Cumartesi, Nisan 20, 2024

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de nasıl bir üniversite?

Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör ataması ve ardından yaşanan gelişmeler Türkiye’de bir üniversite reformuna ihtiyaç olduğunu açıkça yeniden ilan etti. 12 Eylül Rejimi’nin YÖK Yasası ile üniversiteleri kışla ve devlet dairesi karışımı bir modelle eğitim sistemine dahil etmesinin üzerinden 40 sene geçmesine, başta siyasi partiler olmak üzere kamuoyunun büyük kesimi YÖK Yasası ve kurum olarak YÖK’e karşı olmalarına rağmen, bu kurumu yeniden yapılandırma ya da kaldırma yönünde iktidara gelenler adım atmadı.

Bunun temel nedeni; YÖK’ten başlayarak her kademede üniversite yönetimine hakim olmanın iktidarların çıkarlarına hizmet etmeye yaramasıdır.

Geniş bir perspektiften bakıldığında ise, tabandan tavana tüm kademelere yönetici atamalarıyla üniversiteyi kontrol etmenin iktidarlar için üniversite gençliğini eğitim sistemi, müfredat, üniversite sosyal iklimiyle ideolojilerinin makbul nesillerini yetiştirme işlevi görmesidir.

1982’den bugüne neredeyse tüm iktidarlar üniversiteyi “fikri hür, vicdani hür” gençlerin yetişeceği eğitim kurumları olarak görmek yerine, düzenlerine meşruiyet takviyesi için, öğretim üyesinden öğrencisine düzene biat eden müminleri istihdam eden ve eğiten kurumlar olarak tahayyül ediyorlar. Bu nedenlerdir ki Boğaziçi, ODTÜ, birkaç vakıf üniversitesi dışında günden güne üniversiteler evrensel bilgiye ulaşma, yeni evrensel bilgiler üretme merkezli kurumlar olmak yerine, üretilmiş bilgiyi nakletmekten öteye gidememişlerdir. Üniversitelerde bilgi adına sorma, sorgulama eylemi, toplumsal, politik sorunlara duyarlılık hangi bileşeninden gelirse gelsin, onlara karşı hep şüpheyle bakılmış, kimileri hadlerini aştığı iddiasıyla müesses nizam tarafından kenara itilmişler, cezalandırılmışlardır.

DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK

Dün de öyleydi, bugün de böyle. Özellikle de üniversitelerin devletin ideolojisini topluma aktarma, yayma gibi bir misyonla görevlendirilmesi, ona uygun bir yönetsel yapılanmaya gidildikten sonra, üniversitelerin evrensel bilim dünyasında yeri sınırlı istisnalar dışında boşaltılmıştır.

Türkiye üniversiteleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte, bu boşalmayı ziyadesiyle yaşamaktadır. Kamuoyuna üniversitelerin sorunları genellikle tartışmalı rektör atamalarıyla gelmekle birlikte, atama yönteminin dışında çok derin sorunlarla boğuşan bir üniversite sisteminin var olduğunu belirtmek gerekir. Bu anlamda sorun ne tek başına YÖK, ne de rektör atamaları olup, sorunu çözmek bu anlamda bütünlükçü bir yaklaşımla tüm boyutlarıyla önce tespit, ardından katılımcı yöntemle mümkün. Mevcut iktidarın YÖK düzeninin sürmesinden ziyadesiyle memnun olduğunu veri alırsak, Türkiye için Nasıl Bir Üniversite sorusunun yanıtlanmasına yönelik somut adımların yeni dönemde, özellikle Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le yönetilecek Türkiye’de atılabileceğini düşünüyoruz.

İYİ PARTİ ve CHP’NİN ÖNERİSİ

Nitekim CHP ve İYİ Parti hazırladıkları yeni sistem önerisi raporlarına bu konuya şimdilik sınırlı da olsa yer vermekteler. CHP’nin “Demokratik Hukuk Devleti İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem –Bağımsız ve Tarafsız Yargı- [1]isimli raporunda Yükseköğretimin yeniden yapılandırılmasına ilişkin önerisi şu şekilde dile getirilmekte: Yükseköğretim kurumları özerk statüde düzenlenmelidir: Üniversiteler, ideolojik ve siyasal amaçlarla yönetilen ya da akademik unvanların kişisel çıkar aracı olarak kullanıldığı bir kurum olmak yerine; bilim, hizmet ve teknoloji üretiminde yarışan, kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlar olarak, kendi içinde denetim düzeneğini kuran ve çalıştıran özerk yapılara dönüşmelidir. Üniversitelere bilimsel özerklik yanında yönetsel ve malî özerklik de tanınmalıdır. Üniversitelerin yönetim ve karar organlarıyla kurulları, cinsiyetler arası eşit temsil esasına uygun olarak bizzat kendileri tarafından belirlenmeli; seçimler, öğrenci temsilcileri ile idari personel temsilcilerini de kapsamına alacak şekilde elden geldiğince geniş bir seçmen topluluğunun katılımıyla gerçekleştirilmelidir.

CHP’nin Nasıl Bir Üniversite sorusuna verdiği yanıtta öncelikle özerk statünün dile getirilmesi önemli. Çünkü, özerkliği olmayan bir üniversite iktidarların her türlü etkilerine açık hale gelmekte, sonuçta siyasi iradenin emrinde girerek siyasileşmektedir. Yönetsel, bilimsel, mali özerklik üniversitenin evrensel bilgi üretmesi için olmazsa olmazların başında gelir. Özerkliğin yanısıra, tüm kademelerdeki yönetim organlarının üniversite bileşenlerinin seçimi yoluyla oluşması yönetsel meşruluğun oluşmasını, üniversitenin siyasi iradenin etkisinde kalmadan özgür üretim yapmasını kolaylaştırabilir.

İYİ Parti de “İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”  önerisi başlığını taşıyan raporunda, Üniversitelerin Bilimsel, Akademik ve İdari Özerkliği başlığı altında Nasıl Bir Üniversite? sorusuna şu yanıtı vermektedir:

“Öğretenler ve öğrenenlerden oluşan bilginin farklı dallarının buluştuğu üniversiteler, gerçeği araştıran kurumlar olarak en başta özgür bir ruha sahip olmalıdırlar. Bu gerçeği araştırmak sadece entelektüel bir etkinlik değil bunun yanı sıra toplumu geliştirici sosyal işlevlere de sahip bir etkinliktir. Bu nedenle üniversiteler hem idari hem de akademik olarak özerk olmak zorundadır. İktidarın ya da muhalefetin siyasi ve ideolojik destekçisi işlevine sahip olması beklenen bir yer, üniversite olarak nitelendirilemez. Öğretim üyelerinin özgürce bilimsel faaliyetlerde bulunabilmesi ve öğrencilerin çağdaş bilimin ışığında hür bir ortamda yetişebilmeleri için üniversitelere hem akademik hem idari olarak özerkliklerinin korunduğu bir evrensel sistem getirilecektir.

Bugün üniversite paydaşlarının hiçbir etkisi olmaksızın tamamen vesayet anlayışının bir göstergesi olan rektör atamalarının demokratik bir zeminde gerçekleştirilmesi ve üniversitelerin paydaşlarının bu demokratik sistemde etkin olmaları için gerekli değişiklik yapılacaktır. Üniversitelerin üstünde baskı organı işlevi gören YÖK’ün yerine koordinasyon görevi ile sınırlandırılmış Türkiye Yükseköğretim Kurulu tesis edilecek, bu kurulun üyelerinin seçimi de vesayetçi anlayışla değil demokratik meşruiyeti sağlayacak bir sistemle gerçekleştirilecektir. Çağdaş bilimin ışığında gençlere evrensel eğitim ve öğretim vermekle yükümlü olan Türkiye Cumhuriyetinin üniversitelerine, kurucu rektör olarak atamaların haricinde, o üniversitenin akademik terbiyesi ve liyakatiyle yetişmeyen kurum dışından rektör atanmasına son verilecektir. Öğretim üyeleri kendi üniversitelerinin rektörünü aday olan öğretim üyeleri arasından kendileri seçecek, en fazla oyu alan Rektör, Türkiye Yüksek Öğretim Kuruluna bildirilecektir. Nihai atama Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu tarafından yapılacaktır. Fakültelere ise atanacağı fakültenin uzmanlığı dışından dekanlar atanmayacaktır. Dekan, fakültenin öğretim üyelerinin oylarıyla belirlenecek ve rektör tarafından atanacaktır[2].

İYİ Parti CHP raporundaki saptama ve önerilerle karşılaştırıldığında sorunu çözmeye yönelik olarak YÖK’ün sınırlandırılmasına ilişkin yeni bir yapılanma taahhüdünü de eklemekte, akademik, idari özerkliğin altını çizmektedir. Rektör atamalarında  Cumhurbaşkanlığı kurumunu devre dışı bırakan, atanacak dekanlarda ise atanacağı kurumun uzmanlığı sınırlamasını getiren İYİ Parti net biçimde üniversiteler üzerindeki vesayete karşı olduğunu ilan etmektedir.

GELECEK PARTİSİ NE ÖNERİYOR?

Gelecek Partisi’nin “Siyasal Sistemde Gelecek Modeli: Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” isimli raporunda yüksek öğrenim sisteminin yeniden yapılandırılmasına ilişkin ayrıntılı bir düzenlemeye ver verilmemiş, salt Hukuk fakültesinin sorunları dile getirilmiştir:

Hukuk Fakültelerinin sayısı, akademik kadroları, müfredatları, sahip oldukları kütüphane ve araştırma olanakları, gözden geçirilmesi gereken hususlar arasında yer almaktadır. Öte yandan hukuk fakültelerine giriş koşullarıyla mezuniyet koşullarının da dünyadaki örnekler dikkate alınarak gözden geçirilmesinde yarar vardır. Hukuk eğitiminin kalitesini yükseltmek için hukuk fakültelerine girişte, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi öncelikli bir lisans derecesine sahip olma koşulu aranabilir. Aynı amaçla Almanyada olduğu gibi özel bir mezuniyet sınavı tasarlanabilir. Buna ek olarak, barolara üyelikte özel sınavlar uygulanabilir[3]Muhtemelen parti konuyu ayrı bir raporda ele alacaktır. Gelecek Partisi’nin hukuk fakültesi örneğinden yola çıkarak, yükseköğretimde kaliteye odaklandığını söylemek yanlış olmaz.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem taraftarı olan, henüz konuya ilişkin rapor yayınlamadıkları için yükseköğretime ilişkin görüşlerine yer vermediğimiz DEVA, Saadet, DP ve diğer partilerin mevcut üniversite düzeninde YÖK yapılanmasına karşı oldukları, bu nedenle ya YÖK’ün tamamen tasfiye edilmesi  ya da salt bir koordinator kurum olarak yönetsel yetkileri kaldırılmış bir kurum olarak varolmalarını istedikleri bilinmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında, muhalefet bloğunda  YÖK’ü ve temsil ettiği üniversite düzenini savunan partilerin bulunmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Yeni dönemde üniversitelerin evrensel bilgi üretimiyle uluslararası akademik camiada hak ettikleri yeri almaları mevcut tahribat nedeniyle ancak orta ve uzun vadede mümkün görünüyor. Bunun için hareket noktasının yeni bir yüksek öğretim yasası ve idari koordinatörlükle görev, yetki alanı sınırlandırılmış Yüksek Öğretim Kurulu olması şart. Yeni yasa üniversiteyi her türlü siyasi vesayete karşı özerk bilimsel üretimi koruyabilmek için kendi iç işleyişi ve yönetici atalamalarında seçim yöntemini hayata geçirecek bir temele dayanmalıdır.

ÜÇ ÖNEMLİ KRİTER

Ancak akademik, idari ve mali özerkliğin tesisi ile üniversitenin bilimsel üretime odaklanması mümkündür.  Bu üç özerklik üniversitenin her türlü siyasi baskıdan uzak kalabilmesi için gerekli olmanın ötesinde zorunluluk arzetmektedir. Özerk üniversite tabii ki denetlenemez, hesap sorulamaz kurum olmak değildir. Üretilen bilimin uluslararası akademik kalite standartlarına göre kendi içinde şekilsel değil, özde değerlendirilmesi, bunun evrensel akademik kriterlere göre yapılması, üniversite öğretim üyeliğinin neredeyse ömür boyu devlet memurluğuna indirgenmiş halinden de kurtarılmasına aracılık edebilir.

Sonuç olarak, üniversitenin evrensel anlamda akredite akademik kuruluşlara dönüşmesinin yolu mutlak olarak siyaset kurumunun vesayetinden kurtulması ile mümkündür. Bunun için; inşa edilecek yeni üniversite modelinde üniversitelerin yüzü ne ideolojik, popülist gerekçelerle siyasetçiye, ne de ekonomik gerekçelerle girişimcilere dönük olmalıdır. Toplumdan kopuk bir üniversite de düşünülemeyeceğine göre, yerleşik olduğu kentin dinamikleriyle akademik bilgi üretimi için her düzey ve boyutta işbirliği kaçınılmazdır.

[1]Demokratik Hukuk Devleti İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem –Bağımsız ve Tarafsız Yargı-Cumhuriyet Halk Partisi Çalışma Grubu, 21 Haziran 2021, s.57.

[2] İYİ Parti; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”, Ankara, s.44-45.

[3] Gelecek Partisi; “Siyasal Sistemde Gelecek Modeli: Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, s.30.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI