Ayşe Düzkan: Onyıllardır “yoksulluğun kadınlaşması” adı verilen süreçle karşı karşıyayız

Söyleşi: Aylin Kaplan

Feminist yazar Ayşe Düzkan ile tüm dünyada kadınların kitlesel eylemlerle sokaklara çıktığı, uluslararası grevin gerçekleştiği 8 Mart’ın ardından bir söyleşi gerçekleştirdik.

Düzkan’la kadınların referandumdaki tavırlarını, dünyada ve Türkiye’deki 8 Mart’ı konuştuk.

Merhaba, tüm dünyada kadınların ayağa kalktığı bir 8 Mart’ın ertesinde soracak olursak, nedir kadınları sokağa çıkaran?

Kadınlar küreselleşme sürecinin başından itibaren çok farklı bir baskı ve sömürü altına girdi. Eskiden beri evde ücretsiz, işyerinde ücretli sömürü ve her alanda şiddet ve baskıyla yüz yüzeydiler. Ancak eviçindeki görevleri ve eğitimden mahrum bırakılmaları onları kapitalist ilişkilerde erkeklerden daha zor koşullarda yani daha az paraya, daha kötü işlerde çalışmaya itiyor. Göç süreçleriyle, erkeklerin farklı ülkelerde çalışmak üzere evlerini terketmeleriyle, özellikle Latin Amerika ve Afrika’da artan tek ebeveynli, yani anne ve çocuklardan oluşan aileler kadınları hem ücretli çalışmaya mecbur ediyor hem de bu ikili iş yük altında ezilmelerine yol açıyor.

Onyıllardır “yoksulluğun kadınlaşması” adı verilen süreçle karşı karşıyayız. Bugün dünyanın en yoksulları, en kötü işlerde, en uzun saatler çalışıp en az para alanlar kadınlar. Ayrıca kadınlara yönelik şiddetin de arttığını görüyoruz.

Savaş, göç gibi toplumsal felaketlerin kadınları daha fazla etkilediği belgelendi. Dünyanın her yerinde iktidara gelen sağ siyasetler de kadınların hayatını kısıtlayıcı/düzenleyici önerilerde bulunuyor. Bütün bunlar kadınları mücadeleye itiyor.

Türkiye açısından özelleştirecek olursak bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye’de AKP iktidarı, kadınların kendi bedenleri üzerindeki denetimlerini sınırlayan söylem ve önlemler sundu topluma. Öte yandan Türkiye’de 1980’lerle birlikte başlayan bir kadın özgürleşme süreci var. Bu ikisinin arasındaki gerilim, kadınların güçlü ve kararlı muhalefetine yol açıyor.

Memleket referanduma kilitlenmişken kadın eylemlerinde de güçlü bir ‘hayır’ sesi  çıktı. Kadınlar referanduma neden hayır çağrısı yapıyor ve sizce kadınlar neden hayır demeli?

Birden fazla sebeple; birincisi AKP’nin yaptıkları yapacaklarının teminatı. Kürtajın sınırlanmasından tecavüzcüyle evlendirme yasasına kadar geniş kadın kesimlerinin tepkisini çeken pek çok uygulama ve öneri oldu. İkinci sebep, “evet”le birlikte kurulması planlanan, Şeriat’ın, adı konmadan bile olsa temel alındığı, otoriter bir toplumda kadın hareketi ve tek tek kadınlar baskıyla karşılaşacaktır.

Peki sizce AKP’li kadınlar haklarının daha da gaspedileceği, yok sayılacakları bir sisteme ne diyeceklerdir?

Parti kadroları arasında bile, bu gidişten ve önceki önerilerden rahatsız olanlar olduğunun işaretleri var. AKP’li kadınların önümüzdeki dönemde blok hareket edeceklerini düşünmüyorum.

Siz neden hayır diyorsunuz?

Bir kadın olarak yukarıda saydığım sebeplerle; kadın ve LGBTİ+’lerin hakları bir yana, güvenliklerinin bile olmayacağını gördüğümden, bir emekçi olarak sendikalaşmaktan greve her türlü hakkımı kaybedeceğim için, işsizliğin git gide arttığı bir ekonomik krizde patronların yararına önlemlerin, halkın vergileriyle yerine getirilmemesi ve barış masasının tekrar kurulabilmesi için….