Çarşamba, Nisan 24, 2024

Fındık Sorunu mu yoksa politika sorunu mu?

Türkiye’de 12 Eylül’den bu yana ve AKP’nin de katkılarıyla giderek vahşileşen neo-liberal politikaların yerel tarıma menfi etkilerinden birisi fındık üretimi oldu. Kubilay Kaptan dünyanın en büyük fındık üreticilerinden Türkiye’nin fındık üretiminin AKP eliyle nasıl yerel üreticinin elinden alındığını yazdı.

Türkiye’nin fındık ihracatı büyüklüğünü 1 olarak kabul edersek, fındığı bizden alıp işleyen şirketin cirosunun 6 olduğunu bilmek sorunun “fındık sorunu” değil “politika sorunu” olduğunu kanıtlamaya yeterlidir.

Fındık sözcüğü, Antik Çağda Karadeniz’in adı olan “Pont Exinus”tan türetilen “pontik” sözcüğünden meydana gelmiştir. Plinus’da, Pontos kıyılarından getirildiği için, fındığa “Pontos cevizi” denildiğini kaydetmiştir. Fındık Akdeniz, Ortadoğu ve Avrupa ülkelerine Doğu Karadeniz’ den adını da beraber getirerek yayılmıştır.

Fındığın anavatanı hakkında birçok yazar, tabiat bilgini ve tarihçi değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Arkeolojik kazılar M.Ö. 10.000’li yıllarda fındığın mezolitik diyetlerin bir parçası olduğunu kanıtlamaktadır. Çin yazılı kaynaklarında M.Ö. 2.838 yıllarında Çin’de yetiştiriciliğinin yapıldığı ifade edilen fındığın Tanrı’nın insanlara ihsan eylediği beş kutsal meyveden birisi olduğu bildirilmektedir.

Antik Çağ’ın büyük tarihçisi Herodotos (M.Ö. 490-425), Herodot Tarihi olarak adlandırılan eserinde fındığın Karadeniz’in doğusunda yetiştirildiğini yazarken, Antik Çağ’da fındığın yağının nasıl çıkarıldığını da tarif etmektedir.

Türk fındıklarının, özellikle Avrupa ülkelerinde tanınması 18. yüzyılın ikinci yarısından sonradır. 1782 yılında Rusya’ ya, 1792 yılında Romanya’ ya, 1875 yılında Belçika’ ya fındık dışsatımının başladığı bildirilmiştir.

1900 yıllarında fındığın tek üreticisi ve dışsatımcısı Türkiye’dir.

Cumhuriyet döneminde fındık konusu ciddiyetle ele alınmış, bu konuda muhtelif çalışmalar yapılmıştır. 1925 yılında çıkarılan 407 sayılı yasa ile Rize’de fındık yetiştiren iller arasına alınmıştır; yine 1925 yılında çıkarılan 552 sayılı yasa ile Aşar Vergisi kaldırılmış, bunun yerine fındıktan %8 vergi alınması şartı getirilmiştir.

1927 yılında çıkarılan 6207 sayılı hükümet kararnamesi ile fındık fidanlarının ihracatı yasaklanmıştır.

1930 yılında İş Limited Şirketi kurulur, 1931 yılında fındık ticaretine başlar.

10 Ekim 1935’te Ankara’ da Birinci Ulusal Fındık Kongresi toplanır. Bu kongrede fındığın yetiştirilmesinden satışına kadar, özellikle kalite ve standardizasyon konuları işlenmiş ve çeşitli raporlar halinde kongreye sunulmuştur. Fındık Nizamnamesi yürürlüğe konulmuştur.

1936 yılında Giresun’ da Fındık İstasyonu kurulur.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 1 Kasım 1937 tarihinde TBMM’nin açış konuşmasında; “Önümüzdeki yıl içinde, fındık başta olmak üzere diğer belli başlı ürünlerimizi de ilgilendiren birlikler kurulmalıdır,” direktifini verir.  28 Temmuz 1938 tarihinde Giresun’ da Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (FİSKOBİRLİK) kurulmuştur.

Fındığın anavatanı olan, bir zamanlar dünyanın fındık ihtiyacının tamamını karşılayan, Cumhuriyet dönemi ve ATATÜRK’ün eşsiz öngörüleriyle kurumsallaşan bir ülke nasıl bugün bu hale geldi?

Nedeni çok basit: Kendi aklına değil, kendi tarihine değil, kendi insanlarına değil, ATATÜRK’e değil başkalarının aklına, tarihine, insanlarına ve liderlerine önem verdi. Kendini “küçük ve aciz” gördü, başarılı olmak için yeterli bilgisi olmadığını düşündü ve özellikle son 40 yıldır tarım, eğitim, sağlık konularında bağımsızlığını yitirdi. Bunu yapanların politikacılar olduğunu belirtmeme gerek yok.

Türkiye’de fındıkta uygulanan destekleme politikasının etkisiyle, artan üretime paralel olarak ihracat ve iç tüketim aynı oranda artırılamadı. Bunun sonucu olarak, özellikle 1980’den sonra fındık arzı talebin üzerine çıktı ve arz-talep dengesi bozuldu.

1983 yılında “Fındık üretiminin planlanması ve dikim alanlarının sınırlandırılması”nı öngören 16.6.1983 tarih ve 2844 sayılı yasa çıkarıldı.

Fındık alanlarının kontrol altına alınmasını amaçlayan kanun, fındık alanlarının daraltılmasında etkili olamadığı gibi, yeni fındık bahçelerinin kurulmasına da engel olamadı. Aksine, sökümün uygulandığı il ve ilçelerde fındık dikim alanları artmaya devam etti. Fındık sökümünün gerçekleştirildiği 2002’den günümüze kadar söküm için hedeflenen üretici sayısının %1,1’ine, hedeflenen alanın ise %0,6’sına ulaşılabildi.

Bir ailenin geçinebilmesi için ortalama bahçe büyüklüğünün 30 dekar veya üzerinde olması öngörülmekteyken ortalama arazi büyüklüğü bunun çok altında kaldı ve uzun yıllar yaşanan göçlerin altında yatan nedenlerden birisi oldu.

Fındık üreticilerinin %10’dan fazlası kendi yöresi dışında yaşamaya başladı. Öte yandan mevcut üreticilerin yaş ortalaması yükseldi. Örnek vermek gerekirse, Giresun’da 30 yaşın altında genç üretici bulunamamaktadır.

Kırsal alanlarda genç nüfusun muhafaza edilmesine yönelik projeler geliştirilmedi.

Özellikle, Doğu Karadeniz’de verim düşüklüğünün nedenleri arasında bahçelerin yaşlanması, sık dikim ve yetersiz bakım koşulları önemli yer tutmaktayken bir önlem alınmadı.

Lisanslı depoculuk uygulaması etkinleştirilmedi.

Fındık alanlarının daraltılması amacıyla getirilen telafi edici ödeme uygulamasına 2014’ten sonra son verildi.

Fındık üreticilerinin alternatif ürünlerin yetiştiriciliği konusundaki bilgi eksikliklerinin giderilmesi için, ilgili kurumlar tarafından eğitim faaliyetleri düzenlenmedi.

Sadece Türkiye’nin değil aynı zamanda Dünya’nın da en önemli fındık kuruluşlarından biri olan Fiskobirlik’in tasfiyesi bir tesadüf değildir.

Yeni fındık stratejisi sonrası devletin fındık piyasasından çekilmesi, fındık üreticilerinin piyasadaki tüccarlarla karşı karşıya kalmasına yol açtı. Hâlbuki etkin bir tarımsal örgütlenmenin varlığı, özellikle küçük fındık üreticileri için büyük önem taşımaktaydı.

Uzun yıllardır İtalya ve Almanya gibi ülkeler ülkemizin havzalarında yetişen fındık tadını tutturmak için hem kendi ülkelerinde hem de farklı ülkelerde çeşitli girişimlerde bulundular, ancak başarılı olamadılar. Fındıkta dalgalanan taban fiyatı, her yıl fındık öncesi bir rekolte tahmini üzerinden açıklanırken, iklimsel şartların değişimiyle de daha da istikrarsız bir hal aldı.

2006 yılına kadar Türkiye´nin en köklü ve etkin üretici kooperatiflerinden biri olan Fiskobirlik taban fiyatı belirlemede önemli bir rol üstlendi. 2005 yılında Fiskobirlik üretici borçlarını ödemeyince, Bakanlar Kurulu kararı ile TMO fındık alımını üstlendi ve böylece, Fiskobirlik fiyat belirlemede inisiyatifini kaybetti. Bu tarihten sonra fındık taban fiyatı belirlenmesi serbest piyasanın eline geçti.

Sadece Türkiye’nin değil aynı zamanda Dünya’nın da en önemli fındık kuruluşlarından biri olan Fiskobirlik’in tasfiyesi bir tesadüf değildir.

İtalyan firması Ferrero fındığın en büyük ihracatçılarından birisi. Türkiye fındık ihracatının üçte birini gerçekleştiren Trabzon merkezli Oltan Gıda A.S., 2014 yılında çikolata devi Ferrero’ya satıldı. Böylece fındık ihracatının önemli bir kısmını kontrol altına alan İtalyan firma Ferrero, fındık taban fiyatını belirlemeye başladı.

Yıllar geçtikçe somutlaşan bu gerçek, bazı üreticilerin fındıktan umudunu kesmesine yol açtı. 2019 yılında toplam cirosu 11,6 Milyar Euro olan Ferrero, aynı zamanda bazı bölgelerde fındık üreticisini destekleyerek pazar alanını stabilize tutmaya çalışıyor.

Türkiye, 2021 yılında 122 ülkeye toplam 344 bin 370 ton fındık ihracatına ulaşırken, ilk iki sırada Ferrero ve Balsu Gıda var. Eski bir politikacının sahibi olduğu Balsu Gıda, 209 Milyon 327 bin dolarlık ihracatla ilk sırada yerini aldı. Ferrero ise 181 milyon 211 bin dolar ile ikinci sırada yer aldı.

Kazancını bildiğimiz Ferrero, ne kadar fındık ihraç ettiğini beyan etmiyor.

Fındık üreticisinden perakende olarak alınan fındıklar, fındık tüccarları tarafından yüksek kazanç ile Ferrero gibi firmalara toptan satılıyor.

Yıllık rekolte miktarı üzerinden belirlenen fındık taban fiyatı, yüksek rekolte gösterilerek, düşürülmeye çalışılıyor.

Dünya fındık üretiminin sadece yüzde 4’ünü gerçekleştiren ABD’de dekar başına fındık verimi 221 kilo ile bizim 2.6 katımız olarak gerçekleşti. Hemen yanı başımızdaki Gürcistan, küresel fındık üretiminin ancak yüzde 6’sında söz sahibi ama fındık bahçelerinden dekar başına 180 kilo verim alıyor. Bizim iki katımızdan fazla…

Küresel fındık üretiminin yüzde 12’sini gerçekleştiren İtalya’da ise dekar başına verim neredeyse bizi ikiye katlayarak 157 kilo seviyesine çıkmış durumda. Bir diğer komşumuz Azerbaycan, toplam üretimin yüzde 5’ini gerçekleştiriyor fakat ortalama verimi 122 kilo. Bizim 1.5 katımız… Verimlilikte bizi sonunculuktan kurtaran ülke ise İspanya… Küresel fındık üretiminin yüzde 1.5’i gibi çok sınırlı bir kısmını üstlenen İspanya’da verimlilik dekar başına 79 kilo.

Bütün bunlardan sonra, bütün bu “bilerek ve planlı” yapılan çalışmalardan sonra fındığı bol olan ama halkının o fındığı yiyemediği ve dünya pazarındaki ağırlığını kaybeden bir ülke durumuna geldik.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI