Cuma, Nisan 19, 2024

Erdoğan Türkiye’si dünyanın neresinde yer alıyor

Ajan imamlar, MHP-BBP destekli saldırı grupları ya da sivil toplum görünümlü dolaylı devlet kurumlarının diğer ülkelerin iç siyasetlerine müdahaleleri Türkiye’yi dış ülkelerin istenmeyen çocuğu haline de getiriyor.

Geçtiğimiz hafta Berlin’de Chatham House kurallarının geçerli olduğu bir toplantıya konuşmacı olarak katıldım. 40’ın üzerinde farklı ülkeden diplomat, akademisyen ve de düşünce kuruluşu temsilcisi ile Türkiye, Rusya ve Çin’in dünya için ne ifade ettiklerini hem kendi halkları hem de dünyanın geri kalanı için ne ifade ettiklerini konuşup tartıştık. Özellikle genç akademisyenlerden muazzam sunumlar izlediğim toplantıda aynı zamanda tecrübeli diplomatların ve de siyaset adamlarının geçmişte yaşadıkları tecrübeleri de izleme fırsatı buldum. Her şeyin çok iyi düşünüldüğü toplantıda kafama takılan tek bir soru vardı; Türkiye her anlamda çok farklı olduğu Rusya ve Çin ile neden aynı kategoride değerlendiriliyor ve eğer bu bir yanılsamanın ürünü ise bunun kaynağı ne ya da kim?

Toplantının temel meselesi özellikle dünyada durdurulamaz şekilde yükselen Çin’in ekonomisi, nüfusu ve de özellikle otoriter yapısı ile dünya için bir tehdit olup olamayacağıydı. Bunun yanına hemen hemen her taşın altından çıkan ve de tarihsel olarak Batı’nın korkulu rüyası olan Rusya da eklemlenmişti. Hoş her ne kadar Rus ekonomisinin mevcut konumunu ve de kendinden çok uzak coğrafyalarda etkisiz kalan dış politikasını göz önüne aldığımız zaman Çin ile aynı kontekste düşünülmemesi gerekiyor ama yine de Batı dünyasının gözündeki tehdit algısını göz önüne aldığımız zaman bir şekilde açıklanabilir de duruyor. Elbette bütün bu korku, çekinme, tehdit olarak görme durumlarını Batı’nın kendine hiç ayna tutmayan bir perspektif ile tanımladığını da söylemeliyiz. Zira Batı’da yükselmenin de ötesinde yerleşen sağcılaşma, popülizm ve de kendini her daim üstün-muktedir görme durumu da belirli algı kalıplarımızı ortaya çıkarıyor.

Bütün bunlara karşın, Rusya ama özellikle de Çin ile kıyaslanamayacak kadar düşük bir ekonomik güce sahip olan, iç politikada tek karar alıcı olarak görülen siyasi yapının tarihinin en zayıf noktasında olması ve dünyadaki bağlantıları giderek zayıflayan Türkiye neden bu kümenin içerisinde yer alıyor? Sanıyorum bunun hem pratik hem de algısal bir yanı var.

TÜRKİYE’Yİ KENDİ OLUŞTURDUĞU JEOPOLİTİĞİN DIŞINDA DÜŞÜNMENİN İMKANSIZLIĞI

Türkiye’nin jeopolitik önemini anlatan klasik cümlelere girmeyeceğim, çünkü bunlar her ne kadar değişen ve dönüşen dünya düzeni ile doğrudan alakalı şekilde değişiyor ve görece azalıyor olsa da hala önemli göstergelerdir. Bu noktada kanımca Türkiye’nin Rusya ve Çin ile benzer ölçüde ‘önemli’ olarak algılanmasının iki pratik nedeni bulunmakta. Bir tanesi kendi yarattığı ve sınırlarının ötesine taşıdığı etkisi. Bununla demek istediğim şu, misal Berlin’de Türkiye konuşurken sadece Almanya başkentinde konuşuyor gibi değildik. Aynı zamanda 30 binin üzerinde Türkiyelinin yaşadığı, camilerinden kültür merkezlerine kadar birçok Türkiyeli kurumun ve de farklı ideolojik yapının bulunduğu bir yerdeydik. Bu durum Paris, Londra, Amsterdam ve diğer Avrupalı kentler için de geçerliyken aynı zamanda da Afrika, Balkanlar ve Asya içinde geçerli. Kısacası Türkiye özellikle 1980’ler sonrasında oluşturduğu farklı uluslararası ağları ile dünyanın her yerinde dışarıdan bir aktör olmanın dışında yerel aktör olma özelliği de göstermekte ki bu onun Rusya ve Çin gibi dünyanın tartışacağı bir aktör olmasına neden oluyor. Bu noktada Türkiye’yi kendi oluşturduğu jeopolitiğin dışında düşünmek imkânsız.

Kısacası Türkiye özellikle 1980’ler sonrasında oluşturduğu uluslararası ağlarla dünyanın her yerinde yerel aktör olma özelliği de göstermekte ki bu onun Rusya ve Çin gibi dünyanın tartışacağı bir aktör olmasına neden oluyor.

Ancak bu geniş kapsama alanı araçların farklı ve kötüye kullanılması ile bir tehlike unsuna dönüşüyor. Ajan imamlar, MHP-BBP destekli saldırı grupları ya da sivil toplum görünümlü dolaylı devlet kurumlarının diğer ülkelerin iç siyasetlerine müdahaleleri Türkiye’yi dış ülkelerin istenmeyen çocuğu haline de getiriyor. Kısacası bir güvenlik sorunu oluyor ki bu hiç de hoş değil. Elbette Rusya ve Çin’in sosyal medya ya da siber alanda yaptıklarını Türkiye yapabilecek bir kapasitede değil ama yine de kimi faaliyetleri ile karşı tarafları huzursuz ediyor.

TÜRKİYE’NİN SAVRULMALARININ YARATTIĞI KAFA KARIŞIKLIĞI VE BELİRSİZLİK

Erdoğan Türkiye’sinin Batı bloğunun rasyonel bir üyesi olmadığı aşikâr ama benzer bir şekilde Türkiye bütün hatları ile Çin ve Rusya’nın elinde oyuncak da değil. Şunu da söyleyeyim ne kadar isterse istesin bu kadar zayıf bir iktidar ve de ekonomi ile Rusya ve Çin ile masada oturacak kadar ortak bir aday da olamaz. Evet tartışmasız dronları sayesinde çok etkili bir çatışmacı ama o dronları işletecek finansal gücü her zaman bir soru işaretiydi. Ancak buna karşı Batı sanki Türkiye’nin kendi kampından kopup istemediği aktörlerle oturuyormuş düşüncesine de sahip. Aslında bu düşünce ile de Türkiye’yi hem içeride otoriterliğe hem de dışarıda savrulmaya itiyor. Hal böyle olunca da Türkiye anlaşılması güç, kafası karışık, agresif ve de otoriterliği sınırlarının dışında taşan bir görüntü çiziyor. Kuşkusuz bunun bir anlamda mimarı ve sürükleyicisi Erdoğan ve onun ekibi. Hal böyle olunca da Türkiye bir yandan batılı bir görüntü verirken diğer yandan da istenmeyen kötü adamların masasında oturuyormuş imajı veriyor. Kısacası Türkiye hızla kimliğini kaybediyor ve belirsizlikler aleminde tek başına dolanmaya başlıyor. Galiba Türkiye’nin adının yeniden güçlü bir şekilde olumlu aktörler ile anılmasının tek bir yolu var, değişim. Elbette herkesin kafasındaki soru sabit kalarak; nasıl ve ne şekilde bir değişim?

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI