Perşembe, Nisan 25, 2024

“Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz, korkmayın bize katılın”: İkinci Maltepe’nin doğruları

“Dindarı, dinsizi, Türkü, Kürdü, sağcısı, solcusu, liberali, milliyetçisi”ne adlarıyla ve eşit olarak yapılan atıf Milli Mücadele yıllarındaki millet tanımına uygun. Bu çeşitliliği en inandırıcı biçimde aslında CHP temsil edebilir.

 

  1. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz (ülke soyuluyor, soyuluyoruz, yaşadığımız yoksullaşmanın temel nedeni de bu, ama böyle gitmez), çözüm için bize katılın, beraber çözeceğiz”.
  2. İktidarda kalmak için korku ve karmaşa iklimi yaratmaya çalışıyorlar, çalışacaklar. Korkmayın. Umudunuzu yitirmeyin. Birlikte olursak yenebiliriz.
  3. Bana güvenin, herkesin hakkını hukukunu koruyacağım, tek adam olmaya da çalışmayacağım, beni denetleyebileceksiniz, “bizi özgürce eleştirebileceksiniz.” Mutlaka denetleyin.

CHP’nin cumartesi günkü Maltepe mitinginin ana mesajları ve ilettiği ana duygular belki bu şekilde özetlenebilir.

Bu yazıda mitingde gördüğüm doğruları sıralamak istiyorum. Gelecek yazıda ise eksikleri ve nasıl giderilebileceklerini.

Örneğin dinleyici duygusunun ve organik kitle oluşumunun zirve yaptığı anların “eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” mesajından sonrası olduğunu söylemek mümkün. Kültürümüze ve dilimize kazınmış bu dizeler korkuya ve zulme karşı umut ve beraberlik duygularının yanı sıra öfke ve direniş duygularını da yansıtıyor.[1]

Ama “bize” katılmaya ve güvenmeye çağrılanların bir bölümü uzun zaman “eşkiya” denilen siyasal güce, veya eşkıya denilenlerin arkasında hiç saklamaksızın kapı gibi duran siyasal aktörlere destek vermiş, inanmış. Belki hâlâ da inanmak istiyor.

Kişinin (başkaları olmasa da) kendisinin temelde iyi niyetli olduğunu düşünmesi ve kötü niyetli olduğuna dair suçlamalara kulak tıkaması, en temel insani savunma reflekslerinden biri. Böyle hisseden iktidar kitlesine hikâyede nasıl bir yer verilecek?

Antidemokratik bir iktidara karşı başarılı olmak aynı anda hem rest çekmeyi hem de birleştirici ve uzlaştırıcı olmayı gerektiriyor. Ama bu kolay değil.

Antidemokratik bir iktidara karşı başarılı olmak aynı anda hem rest çekmeyi hem de birleştirici ve uzlaştırıcı olmayı gerektiriyor. Ama bu kolay değil.

Maltepe’de verilen doğru mesajları bütünleştiren bir hikâye henüz oluşma sürecinde. Siyasal mesajlar bir öykünün parçası olarak daha inandırıcı, akılda kalıcı ve etkili olabilirler. Mesajlar arasındaki çelişkiler de böyle çözülebilir.

Ama önce 9 Temmuz 2017’den 5 yıl sonraki İkinci Maltepe’nin doğrularını tartışalım.

Maltepe’nin Doğruları

  • Katılım yüksekti. Halktan kadın ve erkek konuşmacılara yer verilmesi, onlar konuşurken Kemal bey’in, eşi Selvi Hanım (ve diğer parti yöneticilerinin) podyumun aşağısında ve halkın arasından izlemeleri özlediğimiz ve “halka balkondan bakmayan” ayrıntılardı. Profesyonel bir organizasyon vardı.
  • Kemal bey’in söyledikleri doğru. Haklı. Gerçekten de soyuluyoruz. Ve Kemal bey adaleti ve hesap vermeyi savunuyor. Bunları da yeni söylemiyor: 2017 Adalet Yürüyüşü ve ardından Birinci Maltepe mitinginden beri söylüyor Hatta ulusal siyasette ilk isim yapmaya başladığı, bundan neredeyse onbeş sene önce, 2008-2009 yıllarından beri söylüyor.
  • “Partileri bile kapatmaya hazırlanıyorlar,” buradan ancak beraber hareket ederek çıkabiliriz demesi. Yani olağanüstü bir siyasete davet etmesi.
  • Korku duygusuna karşı umut ve birlikten gelen güç duygusunu koymaya çalışması.
  • Gençlere ve kadınlara özel vurgu yapması.
  • Diğer tüm önemli partililer yanında Canan Kaftancıoğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş da oradaydı. Canan Hanım’ın ön plana çıkmaması, isimler yerine ekip çalışmasının ve ortak hareketin vurgulanması gereken bugünlerde kendi adına erdemli bir artı puandı.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş da oradaydı. Canan Hanım’ın ön plana çıkmaması, isimler yerine ortak hareketin vurgulanması gereken bugünlerde kendi adına erdemli bir artı puandı.

  • Kemal Kılıçdaroğlu kişiliği açısından ve olası bir Cumhurbaşkanı adayı olarak, belki Mansur Yavaş gibi, tarafsız olmak ve herkesin hukukunu korumak, tek adam olmaya çalışmamak, 6’lı Masa’daki diğer liderlerle diyalog ve onlarla rekabet etmemek gibi başarı kriterlerinde ön plana çıkıyor. 6’lı Masa’nın ortak cumhurbaşkanı adayını belirlerken, mutlaka kazanma potansiyeli ve kamuoyu yoklamalarını göz önüne almanın yanında bu kriterleri de göz önüne alması önemli olacak.
  • Kemal Kılıçdaroğlu’nun topluluğa konuşmaları sırasında bir tarzı veya alışkanlığı dikkat çekiyor. Önemli, kitleyi heyecanlandıran sözlerinin ardından konuşmasında spontane bir es vererek, ve onlara bakarak, kitlesine alkışlamak, slogan atmak, enerjisini dışa vurmak fırsatı vermiyor. Yani kitlesiyle diyaloğa girmek ve organik bağ kurmak için zaman ayırmıyor. Aksine adeta onlara “durun heyecanlanmayın” der gibi konuşmasına devam ediyor. Bu, bürokratik bir tavır ve karizmatik siyaset ve güven inşası açısından bir zayıflık olarak görülebilir. Buna bir sonraki yazımda değineceğim. Ama olumlu yönü de unutulmamalı. Kemal bey bu tarzıyla hakikaten de popülerliği ve yüceltilmeyi öncelemeyen bir siyasetçi görünümü veriyor. Adeta bir akademisyen gibi öncelikle sözlerinin anlaşılmasını ve dinlenmeyi önemsiyor. “Size önemli bir şeyler söylemek istiyorum ayrıntıları kaçırmayın” diyor. Bu niye mi olumlu olabilir? Karizmatik ve egosu aklını aşan liderlerden az mı çektik? Eşkıyayı da başımıza onlar sarmadı mı hep? Dünyadan bir örnek vermek gerekirse eğer, Britanya ve İşçi Partisi için karizmatik, havalı, varlıklı ve iddialı Tony Blair mi yoksa mütevazı, bürokrat tavırlı ve söz anlatıp iş yapmaya çalışan Gordon Brown mu daha hayırlı işler yaptı, yapabilirdi? Basitleştiriyorum hiç kuşkusuz. Ama Blair karizması sayesinde halkına yüzbinlerce insanın hayatına mal olan Irak’ın işgalini ve Brexit ile sonuçlanan toplumsal psikolojinin önemli müsebbipleri arasında sayılabilecek neoliberal politikaları pazarlayabildi. Ya da kandırabildi mi desek?
  • “Bana çok iyi kalplisin, kibarsın ama… diyen vatandaşlarımız oluyor. Saygı duyuyorum ancak celladımıza benzeyerek mi değişim getireceğiz bu ülkeye?” dedi. Haksız mı?

Gelelim belki de uzun vadede Türkiye’nin dirliği ve birliği için en önemli “doğru”lara.

  • Ulus devleti kuran CHP’nin lideri olarak “Kürtçemize dahi tahammül edemiyorlar” dedi. 
  • “Dindarı, dinsizi, sofusu, sufisi, Türkü, Kürdü, Arabı, Çerkezi, sağcısı, solcusu, liberali, milliyetçisi”ne adıyla çağrı yaparak “ülke elden gidiyor, birlikte olmak zorundayız” dedi.

Bu çok açık bir olağanüstü siyasetin yanı sıra çeşitlilik içinde karşılıklı saygıya ve birliğe davet.

Bu çağrıdaki milletin tüm unsurlarına ismiyle ve eşit olarak yapılan atıf: Atatürk’ün Milli Mücadele yıllarındaki millet tanımına uygun. Ve cumhuriyeti yüzüncü yılında demokrasiyle taçlandırmak için gerekli söylemi yansıtıyor. Tabii bu listeye Müslüman olmayanlar ve “Sünni’si, Alevi’si” de eklenebilirdi, ama malum bu sonuncular hiç bitmeyen ve nefret söylemine karşı yasalar işletilse belki sönecek propagandalarla sürekli beslenen “hassas meselelerimiz” arasında.

Bu çeşitliliği en inandırıcı biçimde aslında CHP savunabilir, temsil edebilir. Çünkü herhalde kimse CHP’yi kolay kolay ortak ulusal kimliği ve devletin birliğini ve bütünlüğünü gözetmemekle suçlayamaz.

İçinden geçtiğimiz dönemi muhalefet için bir “ön seçim” dönemi olarak görebiliriz. Bu dönemin sonunda muhalefetin ortak adayı ve olasıdır ki yeni cumhurbaşkanı ve kadrosu belirlenecek. Aynı zamanda da partilerin beklenen oy oranları ve buna göre meclis seçimlerinde olası ortak listeleri şekillenecek. Yani Maltepe mitinginde söylenenler sadece Kemal Bey’in adaylığı değil milletvekili adaylıkları ve yasamanın kompozisyonu ve en önemlisi geleceğin yeni siyasetinin kodlarının şekillenmesi açısından da çok önemli.

Ama Maltepe Mitingi’nde benim görebildiğim eksikler de vardı. Bunları da önümüzdeki yazımda tartışmak üzere hoşçakalın.

[1] Öte yandan bu anonim dizelerin eskiliği ve kadim niteliği: zulmün ve adaletsizliğin yüzyıllardır çözemediğimiz ve hep yenilegeldiğimiz hastalıklar olduğunu hissettirerek, kader ve pasif direnişi sürekli bir durum olarak kabullenme duygularını da tetikleyebilir. Yani Zülfü Livaneli ve Edip Akbayram gibi büyük sanatçılarımızın unutulmaz besteleriyle 1970’lerde topluma, özellikle sol alt kültüre mal olmuş bu slogan, toplumumuz için yeni bir slogan değil çok kadim bir duygu.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI