Cumartesi, Nisan 20, 2024

Erkan Aktaş yazdı | Mersin’in geleceği, ana muhalefetin de geleceği olacaktır!

Mersin son iki referandumda % 63 ve %64 oy oranı ile iktidara mesafeli durmayı tercih etmiş ender illerin başında geliyor. Ancak bu durumun, muhalefet partileri tarafından yeterince anlaşıldığını ve kullanıldığını söylemek çok zor. Örneğin; CHP üç dönem üst üste Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinden galip çıkmasına rağmen bu başarısını Genel Seçimlere taşıyamamıştır.

Özelikle 2017 referandumunda, iktidar partisinin yürüttüğü çok yönlü ve geniş bütçeli tanıtım kampanyalarına karşın, parti il ve ilçe teşkilatları ile birlikte, duyarlı yurttaş ve STK’ların duruşu %64 hayır oyunu getirmiştir. Ancak adaylıkların sermaye güçleri ile ilişkilendirilmesi, bir diğer ifadeyle adayların arkasında güçlü sermaye desteğinin aranması, ideolojik duruş sergileyen seçmenlerde büyük bir hayal kırıklığı yaratmaktadır. Bu durumda şu soru akla geliyor; İktidarla arasına bu kadar mesafe koyabilen seçmene karşı, muhalefet partileri aday belirlemede yeterince hassas davranıyorlar mı? Bu soru Mersin’de en çok tartışılan konuların başında geliyor. Ben de bu satırları, aday belirlemede yıllardır yaşanan bu duruma tepki duyan sessiz çoğunluk adına yazıyorum. Bir partili akademisyen olarak yaşanan bu çığlığı kamuoyuyla paylaşmak istedim.

ADAY BELİRLEME YÖNTEMİ

İktidar partisiyle arasındaki mesafeyi korumakla birlikte, aday belirlemede kullanılan yöntem Mersin’li seçmenleri mutsuz etmekte ve umutsuzluğa sürüklemektedir. Öyle ki; bu duygu, Mersin’li seçmenin iktidarla arasına mesafe koyma tercihini dahi değiştirebilir. Mersin’li seçmen gelişmeleri yakından izliyor ve çantada keklik görülmesinden de haz etmiyor. Ancak başarılı olduğu nadir illerden biri olan Mersin’de, CHP’nin mevcut bakış açısının değişip değişmeyeceği konusu belirsizliği korumakta. Çünkü, aday belirleme kriterleri bir netlik taşımıyor, bir ilke ve yönteme bağlanmamış görüntüsü veriyor, kamuoyunu rahatlatacak söylemlerin dışına çıkılmıyor. Bir nevi idare-i maslahat söz konusu. Bu ise Cumhuriyetimizin en köklü siyasi kurumu olma iddiasındaki bir partiye yakışmıyor. CHP, bir merkezden, sınırlı bir grup ve referansla aday belirlemede ısrarcı olduğu sürece, yeni siyasi konjonktürde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya gelebilir. Bu tehlikeyi bertaraf edebilmek için, eğilim yoklamaları “bağımsız kuruluşlarca yapılacak” açıklamasının içinin doldurulması gerekiyor. Yine, sözü edilen bu bağımsız kuruluşların, aday adayları ile aralarındaki çeşitli bağlar nedeniyle yanlı davranabilmeleri de mümkündür. İktidar partisini muhalefete karşı güçlü kılan faktörlerin başında, kamuoyu yoklamaları konusundaki başarısı gelmektedir. Bu yüzden aday belirleme sürecinin çok iyi yönetilmesi büyük önem arz etmektedir.

ADAY BELİRLEMEDE BÖLGESEL BDK’LAR KURULMALI!

Aday belirleme sürecinde, her bölgenin öncelik ve hassasiyetleri farklılık göstermektedir. Yani her bölgenin sosyolojisi birbirinden farklı. Özellikle büyükşehirlerde, akademisyenlerin öne çıktığı Bilim Danışma Kurulları’nın (BDK) kurulması, bu sorunun bertaraf edilmesine yardımcı olabilir. Eğilim yoklamalarının, bu kurulların önerileri doğrultusunda oluşturulacak anketler yardımıyla yapılarak sonuçlarının analiz edilmesi, aday belirleme sürecine ilişkin mutsuzluk ve umutsuzluğun ortadan kaldırılmasına yardımcı olabilir. Ancak böylesi bir öneri, CHP’nin AR-GE tüzüğüne aykırı. Bunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Eğitimde merkezileşmeyi ya da yönetimde tek adamlığı eleştiren bir partinin, merkezi bir AR-GE tüzüğüne sahip olması ciddi bir çelişki çünkü. Güçlük sadece tüzükle sınırlı değil. Tüzük uygun hale getirilse bile, bu durumda da bütçe kısıtı söz konusu.

YEREL YÖNETİMLERDE, YÖNETİM Mİ, YÖNETİŞİM Mİ?

Siyaset literatüründe Yönetim, hiyerarşik ilişkiler üzerinden yürütülen formel bir yapıyı içerirken; yönetişim, tek taraflı hiyerarşik bir yapıya sahip geleneksel yönetim anlayışı yerine, ilgili paydaşların ve STK’ların dahil edildiği bir yönetim anlayışını ifade etmektedir. Özellikle, Avrupa’daki Sosyal Demokrat Partili Belediyelerde yönetişim ön plana çıkmaktadır. Klasik yönetim anlayışına sahip belediyeler, daha çok genel merkez ve basınla olan ilişkilerine önem vermekte, bu da topluma ve kente hizmet için kullanmaları gereken enerjinin büyük bir bölümünü almaktadır. Gücünü, sivil toplum kuruşları, yerel medya ve akademiden alması gerektiğini düşündüğüm, Mersin’deki CHP’li yerel yönetimler için de durum maalesef böyledir. STK, yerel medya ya da Kent Konseylerine mesafeli davranılmakta, çoğunlukla rakip olarak görüldüklerinden çalışmaları desteklenmemekte ve hatta sekteye uğratılmaktadır. Demokrat, özgürlüklerinden taviz vermeyen, katılımcılığın, etkinlik ve verimliliğin, şeffaflık, hesap verebilirlik ve denetimin, liyakat ve etiğin hakim olduğu, sivil toplumu ön plana çıkaran ve sivil toplum kuruluşlarının gelişmesinin önünü açan, bilimle uyumlu bir yerel yönetim düzeni, gerek yerel ve gerekse de genel iktidarın kapısını aralayacaktır.

SEÇİM STRATEJİSİ NE OLMALI?

Kendi alanım olmamakla birlikte, bu konuda da bazı saptamalar yapmak istiyorum. Aşağıda 2009 ve 2014 yıllarında Mersin Büyükşehir Belediyesi seçimlerindeki oy oranları yer almaktadır. Seçim sonuçları, siyasetin sol kanadında olduğu iddiasındaki partilerin, oy kaybettikleri gerçeğini göz önüne sermektedir. Bu durumun temel nedenlerinin başında, “Yönetişim” yerine geleneksel “Yönetim” anlayışı ile kenti yönetme çabası gelmektedir. Yine, Ankara merkezli tercihler, bu sonucun ortaya çıkmasında bir başka etken olarak öne çıkmaktadır. Siyasetin aynı kanadında yer almakla birlikte farklı söylem ve politikaları olan iki partinin toplam oy oranları, 2009 seçimlerinde %49 iken 2014 seçimlerinde %38 olmuştur. Bu düşüşteki en önemli etken, Büyükşehir yasasının değişmesi ile birlikte, il bütününde gerçekleştirilen seçimler nedeniyle muhafazakâr partilere yönelik oylardaki artıştır. Ancak, 2009 seçimleri dahil üç dönem üst üste Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanan CHP’nin aldığı oyun düşmesi yalnızca yeni seçim yöntemine bağlanamaz. Bunu, doğru aday belirleyememenin ve üç dönem boyunca verilen hizmetin (bunu verilemeyen hizmet olarak okumak ta mümkündür) ihtiyaç ve beklentileri karşılayamamasının bir sonucu olarak da görmek gerekiyor. HDP’nin ise yerel seçimlerde Mersin’de potansiyelinin altında oy alması,  değişen Büyükşehir yasası ile birlikte farklı partilere yönlendiklerinin bir göstergesidir.  Bununla birlikte, İyi Parti’nin devreye girmesi ya da Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmeye başlanması yeni alternatifleri de gündeme getirecektir.

Mersin’de Siyasi Partilerin 2009 ve 2014 Yerel Seçimden Aldıkları Oy Oranları

Son dört genel seçime bakıldığında, iki siyasi partinin oy oranındaki değişim dikkat çekmektedir. Bu iki siyasi parti AKP ve HDP’dir. CHP ve MHP’nin oy oranlarındaki değişim diğer bu iki siyasi partiye göre daha azdır. Özellikle HDP seçmeninin yapacağı tercih,  bundan sonraki  yerel yönetim seçim sonuçlarını belirleyecek gibi görünüyor. Mersin kırsalındaki muhafazakâr eğilimin devam edeceği, sosyolojik bir olgu olarak varsayılabileceğine göre, CHP’nin aday tercihi seçim sonuçları üzerinde bir başka belirleyici unsur olarak öne çıkacaktır. Aşağıdaki grafiğe bakıldığında, AKP ile HDP ve CHP ile MHP arasında seçmen geçişiminin olduğu, seçmen üzerinden bir rekabetin yaşandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu oy sarmal oranlarını değiştirecek formül oldukça basit olmakla birlikte, Ankara’dan görülememe olasılığı çok yüksektir.

Yukarıdaki grafik boyandığında, yandaki şekilde olduğu gibi iki vazolu ilişki ortaya çıkıyor: AKP ve HDP’nin oy oranlarının oluşturduğu büyük vazo (Sarı renk ile taralı vazo) ile CHP ve MHP oylarının oluşturduğu küçük vazo. Bu ikili vazo ilişkine göre; 2009 ile 7 Haziran 2015 seçimlerinde oy oranları birbirine yaklaşırken, 2011 ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde oy oranları birbirinden ayrılmaktadır. Oy geçişkenliklerine bakıldığında, CHP ile hem MHP ve hem de HDP arasında çift yönlü geçişkenlik bulunmaktadır. AKP ile ise hem MHP ve hem de HDP arasında çift yönlü geçişkenlik söz konusudur. Buna göre; AKP ile CHP ya da MHP ile HDP arasında bırakın çift yönlü geçişkenliği, tek yönlü bir geçişkenlik bile olası görünmemekte olup CHP ve AKP’nin Mersin’de yerel seçimlerde oy oranını arttırma olasılığı yüksektir. Burada kilit parti HDP ve yeni parti İYİ partinin tercihleri belirleyici olacaktır.

Bu seçimde, konjonktürel olarak Mersin’de en güçlü parti CHP olduğu gerçeğine karşı CHP’nin geleceği için kazanabilen aday niteliği yanında iş yapabilen uzlaşmacı (En azından %64’ü kucaklayabilen), ekip çalışmasına uygun ve vizyoner bir özelliğinin olması gerekiyor. İyi konuşabilen aday adayları yerine özellikle sosyal bilim alanlarında bilgisi olan yönetişim ve AR-GE alanlarına göre kenti yönetecek aday ya da adayları ön palana çıkmalıdır. Örneğin; belediyecilik değince akla ilk Eskişehir ili geliyor ama yerel yönetici aday niteliği değince akla ilk Yılmaz Büyükerşen gelmiyor. Ne yazık ki; daha çok sermayesi olan, merkezle arası iyi ya da ağzı iyi laf yapan aday adayları ön plana çıkıyor. O zaman akla ilk gelen soru ise “Liyakate verilen önem nerde kaldı?” şeklinde olacaktır.

Sonuç olarak Mersin’in geleceği, muhalefetin de geleceği olacak gibi. Tek merkezden verilecek kararların yerini, ortak akılla (Yönetişim) verilecek kararlar almalıdır. Aksi taktirde, 2019’da yapılacak yerel seçimler, CHP’yi Mersin’de geri dönülmez bir noktaya götürebilir. Mersinli’ler bu seçimde hem kendi geleceğini hem de muhalefetin geleceğini belirleyecek, ya ana muhalefeti iktidar yapacak ya da ana muhalefetlikten edecektir.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER