15 Temmuz’dan bu yana tartışmalı isimlerden biri olan Hulusi Akar’ın kabine dışı kalmasında oynadığı hangi hamlelerin etkisi var? Hakan Şahin, Hulusi Akar ve Erdoğan’ın siyasi ilişkisini, bu ilişkinin karara etkisini yazdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni kabinede Hulusi Akar’a Milli Savunma Bakanı olarak yer vermemesi siyasal açıdan çok önemli bir gelişmeydi. İzleyebildiğim kadarıyla bu konu üzerine, özellikle de Erdoğan’ın bu tercihinin “niçin?”i üzerine gereğince durulmadı.

Oysa, başlangıcını 15 Temmuz’un işaretlediği kendine özgü bir siyasal nizamın kilit taşlarından olan Akar’ın adeta “ıskartaya çıkartılması” anlamına gelen bu olay, hem Erdoğan’ın şahsında temsil olunan ama onunla sınırlı olmayan bu yeni siyasal nizamın gelecek kurgusuyla ilgili ipuçları, hem de sultanın kayığına hevesle binecek ikbal avcılarının akıbetine dair dersler barındırıyordu.

Geçmişe birazcık dönecek olursak Akar’ın tartışmalı kariyer öyküsünü hatırlarız. 3’üncü Kolordu Komutanı iken, terfi sırasında önündeki Korkut Özarslan’ın Balyoz Davası’ndan tutuklanması sayesinde 2011’de Genelkurmay II. Başkanlığına getirilmiş, TSK’daki teamüllerin aksine ordu komutanlığı yapmadan 2013’te Kara Kuvvetleri Komutanı olmuştu. Kara Kuvvetleri Komutanı olurken normal şartlarda Akar’ın önünde Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ve Korgeneral Korkut Özarslan vardı. Akar belki üçüncü sırada bile olamayacaktı.

Ancak Pekin Ergenekon’dan, Özarslan Balyoz’dan tutuklanmış ve Akar’ın önü açılmıştı. 2013 Yüksek Askerî Şûra sonuçlarında en dikkat çeken ayrıntı ise Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu’nun emekliye sevk edilmesi olmuştu. Emekliye sevk edilmeseydi Necdet Özel’den sonraki Genelkurmay Başkanlığı için en büyük adaydı. Onun emekli edilmesi ve Orgeneral Yalçın Ataman’ın 28 Şubat davasına dahil edilmesiyle yine Akar’ın önü açılmıştı.

2016’dan sonra TSK’nın ipleri tamamen eline geçti. TSK kadrolarının yeniden düzenlenmesinde çeşitli emekli ve muvazzaf askerlerle işbirliğine gitti. Ancak, bu ad hoc işbirliğini -yanlış bir okumayla- Akar’ın zafiyeti/mecburiyetine yoran ve kendi etraflarında müstakil bir güç halesi oluşturmaya çalışan kimi isimlere dikkatini yönelten Akar, 2018’den itibaren yapılan Yüksek Askeri Şura toplantılarının her birinde selektif bir tasfiye stratejisi ile bu isimleri sistem dışına çıkardı.

Yine aynı yıllar boyunca Akar hem AKP tabanıyla hem de ordu içindeki İslamcı çizgiyle iletişimini çeşitli simgesellikler üzerinden zenginleştirdi. Darbe gecesi “derdest edilmeden önce abdest alıp iki rekât namaz kıldığı” yönündeki ifadelerinden başlayarak, İslamcı yazar Nuri Pakdil’i, Akit yazarı Mehtap Yılmaz’ı ve Salih Mirzabeyoğlu’nun mezarını ziyaret ettiği, Kayseri’de kendi adına yapılan camiye 3 milyon lira bağış yaptığı haberleri dolaşıma girdi. Bu haberler sözünü ettiğim gruplarla olan ilişkisinin organikleşmesini sağladı. AKP’nin milliyetçi-muhafazakâr tabanının idol isimlerinden biri haline gelmekteydi.

Böylesi bir başarı öyküsünün ardından Akar’ın bu tür bir “azl”e hiç mi hiç hazırlıklı olmadığı, ne kadar bastırmaya çalışsa da görevini yeni Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e teslim ederkenki yüz ifadesi ve vücut dilinin taşıdığı gerginlikten kolaylıkla anlaşılıyordu.

Böylesi bir başarı öyküsünün ardından Akar’ın bu tür bir “azl”e hiç mi hiç hazırlıklı olmadığı, ne kadar bastırmaya çalışsa da görevini yeni Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e teslim ederkenki yüz ifadesi ve vücut dilinin taşıdığı gerginlikten kolaylıkla anlaşılıyordu.

Şöyle diyordu o devir-teslim töreninde: “Çok şükür, bize bu görevi tevdi eden sayın Cumhurbaşkanımıza herhangi bir sıkıntı vermeden görevimizi gayretle yapmaya çalıştık.”

Gerçekten de Soylu’nun aksine, Cumhurbaşkanı ile bugüne kadar bilinen bir sürtüşmesi hiç olmamış, Başkan’ına sadakatini her fırsatta göstermiş, bir dediğini iki etmemiş, Suriye politikasından tank palet fabrikasının satışına kadar tüm netameli konularda Başkan’ının yanında durmuş; ülkesinin çıkarlarını Başkan’ının çıkarlarına eşitlemiş, başında bulunduğu kurumun kapasitelerini bu çıkarlar doğrultusunda zorlayabildiği kadar zorlayarak yırtılma aşamasına getirmişti.

Akar aslında galiba şunu demek istiyordu: “Ben kendisine hiç sıkıntı vermemişken, Cumhurbaşkanı neden son anda böyle bir ‘sıkıntı’ yapmıştı ki?”

Bir dipnot: Geçtiğimiz aralık ayında TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Savunma Bakanlığı’nın 2023 yılı bütçesi görüşülürken kendisine yöneltilen sorulara sinirlenen Akar şöyle demişti: “Kimseyi hedef alarak söylemiyorum, kusura bakmayın, bu Ahmet Kaya’nın türküsü aklıma geldi. Tekrar tekrar… Ner’den baksan tutarsızlık, ner’den baksan ahmakça..”

Aynı türkü şimdi tekrar tekrar yine aklında dönüp duruyor olmalıydı.

Bence Akar’ın “hal” edilmesine yol açan “sıkıntı”nın üç muhtemel nedeni vardı.

BİR

Akar’ın Erdoğan’a yönelik sadakat, uyum ve bağlılığı sahici olamayacak kadar “iyi” idi ve Erdoğan siyasi ferasetiyle, bu gerçek olamayacak kadar “iyi” şeydeki sentetik kokuyu almıştı. Peki nasıl almıştı? İkinci neden bununla ilgili.

İKİ

Akar bir yandan patronuna sadakat, uyum ve bağlılık gösterimleri yaparken, bir yandan da kendi kozasını örmekle ilgileniyor ve pozisyonunu bir şekilde garantiye alacak birtakım akıl oyunlarıyla meşgul bulunuyordu. Bunlardan kendini en çok ele vereni, geçen sene bu zamanlarda, Genelkurmay Başkanının yaş haddinin beş yıla kadar uzatılmasına imkân veren yasa değişikliği olmuştu.

Artık kolaylıkla tahmin edebileceğimiz üzere bu “yasal buluş” Akar’ın aklının ürünüydü ve buluşun amacı, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in terfi veya emekliliği meselesinden kaynaklanabilecek olası bir sorununun kendisi üzerinde yaratabileceği muhtemel bir baskıdan kurtulmaktı.

Foreign Policy dergisi, Erdoğan’ın sağlık sorunları nedeniyle cumhurbaşkanlığını bırakmak zorunda kalması halinde Hulusi Akar’ın cumhurbaşkanlığının en güçlü adayı hâline gelebileceğini, ABD Dışişleri koridorlarında da böyle bir beklentinin olduğunu yazıyordu.

Daha açık söylemek gerekirse, bu buluş sayesinde beş yıl boyunca Yaşar Güler Genelkurmay Başkanlığına rahatlıkla devam edebilecek ve böylelikle Akar da bu süre boyunca Millî Savunma Bakanlığında kalabilecekti. Akar, beş yıl sonrasını planlıyordu!

Yine tahmin edebiliriz ki bu buluşunu patronuna sunduğu zaman, patronu onu bu parlak buluştan dolayı tebrik etmiş ve onay vermiş olmalıydı. Ama hemen ardından Patron, Akar’ın ne yapmaya çalıştığı üzerine derince düşünmüş ve cevabı da bulmuştu!

Başka bir deyişle Akar’ın özellikle 2016 sonrasında gerçekleştirmeyi başardığı ordudaki gücünü konsolide etme ve merkezileştirme, bu kapsamda İsmail Metin Temel ve Ümit Dündar isimlerini doğrudan doğruya tasfiye, Yaşar Güler’i de dolaylı olarak pasifize etme ve bu şekilde kendini alternatifsiz kılma yönündeki çabası, tam da başarıya en yakın olduğu anda akamete uğramış oldu. Bir tür Pirus zaferi…

ÜÇ

Hulusi Akar’ın kabine dışında tutulması, kabineye alınan çok önemli bir başka ismin yolunun açılmasıyla da ilgili olsa gerek. Kimi ABD dergilerinde Erdoğan sonrası dönemin başkan adayı, bir tür veliaht olarak gösterilen yüksek profilli bir Akar yerine, düşük profilli bir Güler’in icra kademelerinde yer alması, yeni Dışişleri Bakanı Fidan’la ilgili tasarımların daha elverişli koşullarda işlerlik kazanması adına tercih edilir bulunmuş olmalı.

Bunu Foreign Policy dergisinde 2021’de yayımlanan bir makale ile birlikte düşünmek yerinde olur. Dergi, Erdoğan’ın sağlık sorunları nedeniyle cumhurbaşkanlığını bırakmak zorunda kalması halinde Hulusi Akar’ın cumhurbaşkanlığının en güçlü adayı hâline gelebileceğini, ABD Dışişleri koridorlarında da böyle bir beklentinin olduğunu yazıyordu. Yazıda, Akar’ın Temmuz 2016’dan sonra silahlı kuvvetlerin yeniden şekillenmesinde kilit bir rol oynadığı ve bu durumun da orduyu, Akar’ı destekleyecek biçimde siyasi bir rol oynayabilecek bir konuma getirdiğini savunuyordu.

Neticede, Erdoğan son tercihiyle Akar’ı karmaşık ilişkilerin biçimlendirdiği tüm bu spekülasyonlar evreninden halas eyleyerek Bodrum askerî kampına uğurlamış oldu.

Ama orada da yüzlerine bakmak zorunda kalacağı silah arkadaşları olacak.

Ve benim aklıma da Ahmet Kaya’nın başka türküleri geliyor.