Cuma, Mart 29, 2024

Fransız sağı, Elysée Sarayı’na bakıyor

Fransa, 10 Nisan 2022’de bir sonraki cumhurbaşkanını seçmek üzere sandığa gidecek. Ocak ayı itibariyle kampüs ve sokaklardan bar ve kafelere birçok mekânda seçim atmosferini solumak, tartışmalara ve afişlere rastlamak mümkün.

Mevcut cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, henüz adaylığını ilan etmemişse de kamuoyu araştırmalarına göre seçimi kazanmaya en yakın isim. Kapsayıcı bir aday üzerinde anlaşamayan Fransız solunun, ülkeyi 5 yıldır sarsan kitle ve sendika eylemlerine rağmen gerilemekte olduğu görülüyor.  Bugünden bakıldığında gerçekleşmesi en mümkün senaryo, Macron’la beraber sağ partilerden bir adayın 24 Nisan’da gerçekleşecek ikinci tura kalması.

Çevre sorunları, nükleer enerji ve hayat pahalılığı, önemli gündem maddeleri arasında yer alsa da kamusal alandaki tartışmalar çoğunlukla kimlik, göç ve güvenlik konularına odaklanıyor. Bu durum, sağ popülist partiler içinsol hareketlere nazaran daha elverişli bir alan sunuyor.

Fransa’daki sağ hareketler ve cumhurbaşkanı adaylarını Macron yönetimi karşısındaki konumlarıyla beraber inceledim.

EMMANUEL MACRON VE KONUMUNU KORUYAN MERKEZ SİYASET

Fransa’da seçmen davranışıyla ilgili en kapsamlı araştırmaları yürüten kurumlardan biri Harris Interactive. Araştırma şirketinin 2022’nin ikinci haftasına yönelik raporu, Emmanuel Macron’un yüzde 24 oy oranıyla yarışta lider olduğunu gösteriyor.

Cumhurbaşkanı, 5 Ocak günü COVID-19 aşısı olmayanlara hayatı zorlaştırmak istediğini Fransızca argo bir deyim olan “emmerder” sözcüğüyle ifade edince, rakiplerinin ve basının tepkisiyle karşılaşmıştı (bu fiilin kökeni, Fransızcada “b*k” anlamına gelen “merde” sözcüğü ancak fiil, “kızdırmak” ve lanet okumak anlamlarında kullanılıyor).

Ancak bu açıklamalar, Macron’un ulaşabileceği oy oranında herhangi bir düşüşe yol açmadı. Hatta cumhurbaşkanının oylarında kasımdan bu yana yaklaşık 1 puanlık artış görülüyor. “Bazıları kampanyaya başladı ancak hizmetinizde olan ben, başlamadım” diyen devlet başkanı, adaylığını henüz açıklamamış da olsa nisan sonrası için de projeleri olduğunu belirtmişti. “Son çeyreğe kadar göreve devam edeceğini” söyleyen Macron’un bir görev ve devlet adamı portresi çizmek istediği anlaşılıyor. Böylece günlük polemiklerin dışında durmaya çalışarak, adaylığına yönelik yıpratıcı söylemleri en aza indirmeyi amaçladığı söylenebilir.

Cumhurbaşkanının COVID-19 salgını boyunca sergilediği yönetim performansı hem sol hem de sağdaki rakipleri tarafından sertçe eleştiriliyor. Sağlık önlemleri kapsamında işletmeler ve seyahat koşullarıyla ilgili alınan kararların sık sık değişmesi, 2021’de yurttaşların da tepkisine yol açmıştı. Buna rağmen her iki Fransız’dan biri, adaylar arasında sağlık krizinin yönetiminde en çok Macron’a güveniyor.

Yine de Macron’un cumhurbaşkanlığı süresince Fransa’da toplumsal ve siyasal muhalefetin yadsınamaz boyutlara ulaştığıunutulmamalı. Demiryolları üzerindeki devlet tekelinin kaldırılması, emekliliğin puanlı ve evrensel bir sisteme oturtulması ve üniversitelerin daha seçici kılınmasına yönelik kanun ve reformlar, geçen 5 yılda sivil itaatsizlik eylemlerinin hedefi oldu.

Sıklıkla “zenginlerin cumhurbaşkanı” olarak anılan lider, sol hareketlere göre Fransa’nın sosyal devlet yapısına aykırı olan neoliberal ajandası üzerinden hedef alınıyor. Sağ partiler ise Macron’u küreselcilikle ve Avrupa Birliği karşısında ulusal çıkarları yeterince savunmamakla itham ediyor.

“İlerleyen Cumhuriyet” hareketinin kurucusu olan Emmanuel Macron, 2017 seçimlerinin ilk turunda oyların yüzde 24,01’ini almıştı. İkinci turda ise aşırı sağcı Marine Le Pen’e karşı yüzde 66,10 oranında oya ulaşarak iktidara gelmişti. Bu zaferde aşırı sağın iktidara gelmemesi için Macron’a verilen destek önemli bir paya sahipti. Eğer cumhurbaşkanı 2022’de görevine devam edecek olursa, bunda yine stratejik oyların belirleyici olacağı söylenebilir.

MERKEZ SAĞ VE GAULLİSME’İN BUGÜNÜ: “CUMHURİYETÇİ GELENEĞİN SONU” MU?

Fransa’da merkez sağı temsil eden Cumhuriyetçiler, yakın geçmişte iktidar tecrübesi edinmiş bir hareket. Bugünkü adını 2015’te alan parti, eski cumhurbaşkanları Jacques Chirac ve halefi Nicolas Sarkozy’nin yönettiği Halk Hareketi için Birlik’in ardılı.

Cumhuriyetçiler, 1958’de Beşinci Cumhuriyet’i kurmuş olan general Charles de Gaulle’ün fikrî mirasçısı olma iddiasında. Bu doğrultuda partinin ideolojisi, genellikle “Gaulliste” ya da egemenlikçi olarak tanımlanıyor. Parti, liberal bir ekonomik programına sahip olmakla beraber ulusal endüstrinin korunmasını savunuyor. Savunma sanayiinin güçlendirilmesi ise parti programında özel bir yere sahip.

Fransa’nın Avrupa içindeki konumunu güçlendirirken Çin ve Rusya’yla ilişkilerini yoğunlaştırması, partinin dış politika öncelikleri arasında. NATO ve Amerika Birleşik Devletleri karşısında askeri alanda daha özerk bir Avrupa’yı hedefleyen parti, ayrıca Avrupa Birliği ve Schengen bölgesinin genişlemesine de karşı. Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinin kesin olarak sonlandırılması, Cumhuriyetçiler’in 2022 programında ayrı bir madde olarak yer alıyor.

Kökleri II. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı örgütlenen Fransız direnişine dayanan “de Gaulle’cülük”, ekonomik ve askeri alanlarda egemenlikçi ve bağımsızlıkçı bir siyasi program olarak günümüze uyarlanıyor. Ancak egemenlikçilik, bugün aynı zamanda göç karşıtlığı olarak tezahür edebiliyor. Nitekim parti, “Fransızları kitlesel göçten koruma”yı bir zorunluluk sayarken, yabancıların sosyal yardımlara erişimini kısıtlamayı ve ülkeye yasadışı yollarla gelmiş göçmenleri sınır dışı etmeyi vadediyor.

Cumhuriyetçiler, adayını belirlemek için aralık ayı sonunda kongre düzenledi. Barışçıl bir atmosferde gerçekleşen ön seçimlerin son turunda, oyların yüzde 60,95’ini alan ValériePécresse, radikal kanattan gelen Eric Ciotti’yi yenerek cumhurbaşkanı adayı seçildi.

Solun en güçlü adaylarından milletvekili Jean-LucMélenchon, dikkat çekici bir değerlendirme yaparak, partide gerçekleşen ön seçimi “cumhuriyetçi sağın sonu” olarak nitelemişti. Bunun nedeni, yarışan iki adaydan Ciotti’nin aşırı sağcı, Pécresse’inse Paris-Versailles “burjuvazisinin” adayı olarak görülmesi.

VALÉRİE PÉCRESSE: YUNANİSTAN’DAN DAĞLIK KARABAĞ’A DIŞARIDA FAAL BİR ADAY

Valérie Pécresse, eski cumhurbaşkanıChirac’in danışmanlığından Sarkozy döneminde bakanlık ve hükümet sözcülüğüne uzanan bir kariyere sahip. Ayrıca 2015’ten beri Avrupa’nın en yoğun nüfuslu bölgelerinden Île-de-France’ın seçilmiş başkanı.

Net maaşları yüzde 10 oranında artırmak, bürokrasiyi yeniden yapılandırmak ve düzensiz göçü kontrol altına almak isteyen lider, anketlere göre yaklaşık yüzde 16 oranında oy ile Macron’dan sonraki en güçlü adaylardan biri. Ancak henüz Cumhuriyetçiler’in 2017’deki oy oranına ulaşabilmiş değil. Eski başbakan François Fillon, 2017’de Cumhuriyetçi aday olarak seçime girdiğinde yüzde 20,01 oya ulaşmış, ancak bir yolsuzluk skandalı sonucu siyasetten çekilmişti.

Japonca ve Rusça bilen Pécresse, henüz adayken gerçekleştirdiği dış ziyaretlerle göç ve dış politika alanlarındaki hedeflerini ortaya koyuyor. Adayın ocak ayında Atina’da Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’i ziyaret etmesi, Fransa ve Yunanistan arasında hâlihazırda savunma alanında kurulan ortaklığı farklı alanlara taşıma isteğini gösteriyor (2021 sonbaharında Yunanistan,Fransa’dan 3 savaş gemisi ve 6 savaş uçağı almıştı). “Kevgire dönmüş bir Avrupa”’yı reddettiğini söyleyen Pécresse’e göre Fransa, sığınmacıların Avrupa sınırlarında barındırılması için Yunanistan’la iş birliği sağlamalı.

Merkez sağın adayı, aralık ayında “Doğu’nun Hristiyanlarıyla dayanışma” amacıyla Dağlık Karabağ bölgesine de gitmişti. Fransa’daki Ermeni diasporası, yıllardan beri Fransız siyasetçilerin desteğini elde etmek için yarıştığı önemli bir seçmen grubunu oluşturuyor. Adayların Ermenistan ve Dağlık Karabağ ziyaretlerini de Ermeni kökenli seçmenlere yakınlaşma çabaları kapsamında değerlendirmek mümkün.

Pécresse’in Dağlık Karabağ ziyareti,yalnız seçim gündemiyle sınırlı kalmayıp, Fransa ile Azerbaycan’ı diplomatik bir krizin eşiğine getirdi. Ülkenin cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 13 Ocak’ta yerel televizyonlara verdiği röportajda, Pécresse’in ziyaretinin yasadışı ve kışkırtıcı olduğunu söyleyerek “orada olduklarını bilseydik, kesinlikle geri dönmelerine izin vermezdik” dedi. Cumhuriyetçiler, Aliyev’e cevap verilmesi için Macron’a baskı yapsa da Fransız diplomasisi henüz bu konuda bir adım atmadı.

NEFRET SUÇU İŞLEYEN BİR CUMHURBAŞKANI ADAYI: ERİC ZEMMOUR

Geçtiğimiz aylarda Dağlık Karabağ’a ziyaret gerçekleştiren bir diğer cumhurbaşkanı adayı, 1996 ile 2021 arasında Le Figaro’da köşe yazarlığı yapmış olan Eric Zemmour. Partisinin adını “Reconquête!”, yani “yeniden fetih” koyan eski gazeteci, yıllardır cinsiyetçi ve İslam karşıtı yorumlarıyla gündeme gelen bir siyasi figür.

Zemmour, adaylığını 30 Kasım 2021 günü yayımladığı 10 dakikalık bir Youtube videosuyla ilan etti. Videoda Fransız kültürününkaybolduğu mesajı, yıkılan kilise ve namaz kılan cemaat görüntüleriyle veriliyor.

Ancak paylaşımın belki de en çarpıcı kısmı, Zemmour’un videoda okuduğu metnin son cümlesi. Aşırı sağcı aday, konuşmasını “çok yaşa Cumhuriyet ve her şeyden önce, çok yaşa Fransa” cümlesiyle bitiriyor. Bu ifadeyle Zemmour, Cumhuriyet ve Fransa’yı birbirinden ayırırken, kültürel bir yapı olarak Fransa’nın cumhuriyet rejiminden daha önemli ve öncelikli olduğu mesajını veriyor. Ayrıca bu mesaj, Fransa’nın 1792’de kurulan Cumhuriyet’ten daha köklü olduğu vurgusunu da içeriyor.

Söylemini temel olarak göçmen karşıtlığı üzerine inşa eden siyasetçi, 2020’de bir televizyon programında refakatsiz göçmen çocuklarla ilgili olarak “hırsız, tecavüzcü, katil” ifadelerini kullanmıştı. Bunun üzerine geçtiğimiz ocak ayında ırk nefretini körüklemekten 10 000 Euro para cezasına çarptırıldı.

Eric Zemmour, kasım ve aralık aylarındaki yükseliş ivmesini bugün yitirmişse de adayın yüzde 15’e yakın oranda oya ulaşması ihtimal dahilinde.

NAZİ YANLISI PÉTAİN, “FRANSIZ YAHUDİLERİ KORUDU” İDDİASI

2014 yılında “Fransız İntiharı” (Le Suicidefrançais) adlı tartışmalı kitabı yayımlananZemmour, bu kitap aracılığıyla ve medyada tarihsel gerçekleri çarptırdığı gerekçesiyle de suçlanıyor. Aday, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerle iş birliği yapmış olan Fransız mareşalPhilippePétain’e sahip çıktığı için eleştiriliyor.

Savaş sırasında Almanya’ya bağlı olarak kurulan antisemit ve baskıcı Vichy hükümetinin lideri olan Pétain, Charles de Gaulle hükümetinde vatana ihanetten hüküm giymiş bir general. Ancak Zemmour, 2014’ten bu yana Pétain’in Fransız Yahudileri kurtardığını iddia ediyor. Yazar, siyasete atılmadan önce, 2018’de de “Pétain ve de Gaulle, aynı fikirlere sahipti” demişti.

Zemmour’uniddialarına cevap, 1970’te ölen general Charles de Gaulle’ün torunu Pierre de Gaulle’den geldi. Torun de Gaulle, Pétain’in Yahudi düşmanı olduğu hususunda ısrar ederken, Fransız eski anayasa mahkemesi başkanı Pierre Mazenaud da Pétain’in Hitler’in elini sıktığını hatırlatarak tartışmaya katıldı.

Ancak Charles de Gaulle’ünsiyasi mirasçısı olduğunu iddia eden Cumhuriyetçiler’denZemmour’asert bir tepki gelmedi. Bugün hem Cumhuriyetçi milletvekilleri (örneğin ön seçimi kaybeden Ciotti) hem de Cumhuriyetçi seçmenler arasında Zemmour’a sempatiyle bakanların olması, merkez sağınradikalleşmesi açısından dikkat çekici. Unutmamak gerekir ki Fransız merkez sağının 12 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış lideri Jacques Chirac, 2002’de zaferini aşırı sağa karşı kazanmış, Cumhuriyetçi Cephe’nin adayı olarak sol partilerin desteğini de almıştı. Chirac, aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini destekleyen bir cumhurbaşkanıydı.

 

ULUSAL TOPLANIŞ LİDERİ MARİNE LE PEN: “MAKRONİZM PARANTEZİNİ KAPATALIM”

EricZemmour’un cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalması düşük bir olasılıksa da aşırı sağın diğer adayı Marine Le Pen hakkında aynı yorumu yapmak için henüz erken. Macron’un en güçlü rakibini saptamaya yönelik kamuoyu araştırmalarda Valérie Pécresse ile Ulusal Toplanış lideri Marine Le Pen’inbaşa baş olduğu görülüyor.

Le Pen’in söylem ve vaatleri, birçok noktada sağın diğer adaylarıyla örtüşüyor. O da Fransa’nın temel problemlerinin göç ve buna bağlı olarak İslamcı akımlar olduğunu, Macron döneminde ise İslamcılıkla mücadelenin samimi olmadığını savunuyor. “Ülkemizi zehirleyen ‘Makronizm’ parantezini kapatmayı teklif ediyorum” gibi sert bir ifadeyle cumhurbaşkanına meydan okuyan aday, Fransa’nın son 5 yılını “absürt bir yönetim” dönemi olarak tarif ediyor. Zemmour’a benzer şekilde Fransız kimliğinin tarihsel devamlılığını yücelten lidere göre göçmenler, bu kimliğe yönelik bir tehdit oluşturmakta. Le Pen, kampanya videosunda “Fransızlara ülkesini ve onurunu geri teslim etmek istediğini” söylerken, devletin kaybolan otoritesini de yeniden tesis etmeyi vaat ediyor.

Le Pen ailesi, Fransa’da aşırı sağla özdeşleşmiş bir aile. 1972’de Ulusal Cephe adlı partiyi kuran Jean-Marie Le Pen, Fransız siyasal tarihinde antisemitizm ve tarihsel inkârcılıkla suçlanan bir diğer siyasetçi. 1988’den 2007’ye her cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olan baba Le Pen, parti liderliğini 2011’de kızına devretmiş, 2015 yılında ise partisinden ihraç edilmişti. 2018 yılında adını Ulusal Toplanış (Rassemblement National) olarak değiştiren hareket, 2021’de gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Fransa’nın birinci partisi olmuştu.

Merkezden en uca Fransız sağı, bir yandan söylemlerini sertleştirirken, diğer yandan bir iktidar alternatifi olarak daha görünür hale gelmekte. Bir sonraki makalede Fransa’da sol partilerin faaliyetleri, vaatleri ve söylemlerini ele alacağız.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

2 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI