Perşembe, Nisan 18, 2024

Ekonominin seçimlere, seçmen davranışlarına etkisi ve yaklaşan seçimler

Muhalefetin ekonomiyi gündemde tutması önemli değildir. Çünkü seçmen ekonomik durumu yaşamakta, artan enflasyonu ve alım gücünü gözlemlemekte ve artan ekonomik belirsizliği görmektedir. Kanımca muhalefetin yapması gereken şudur.

Türkiye bir yıl içerisinde genel seçimlere gidecektir. Ülkenin geleceği için hayati öneme sahip bu seçimlerde ekonomi belirleyici olacaktır. Siyaset bilimciler, ekonominin mevcut iktidarın ve siyasilerin geleceğini belirleyen en önemli faktörlerden biri olduğu ve demokrasilerde seçim sonuçlarını etkileyen bir realite olduğu teorisini geliştirmişlerdir. Ekonomistler de yaptıkları çalışmalar ile gelir düzeyi, enflasyon, işsizlik gibi temel ekonomik değişkenlerin seçmenler ve seçmen davranışı üzerindeki etkilerini çalışmalarıyla göstermişlerdir. 2004 yılında ekonomist Patrick Anderson ile yaptığımız ve Amerikan Ulusal İş Ekonomisi Derneği (National Association of Business Economics) tarafından yılın en iyi makalesi seçilen çalışmamızda ekonomik faktörlerin Amerika’da başkanlık seçimlerini ve seçmen davranışlarını etkilediğini yaptığımız ekonometrik analiz ile gösterdik. Çalışmamız derneğin akademik Business Economics dergisinde Ekim 2004 yılında basıldı. (https://www.jstor.org/stable/23490124).

Genel savaşta (2. Dünya Savaşı) güvenlik politikaları Amerikan seçmenini iktidar partisine desteğe yönlendirirken, uzayan ve bütün başkanlık dönemine yayılan sınırlı savaş (Vietnam Savaşı) muhalif partiye yönlendiriyor.

Çalışmamızda 1916 ile 2000 yılları arasındaki Amerikan başkanlık seçimlerini inceledik. Kurduğumuz ekonometrik model ile seçtiğimiz ekonomik ve kurumsal faktörlerin seçmen davranışlarındaki varyasyonun %75’ini açıkladığını gösterdik. Bizden önce yapılan çalışmalar sadece ulusal oy oranları ile ulusal ekonomik faktörleri modellerken biz eyalet bazında panel data kullanarak modelimizi oluşturduk. Amerika’nın en büyük 20 eyaletini içeren yerel ekonomik verileri modelleyen çalışmamızda bir de “sınırlı savaş” değişkenini modelimize ekledik. Bundaki temel varsayım güvenlik politikalarının seçmen davranışlarını etkilemesini kontrol etmekti. Genel savaşta (2. Dünya Savaşı gibi) güvenlik politikaları Amerikan seçmenini iktidar partisine desteğe yönlendirirken, sınırlı savaşta (Vietnam Savaşı, Körfez Savaşı gibi) bu yönelim değişkenlik gösteriyor. Uzayan ve bütün başkanlık dönemine yayılan sınırlı savaş genelde Amerikan seçmenini muhalif partiye yönlendiren bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.

Ekonometrik modelimiz 2004 seçimlerinden aylar önce Başkan Bush’un dar bir marjin ile seçimi kazanacağını öngörüyordu. Seçim sonuçları ekonometrik modelimizi ve makalemizi doğrulamıştı. Ekonometrik modeli kurarken seçmen davranışları için yaptığımız varsayımlar şunlardı:

(i) Seçmenler rasyoneldir ve kendi ekonomik çıkarlarını öncelikli olarak düşünürler.
(ii) Seçmenler ekonominin performansından (iyi ya da kötü) iktidarı sorumlu tutarlar.
(iii) Yüksek gelir seviyesi ve gelirlerin yükselmesi seçmenlerin öncelikli motivasyonlarındandır.
(iv) Seçmenler mevcut ve gelecekteki gelirleri için daha az riski tercih ederler. Enflasyon ve fiyat artışı beklentileri, işsizlik ya da işsizlik olasılığının artması seçmenleri rahatsız eden ekonomik risk faktörlerinin başlıcalarıdır.
(v) Seçmenler ülkenin kaynaklarının sınırlı savaş gibi nedenlerle verimsiz kullanılmasını cezalandırırlar. Savunma bütçesinin artması iktidarların sosyal politikalar ve sağlık ve eğitim gibi temel hizmetler için ayırdıkları bütçeyi sınırlar ve bu hizmetlerin kalitesini düşürür. Uzayan ve bütün başkanlık dönemine yayılan sınırlı savaşlar kamuoyunun yönlendirmesi ile kaynakların verimsiz kullanıldığı tezini seçmen gözünde güçlendirir.
(vi) Güçlü alternatifler seçim sonuçlarını etkiler. Burada Türkiye’den bir örnek verecek olursak, CHP’nin ekonomi politikalarına sıcak bakmayan sağ eğilimli, iktidarın ekonomi yönetiminden memnun olmayan bir seçmen önünde serbest piyasa ekonomisi ilkelerine bağlı gördüğü İYİ Parti ya da DEVA Partisi gibi bir alternatif olursa, ana muhalefete oy vermese de iktidar partisine ekonominin kötü durumundan dolayı oy vermeyecek, iktidara alternatif gördüğü ekonomik görüşüne uygun bir partiye oy verebilecektir.

Ekonometrik modelimizde iktidar partisi ile ana muhalefet partisi arasındaki yüzde oy farkını bağımlı değişken olarak kullandık. Bağımsız değişkenlerimiz ise şunlardı:
(i) Kişi başına düşen gayrisafi milli hasılanın bir önceki seçimden itibaren büyüme oranı
(ii) Seçime gidilen son yıldaki işsizlik oranı
(iii) Son seçimden itibaren işsizliğin ne kadar arttığı
(iv) Seçime gidilen son yıldaki enflasyon oranı
(v) Son seçimden itibaren enflasyonun ne kadar arttığı
(vi) Güçlü bir üçüncü parti adayının seçimlerde olup olmadığı değişkeni
(vii) İktidarın son döneminde sınırlı savaş olup olmadığı değişkeni

Yaptığımız çalışma için kurduğumuz ekonometrik model temel ekonomik faktörlerin seçmen davranışlarını tutarlı bir şekilde etkilediğini gösteriyordu ve 2004 seçimlerini Başkan Bush’un dar bir marjinle kazanacağını öngörüyordu. Bu çalışmayı sonraki 2008 ve 2012 Amerikan başkanlık seçimlerinde yaptığımızda, 2008’de iktidardaki cumhuriyetçilerin kaybedeceğini, ve 2012’de Başkan Obama’nın ikinci dönem seçileceğini de doğru bir şekilde modelimiz tahmin etti.

YAKLAŞAN TÜRKİYE GENEL SEÇİMLERİ DEĞERLENDİRMESİ

Benzer bir çalışmayı Türkiye için yapmadık. Fakat Amerika gibi tüketici dinamikleri güçlü olan, ciddi yapısal sorunları olsa da Amerika gibi işleyen bir serbest piyasa ekonomisi olan ve seçimleri ve milli iradeyi önemseyen güçlü bir demokratik geleneğe sahip Türkiye’de temel ekonomik faktörlerin seçimlerde önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Yakın tarihte Özal’ın ve Anavatan Partisi’nin ikinci dönem seçilmesinde ekonomik büyümenin ve güçlenen orta sınıfın ekonomik durumunun, Ecevit’in MHP ile yaptığı koalisyon sonrası girdiği seçimde ciddi erimesinde ekonomik krizin, AKP iktidarının ilk 3 dönemindeki seçimlerdeki başarısında ekonomik büyüme ve refah düzeyinin artmasının en önemli etkenler olduğunu düşünüyorum. Erdoğan’ın girdiği son seçimlerde ekonominin görece kötü durumuna rağmen kazanması olağanüstü hal ortamında temiz seçim yapılmadığı, seçimlere hile karıştığı inancını bende oluştursa da bunu siyaset bilimciler ve gelecekte tarihçiler açıklayacaklardır.

Yaklaşık bir yıl içinde olacak seçimlerde Türk seçmeni artan enflasyon, işsizlik, ciddi olarak düşen reel gelir, ülkenin kaynaklarının verimsiz kullanılması nedenleriyle iktidarı cezalandıracaktır. Güvenlik politikaları marjinal seçmen üzerinde belirli seviyede etkin olsa da ekonomi önümüzdeki seçimlerde belirleyici faktör olacaktır.

Muhalefetin ekonomiyi konuşması gündemde tutması ya da bunu yaparken ne kadar başarılı olduğu önemli değildir çünkü seçmen ekonomik durumu yaşamakta, artan enflasyonu, düşen reel gelirini ve alım gücünü gözlemlemekte ve artan ekonomik belirsizliği görmektedir. Kanımca muhalefetin yapması gereken AKP politikaları sonucu ülkenin kaynaklarının verimsiz kullanılmasını, Türkiye ekonomisinin temeli olan serbest piyasa ekonomisi ilkeleri ve kuralları dışına çıkan, ekonomi bilimi ile ters düşen saçmalıkları ile ekonominin temeline dinamit döşeyen iktidarı kamuoyuna ısrarla ve tekrarla anlatması, hatırlatmasıdır. Mevcut ekonomik krizin adı “Erdoğan Krizi”dir ve kahvede, sokakta, camide, yolculukta, tatilde ekonomik krizi konuşan seçmenler Erdoğan Krizi ifadesini kullanmasa da aklından geçirecektir. Erdoğan Krizi Erdoğan’ı demokratik seçimlerde iktidardan düşürecektir. Daha iyi bir gelecek, iyi bir yaşam standartı, ekonomik büyüme ve ekonomik istikrar isteyen Türk seçmeni iktidarı değiştirecektir.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI