Pazartesi, Aralık 4, 2023

Elektrikli araçların 200 yıllık bir hikâyesi olduğunu biliyor musunuz?

Arda Tunca
Arda Tunca
1988’de Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun oldu. 1992’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede, Para-Banka anabilim dalında yüksek lisansını 1993’te tamamladı. 1992-1996 arasında akademik alanda çalışmalar yaptı. Akademik çalışmalar amacıyla 1994-1996 arasında Berkeley (ABD)’de yaşadı. 1996’da, AIESEC bursu ile DuPont de Nemours International S.A. şirketinin Avrupa merkezi Cenevre’de (İsviçre) çalışmaya başladı. 1998’de Türkiye’ye dönerek bankacılık sektöründe çalışmaya başladı ve zaman içinde çeşitli finans ve reel sektör kuruluşlarında yönetici olarak görev aldı. Pazar araştırmaları, tedarik zincirleri yönetimi, pazar geliştirme, finans ve finansal danışmanlık alanlarında çalıştı. Profesyonel yaşamının yanı sıra, çeşitli televizyon kanallarında, ekonomi programlarında yorumcu olarak yer aldı, mesleki dergilerde yazarlık yaptı.

200 yıllık hikâyesi olan elektrikli araçları iklim krizi nedeniyle insanlık yeniden ele alıyor. Bugün, “işte gelecek budur” sloganı ile pazarlanan araçların temeli 200 sene öncesine gidiyor.

Küresel iklim krizini ilerleyen yıllarda hafifletmek amacıyla fosil bazlı yakıt tüketen araçların yerine elektrik tüketen araçların kullanımı önemseniyor. Elektrikle çalışan araç üretimi projelerinin bu yüzyıla ait olduğu düşünülebilir. Ancak, durum böyle değil.

İlk elektrikli motoru 1828’de Macar Anyos Jedlik buldu. 1834’te, Amerikalı bir nalbant Thomas Davenport elektrikle çalışan bir mekanizma geliştirdi. Ancak, elektrikli aracı bulan kişinin İskoç girişimci ve kimyacı Robert Anderson olduğu genel kabul görmüştür. Anderson’un elektrikli araçları bulan kişi olarak kabul görmesini sağlayan çalışmaları 1832-39 arasına isabet etmektedir.

1800’lerin ortalarına yaklaşılırken, araçların pillerinin şarj edilemiyor olması elektrikli araç kullanımını pratik olmaktan uzak tutuyordu. Fransız Gaston Plante, 1859’da şarj edilebilir pili buldu. Camille Faure, 1881’de, pillerin dolum kapasitesini artıran bir buluş yaptı. Bu buluşlar sayesinde, yine 1881’de, Fransız mühendis Gustave Trouve, elektrikli motorla çalışan bir bisikleti Paris’teki Uluslararası Elektrik Fuarı’nda ziyaretçilere sundu.

1888’de Flocken Elektrowagen, Almanya’yı ilk elektrikli araçla buluşturdu. 1899’da, Belçikalı Camille Jenatzy, ilk kez saatte 100 km.’lik hız sınırını aşan elektrikli aracı geliştirdi.

Şarj edilebilir pilin icadı, elektrikli araçların kullanımında bir dönüm noktasıydı. 20. yüzyılın başlarında, New York’taki taksiler artık elektrikli araçları yaygın olarak kullanabiliyorlardı. 1900 yılı itibarıyla, ABD’de araçların üçte biri elektrikli idi. Elektrikle çalışan araçların taksi olarak kullanılması Londra ve Berlin’de de daha sonra başlamıştı.

Elektrikli araçların varlığı 19. yüzyıla uzanıyorsa da o dönemlerde buharla ve fosil bazlı olarak çalışan araçların da var olduğunu not etmek gerekiyor. Sadece elektrikle çalışan araçlar elbette ki yoktu.

Mademki elektrikli araçlar yaklaşık olarak 200 sene önce icat edilmiş, o halde bugünün iklim krizine 200 yıllık kapitalizm perspektiften bakan bir eski yazımı da bu noktada hatırlatmak zorundayım: gezegenin milyonlarca yılda yapamadığını kapitalizm 200 yılda yaptı!

20 Ocak 1911 tarihli bir The New York Times haberi bir fuarda elektrikli araçlara özellikle kadınlar tarafından gösterilen ilgiden söz ediyor. Zira, benzinle çalışan araçlara göre elektrikle çalışan araçların daha kolay kullanımının söz konusu olduğu anlatılıyor haberde. Bu noktada, yine 1911 yılına referans veren bir başka yazıma gönderme yapmak durumundayım: iklim krizi geleceğin değil, bu anın krizidir!

Endüstri devrimleriyle beraber buluşlar gerçekleşirken ve buluşlar toplumların günlük hayatına mühendislik yoluyla adapte edilirken, iklim değişikliğine ilişkin öngörüler de bilim tarafından kamuoyu ile paylaşılıyor.

Kaynak: https://timesmachine.nytimes.com/timesmachine/1911/01/20/104855338.pdf?pdf_redirect=true&ip=0

Elektrikli araçların icadı yeni olmadığı gibi, hibrid araçların icadı da yeni değil. Ferdinand Porche, elektrikle ve fosil bazlı yakıtla çalışabilen hibrid araçları ilk kez 19. yüzyılın sonlarında üretiyor. 1898’de, kendisine ait ilk elektrikli aracı da ayrıca üretiyor. Henry Ford ve Thomas Edison’un ortak çalışmasından da elektrikli araç ortaya çıkıyor.

ABD’nin 1922’de ürettiği elektrik 1902’de üretilebilseydi, tüm araçlar içinde elektrikli araç kullanımı payının 1920’de %71 oranında olacağını tahmin eden çalışmalar var.

Texas’ta petrolün keşfi ile işler değişmeye başlıyor. Maliyeti düşen bir enerji kaynağına ulaşılıyor. ABD’nin tüm bölgelerinde elektrik kullanımı mümkün değil o yıllarda. Bu şartlarda, fosil bazlı yakıt kullanan araçlar daha fazla araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin konusu oluyor. 1905’te neredeyse tüm ticari araçlar elektrikle çalışmaktayken 1935 yılı itibarıyla elektrikle çalışan araç üretimi duruyor.

1973 yılının petrol şokuna kadar fosil bazlı yakıtla çalışan araçlar otomotiv piyasasında hâkimiyetini oluşturuyor ve perçinliyor. Petrol şoku, ABD’nin enerjide dışa bağımlılığını gündeme getiriyor. Gelişmeler, elektrikli araçlara ilişkin araştırma ve geliştirme faaliyetlerini destekleyen bir yasanın geçirilmesine neden oluyor. Ancak, elektrikli araçların kullanımı fosil bazlı yakıt kullanan araçlara göre daha pratik hâle gelemiyor. Piyasa gelişmelerinin otomotiv şirketlerini elektrikli araç üretimine yönlendirmediği görülüyor.

ABD, 2000’lerin başlarından itibaren hidrolik kırma teknolojisi ile petrol üretimini önemli ölçüde artırıyor. Böylece, dışa bağımlılık gibi bir konu kalmıyor. Petrol üreten ülkeler arasında bugün ABD zirvede.

Elektrikli araçların kullanımına yönelik ilginin azalmasında teknik nedenler dışında alt yapı yetersizliğinin olduğunu savunan görüşler de mevcut. Yani, ABD’deki elektrik ağlarının hızla inşa edilmesi halinde elektrikli araç kullanımının geçmişte yaygınlaşabileceği ifade ediliyor. Somutlaştıracak olursak, ABD’nin 1922’de ürettiği elektrik 1902’de üretilebilseydi, tüm araçlar içinde elektrikli araç kullanımı payının 1920’de %71 oranında olacağını tahmin eden çalışmalar var.

Piyasa, iktisat sosyolojisinin yaklaşımına göre, içinde kurumların, sosyal ağların, güç ilişkilerinin ve algıların yer aldığı bir alan. 200 yıllık hikâyesi olan elektrikli araçları iklim krizi nedeniyle insanlık yeniden ele alıyor. Bugün, “işte gelecek budur” sloganı ile pazarlanan araçların temeli 200 sene öncesine gidiyor.

Siyaset, toplumsal fayda odağından uzaklaşıp kurumların ya da bazı bireylerin güç ilişkilerinin ağına düştüğünde taraf hâline geliyor. Böylece, kendisi de güç ilişkilerinin içinde bir kurum olarak eşitsizlikler yaratan bir kuruma dönüşüyor.

Petrol ve otomotiv şirketlerinin, yani kurumların siyaset müessesi ile yarattığı sosyal ağlar üzerinden oluşturduğu güç ilişkilerinin toplumlarda yarattığı algılarla piyasa ortamında gelinen nokta bir kriz ifade ediyor. Elektrikli Aracı Kim Öldürdü (Who Killed The Electric Car) adlı 2006 yapımının izlenmesini öneririm.

Siyaset, toplumsal fayda odağından uzaklaşıp kurumların ya da bazı bireylerin güç ilişkilerinin ağına düştüğünde taraf hâline geliyor. Böylece, kendisi de güç ilişkilerinin içinde bir kurum olarak eşitsizlikler yaratan bir kuruma dönüşüyor. Elektrikli araçların ve kapitalizmin 200 yıllık tarihi bize bu mesajı veriyor.

Geçtiğimiz günlerde Yeni Delhi’de gerçekleşen G20 toplantılarından fosil bazlı enerji üreten şirketlere yönelik hiçbir eylem planı kararının çıkmaması 200 yılın güç ilişkilerinin özeti gibi oldu.

Yaşananların bedelini toplumların ve ülkelerin dezavantajlı kesimleri ödediği gibi, bundan sonra yaşanacakların bedelini de yine toplumların ve ülkelerin dezavantajlı olanları ödeyecek.

Sizce bu konu piyasada çözülebilir mi? Bu soruyu soruyorum ama tarafsız ve toplumsal fayda odaklı olması gereken siyaset de bu krizi çözemeyecek. Endüstri devrimleri öncesine göre küresel ısınmanın 1.50C seviyesinde kalabilmesi için sera gazı salınımlarının 2030’a kadar 2019 seviyesine göre %43 oranında düşmesi gerekiyor. Bu şartlarda kim yapacak bunu?

Not:

İklim kriziyle ilgili bilinenlerin hiçbiri yeni değil. Kamuoyunda sanılandan çok daha uzun bir tarihsel geçmişi var. Bu konularda yazdığım önceki yazıları özellikle bir liste olarak bu yazının altına koymak isterim.

Çevresel ve sosyal bir felaket: Plastik

İklim değişikliği uyarısı: Hans Ahlmann (30 mayıs 1947)

Gezegenin milyonlarca yılda yapamadığını kapitalizm 200 yılda yaptı!

İklim Krizi geleceğin değil, bu anın krizidir!

İklim krizinin ortasında yeni bir işlevsiz toplantı: COP27

Petrol endüstrisi iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden neredeyse 70 sene önce haberdardı

İklim krizi piyasada çözülemez!

Özgürlük, fayda, toplumsal mutluluk, piyasa, Akbelen Ormanı

İlk iklim değişikliği modelinin 1896’da oluşturulduğunu biliyor musunuz?

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Arda Tunca
Arda Tunca
1988’de Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun oldu. 1992’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede, Para-Banka anabilim dalında yüksek lisansını 1993’te tamamladı. 1992-1996 arasında akademik alanda çalışmalar yaptı. Akademik çalışmalar amacıyla 1994-1996 arasında Berkeley (ABD)’de yaşadı. 1996’da, AIESEC bursu ile DuPont de Nemours International S.A. şirketinin Avrupa merkezi Cenevre’de (İsviçre) çalışmaya başladı. 1998’de Türkiye’ye dönerek bankacılık sektöründe çalışmaya başladı ve zaman içinde çeşitli finans ve reel sektör kuruluşlarında yönetici olarak görev aldı. Pazar araştırmaları, tedarik zincirleri yönetimi, pazar geliştirme, finans ve finansal danışmanlık alanlarında çalıştı. Profesyonel yaşamının yanı sıra, çeşitli televizyon kanallarında, ekonomi programlarında yorumcu olarak yer aldı, mesleki dergilerde yazarlık yaptı.
spot_img
PolitiYol Telegram'da
PolitikYol.com Podcast

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI