Salı, Nisan 23, 2024

Emek Sömürüsü ya da ‘de te fabula narratur’

"İşçi ne kadar çok zenginlik üretirse, üretiminin gücü ve büyüklüğü ne kadar artarsa, kendisi de o kadar yoksullaşır. Ne kadar çok meta üretirse, kendisi de bir meta olarak o kadar ucuzlar. Şeyler dünyasının değerinin artmasıyla doğru orantılı olarak insanların dünyası değersizleşir. Emek sadece meta üretmekle kalmaz, aynı zamanda, genel olarak meta ürettiği oranda kendini ve meta olarak işçiyi de üretir." Karl Marx, 1844 El Yazmaları 

Emek kavramı solun teori ve pratiğinde temel zemin olarak kabul görür ve buradan hareketle hem çözümlemeler yapılır hem de geleceğe ilişkin bir mücadele hattı belirlenir… Emek kavramı Marx’la birlikte çözümlenmeye başlayan bir olgu değildir. Farklı algılama, alımlama, tanımlama ve çatışma ekseninde hep var olagelmiştir. Ancak Marx’ın katkısı emek olgusunu tarihsel ve bilimsel bir temele oturmasından ileri gelmektedir. Yukarıdaki alıntıdan anlaşılacağı üzere hem emeğin üretimi hem de onu üretenin konumu ve bunların yeniden üretimi ile ortaya çıkan süreç çok ciddi eşitsizlikleri ve sömürüye içkin bir nitelik taşımaktadır. Marx’tan önce ve Marx’tan sonra sömürü olgusu değişmemiş ancak sömürü ilişki ve yasaları farklı biçimler kazanmıştır. İnsanların zihninde sömürünün giderek azaldığı gibi bir yanılsama olsa da tarihin bugünü geçmişine oranla en korkunç sömürünün yaşandığı bir dönemi önümüze koymaktadır. Dolayısıyla modernitenin bugün ulaştığı düzey birçok açıdan olumlu görülebilir ama sömürü olgusu açısından ağır bir tahribatı önümüze koymaktadır. Emek sömürüsünün aldığı hal ve insanların buna yaklaşım biçimi bir tür soyutlama veyahut kendinden uzaklaştırma sürecini ifade etmektedir. Neo-liberal soyutlama ve yanılsama çabası başka bir tür dünyada yaşadığımız algısını bizi esir almasına neden olmaktadır. Dolayısıyla yaşadığımız yanılsama Marx’ın “Camera obcura” benzetmesini çağrıştırır: “Bilinç hiçbir zaman bilinçli varlıktan başka bir şey olamaz ve insanların varlığı, onların gerçek yaşam süreçleridir. İnsanlar ve sahip oldukları ilişkiler tüm ideolojilerinde sanki camera obscura’daymış gibi baş aşağı çevrilmiş bir biçimde görülüyorsa, nesnelerin gözün ağ tabakası üzerinde ters durmalarının onların dolaysız fiziksel yaşam süreçlerinin yansıması olması gibi, bu olgu da, insanların tarihsel yaşam süreçlerine aynı şeyin olmasından ileri gelmektedir.” (K. Marx – F. Engels, Alman İdeolojisi) 

Hakikatin yani sömürünün hiç bu kadar yoğun olduğu ama bir o kadar da müthiş bir biçimde kamufle edildiği bir dönem daha yaşanmamıştır. Dolayısıyla emekten, eşitlikten, özgürlükten, adil bölüşümden yana olanların bu örtüyü kaldırmaları gerekmektedir. Bu örtü kaldırılmadan, bu yanılsama ve soyutlama biçimlerinin üstesinden gelmeden emeğin özgürleşmesi ve insanın insan olma niteliğinin bütün enstrümanlarına kavuşması mümkün olmayacaktır. 

Dünyanın bugün din, dil, etnik ve mezhep yani kimlik ekseninden sürüklendiği yok oluş ancak ve ancak emek mücadelesi ile farklı bir noktaya evrilebilir. Yaşanan çatışmalar bir taraftan emek sömürüsünü gizlerken diğer yandan insani he türlü birikimi ve mücadeleyi yok etmektedir. Yaşanan bu süreç Neoliberal vahşetin planlı ve programlı yol haritasını oluşturmaktadır. Çünkü bu çatışmalar sayesinde korkunç bir ucuz işgücüne ve aynı zamanda doğal kaynakların sömürüsüne kavuşmaktadır. Örneğin neoliberal egemenler bir taraftan Orta Doğu’da korkunç çatışmalarla büyük göç dalgaları oluşturmakta ve bu göçler içinde en iyi yetişmiş iş gücünün ülkelerine almakta diğer yandan çatışma bölgelerindeki doğal kaynakları sömürmektedirler. Aynı şekilde kendi ülkelerinde mülteci/yabancı düşmanlığını arttırarak kendi emekçilerini sömürmekte ve onlara en korkunç yaşam koşullarını dayatmaktadır. Egemen kapitalist ülkeler yabancı düşmanlığını büyüttüğü oranda çalışanların, emekçilerin kazanımlarını ellerinden almaktadırlar. 

AKP Türkiye’si 

E.P.Thompson’ın İngiliz İşçi Sınıfı üzerine yaptığı çalışmalarda sömürünün nedenli korkunç, ağır ve bunaltıcı olduğunu ortaya koyar. Sonrasında ise verilen mücadeleler ve elde edilen kazanımları anlatır. AKP döneminde bir taraftan kazanılmış bütün haklar emekçi kitlelerin elinden alındı, alınıyor; diğer yandan korkunç bir sefalet geniş kitlelere dayatılıyor. Merdiven altı üretim, sendikasız, sigortasız, güvencesiz çalıştırma; kıdem tazminatının kaldırılması ve taşeronun taşeronunu yaratma çabası kısacası bütün emekçi kitlelerin bir torba içine sokularak boğdurulması çabası her gün katmerlenerek karşımıza çıkıyor. AKP’nin emeğe yönelik bu saldırısı yine “terör”, “inanç” “kimlik” ile kapatılmaya çalışılıyor. Bu denli sömürünün olduğu bir ortamda emek hareketinin parçalı hali süreci içinden daha çıkılmaz bir hale getirmektedir. 

Bugün emekten yana olan herkesin bu tabloyu değiştirecek bir irade ortaya koymaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Bu hafta size emeğin durumunu ve mücadele koşullarını anlatacağız…   

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER