Çarşamba, Nisan 24, 2024

Dünyanın en güçlü ordusu

Esat Daşdemir

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Almanya, Fransa, İngiltere… hiçbiri bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’ni geçemez. Tüm dünyanın en güçlü ordusu Türkiye Cumhuriyeti’ndedir. Üstelik bizim ordumuz hem nitelik hem nicelik bakımından diğer ülkeleri geride bırakmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2021 yılı ilk dönemi itibariyle 4.276.000 kişinin bulunduğu bu orduda 1.130.000 kişi yüksek öğrenim mezunudur. Bu ordu, işgücündeki oranı %13’leri aşan işsiz ordusudur. Şimdi böyle bir ordumuz varken, nasıl olur da yurtdışına askerimizi göndermeyiz? ABD’de işsizliğin en yüksek olduğu dönemlere bakınız. Bu dönemler ya bir ekonomik buhran ya da savaş ile kapanış yaptı.

İstiklal Marşı’mız “Korkma” sözü ile başlar. İşgal döneminde bile korkmayan gençlerimizin ne yazık ki günümüzde korkmama gibi bir şansları bulunmadığını düşünüyorum. Nitekim StratejiCo ve Era adlı kamuoyu şirketlerinin yaptığı Koronavirüs Gündem Araştırması sonuçlarına göre insanların korona virüsten çok işini kaybetmekten korktuğu sonucuna varılmış.

İŞSİZLİK ORANLARI DOĞRU MU?

Ne yazık ki ülkemizde iş bulmak kadar işsiz sayılmak da oldukça zor. Öncelikle soruyu yanıtlamak isterim; evet işsizlik oranları doğru. Ancak işsizliğin tanımında önemli sorunlar bulunuyor. TÜİK’e göre işsiz sayılmak o kadar kolay değil. Yani işsiz yurttaşımızın, işsiz sayılması için de ayrı bir çaba harcaması gerekiyor. Öyle her işsizi işsiz sayamayız! TÜİK’e göre işsiz sayılabilmek için 4 hafta içerisinde aktif iş arama kaynaklarından iş arayışında bulunmuş ve 2 hafta içerisinde iş başı yapacak durumda olmalısınız. Ancak araştırmalar göstermektedir ki, uzun dönem işsiz kalan bireyler iş arayışlarını durdurmaktadır. Bu nedenle işsizlik sorununun uzun dönem devam etmesi durumunda, TÜİK’in tanımıyla işsizlik oranları düşerken umudunu yitirmiş işsizlerin sayısı artmaktadır.

İşsiz sayısındaki belirsizlik nedeniyle, akademik araştırmalarda daha çok istihdam verisi kullanılır. İstihdam oranı en yalın tanımıyla çalışan nüfusun kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfusa oranıdır. Bu nedenle daha nesnel sonuçları yansıtma şansı bulunmaktadır.

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM ORANININ BİRLİKTE DÜŞMESİ NE ANLAMA GELİYOR?

Sağlıklı bir veri setinde işsizlik azalırken, istihdamın artması beklenir. Ancak TÜİK’in yayınladığı verilere bakıldığında işsizlik ve istihdam oranlarının “anca beraber kanca beraber” diyerek, aynı anda düştükleri görülmektedir. 12 Temmuz 2021’de yayımlanan TÜİK haber bültenine göre nisan ayında %44,2 olan istihdam oranı mayıs ayında %43,8’e ve işsizlik oranı %13,8’den %13,2’ye düşmüştür. Bu düşüşü anlamak için işgücüne katılım oranına bakmak gerekir. Bu oran nisan ayında %51,3’ken mayıs ayında %50,5’e düşmüştür. İşgücüne katılım oranındaki düşüşün nedeni; bir türlü çözülemeyen işsizlik sorunun işgücü piyasalarında kalıcı duruma gelmesine işaret eder. İş bulamayan gençler artık 2. hatta 3. üniversiteleri okuyarak, belki de hiçbir zaman kullanamayacakları diplomaları biriktirmektedir. Maalesef eğitim sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni inşaat sektörü olmaya adaydır.

HANGİ SORUN: ENFLASYON MU, İŞSİZLİK Mİ?

İktisadi literatürde yer alan Phillips Eğrisi, işsizlik ile enflasyon arasındaki ters ilişkiyi ortaya koymaktadır. Gelin görün ki bir iktisat teorisi daha Türkiye ekonomisini açıklayamaz duruma gelmiş ya da getirilmiştir. Normal bir ekonomide iktisat politikası, çözülmesi gereken sorunlar arasında tercih yapar; örneğin enflasyonu umursamayan ekonomiler, işsizlik oranlarını düşürme fırsatı bulur. Ancak bizim böyle bir seçim hakkımızın olmadığı açıktır. Şu an itibariyle izlenebilecek en sağlıklı yol ekonomimizdeki kök sorunu tespit edip, buna yönelik çözüm üretmemizdir. Ne yazık ki politika yapıcılar hala kök sorunun enflasyon mu yoksa faiz mi olduğunu tartışmaktadır. Oysa kök sorun işsizliktir. TÜİK’in işgücü istatistiklerine göre Mayıs 2021’de atıl işgücü oranı %27’nin üzerindedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli üretim kaynağı olan işgücünün %27’si kullanılamamaktadır. Kaynakların etkin kullanılmadığı bir ekonomide sorunların çözümü mümkün değildir. Nitekim ABD’nin para politikalarını icra eden Federal Reserve (Fed)’ün amacı bizdeki gibi yalnızca fiyat istikrarı değildir. Fed’in öncül amacı tam istihdam düzeyinde işgücünün çalışmasıdır. Fed, fiyat istikrarı amacını koruyarak krizleri aşamayacağını 1929 Büyük Buhranı ile görmüştür.

ÇÖZÜM ÖNERİ

İyi bir yazının tespit ile birlikte çözüm önerileri içermesi de beklenir. Bu bağlamda işsizlik sorunu için çözüm önerileri aşağıdaki gibi sıralanmıştır.

  1. Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu işsizliktir. Yüksek faiz ve enflasyon sorunları, atıl durumda kalan işgücü ve diğer kaynaklarının kullanılamaması ile ortaya çıkmıştır. Öncelikle bu durum politika yapıcılar tarafından kabul edilmelidir.
  2. Sıcak para akımları ve yabancı yatırımlar Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik sorunlarına çözüm olmayacaktır. Dolayısıyla Tanrıya dua eder gibi yabancı yatırımcıya el açmak doğru değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, sorunu iç dinamiklerinde araması -pek aramasına da gerek yok aslında- ve çözümünü yine kendi olanakları ile sağlamaya çalışması gerekmektedir.
  3. Özellikle mülteci ve sığınmacı akınları gıda ve temel tüketim mallarında enflasyona neden olmaktadır. Devlet, bu akınların önüne geçemeyecekse merkezi otorite ya da yere yönetimler vasıtasıyla yüksek ölçekli tarım ürünü üretimine girmelidir. Aksi halde emek yoğun yapılan küçük ölçekli tarımsal üretim, artan talep ile baş edemeyecektir. Bu durumda gıda ihracatı düşecek -ithalatı artacak- ve döviz kurları yükselecektir. Yüksek kurlar ithal tüketim ve ara mallarının fiyatlarında artış demektir. Dolayısıyla kur geçişkenliği nedeniyle, enflasyon artacak; imalat sanayide üretim maliyetleri yükselecektir. Bununla birlikte gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle asgari ücretin daha çok artırılması gerekecektir. Sonuç olarak tarımsal alanda yetersiz üretim, imalat sanayiye maliyet olarak yansıyacaktır.
  4. Dört temel üretim kaynağı vardır. -Emek, sermaye, toprak, girişimci- Türkiye Cumhuriyeti bu üretim kaynaklarından emek ve toprak kaynaklarını atıl olarak kullanmaktadır. Devletin ekonomi politikası, öncelikle atıl kullanılan bu kaynakları tam kapasite kullanmaya yönelik olmalıdır. Bu iki üretim kaynağını yoğun olarak kullanan sektör tarım sektörüdür. Dolayısıyla tarıma yapılan verimli ve doğru yatırımlarla tam istihdam çalışma düzeyine ulaşmak mümkündür.
  5. Tarım sektörü düşük bütçelerle, yüksek ölçekli üretimin yapılabileceği bir sektördür. Dolayısıyla devletin tarımsal alanda sermaye yoğun, yüksek ölçekli üretim faaliyetlerine kaynak ayırması gerekmektedir.
  6. Keynesyen yaklaşıma göre işsizlik sorunu kısa sürede çözülmez ise yapısal bir sorun haline gelecek ve doğal işsizlik oranları yükselecektir. Dolayısıyla politika yapıcıların ellerindeki tüm kaynaklar ile bu soruna odaklanması gerekmektedir.

—-

EKLER

EK 1: Derslerimde işsizlik verilerini anlatırken bazı öğrencilerimden kaçak işçi dahil olmadığı için oranların olduğundan yüksek olduğu yorumunu alıyordum. Bu tespitler anketlere göre belirli bir örneklem üzerinden oranlanarak tespit edilmektedir ve anket sorularında “sigortanız var mı” gibi bir soru bulunmamaktadır. Dolayısıyla sigortasız çalışanlar da istihdam oranına dahildir, işsiz olarak gösterilmemektedir.

EK 2: TÜİK’e göre işsizliğin tanımı şöyledir: “İşsiz: Referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan kişilerden iş aramak için son dört hafta içinde aktif iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kurumsal olmayan çalışma çağındaki tüm kişiler işsiz nüfusa dahildir.” Aktif iş arama kanalları da belirlenmiştir. Aktif iş arama kanalları şunlardır: “Aktif iş arama kanalları şunlardır: a- Doğrudan bir işverene başvurma, b- Eşe, dosta ricada bulunma c-İŞKUR’a başvurma d- Özel istihdam ofislerine başvurma e- Gazete, dergi, internet aracılığıyla iş arama f- Gazeteye iş ilanı verme veya cevaplama g-Online CV paylaşma veya güncelleme ğ- Sözlü ya da yazılı iş sınavına/mülakata girme h- Kendi işini kurmak için hazırlıklar yapma”

EK 3: İstihdam verileri hesaplanırken oranlama işlemi kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfusa bölünerek yapılır. TÜİK’ göre bunların tanımlamaları şöyledir: “Kurumsal Olmayan Nüfus Üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane), huzurevi, özel nitelikteki hastane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında kalan nüfustur. Kurumsal Olmayan Çalışma Çağındaki Nüfus Kurumsal olmayan nüfus içerisindeki 15 ve daha yukarı yaştaki nüfustur.”

EK 4: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)’nın amacı fiyat istikrarıyken, Fed’in amacı tam (maksimum) istihdam, fiyat istikrarı ve ılımlı uzun dönem faiz oranlarıdır.


Akademisyen Esat Daşdemir, 1994 yılında İstanbul’da doğdu. Lisans eğitimini Bülent Ecevit Üniversitesi İktisat Bölümünde yaptıktan sonra Marmara Üniversitesinde aynı alanda yüksek lisans eğitimine başladı. Yüksek lisans tez dönemini, yedek subay olarak yerine getirdiği askerlik göreviyle birlikte tamamladı. Aynı yıl İstanbul Üniversitesinde doktora eğitimine başladı. İstanbul Gelişim Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak kariyerine devam eden Esat Daşdemir tezini Prof. Dr. Halil Tunalı’nın danışmanlığında şirketlerin kâr payı dağıtımı ve vergi suçları üzerine yazmaktadır. Çalışma alanı gelir dağılımı, iktisadi büyüme ve kalkınma konuları üzerinedir.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER