Perşembe, Mart 28, 2024

Gündeme özel yorumlar

Baki Demirel
Baki Demirel
Doç.Dr Baki Demirel Gazi Üniversitesi lisans ve doktora programlarından mezundur. Gazi Üniversitesi İktisat Bölüm Araştırma Görevlisi olarak tamamladığı doktora sonrasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisat Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmiş daha sonra Yalova Üniversitesi İktisat Bölümüne geçiş yapmıştır. Halan Yalova Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olan Baki Demirel, açık ekonomi makro ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikası üzerinde çok sayıda ulusal ve uluslararası dergide yayınlanmış makalesi bulunmaktadır.

Bu yazımda daha çok Türkiye ekonomisi odaklı olacağım, enflasyonu hızlandıran faktörün talep olmadığına yönelik önemli bulgular var.

Ekonomi gündemi her zaman ki gibi yoğun; ECB faiz kararı, ABD enflasyonu, Türkiye’de öğrenci kredilerinin faizlerinin silinmesi tartışma konularının en başında yer alıyorlar.

Öte yandan ben Pazar günü yazdığım yazıda Türkiye’nin makro ekonomik sorunları üzerine bir tartışma başlatmak istemiş ve Ortodoks iktisatçılara sorular yöneltmiştim. Elbette beklediğim gibi yanıtlar gelmedi. Bazıları slogan attı, biz sanki faiz artışını tek çözüm olarak söylüyormuşuz yalan bunlar yapısal dönüşüm gerekli diyoruz dediler J

Selva Demiralp hoca ise daha ilkesel davranarak benim yazıma cevap olmasa da enflasyonla mücadele için tek çözümün toplam talebi azaltmaya yönelik Ortodoks tedbirler olması gerektiğini söyledi. Yazısında iki temel öneri vardı:

– Alışılagelmiş para politikası dışında başka seçenek yoktur,

–  Eğer toplam talebi azaltarak enflasyonu düşüremiyorsanız talebi tamamen öldürmelisiniz.

Selva Hocanın ilgili yazısını ekte paylaşacağım. Talebi öldürmeliyiz sözü ABD için Summers tarafından bir önceki yazımda paylaştığım ifadesine benziyor. Enflasyonu düşürmek için daha fazla işsizlik artmalı demişti

Benim Pazar günkü yazımda tartışmaya açtığım konu da tam olarak buydu. Heterodoks iktisatçılar (büyük ölçüde) temel sorunu istihdam ve yoksulluk olarak ele alırken ve çözümü buna yönelik politikalarda görürken Ortodokslar talep enflasyonunda ve alışılagelmiş para politikası uygulamasında ısrar etmektedirler. Elbette bu politikaların sonucunun daha fazla işsizlik ve yoksulluk yaratacağını bilerek ve itiraf ederek bu önerilerinde ısrar etmektedirler.

Öte yandan Dünya da ve Türkiye’de ki bu yazımda daha çok Türkiye ekonomisi odaklı olacağım, enflasyonu hızlandıran faktörün talep olmadığına yönelik önemli bulgular var. Bunlardan en temel üçü, işsizlik oranının zaten yüksek olması, ücret artışlarının fiyat artışlarının gerisinde kalması ve kapasite kullanım oranlarının düşük ve eğiliminin negatif olmasıdır.

Türkiye özelinde bu üç durumda geçerlidir. TUİK geniş işsizlik oranı yani resmi işsizlik oranı %22 olarak açıklanmıştır. Buna göre geniş tanımlı işsizlik oranı dikkate alındığında (Nisan ayında) 8 milyon işsiz olduğu görülmektedir.

Buna ilave olarak toplam işgücü içinde asgari ücretli çalışanların payının %48 olduğunu ve ortalama ücretinde asgari ücrete yakın olduğunu unutmamak gerekiyor. Ayrıca DİSK-AR aşağıda eklediğim raporunda belirtildiği gibi emek gelirlerinin mili gelir içindeki payı hem oransal azalmakta hem de emek gelirleri mutlak olarak erimektedir.

Benzer bir istatistik de İlhan Döğüş ( @ilhandogus ) tarafından verilmektedir. İlhan, euronews  haberine ilişkin yaptığı yorumda şu ifadeler kullanmıştır. İlgili haberin linkini de yine ekte paylaşıyorum.

“Burdaki kritik mesele, faaliyet karlarinin üretimden satislarin 2 kati kadar artmis olmasi. Iscilik maaslari ise ayni yil 26% artmis. Demek ki, markup (kar marji) artmis ve enflasyon maas degil, kar güdümlüymüs? Bu durumda bastirilmasi gereken talep ve maaslar mi?

Piyasa yogunlasmasinin arttiginin ikinci kaniti: Ilk 500 firmanin faaliyet karlari, üretimden satislarin 2 kati kadar artarken, ikinci 500 firmanin faaliyet karlari 82,6% artarken üretimden satislardaki artis 77,5%. Yani ilk 500 kadar markuplarini artiramamislar”.

Bu koşullar altında talep enflasyonundan bahsetmek hatta gerekirse talebin tamamen öldürülmesini söylemek ekonomiyi derin bir buhrana sokmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Dahası İlhan Döğüş tarafından hem makalelerinde hem de sosyal medya yorumlarında sıklıkla belirttiği ve benimde katıldığım üzere bu biçimde yoksullaşma dayanıklı tüketim mallarına talebin düşmesi ve dayanıksız tüketim mallarına talep kayması yaratacağından yüksek enflasyon etkisi de devam edecektir.

Bir başka mesele ise dış talep ile ilgilidir. Özellikle savaşın etkisi altında olan Euro Bölgesi ekonomisi aynı zamanda yüksek enflasyon sorunu da yaşamaktadır. ECB, Fed ve BOE gibi faiz artış trendine girebilir ki bu Euro Bölgesi için var olan resesyon kaygılarını derinleştirecektir. Eğer ki ECB 50 bsp gibi bir artışa yönelirse Euro Bölgesinde derin bir resesyon kaçınılmaz olabilir. Bu durum bizim için oldukça kötü haberdir. Zira zaten yavaşlayan dış talep, ana ticaret partnerimizin bu biçimde krize girmesiyle kötüleşebilir ve dış açık sorunumuz artabilir.

Dolayısıyla iç talep ve dış talep de ortaya çıkan zayıflama üretim de azalmaya ve yeni yatırımların azalmasına neden olabilecektir. 2023 yılının ilk çeyreğinde Türkiye ekonomisi için bir daralma sürpriz olmayacaktır.

Dolayısıyla iç talep ve dış talep de ortaya çıkan zayıflama üretim de azalmaya ve yeni yatırımların azalmasına neden olabilecektir. 2023 yılının ilk çeyreğinde Türkiye ekonomisi için bir daralma sürpriz olmayacaktır. TUİK sanayi üretim endeksi ve TCMB EVDS kapasite kullanım oranlarına ilişkin veriler de bu zayıflamanın sinyali olarak görülebilir. Her iki istatistiki bilgi aşağıdaki grafiklerde görülmektedir.

Ortodokslar tartışmadan kaçıyor, evet talebi daraltalım ve enflasyonu düşürelim.

Gündeme dair bir başka mesele ise öğrenci kredilerinin faizlerinin silinmesi ile ilgiliydi. Popüler Ortodoks finansçılar her zamanki gibi öğrenci kredi faizlerinin silinmesinin bütçe açığına yol açacağını bunun da enflasyona neden olacağını ifade ediyorlar. Tabi bunları söylerken büyük şirketlerin silinen vergi borçlarından hiç bahsetmiyor ve benzer bir uygulama olduğundan da söz etmiyorlar.

Bu konu elbette sadece insani bir mesele olarak ele alınamaz ancak Pazar günkü yazımda belirttiğim gibi iktisat aynı zamanda sosyal bir bilimdir. Yani büyük şirketlerin vergi borçları silinirken ve/veya kiraları ötelenebilirken öğrenci borçları da silinebilir.

Çünkü öğrencilerin mezuniyet sonrası iş bulma koşulları oldukça azalmıştır. Dahası iş bulabilenler için ise ücret koşulları oldukça düşüktür. Ücretler TÜFE’ye göre öğrenci borçlarının ise daha yüksek Yi-ÜFE’ye göre belirlenmesi için vicdani olmanın yanında iktisadi de değildir. Gelir artışının borçlar artışının gerisinde kalması borçları ödenebilir olmaktan uzaklaştırmaktadır.

Meselenin iktisadi boyutu ise finansçının açıkladığı gibi değildir. Krediler verildiğinde zaten parasal genişleme olmuştur ve krediler harcanmıştır yani parasal genişleme ve talep etkisi yaşanmıştır. Burada yapılan kamunun kâğıt üzerinde borçlarının silinmesidir. Bütçe açığı ve ilave parasal genişleme yaratmayacaktır. Kaldı ki öğrenciler kredilerinin anaparalarını ödediklerinde para arzı artmayacak azalacaktır. Çünkü krediler ödendiklerinde yok olurlar ve mevduatlar azalmış olur.

Bu konuda daha detaylı bilgilendirme ise Menekşe hoca ( @meeeeenekseee ) tarafından sosyal medya hesabında akış olarak sunulmuştur. Ekte bunu da paylaşıyorum.

Borçlar meselesi önemli, kamu borcu, özel borçlar ve etkileri bence kamuoyu tarafından tamamen yanlış anlaşılmaktadır. Haftaya bu konuyu ele almayı planlıyorum.

Grafik 1. Kapasite Kullanım Oranları (İlk Çeyrek)

 

Grafik 2. Sanayi Üretim endeksi (Mayıs)

 

İlgili Linkler:

https://tr.euronews.com/2022/06/20/en-buyuk-500-sirketin-kari-yuzde-137-isci-ucreti-ise-yuzde-26-artti

http://disk.org.tr/2022/06/disk-ar-arastirma-bulteni-sermaye-buyudu-emek-kuculdu/

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-62177453

Menekşe Hocanın Yorumları:

“Öğrencilerin kredi borçlarına ilişkin ana para dışı ödemelerin silinmesine, enflasyonist olacağı gerekçesi ile itiraz edenler var. Ezberlere dayalı modellerinde argumanlari esasen su şekilde: Bu öğrenciler şayet silinen borçlarını odeseydi, para arzı azalacakti. Çünkü#

Senaryo 1: Ödeme gücü olması a) İgili öğrenci kendi banka mevduatindan odeme yapacak ve mevduatı azalacakti.Yani M1, M2 para arzi daralacakti. Dolayısıyla ödeme kadar toplam talep azalacakti,bu da deflasyonist olacaktı. b) Silinen tutar kadar kamu alacağı ortadan kalkacak#

b/devam) Hükümet de bu alacak yerine ilave borçlanacak. Lakin bu ilave borçlanmayi dogrudan TCMB üzerinden gerçekleştirmesi yasal olarak mümkün değil. Dolayısıyla i) DİBS’i son tahlilde bir vatandasa satacak ve bu kişinin mevduatı azalirken Hazine’nin artacak#

Emekçisi olduğun universitenin kurucu mutevellisinin vergisini silmezde tahsil edersen yaratılan parayı yok edersin ve enflasyon olmaz.O zaman Rolex yerine Casio takmak zorunda kalırsın ki işine gelmez ii) Hazine ilave borclanirken ilk önce piyasa yapıcı bankalara satar

Bankalar bu tahvili aldıktan sonra (ki %23.4 verimi) TCMB’ye ödünç verip %14 ile borç alabilir ve ticaretine bakar Bu durum işine gelir, banka kar eder sen Rolex takarsın bu işleri biliyorum diye, ilgili banka da rekor kar açıklar ama vatandaşa Casio, lastik kordonlusundan

Oysaki Hazine DİBS’i doğrudan TCMB’ye satsa da bu bankalar havadan para kazanmasa desek, TCMB zaten karını doğrudan Hazineye aktarır desek bir koro itiraz eder. Ne korosu? Piyasaya müdahale etmeyin yoksa Rolex takamayiz korosu.

Senaryo 2: Ödeme gücü olmaması Bu durumda ilgili öğrenci, ise girene kadar faiz yüküne katlanacak ve borcu buyuyecekti. İse girince, maaşı ile bu borcu ödeyecek ve de dolayısıyla üretimden aldığı payi talep yaratmak için kullanamayacakti. Bu da dezenflasyonist olacaktı

Hem Senaryo 1 hem Senaryo 2’de bu çocukların geleceklerini inşa etmek için, ev, araba almak için, evlenmek için, tüketim yapmak için kullanabilecekleri satın alma gücü eriyor, dikkat edin. Refah kaybediyorlar, üç haneli TÜFE bu çocukların suçu mu ki, bedelini odesinler.

Aynı sonuclar vergi aflari için de gecerli. Vergi ödemesi ile para arzı daralır, toplam talep azalır ve deflasyonisttir. Ama silindiler Piyasacilar der ki;ama bunlar yatırım yapacak, istihdam yaratacak.Hani nerede yatırım, Londra’da mahalle almak mı, KİT’lere çökmek mi?

Emekçinin, öğrencinin üç kuruşluk yararına ama diye itiraz edip kapitaliste servet birikimine sessiz kalmak nasıl tanımlanır? İktisatçılar ikiye ayrılır; emekten yana olanlar ve diğerleri. Herkes safini belli ediyor. Öyle blokladım, görmüyorum olmaz, yemiyoruz yani bunları”

İlgili link:

https://twitter.com/meeeeenekseee/status/1549339802323091456

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Baki Demirel
Baki Demirel
Doç.Dr Baki Demirel Gazi Üniversitesi lisans ve doktora programlarından mezundur. Gazi Üniversitesi İktisat Bölüm Araştırma Görevlisi olarak tamamladığı doktora sonrasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisat Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmiş daha sonra Yalova Üniversitesi İktisat Bölümüne geçiş yapmıştır. Halan Yalova Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olan Baki Demirel, açık ekonomi makro ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikası üzerinde çok sayıda ulusal ve uluslararası dergide yayınlanmış makalesi bulunmaktadır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI