Salı, Nisan 16, 2024

Ekonomide ağrısız çıkış yok bu günlere bir gecede gelinmedi

Türkiye’de ekonomide yaşanılan zor dönem AKP’nin yıllar önceki icraatından başlayan bir sürecin sonucu. Bu dönemin sebepleri mali yönetimin israfı ve yanlış ekonomi politikaları. Liberal Demokrat Parti eski genel başkanı Cem Toker yazdı.

Dünyanın 196 ülkesinden ekonomik göstergelerle ilgili ayda 20 milyondan fazla veri toplayıp, derleyen ve yayınlayan “TRADING ECONOMICS” adında ve internet adresi tradingeconomics.com olan bir site var.

Ülke ekonomileri ile ilgili tüm rakam ve göstergelere bu siteden erişmek mümkün.

Bu site ve Dünya Bankası verileri gibi diğer ekonomi kaynaklarına göre, son aylarda Türkiye gıda fiyatlarındaki artış oranı itibariyle Zimbabve, Lübnan ve Venezuela’dan sonra dünyada 190 küsur ülke arasında 4. sırada bulunmaktadır.

AKP iktidarının sözcüleri, haftanın bazı günleri tüm dünyada bu sorunun yaşandığını bahane olarak öne sürerlerken, bazı sözcüleri haftanın diğer günleri istifçileri, stokçuları, esnafı, iş dünyasını zincir marketleri suçlayarak vatandaşın önüne günah keçisi olarak atmaktadır.

“Gıda enflasyonu” AKP sözcülerinin ve yandaşlarının dediği gibi tüm dünyada bir sorun ise, Türkiye’de %95 civarında olan bu oran komşularımız Azerbaycan’da neden %19, Gürcistan’da %16, Yunanistan’da %15, Irak’ta %6, Ermenistan’da %12 civarında seyretmektedir?” sorusunu toplum ve fikir liderleri ekonominin sorumlularına yöneltmelidirler.

Ülke ekonomileri bir günde çökmezler. Yanlış politikaların faturası yıllar içerisinde ve kesin olarak vatandaşın önüne gelir.

Bundan 9 yıl önce dünyaca ünlü yatırım, finans kurumu Morgan Stanley, Türk ekonomisini dünyadaki en kırılgan 5 ekonomi içinde en kırılgan olanı diye uyarırken, Türkiye’yi yöneten zihniyet “trilyonluk Mercedes bizim için çerez parasıdır” deyip, “itibardan tasarruf olmaz” gerekçesiyle vatandaşın vergilerini har vurup harman savuruyordu. Türkiye’yi ve ekonomisini öyle bir zihniyet yönetiyordu ki, AKP kurucularından Burhan Kuzu bile bir TV kanalında “devlette öyle bir israf var ki anam anam anam” diyerek, Bülent Arınç ise “devletteki israfı bitirsek milletten vergi almamıza gerek kalmaz” diyerek çarpıklığı gözler önüne seriyorlardı.

Demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden şeffaflık ve hesap verilebilirlik de yeni rejimde rafa kalkıyor. Sayıştay raporlarının Mecliste tartışılması, usulsüzlüklerin TBMM’de tartışılması bile “kurumsal saygınlık” gerekçesi ile RTÜK’ten uyarı ve tehdit alabiliyordu.

“Deprem vergilerimiz nerede, nereye harcandı” sorusuna Erdoğan rahatlıkla “nereye gerekiyorsa oraya harcandı, hesap verecek vaktimiz yok” diyerek geçiştiriyordu.

2013 sonrası net olarak ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları, ardından gelen darbe girişimi ve sonrasında geçilen OHAL uygulamaları, şaibeli bir referandumla gelen rejim değişimi, S-400 alım inatlaşması, Rahip Bronson olayı sonrası Trump’tan gelen “ekonomini mahvederim” tehditleri ve CAATSA yaptırımları bugün yaşadığımız ekonomik sefaletin yollarına taşları döşedi.

Türk ekonomisi, parası dünyada en çok değer kaybeden paralarda ilk sırayı alacak, en yüksek enflasyonda 190 küsur ülke arasında ilk 6’ya girecek kadar kötü performans gösteriyordu.

Yabancı yatırım gelmediği gibi, yerli yatırımcı da yatırımlarını durduruyor, parasını yurt dışına kaçırıyor, Türkiye’yi kurak bir tarlaya dönüştürüyordu.

Tek adam rejiminde, tek adam, seçmen tabanına şirin görünmek için “politika faiz oranlarına” takmış, yüksek enflasyon ile mücadele de AB, ABD, İngiltere, hatta Zimbabve bile faiz arttırırken, Erdoğan kendisine bağladığı Merkez Bankası başkanlarını “söz dinleyenini bulana kadar” değiştiriyor, yatırım ve üretim artacak bahanesiyle faizleri tek haneye çektiriyordu. Bugün parasını bir yıl bankaya yatıran kişi, bir yıl sonra enflasyon karşısında o parasının pul olacağını görüyor, alternatif yatırıma veya tüketime yöneliyordu.

Bugün Türkiye’de yaşanan kriz bence ekonomik bir kriz değildir. Yukarıda saydığım komşularımızın ekonomileri Covid ve Rusya-Ukrayna savaşından ne kadar etkilendiyse, Türk ekonomisi de en fazla o kadar etkilenmeliydi.

Sorunun temelinde, yeni rejim sonrası ortaya çıkan hukuksuzluk, yolsuzluk, rüşvet, keyfi yönetim, liyakatsizlik, belirsizlik, her kararın aniden tek adam tarafından alınmasının getirdiği rejim krizinin ekonomiye yansıması yatmaktadır.

Ülkede sermaye için öylesine bir belirsizlik ve güvensizlik vardır ki, yerli ve yabancı sermaye Türkiye’de yatırım yapmayı reddetmektedir.

Sorunun temelinde, yeni rejim sonrası ortaya çıkan hukuksuzluk, yolsuzluk, rüşvet, keyfi yönetim, liyakatsizlik, belirsizlik, her kararın aniden tek adam tarafından alınmasının getirdiği rejim krizinin ekonomiye yansıması yatmaktadır.

Erdoğan birkaç ay önce iş dünyasına yaptığı konuşmada onlara mealen şu eleştiriyi getirmekteydi:

“İş adamı yatırım için ne ister? Düşük faizli kredi ister. Biz de bunu size getirdik, hâlâ yatırım yapmıyorsunuz!”

Oysa Erdoğan’ın anlamadığı iş dünyası düşük faizli krediden önce, güvenebileceği bir adalet sistemi ister önünü görebilmek ister hukuk devleti ister liyakatli insanlarca yönetilen güvenilir muhatap kurumlar ister.

Para birimi bir ayda %80 değer kaybedip, sonra bir gecede bankalar kapandıktan sonra %30-40 değer kazanan ülkeye yatırımcı haritada bile bakmaz.

Nitekim Zürih merkezli dünyanın en büyük finans ve yatırım kuruluşlarından UBS, bu oynaklıktan sonra “artık Türk ekonomisi ile ilgili öngörülerde bulunmayacağız. Yayınladığımız raporları da geri çekiyoruz” demek zorunda kalmıştır.

İngiltere’ye yatırımcı ve para aramaya giden Nebati, yaptığı sunumun sonunda “arkamızda bağımsız Türk adaleti, Anayasal güvenceler, teminatlar var” demek yerine “arkamızda Erdoğan var” diyerek, yatırımcının aradığı tüm hukuk, adalet, kurumsal güvencenin ülkede bulunmadığını kendisi itiraf etmiştir.

Sonuç olarak, girilen bu kısır döngüden Türk halkı daha da acı çekmeden çıkamayacaktır.

Kasada olmayan parayla EYT, emekli maaşlarına, asgari ücretlilere yapılacak zamlar, yarım milyon sözleşmeliyi daha kadroya alıp devlet memuru yapmak gibi seçim rüşveti olarak algılanan popülist, heybesi bomboş Noel Baba politikalarının getireceği devasa bütçe açığı, 2023’te enflasyonu daha da azdıracaktır.

Maaşlara zam yapmakla fakirlik ortadan kalksa, dünyada fakir ülke kalmazdı.

Bunu ben söylemiyorum. Ekonomi bilimi söylüyor.

Mesele market basma tiyatrolarıyla, piyasa oyuncularını hain ilan etmekle, Arap kabilelerinden, Rusya’dan gelecek 3-5 milyar dolarla çözülecek kadar basit değildir.

Mevcut zihniyet yanlışta ısrar ederse, Türk milleti 2023’te bulacağı çift haneli enflasyonu öpüp başına koymalıdır. Kanseri ağrı kesicileri ile tedavi edemezsiniz. Sadece birkaç saat ağrıyı dindirebilirsiniz.

Sandıkta ekilen cüzdanda biçilir ve biçilecektir.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI