
[Kredi] “Avrupa kurumları tarafından yapılan ön değerlendirmeler temelinde, mevcut zorlukları yansıtan ESM Yönetim Organları tarafından önceden kararlaştırılmış standart koşullar” ile birlikte anılır. Bu, Komisyon’un başvuran üyelerin borç sürdürülebilirliği analizi temelinde imzalanacak olan bir mutabakat anlaşması için “ortak bir dildir” (euro-speak).
Açıklama ESM kredisi alan devletlerin “Yetkili AB kurumları tarafından uygulanan herhangi bir esneklik dahil, AB iktisadi ve mali koordinasyon ve denetim çerçevesine bağlı kalması gerektiğini” de belirtiyor.
AB’nin “iktisadi ve mali koordinasyon ve denetim çerçeveleri” yıllık açıkları GSYH’nin yüzde 3’ünün altında ve borç stokunu GSYH’nin yüzde 60’ının altında olacak şekilde sınırlayan İBP kurallarını uygulamak amacıyla, Avrupa Sömestrinin bütçe izleme ve kontrol sürecinin yürürlüğe konulduğu 2011’de önemli ölçüde güçlendirilen İstikrar ve Büyüme Paktı ile destekleniyor.
“Yetkili AB kurumları tarafından uygulanan herhangi bir esneklik” ifadesi İBP açık kurallarının geçici olarak salgın bitene kadar uzatıldığı gerçeğine atıf yapıyor. Ancak kriz sonrasında kurallar yeniden uygulandığında, yüksek borçlu devletler, Komisyon’un talep edeceği kaçınılmaz kemer sıkmayı uygulamaya zorlandıkları sürekli bir borçlular hapishanesinde olacak.
2011’den bu yana Avrupa Sömestri, borç ve açıkları sınırlama kisvesi altında –üzerinde hiçbir yasal yetkisinin olmadığı politika alanında kemer sıkmayı uygulamaya zorlayarak- Komisyon’un AB üye devletlerinin bütün ekonomik alanlarına müdahale etmesine olanak vermektedir. Örneğin, 2011 ve 2018 yılları arasında Komisyon hükümetlerin sağlık harcamalarını kısması ve/veya sağlık hizmetlerini taşeronlaştırması veya özelleştirmesi için 63 talepte bulunmuştur.
Sorun Likidite Değildir
AB liderlerinin kendi kriterlerine göre bile ESM bu duruma bütünüyle uygun değildir. [ESM] piyasalara erişimi engellenen asimetrik bir şokla karşılaşan üye devletlere koşullu kredi limiti sağlamak üzere oluşturuldu.
Ancak, 18 Mart’ta AMB’nin, kamu ve şirket borçlarını satın almasını hızlandıracak olan önemli 750 milyar avroluk Pandemi Acil Durum Satın Alma Programı (PEPP) duyurusu ile güvence altına alınan tahvil piyasaları bu tartışma boyunca görece sakin göründü.
AMB’nin pratikte, kamu borç krizi boyunca [sergilediği] yaklaşımın tersi olan eylemlerine bağlı olarak, bu durumda avro bölgesi hükümetleri için sorun çok farklıdır. AMB’nin ikincil piyasadan tahvillerini satın almayı sürdüreceğine dair genel bir taahhüdü ile desteklendiği için, en azından bir süreliğine borçlanmaya devam edebilirler. Dolayısıyla Komiyon ve ESM tarafından sunulan krediler ne gereklidir ne de yararlıdır.
AMB, sadece 2020’de AB’de ihtiyaç duyulacak 1,5 trilyon avroluk bir mali müdahale tahmininde bulundu (ve bu muhtemelen eksik bir tahmin.) Vergileri arttırmak bir yana, ki hükümetlerin mevcut iklimde yapması pek mümkün değil, avro bölgesi hükümetinin bu harcamayı borçlanma ile finanse etmesi gerekiyor.
Elbette, avro bölgesi ve AB devletlerinin kaynak ihtiyaçlarına acil ve belirgin bir alternatif çözüm var: kamu harcamalarının AMB tarafından doğrudan parasal finansmanı, tıpkı İngiltere Merkez Bankası’nın bu hafta ilan ettiği gibi. Bu sınırlamaların tamamı ideolojiktir ve kendi kendilerine dayattığı [sınırlamalardır.]
Bu saçmalığın doğrudan politik yansımaları olacaktır. Güney devletleri korkunç bir salgının ortasında dayanışma talebinde bulundu ve Almanya, Hollanda, Avusturya ve Finlandiya tarafından kapı yüzlerine kapatıldı. Uzun vadede hem iktisadi hem de politik sonuçları olacaktır. Bu haftanın ortak para biriminin geleceği ve AB için belirleyici olduğunu söylemek abartı olmaz.
2007’de, küresel finansal krizden önce, avro bölgesi borcunun GSYH’ye oranı ortalaması yüzde 65’ti. Şimdi yüzde 84. Bu defa, avro bölgesi üyeleri, on yıllık AB-güdümlü kemer sıkma sonrasında krize çok daha yüksek seviyede kamu borcu ve sert şekilde zayıflatılmış bir kamu sektörü ile giriyor.
Buna yeni ve çok daha büyük dağ gibi bir kamu borcu eklendiğinde, İBP kuralları ve Avrupa Sömestri’nin gelecekte kaldığı yerden devam etmesi ile birlikte, AB halklarını sürekli kemer sıkmaya, yoksulluğa ve bağımlılığa mahkum ediyor.
Hükümetler ESM kredi limitini kullanmayı reddetmeli, ihtiyaç duydukları borcu AMB’nin onların tahvillerini almaya devam edeceği beklentisiyle piyasadan karşılamalı, kemer sıkma [yanlısı] İstikrar ve Büyüme Paktı’nın askıya alınmasının kalıcı hale getirilmesini talep etmeli ve ileriye dönük olarak borç ve açık kuralları ile denetim çerçevesine uymayı reddetmelidir.
[www.tribunemag.co.uk’taki orijinalinden Türkçe’ye Ekin Değirmenci tarafından PolitikYol için çevrilmiştir.]