Çarşamba, Mart 22, 2023

‘Gece Yarısı Kütüphanesi’ ya da Pişmanlığın Rengi…

Funda Çapar
Funda Çapar
Lisans eğitimini İnönü Üniversitesi Kimya Öğretmenliği bölümünde tamamladı. Üniversite yıllarında kitap, tiyatro, satranç ve çevre kulüplerindeydi. 1999-2006 yılları arasında İstanbul’da öğretmen olarak görev yaptı. Ardından on yıl özel bir şirkette proje yönetiminde çalıştı. Bu esnada Beykent Üniversitesi İnsan Kaynakları ve Örgütsel Değişim dalında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı, ayrıca ICF onaylı ACTP belgeleri aldı. 2016 yılında profesyonel çalışma hayatını bırakarak edebi anlamda yazın ve okuma çalışmalarına dahil olmaya başladı. Roman, öykü ve tiyatro metinleri üzerine çalışmaktadır.

New York Times’in en çok satanlar listesinde 100 hafta geçiren “Gece Yarısı Kütüphanesi” Türkiye’de de benzer konumda, bazı kitapçılarda 1. sırada. Yetişkin edebi kurgular için alışıldık bir durum değil o yüzden 77 hafta önce yayınladığımız bu yazıyı tekrar yayınlıyoruz…

Bir hapsoluş hikâyesi. Ama neye? Sadece Gece Yarısı Kütüphanesine mi? Zamana mı? Ya da zamanın yaratıcısı olan insanın kendi beynine mi?

The Midnight Library (Gece Yarısı Kütüphanesi) 2020‘de yayımlanan edebi kurgu bir kitap.  Yazarı Matt Haig aynı zamanda gazeteci ve hem kurgu dışı hem edebi kurgu pek çok kitabın yazarı. Gece Yarısı Kütüphanesi bolca diyalog, dozunda tasvirler, yeterince iç ses hatta şiir içermekte. Kitap, tez-antitez-sentezler yumağı. Evrensel Dalga Fonksiyonu, Shrödingerin Kedisi Deneyi, Termodinamik ve Entropi ilişkisi gibi modern fiziğin ağır konuları kitaba basitçe serpiştirilmemiş aksine hikâyeye akıcı bir dil ve anlatımla bağlanmış. Bu kitap, mesleki anlamda mikro düzeyde uzmanlaşmaların olduğu çağımızdaki bireyin hayatı ya da kendini anlama, anlamlandırma aşamasında yüzeysel kalmayı tercih etmesinin bir ürünü gibi duruyor.

Romanın başkarakteri Nora Seed: 35 yaşında, bekâr, felsefe mezunu, kedi sahibi, yardımsever, yalnız yaşayan bir kadındır. Hikâye ilerledikçe iç dünyasında önemsenmek arzusu ile kendini önemsemeyi bildiği zamanlar arasında gidip geldiği için tutarsızlıklarla dolmuş olduğunu anlarız. Anlamsızlıklar ve pişmanlıklarla örülüdür zihni. Düşünce ve eylem çelişkileri zamandan bağımsız bir şekilde etki etmeye devam etmektedir. Yine de Nora karakteri naif ya da kurban bir karakter sayılmaz aksine güçlü bir karakter. Yazarın başkarakteri kadın olarak seçmesi ise hiç tesadüf değil.

Hikâye şöyle başlar:

Nora kök yaşamında ilk önce işini kaybeder ardından kedisi Voltaire ölür. Nora o gece dibe vurur.  Gece Yarısı Kütüphanesi’nde deneyimleyeceği hayatlardan bir tanesi olsun düştüğü karanlıkta yıldızların parlamasını sağlayacak mıdır acaba? Bıkkınlık vermeyen bir hayata sahip olması olası mı? Daha da önemlisi: Nora’ya ne olacak? Bu sorular roman boyunca okurun yakasını bırakmaz. Peki bu kütüphane nasıl bir yer? Nora, Gece Yarısı Kütüphanesini şu şekilde tarif eder:

“…Beyin grisi sütunların üzerinde parlak mavi benekler vardı. Pus misali buharlar, görülmek istemeyen ruhlar gibi kayboldu ve bir şekilde belirdi. Yekpare, dikdörtgen bir şekil…Görülmeyecek kadar ince raflarda, her yerde kitap vardı. Kitapların hepsi yeşildi. Yeşilin muhtelif tonlarında…”

Bir kitap hariç, rengi farklı olan ve Noranın küçüklüğünden beri hissettiği keşkeleri içeren Pişmanlıklar Kitabı. Sayfaları çevirdikçe görürüz ki Nora’nın kök yaşamı seçimlerin pişmanlığından seçeneksiz hissetmeye evrilmiştir. Pişmanlıklar için şu tespitte bulunur Nora, “…Pişmanlıklar kaybolup gitmezdi. Sivrisinek ısırığı gibi değildiler. Sonsuza kadar kaşınırlar…”

Kütüphane görevlisi Bayan Elm o gece Nora’ya kütüphane yolculuğunda rehberlik eden karakterdir. Paralel değil daha çok dikey hayatlar olasılığından bahseder Nora’ya ve Gece Yarısı Kütüphanesi’ni şu şekilde tarif eder:

“…Hayaletler kütüphanesi değildir. Ölüler kütüphanesi de değildir. Burası bir olasılıklar kütüphanesi. Ölümse olasılığın karşıtıdır…”

Satranç Tahtası ve Sistem Hatası bölümlerinde, Bayan Elm karakterinin Nora’nın alter egosu olduğu hissiyatını güçlü bir şekilde duyarız. Bayan Elm karakteri kütüphaneye ve satranç tahtasına hapsolmuş bir karakterdir esasında. Nora’ya satrançla ilgili şunları söyler:

“… Oyun bitene kadar hiçbir şey bitmiş değildir. Elinde tek bir piyon kalmış olsa bitmez. Bir tarafta tek bir piyon ve şah varken, karşı tarafın bütün taşları duruyor olsa da, oyun devam eder. Sen bir piyon olsan da –ki belki hepimiz öyleyiz- piyonun en sihirli taş  olduğunu asla unutmamalısın. Ufacık ve sıradan bir şey  gibi görünebilir ama öyle değildir. Çünkü hiçbir piyon piyondan ibaret değildir. Bütün piyonlar kozadan çıkmayı bekleyen birer vezirdir…” Böylece Noranın zihnine bir tohum atar ve kitabın finalinde o tohuma ne olacağını görürüz.

Nora’nın önemli pişmanlıklarından biri yüzmeyi bırakmış olmasıdır. Yüzmenin kendi üzerinde yarattığı baskıdan kurtulmak için bıraktığını düşünürken bambaşka ve daha basit bir nedenden olduğunu anlayacaktır.

Ayrıca başarısızlığı kabul etmenin özgürleştirici gücünü deneyimleyecektir. Hem satrançta hem de hayatta.

Noranın yaşadığı korku dolu bir anın ardından, yalnızlık şu şekilde açıklanır:

“…Ama saf doğanın (Thoreau’nun deyişiyle, ‘vahşilik merheminin’) ortasındayken, yalnızlık apayrı bir kişiliğe bürünüyordu. Başlı başına bir çeşit bağlantıya dönüşmüştü. Doğayla arasındaki bir bağlantıya. Kendisiyle kurduğu bağlantıya…”

Nora pek çok şeyden özgürleştiği anda yaşama tutunma istencini ise şöyle açıklar:

“…Sorun da buydu zaten. Ölümle burun burunayken yaşamak daha cazip geliyordu ve o an yaşamak daha cazip gelirken, Gece Yarısı Kütüphanesi’ne nasıl dönebilirdi ki? Başka bir kitabı deneyebilmek için, bir hayatta yalnızca korkması değil, hayal kırıklığına da uğraması gerekiyordu…”

Sevgiyi deneyimlediği hayatta iken kendini hayatın güzel olduğuna inandırma çabasına girer, miş gibi yapmaların önyargısını kırar ve kök yaşamındaki mükemmelliyetçilik çelişkilerini böylece fark eder. Pek çok hayatınsa hiçbir şey yapmadan öylece durabilerek, değişmeyi istemeden var olmaktan ibaret olduğunu düşünür. Nora’nın hatası fazla düşünmek miydi acaba? Eğer öyle ise buna sebep olan şey neydi?

Kahve yerine nane çayı içmeyi tercih eden biri olmak acaba başka türlü bir hayat senaryosu getirir mi kişiye? Gece Yarısı Kütüphanesinin koridorlarında Nora ile beraber sürüklenen okur için bu olası…

Not: Bu yazı ‘Gece Yarısı Kütüphanesi’ ya da pişmanlığın rengi başlığıyla  ilk olarak 1 Ağustos 2021 tarihinde bu sitede yayınlanmıştır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Funda Çapar
Funda Çapar
Lisans eğitimini İnönü Üniversitesi Kimya Öğretmenliği bölümünde tamamladı. Üniversite yıllarında kitap, tiyatro, satranç ve çevre kulüplerindeydi. 1999-2006 yılları arasında İstanbul’da öğretmen olarak görev yaptı. Ardından on yıl özel bir şirkette proje yönetiminde çalıştı. Bu esnada Beykent Üniversitesi İnsan Kaynakları ve Örgütsel Değişim dalında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı, ayrıca ICF onaylı ACTP belgeleri aldı. 2016 yılında profesyonel çalışma hayatını bırakarak edebi anlamda yazın ve okuma çalışmalarına dahil olmaya başladı. Roman, öykü ve tiyatro metinleri üzerine çalışmaktadır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da
PolitikYol.com Podcast

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
56,253TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI