Haftanın Çevirisi | Afrika aslanları Asya kaplanlarından öğrenmeli mi? Etiyopya, Güney Kore ve Tayvan’da DYY’ye dayalı sanayi politikalarının karşılaştırılması

Etiyopya, Afrika’daki en başarılı büyüme öykülerinden biri olarak övülüyor. Ülkenin hızlı iktisadi büyümesi, ekonomide devletin yüksek seviyedeki müdahalesi ve devletin sanayileşmeye odaklanması nedeniyle insanlar Etiyopya’yı –Doğu Asya’da hızlı sanayileşme yaşayan ve İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdeki olağanüstü yüksek büyüme oranlarını sürdüren dört ülke olan Hong Kong, Singapur, Güney Kore ve Tayvan- Asya ‘kaplanları’ ile karşılaştırmaya başladı (Aglionby, 2017Clapham, 2018De Waal, 2013Hauge ve Chang, 2019Oqubay, 2015) .

Bununla birlikte Etiyopya-Asya karşılaştırmaları üzerine gelişmekte olan bu literatür Etiyopya’nın sanayileşme stratejisinin en önemli yönlerinden birini –doğrudan yabancı yatırımların (DYY) imalat sanayiine çekilmesini- henüz yeterince ele almadı.

En son yayınlanan makalemin gerekçesi literatürdeki bu boşluktu. Makalede şu soruyu sordum: DYY’ye dayalı sanayi politikasında Afrika aslanları Asya kaplanlarından öğrenmeli mi?

Cevabım kısaca evet. Etiyopya’nın politikaları kısa dönemli iktisadi başarı sağlarken ve daha fazla sanayileşme için umut vaadederken devlet, Güney Kore ve Tayvan’da yaptığı gibi yabancı yatırımcılarla muhtemelen sıkı bir pazarlığa girişebilir.

Gelişmekte olan ülkelerde DYY’nin artan önemi

Batılı yatırımcıların üretimlerini üretimlerini yeniden yerleştirme motivasyonları (örneğin deniz ötesine taşımak-offshoring) 1960’lardan bu yana aynı kaldı –bunlar ucuz işgücü, ucuz arazi ve ucuz enerjidir. Bununla birlikte, taşıma maliyetlerinin düşmesi, bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler ve daha düşük ticaret ve yatırım engelleri tarafından yönlendirilen offshore ölçeği ilk olarak 1990’larda yoğunlaşmaya başladı. Gelişmekte olan ülkelere DYY akışı 1990 yılında 35 milyar dolardan 2016’da 646 milyar dolara yükseldi. Bu, dünya DYY akımlarının yüzde 17’den yüzde 37’ye çıkmasını ifade etmektedir (UNCTAD, 2018).

Yabancı yatırımları çekmenin iktisadi kalkınma ve sanayileşme stratejisinin daha merkezi bir parçası haline gelmesinin nedeni budur. Gelişmekte olan ülkeler açısından yüksek gelirli ülkelerden yatırım girişi birçok fayda sağlayabilir. Kısa vadede istihdamı canlandırabilir, döviz kurunu ve vergi gelirlerini arttırabilir, dünya ekonomisi içinde yatırım alan ülkelerin bütünleşmesini destekleyebilir ve altyapı gelişmesine olumu etkisi olabilir (Farole ve Winkler, 2014Gallagher ve Zarsky, 2007).

Ev sahibi ülkenin teknolojik gelişmesine ve sanayileşmesine katkıda bulunan, doğası gereği uzun vadeli yabancı yatırımları çekmenin de faydaları vardır. Bu özellikle teknoloji transferi, yatırım alan ülkeye üretim bağlantıları ve beşeri sermaye gelişmesi aracılığıyla gerçekleşir (OECD, 2002). Bununla birlikte bu uzun dönemli faydaların gerçekleşmesi kısa dönemli faydalardan daha zordur. Kimileri bunun sanayi politikasının rolüne ve devletin ülkedeki teknolojik kapasiteyi geliştirmek için yabancı yatırımları kullanmada ne denli aktif olduğuna bağlı olduğunu ileri sürecekti (Chang vd., 2016Gallagher ve Zarsky, 2007Lall, 2000Wade, 1990).

Gelişmekte olan pek çok ülke bu uzun vadeli faydaları elde etmede başarılı olamadı çünkü bu, çoğu zaman büyük ulusötesi şirketlerle sıkı pazarlık etmeyi gerektiriyordu. Ancak Asya kaplanları istisnaydı. Bu nedenle onların deneyimleri bugünün gelişmekte olan ülkeleri için değerli derslere sahiptir.

Güney Kore ve Tayvan’ın başarısının bileşenleri

Asya kaplanları arasında Güney Kore ve Tayvan’a odaklanmayı tercih ettim çünkü Hong Kong ve Singapur daha özel örnekler olarak kabul ediliyor: Az nüfusa sahipler ve gelişme süreçleri sanayileşmenin tipik başlangıç noktaları olarak kabul edilen tarımsal veya hammadde temelinden başlamamıştır.

Güney Kore ve Tayvan’daki politikaları incelerken göze çarpan iki ölçüt buldum.

Birincisi, her iki ülke de yabancı şirketlerle iş ortaklıklarını aktif olarak istedi. Bunu en iyi Güney Kore temsil etmektedir. Güney Kore’nin yabancı yatırımcılara karşı kısıtlayıcı bir duruşu olduğu halde Japonya’dan gelen yatırımlar istisna oldu. 1962 ve 1974 arasında Güney Kore’deki Japon doğrudan yatırımlarının yüzde 52’si azınlık mülkiyetindeydi (Castley, 1997). Korelilerin hisselerin çoğunluğunu elinde bulundurduğu, Japonlarla ortak girişimler teknolojik bilgi birikiminin, pazarlama becerilerinin ve yönetim tekniklerinin aktarımını kolaylaştırdı.

İkincisi her iki ülke de yerel katkı gereksinimleri için aktif olarak baskı yaptı. Bunu en iyi Tayvan temsil ediyor. Yabancı firmaları yerel tedarikçilerle birleştirme stratejisi özellikle 1970 ve 1980’lerde sanayi politikalarının temelini oluşturdu (Wade, 1990). Yabancı firmaların yerel üreticilerle olan bağlantıları proaktif sanayi örgütleri tarafından desteklendi. Örneğin, elektronik sanayi örgütü TEAMA hem yabancı hem de yerli firmalardan agresif olarak üye aldı ve hükümetin desteğiyle “yerel katkı programını” aktif şekilde teşvik etti (Aw, 2002). Yerel üreticiler ulusötesi şirketlerin teknolojisinden, yönetim becelerilerinden satış ağlarından faydalanmak istedi.

Etiyopya’nın sanayi politikaları nasıl karşılaştırılır?

Bu noktada Etiyopya’nın yabancı yatırımlarla ilgili sanayileşme stratejisinin bir kısmı yabancı yatırımcıları çekmeye ve onların ihracat yapmasını sağlamaya odaklanmaktadır. En önemli araçlar arasında sanayi parklarının inşa edilmesi ve sanayi parklarındaki firmalara mali teşvikler sağlanması bulunmaktadır. Bu teşviklerden bazılarını belirtmek gerekirse, bunlar, sermaye techizatı ithalatı üzerindeki harçlar ve diğer vergilerden muafiyet; ihracattaki vergilerin kaldırılması, sübvanse edilmiş arazi kiraları; ve yabancı yatırımcılar için garanti edilmiş sermaye gelirleridir (EIC, 2016).

Bu strateji bir dereceye kadar başarılı oldu. 2007-2008’de ülkedeki imalat sanayiine DYY girişleri 570 milyon dolardan 2016-2017’de 3712 milyon dolara (GSYH’sinin yüzde 2.5’inden 5.1’ine bir artış) yükseldi (Oqubay, 2019). İhracatın seyri de olumludur. 2004’ten 2017’ye kadar (tekstil ve deri sanayilerindeki ihracatın başı çektiği) sanayi ürünleri ihracatı 21 milyon dolardan 389 milyon dolara yükseldi ki bu, toplam mamul mal ihracatındaki sanayi ürünleri ihracatının payının iki katından daha fazlasına tekabül ediyor (WTO, 2018).

Ama bu yeterli mi? Teknoloji transferi ve yerli firmalarla bağlantıların kurulması gerçekleşiyor mu? Buna dair bazı bulgular var, ancak bunlar çoğunlukla yerli ve yabancı firmalar arasındaki hükümet dışı kolaylaştırılmış teknoloji işbirliklerinin sistematik olmayan hesapları ile yerli ve yabancı firmalar arasında tedarik ilişkileri oluşturulmasıdır. Yine de yerli firmalar ihracat pazarına bütünüyle girmemiştir. Yabancı firmalar hala sanayi ürünleri ihracatının büyük bölümünden sorumludur ve [karşılaştırıldığında] bu ihracatın değeri çok düşüktür (389 milyon dolar). Örneğin –biraz daha yüksek bir gelir seviyesine sahip benzer büyüklükte gelişmekte olan bir ülke olan-Vietnam’da, 2017’de sanayi ürünleri ihracatının değeri 1750 milyon dolardı (WTO, 2018). Yerli firmaların uluslararası pazarlara katılımının neredeyse olmaması çok az teknoloji transferinin gerçekleştiğini gösteriyor. Bu nedenle, Etiyopya’nın gidişatı olumlu olmasına rağmen “başarı” iddiasında yeterli olmaktan çok uzaktır.

Etiyopya Güney Kore ve Tayvan’dan daha fazla öğrenmeli mi?

Eğer Etiyopya Güney Kore ve Tayvan’dan herhangi birşey öğrenmeye çalışacaksa bunun ne olduğu açık gibi görünüyor: devlet yabancı yatırımcıların yerel ekonomiye teknoloji transfer etmeleri ve yabancı firmalardan yerel firmalara geriye doğru bağlantılar yaratmaları için uğraşmak anlamında- zorlayıcı olmaktan bahsetmiyorum- daha proaktif olmalıdır.

Bununla birlikte, bugünün küresel iktisadi ortamı bu proaktif sanayi politikasını bazı bakımlardan daha zor hale getirmiştir. Ucuz işgücünün eskiye göre daha kolay erişilebilir ve bol olduğu bir dünyada, ulusötesi şirketler dış kaynak kullanımı lokasyonlarını büyük ölçüde özenle seçebilir. Etiyopya gibi bir ülke için yabancı yatırımcılara yönelik liberal olmayan bir duruş, onları etkilemeyi daha zor hale getirecektir. Ayrıca, Güney Kore ve Tayvan için önemli olmuş olan korumacı önlemlerin, bugünün küresel ticaret ortamında uygulanması tam anlamıyla uygulanabilir değildir. Örneğin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından birçok ülke için yerel katkı gereksinimleri yasaklanmıştır. Bu nedenle Etiyopya’nın basitçe yabancı yatırımcıları çekme ve onları ihracata teşvik etme stratejisinin bir anlamı vardır.

Buradaki kilit nokta, bir yanda yabancı yatırımcılara yönelik liberal bir duruşun doğuracağı faydalar ve diğer yanda yerel teknolojik kapasitelerin geliştirilmesi ihtiyacının dikkatle ortasını bulmanın gerekli olmasıdır.

[developingeconomics.org’taki orijinalinden Türkçe’ye Ekin Değirmenci tarafından Politikyol için çevrilmiştir.]