Perşembe, Nisan 18, 2024

Ekonomi: AKP ile devam ederse ne olur, Altılı Masa ile devam ederse ne olur?

Eğer planlar kadar uygulama ve denetleme mekanizmaları da oluşursa (ki alınan kararlarla ilgili Türkiye’deki en büyük sorun uygulama ve denetlemedir) Altılı Masa’nın ekonomi, finans, istihdam politikaları başarılı olur.

Bu konuyu birçok başlıkta ele almak gerekecek. Ancak eğer Altılı Masa iktidara geçerse, hatırlatıcı olması için, geri dönüp okumam gerekecek bir yazı olacak sanırım. Çünkü ekonominin, AKP iktidarı devam ederse, nereye gideceği Altılı Masa iktidarında nasıl şekilleneceğine göre daha aşikâr.

Bu birçok başlığı istihdam, işgücü, liyakat, para politikası (amiyane tabirle faiz politikası), para piyasaları, sanayi, yatırım başlıkları altında ele alabiliriz ki ülkenin gelecek enflasyon ve büyüme görünümüne vakıf olalım.

Bu yazıyı yazdığım zamanların birkaç gün öncesinde uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poors, Türkiye’nin kredi notu görünümünü durağandan negatife düşürdü. Türkiye’nin kredi notu hâlâ B seviyesinde; yani yatırım yapılabilir seviyede değil.

Hatırlayalım; 2012 yılında Türkiye’nin kredi notu yatırım yapılabilir seviyeye yükselmişti. Gelecek iktidarın ilk hedeflerinden biri bu notu yine yatırım yapılabilir seviyeye çekmek olması gerekir ki bu istikrarlı, güvenilir bir ekonomi politikası ile mümkün olacaktır. Bu treni AKP kaçırmış görünüyor. Altılı Masa yakalar mı? Bir ihtimal var ancak hangi koşullarda? Bazılarını bu yazının sonlarına doğru sıralayacağım. Zira yatırım yapılabilir ülke notu kazanmak da kaybetmek de aşağıda anlayacağınız gibi zamana yayılan süreçte gerçekleşiyor.

2013 yılında tesadüfen Mısır ekonomisi hakkında araştırma yapma durumunda kaldığımda, ileride Türkiye ekonomi modelinin bu ülkenin ekonomisine yakınsayacağı gibi bir endişeye (ve hatta beklentiye) kapılmıştım. Uzunca bir süredir de AKP hükümeti döneminde ekonomiyi Mısır ekonomisine benzetiyordum ki bu konuyla ilgili bir çalışmayı bu sene akademisyenler Ümit Akçay ve Ali Rıza Güngen ele almış: https://www.ipe-berlin.org/fileadmin/institut-ipe/Dokumente/Working_Papers/ipe_working_paper_206.pdf .

Bu çalışma, otoriter rejimle yönetilen ülke olarak nitelendirilen Türkiye ve Mısır da büyüme trendini inceliyor. Bu ülkelerde, güçlenen otokrasi ile birlikte değişen ekonomik büyüme modeli ele alınıyor. Özellikle de büyüme modellerindeki değişimin iktidar kavgasına bağlanması gerçekten ilgi çekici. Makaleye göre Türkiye’de bu değişim daha çok Covid döneminde başlıyor.

Yani tam da Türkiye’nin yatırım yapılabilir seviyenin altına çekildiği dönemler. Ancak bu çalışma da daha da ilginç olan; eskiden gelişmekte olan ülke kategorisindeki Türkiye ekonomisini Hindistan, Brezilya, Çin, Güney Afrika gibi gelişmekte olan ülkelerle ya da Avrupa Birliği’ndeki doğu bloku ülkeleriyle karşılaştırırken, şimdi Mısır ekonomisi ile karşılaştırıyor oluşumuz olmalı.

Benim için çok şaşırtıcı değildi zira 2014 yılından beri Türkiye ekonomisindeki gidişatın Mısır’a doğru yelken açtığını maalesef izlemiştim, kötü bir modele doğru gidiyordu. Neden derseniz? Kurumsal yapılar, kurumsal yapıların işleyişi ülke ekonomisinde çok rol oynar ve işleyişte benzerlikleri görmeye başlamıştım. Zira Ümit Akçay ile Ali Rıza Güngen hocalar da yazdıkları akademik makalede iki ülkenin her ne kadar ihracat kapasitesi ve makroekonomik verileri birbirine benzemese de siyasi ekonomik gelişmelerin birbirine çok yakınsadığına ve otoriterliğin ikisinde de arttığına yer veriyor. Yönetimden, global sermaye akımları da etkileniyordu.

Güngen ve Akçay, 21. yüzyılı (içinde bulunulan bölümünü) üç periyoda ayırmış (Tablo 1) ve şaşırtıcı olmayan şekilde Türkiye’nin büyüme modeli bu bölünen üç dönemden sonuncusu olan 2014-2019 arasında değişiyor, çöküşe geçiyor. Durum, Mısır’da böyle değil ama Türkiye Mısır’a bu dönemde yakınsıyor. Tekrarlayalım: 2014-2019 arasında. Daha da kötüsü, uzun dönemli büyüme ve kalkınma için gerekli olan yatırımlar Türkiye’de Mısır’ın da gerisinde kalıyor. 2003-2008 yılları arasında yüzde 3,1 büyüyen yatırımlar 2014-2019 döneminde sadece yüzde 0,29 artıyor.

Tablo 1: 2003-2019 yıllarında Türkiye ve Mısır’da büyüme ve büyümenin alt kalemleri (%)

Türkiye Mısır
2003-2008 2009-2013 2014-2019 2003-2008 2009-2013 2014-2019
Büyüme oranı 6,23 5,62 4,29 5,47 3,20 4,45
 
İç talep 7,31 5,77 3,07 5,73 3,95 5,01
Hane hâlkı harcama 3,50 3,75 2,04 3,59 3,83 2,48
Kamu harcama 0,70 0,72 0,74 0,28 0,43 0,52
Yatırım 3,10 1,30 0,29 1,86 (-)0,31 2,00
Net İhracat (-) 1,06 (-) 0,17 1,18 (-) 0,82 (-) 0,42 0,04
İhracatın büyümede payı (-) 3,62 (-) 2,93 0,01 (-)5,65 (-)7,58 (-)10,89

Kaynak: OECD, Growth Models, Power Blocs and Authoritarianisms in Turkey and Egypt in the 21st Century,Ali Rıza Güngen, Ümit Akçay

Her iki ülkede de büyüme modelinde yaşanan bu değişim çok yavaş gerçekleşmiş, ani bir değişim olmamış. Her ne kadar bu akademik çalışma herhangi bir U-dönüşü olup olmayacağı belirsiz dese de aynı hükümet ve zihniyetle bırakın U-dönüşünü daha derin bir ekonomik darboğaz kaçınılmaz görünüyor.

Deprem felaketinden çıkış süreci ve İstanbul depremine karşı alınan önlemler de yukarıdaki tablonun Türkiye için geleceğini şekillendirir.

Buradan çıkış ise zihniyet ile olabilir.

Şimdi gelelim bundan sonra…

AKP, 2014 yılından beri ne para politikasını ne serbest piyasa dinamiklerini ne yatırım politikasını ne de kamu politikasını bilen bir görüntü vermedi, hatta bilmeyen bir görüntü verdi. Sonuç ortada; üstüne yönetilemeyen deprem felaketi eklendi.  Bu yoldan dönüşü AKP başaramaz.

 

CUMHUR İTTİFAKI DEVAM EDERSE…

AKP’nin istikrarlı bir faiz politikası olmadığı aşikâr, uzun dönemdir faizler üzerinde denemeler yapıyor. 2018 itibariyle iyice alevlenen bu denemeleri, şu anda görülen hiperenflasyonun başlıca nedenlerinden biri. Kimse, faiz politikasını düzeltmeyen bir AKP’nin ülkedeki yüksek enflasyon sorununu çözmek gibi bir sonuca ulaşmasını beklemesin. Bakalım nasıl bir faiz politikası izlemiş AKP?

Aşağıdaki grafikten daha önce belirttiğim gibi herhangi bir faiz politikası güdülmediği oldukça anlaşılır.

Grafik 1: TCMB 1 hafta vadeli repo faizi ve Yıllık Enflasyon (%)

Kaynak: TCMB

Grafikten Kasım 2013’den Temmuz 2018’e kadar düşük faizde ısrarın doğurduğu enflasyonu ve neticesinde yapılmak zorunda kalınan ani faiz artırımını (yüzde 24’e) ve Mayıs 2021’den sonra şahlanan enflasyonu izliyoruz.

Bu grafiğe; “AKP’nin ‘ara ara’ düşük faiz politikasında ısrarının enflasyon neticesi” gibi bir başlık da atabiliriz.

Serbest piyasa rejiminde piyasa faizleri daha farklı hareket ediyor, en azından piyasa dinamikleri önleyici bir faktör taşıyor. Ancak AKP, 2014 yılından beri ne para politikasını ne serbest piyasa dinamiklerini ne yatırım politikasını ne de kamu politikasını bilen bir görüntü vermedi, hatta bilmeyen bir görüntü verdi. Sonuç ortada; üstüne yönetilemeyen deprem felaketi eklendi.  Bu yoldan dönüşü AKP başaramaz.

AKP, eğer iktidarda kalırsa farklı ekonomi politikaları izlemeye çalışacaktır elbette. Anlaşılan o ki, deprem yaşanan bölgede inşaatları artırarak (o binaların kimlere ihale edildiği hakkında ciddi bir bilgi de yok), ihracat-ithalat yolu ile, üretmeyen, tarımdan uzak bir politika ile on yıllarca düşük büyüme ve yüksek enflasyon tuzağında sürünen bir ekonomi ağı oluşacak.

Ancak sefer sadece bu sonuçlarla da kalmayacak, ekonomi politikasına bakış açısının değişmemesi neticesinde tüm bankacılık ve kurumsal düzenin de değişmesi gerekecektir.

Altılı Masa’nın 30 Ocak 2023 Ortak Politikalar Mutabakat Metninde; “ekonomi, finans, istihdam” başlığı altında gördüklerimiz iddialı hedefler ve bunlar acı reçetesiz olmaz ancak mevcut global konjonktürde hızlı sonuç verir.

ALTILI MASA İKTİDARINDA NE OLUR?

Altılı Masa’da, Türkiye’nin ekonomide başarı hikâyesi yazdığı 2002-2010 yıllarında (enflasyonun yüzde 80’lerden yüzde 5’lere gerilemesi, Türkiye’nin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyeye yükselmesi, büyüme oranının yüzde 10’lara ulaşması vb. ) önemli bakanlıklarda bulunmuş isimler yer alıyor.

O dönemlerde ekonominin başında bulunan isim Ali Babacan, 2002-2015 yılları arasında ekonomi ve dışişleri bakanı olarak görev almıştı. Yine Ahmet Davutoğlu da aynı dönemlerde Dışişleri Bakanı olarak bulunmuştu. Bu ismin altılı masada söz sahibi olması; keza hem özel sektörde hem de kamu alanında finansal piyasalara oldukça hâkim Serkan Özcan’ın, Kerim Rota’nın, Ömer Fırat Gencal’ın ve akademisyenlerin (Selin Sayek Böke, Hurşit Güneş, vb) bulunması ekonomi politikaları açısından gelecek vadediyor.

Bu isimlere aşina olan Avrupa ve ABD finans sektörü, odağı yine Türkiye’ye çok hızlı döndürür. Her ne kadar ilk başta bu sıcak para akışında bir artışa sebep olacakmış gibi görünse de doğru politikalarla doğrudan yatırımı körükleyecek bir altyapı oluşabilir ülkede. Bu yılın başında Altılı Masa’nın 30 Ocak 2023 Ortak Politikalar Mutabakat Metninde; “ekonomi, finans, istihdam” başlığı altında gördüklerimiz iddialı hedefler ve bunlar acı reçetesiz olmaz ancak mevcut global konjonktürde hızlı sonuç verir.

Bu mutabakat metninde, kayda değer kararlar alındığını görüyoruz. Deprem felaketi öncesi açıklanan bir metin olduğu için depreme yönelik planlar ve önlem planı yer almıyor, en kısa sürede açıklanması gerekir. Bu metinde kayda değer alınan kararlardan en çarpıcıları arasında, Merkez Bankası’nın Ankara’ya geri taşınması var.

Bu konu kurumsal sağlamlık açısından tutun yerel para biriminin değerine kadar birçok açıdan önemli idi. Burada alınacak bir aksiyon önem taşıyacaktır. Merkez Bankası’nın saygınlığını ve işlevselliğini tekrar kazanmasını sağlayacaktır. Bütçe ve kamu harcamaları tarafında uzun zamandır CHP’den duyduğumuz yapıcı yaklaşım mutabakat metninde de yer alıyor.

Altılı Masa’nın, işsizlikle mücadele konusunda da kapsamlı bir planı var. Girişimciliği desteklemesinin yanında burada destek vereceği sektörlerin de daha çeşitli olacağını düşünüyorum.

Metin, enflasyonun iki yıl içinde tek haneye ineceği öngörüsünü veriyor. Kişi başına milli gelirin (dolar cinsinden, beş yılın sonunda) iki katına çıkmasının hedeflendiğini söylüyor. Bu hedefler, belirttikleri politikalarla, gerçeklikten uzak hedefler değil ancak sanayi politikası ve deprem bölgesinde yapılacaklar önem taşıyor.

Altılı Masa’nın, işsizlikle mücadele konusunda da kapsamlı bir planı var. Girişimciliği desteklemesinin yanında burada destek vereceği sektörlerin de daha çeşitli olacağını düşünüyorum. Ortak politikalarda da turizm, ulaştırma, haberleşme, dağıtım, medya, oyun, e-ticaret, emlak sektörleri için yeni iş modelleri ortaya çıkacaktır. Burada İŞKUR’un kurumsal yapısının güçlendirmesi de önem taşıyor.  Keza yapay zekâ teknolojisinden faydalanma ve kadın işgücü bu dönemde artacaktır.

Eğer planlar kadar uygulama ve denetleme mekanizmaları da oluşursa (ki alınan kararlarla ilgili Türkiye’deki en büyük sorun uygulama ve denetlemedir) ekonomi, finans, istihdam politikaları başarılı olur.

Öncelikle finansal piyasalarda görülebilecek olumlu ivmenin zamanla ekonomiye yerleşmesi için mutabakat metnine göre hareket edilmesi önem taşıyacak. Buna uyulmasını ancak takip ile öğrenebileceğiz ancak en azından elimizde bu yönde kararlarını gördüğümüz bir önerge var.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI