Yargıda çekişme gibi sunulan, aslında ağır bir anayasa ihlali sayılabilecek son Yargıtay kararı üzerinden, yeni bir anayasa tartışması başlatmak, halkı gerçek gündemin dışında bırakmaya yarayacak mı? Bunu kuşkusuz zaman gösterecektir.

Seçimlerin sonuçları toplumun en az yarısını en azından mutlu etmedi. Türkiye’nin; düşünen, tasarlayan, üreten ve vergi veren  kesimlerinde düş kırıklığına yol açtı. Seçimin favorisi olduklarına inanan başta CHP, muhalefet partilerinde kırılmalar ve değişim istekleri güçlendi.

Önce İYİ Parti Kongresi, ardından CHP’nin kurultayı toplandı. İYİ Parti Genel Başkanı ile devam kararı aldı. CHP’de hareketli geçen kurultayın sonunda ; genel başkan değişikliği yapıldı. Eski yönetimde yer alan bazı üyelerin de görev aldıkları, parti üst organları seçimle iş başına getirildiler.

Muhalefetteki değişime karşın, İktidarın bir zaferin verdiği rahatlığı yaşadığı söylenemez. Seçimlerden önce yol açtıkları ekonomik krizden kurtulmanın yollarını bulmakta zorlanıyorlar. İç siyasette cepheleştirmeye dönük tutumları sürüyor. Yeni gerginlikleri tasarlayarak, kamuoyunda hatalı ekonomi politikalarının tartışılmasını engelleme çabasında oldukları çok açık.

Can Atalay’ın dokunulmazlığını yok sayan tartışmayı, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında bir düzleme çekerek, AYM kararını hiçe sayıp güç göstermek telaşındalar. Özellikle iktidarın küçük ama güçlü ortağının, son günlerde AKP iktidarı döneminde ağırlıklı olarak iktidar tarafından seçilen, yargıçları ve Yüksek Mahkeme Başkanına yönelik suçlamaları, gözlerden kaçmıyor. Yargıtay üyeleri arasında; geçmişte kendi saflarından gelenlerin bulunduklarına ilişkin iddialar, dikkate alınırsa iki ortağın kamuoyuna henüz yansıtılmamış bir takım sorunları yaşadıkları da öne sürülebilir. Yargıda çekişme gibi sunulan, aslında ağır bir anayasa ihlali sayılabilecek son Yargıtay kararı üzerinden, yeni bir anayasa tartışması başlatmak, halkı gerçek gündemin dışında bırakmaya yarayacak mı? Bunu kuşkusuz zaman gösterecektir.

Ancak her geçen gün artan hayat pahalılığı, devlet kurumlarındaki çöküş, yargıya güvensizlik gibi olguların, yapay gündemle unutturulması çok güç. Hayat pahalılığı ve iktidarın ekonomi yönetimi, giderek toplumdaki umutsuzluğu arttırıyor. Tarafsızlığına güvenilen araştırma şirketlerinin raporlarında ipuçları açıkça görülüyor.

IPSOS’un geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir araştırmasına göre; “Türkiye’de  toplumun %87’si yaşadığı sorunun ekonomik olduğunu düşünüyor. Yurttaşların % 76’sı ekonomi yönetiminden yakınıyor. % 68’i döviz kurlarının, %78’i ise enflasyonun artacağını varsayıyor. En önemlisi; toplumun % 76’sı alım gücünün azaldığını söylüyor”.

Kuşkusuz ekonomi gündemin ilk sırasında. Ancak kamu kurumlarındaki çöküş -örneğin eğitimde- halkın haklı tepkilerine yol açıyor. Bir Devlet Üniversitesi Öğretim üyesinin araştırmasına göre;  Türkiye'deki üniversitelerde kayıtlı  8 milyon öğrencimiz var. OECD ülkeleri içinde ilk sırada yer alıyoruz. Yüksek öğrenimdeki öğrencilerimiz nüfusumuzun %9'unu oluşturuyor. Bu oran ABD'de %6' AB'de ise % 5.7. Kamu, vakıf ve özel üniversitelerimizin sayıları 209.  Aralarında 21 üniversitenin uluslararası etkinlikleri ve sosyal sorumluluk projeleri yok. 65 üniversitenin, endüstriyel proje yönetimi yok.  88 üniversitenin patent, tasarım başvuruları yok.  28 üniversite TÜBİTAK bursundan yararlanmamış. 32 üniversitede uluslararası desteklenen ARGE yok. Son 30 yılda açılan üniversite sayısındaki artış önceki dönemin tam 20 misli. Son 5 yılda açılan üniversite sayısı 80.  AB'de 20 öğrenciye,  bizde ise  41.5 öğrenciye 1 öğretim üyesi düşüyor. 68 üniversitenin rektörlerinin uluslararası yayınları bulunmuyor.  Araştırma kültürü olmayan bir akademisyenin nasıl Rektör atandığı ise bilinmiyor. Şimdi derin bir nefes alalım; Son bir yılda Profesör olan öğretim üyelerinin sayıları; 4.000.

Türkiye’de siyasal partilerin çözmeleri gereken sorunlardan, sadece yukarıda yazılanlara ilişkin akılda kalacak somut çözüm önerileri, seçmenle paylaşılamadığı sürece muhalefet de iktidara gelme olanağı bulamaz. Yaklaşan yerel seçimlerde, belediyeleri kazanmak amaçlı ittifak ya da öz başına girileceğine ilişkin açıklamalardan bir an önce vaz geçilmesi şart. Aksi halde  seçmenin sabrını taşırmaktan öteye sonuç alamayacakları ortada.

Neden derseniz yanıtı aşağıda.

"Bu toprakların ortak sahibi olan bizler; AKP, CHP, HDP, MHP ya da başka partilere oy veren Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Laz, Süryani, Müslüman, Hristiyan, Sünni, Alevi, inançlı, inançsız bütün yurttaşlar, barış ve huzur içinde yaşayabileceğimiz bir ülke istiyoruz.. Savaş istemiyoruz, şehit istemiyoruz, çocuklarımızın ölmesini, öldürmesini, birbirlerine silah çekmesini istemiyoruz.. Düşman cephelere bölünmek, kardeşliğimizi, ortaklığımızı yitirmek istemiyoruz. Ne darbe, ne vesayet, ne diktatör, ne terör! İşimizde gücümüzde, huzur içinde, hür yaşamak istiyoruz. Kadın olduğumuz için hırpalanmak, tecavüze uğramak, öldürülmek, örtülüyüz diye aşağılanmak, şort giydik diye saldırıya hedef olmak, korku içinde yaşamak istemiyoruz. Kadın erkek hepimiz; inançlarımızı, dinimizi, kültürümüzü özgürce, eşitçe yaşamak istiyoruz.  Hangi suçla suçlandığımızı bilmeden, kimin adına, hangi hukuka göre karar verdiklerini bilmediğimiz mahkemelerce tutuklanmak, hapse atılmak; darbeyle, terörle hiçbir ilgimiz yokken yalan ihbarlarla, sahte delillerle, sorgusuz sualsiz işimizden olmak, meslekten uzaklaştırılmak, çoluk çocuğumuzla açlığa mahkûm edilmek; barış deyince terörist, mağduriyet deyince hain ilan edilmek istemiyoruz. Keyfi kararlarla, emeğimizin hakkının, ücretimizin, maaşımızın elimizden alınmasını, evlerin, köylerin yakılıp yıkılmasını, çocuklarımızın eğitimlerinin aksamasını, gençlerimizin sokaklarda heba olmasını istemiyoruz.. Biz halkız, vicdanlı, iyi insanlarız; bizi tahriklerle kötücülleştirmeyin, kin ve nefret sözleriyle ayrıştırmayın, kana, ölüme alıştırmayın. Savaş, ölüm, idam, çatışma, kavga istemiyoruz..Bu ülkeyi yönetenler, kaderimize hükmedenler! Sizler; halkı sindirmek, özgürlükleri yok etmek için değil, biz yurttaşları barış, güven, huzur içinde yaşatmak için seçildiniz. Bilin ki bu gidişe rızamız değil itirazımız var. Bizi duyun.!

Yukarıdaki duyuru son günlerde sosyal medyada hızla çoğaltılarak paylaşılıyor. Bir dip dalgası geliyor. Doğru analiz edilemezse iktidarı da muhalefeti de değiştirebilir. Gerginlik kalıcı olamaz.

ü