Cumartesi, Nisan 20, 2024

Dr. Mustafa Peköz yazdı | Suriye’de çatışmasızlık bölgeleri ve Ankara’nın çaresizliği

Ankara’nın, Moskova karşısında tek başına bir hareket planı çıkartması artık pek mümkün görünmüyor. Erdoğan, ‘çatışmasızlık’ bölgelerini doğru gördüğünden değil Putin önerdiği için kabul etmek zorunda kaldı.

Suriye’deki askeri ve politik denklemin dışına düşen Ankara’nın önerileri ne Moskova ne de Washington tarafından kabul görüyor

Putin, Suriye’deki askeri ve politik gelişmeleri dikkate alarak dört bölgeyi kapsayan bir çatışmasızlık planını öncelikli olarak Trump’a önerdi. ABD savaş uçaklarının Suriye hava üssünü vurmasıyla başlayan gerginlikten sonra ilk kez ABD ve Rusya arasında Suriye için önerilen yeni bir proje üzerine resmileştirilmemiş bir anlaşma sağlandı. Suriye’nin dört bölgesinde uygulanmak istenen ‘çatışmasızlık’ projesinin neyi içerdiği hiç şüphesiz ki önem arz ediyor.

Moskova, İran ve Şam ile görüşüp projenin askeri ve politik sonuçları üzerinde ortak bir anlaşma sağladıktan sonra bu öneriyi uluslararası kamuoyuna sundu. Erdoğan’ın Soçi ziyaretiyle bir bakıma Türkiye’ye dikte edilen ‘çatışmasızlık’ bölgeleri ne anlama geliyor? Bunun pratik yansıması nasıl olacak? Hangi örgütlerin bulunduğu bölgeler bu sürece dâhil olacak?

Suriye’de harita üzerinde gösterilen kırmızı bölgeler rejimin, sarı renkler PYD’nin, siyah bölgeler IŞİD’in ve yeşil renkler El Nusra merkezli Radikal İslamcı Örgütlerin bulunduğu alanlardır. İki yıl önce İslamcı örgütlerin hâkimiyet alanına giren yeşil ve gri bölgeler, Suriye’nin topraklarının yaklaşık % 60’ını oluşturuyordu. Bugünkü somut verilere bakıldığında siyah ve yeşil alanların hızla daraldığı rejimin ve PYD denetiminde olan bölgelerin ciddi oranda arttığı söylenebilir.

SURİYE’NİN BELİRLEYENİ ERDOĞAN DEĞİL ESAD VE KÜRTLER

Suriye’de askeri ve politik denklemi belirleyen iki güç var: Esad rejimi ve PYD merkezli Kürtler. PYD/YPG Rakka’ya yönelik geliştirdiği askeri operasyonlarla merkez üs olurken, Esad rejimi İdlip’i kuşatmaya alan askeri stratejisini hızla uygulamaya koyuyor. Suriye bir bakıma Güney ve Kuzey olarak ikiye bölünmüş bulunuyor. Burayı kontrol eden güçler olarak PYD ve Esad rejimi, önümüzdeki süreçte politik çözüm için masaya oturacaklardır.

Suriye’deki askeri ve politik denklemin dışına düşen Ankara’nın önerileri ne Moskova ne de Washington tarafından kabul görüyor. AK Parti iktidarı özellikle Rojava bölgesinde askeri ve politik istikrarsızlığı geliştirmeye çalışıyor. Rojava’nın belirli bölgelerine ve Şengal’e yönelik yapmış olduğu hava saldırısıyla kendisinin de sahada olduğunu ve özellikle Rojava’da özerk yönetime izin vermeyeceğinin mesajını vermek istedi. Peki, Ankara’nın bu hamlesi etkili oldu mu? Çok net olarak söyleyebiliriz ki; Ankara ciddi bir hata yaptı ve Suriye’deki askeri ve politik gelişmelerin dışında kalmasının çok ötesinde, ABD-Rusya-PYD arasında tahmin edilenden çok daha güçlü bir ittifakın oluşmasına yol açtı. ABD ve Rusya askeri birlikleri Türkiye’nin sınır bölgelerine yerleştirildi. Özellikle YPG ile aynı safta yer alarak Türkiye’ye önemli mesajlar verdiler. Bölgede ABD-Rusya rekabeti olmasına rağmen Suriye’de tersine Türkiye’ye karşı YPG’nin yanında yer alarak, askeri ittifakı kiminle yapacaklarını böylelikle netleştirmiş oldular.

YPG’YE KARŞI HAVA OPERASYONLARININ SONU

Ortaya çıkan sonuç çok net ve belirgindir: Rejimin artan askeri ve politik ağırlığına karşı denge oluşturabilecek tek güç olarak gösterilen ve asker sayısı 80 bine ulaşan YPG, ABD tarafından doğrudan ağır silahlarla donatılıyor ve destekleniyor. Türk ordusu, bundan sonra Rusya ve ABD tarafından müttefik düzeyinde desteklenen ve korunan YPG/YPJ askeri güçlerine karşı herhangi bir hava operasyonu ve kara saldırısı yapamaz. Böylelikle Türkiye’nin hava operasyonu tersten önemli bir işlev gördü ve YPG’nin askeri pozisyonu çok daha belirginleştirdi.

Suriye’de hâkimiyet alanını genişleten Rusya’nın, uluslararası kamuoyuna sunduğu ‘çatışmasızlık’ bölgeleri oluşturulması önerisi öncelikli olarak Ankara tarafından kabul gördü. Dahası Putin, hazırlanan planı, Soçi’de Erdoğan’a dikte etti. Şunu net olarak ifade etmek gerekirse Ankara’nın artık net bir Suriye politikası bulunmuyor. Dengelere göre hareket etmek zorunda kalıyor. Ancak Moskova karşısında tek başına bir hareket planı çıkartması da artık pek mümkün görünmüyor. Erdoğan, ‘çatışmasızlık’ bölgelerini doğru gördüğünden değil Putin önerdiği için kabul etmek zorunda kaldı.

ANKARA’NIN ROLÜ VE BEKLENTİSİ

Peki, Putin-Trump ikilisi tarafından onaylanan ve Erdoğan tarafından kabul edilmek zorunda kalan dört bölgeyi kapsayan ‘çatışmasızlık’ planı neyi ifade ediyor?

Plan, öncelikli olarak Moskova-Tahran-Şam hattında yapılan bir kısım toplantılar sonucu netleştirildi. Astana toplantısında ‘çatışmasızlık bölgeleri’ planının garantör devletleri olarak Rusya, İran ve Türkiye tarafından kabul edilmesi, özellikle Ankara’nın ciddi yükümlülük altına sokulmasıdır. Aynı şekilde Suriye’de Rusya ile sorun yaşayan ABD Başkanı bu planı desteklediğini açıklayarak çözümden yana olduğu mesajını verdi. Ankara’nın ‘çatışmasızlık bölgeleri’ planına dâhil olmak istemesinin arka plandaki faktörlerinden biri de, askeri ve politik olarak çok ciddi oranda zayıflayan Radikal İslamcı Örgütlere nefes aldırmak, özellikle askeri olarak kendilerini toparlayacak olanaklar yaratmaktır. Aynı şekilde yakında başlayacak olan İdlip operasyonunun askeri ve politik sonuçlarından olumsuz yönde doğrudan etkilenecek tek güç Türkiye olacağı açıktır. Çatışmasızlık önerisiyle İdlip operasyonunun geciktirilmesini düşünerek avantaja dönüştürme hesabı yapıyor.

ÇATIŞMASIZLIĞIN SINIRLARI

Şam’ın Guta ve Dera bölgesi, İdlip’i çevreleyen, Lazkiye, Halep ve Hama çevresinde rejim tarafından kuşatılan ve esasen bir tehlike olmaktan çıkmış bazı kasabalar, Humus’un kuzeyi ‘çatışmasızlık’ bölgeleri olarak ilan edildi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından ‘terörist’ görülen IŞİD ve El Nusra gibi radikal örgütlerin kontrol ettiği alanlar ise ‘çatışmasızlık’ bölgelerine dahil değil. Bu örgütlere karşı askeri operasyonlar devam edecek. Örneğin, Radikal İslamcı Örgütlerin denetiminde olan kuzey Hama’daki bazı bölgeler, Rusya ve rejim güçlerinin çok kapsamlı saldırısıyla karşı karşıyadır.

PYD kontrolünde bulunan bölgelerin bütünüyle ‘çatışmasızlık bölgeleri’ kapsamının dışında tutulması, Rusya’nın çok bilinçli olarak tercih ettiği bir taktik plandır. ‘Çatışmasızlık’ bölgelerine dahil edilen ve esasen stratejik yenilgi içerisinde olan İslamcı örgütlerin kısmen denetim altında tuttuğu alanlar ile Suriye’de stratejik dengeleri belirleyen PYD-YPG’nin kontrolünde olan bölgeler bütünüyle birbirinden tamamen farklıdır. Radikam İslamcı Örgütler öncelikli olarak tasfiye edilmesi gereken güçler olarak değerlendirilirken, Ankara’nın bütün çabasına rağmen Suriye’de stratejik dengeleri belirlemede önemli bir rol üstelen ve IŞİD ile savaşan tek önemli güç olan PYD, politik çözüm sürecinin en önemli aktörü olarak ön plana çıkıyor. Bu bakımdan ‘çatışmasızlık bölgeleri’ planı İslamcı örgütlerin tasfiyesinin bir aracı olarak değerlendirilirken, PYD ise tersine sorumlulukları artan bir güç olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’nin de onaylamak zorunda kaldığı, Halep doğusundaki ‘çatışmasızlık’ bölgelerinin kontrolünde YPG sorumluluk alabilir. Ayrıca ‘çatışmasızlık’ bölgelerinin oluşturulması ile Türkiye’nin ısrarla önerdiği ‘güvenlikli bölge’ tezinin hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Ankara’nın önerdiği ‘güvenlikli bölge’ tezi, bütünüyle Rojava sınırları içerisine odaklanırken, Rusya’nın uygulamaya koymak istediği ‘çatışmasızlık’ bölgeleri, PYD’nin kontrol ettiği sınırlar dışında kalan yerlerden oluşuyor.

ANKARA’NIN ETKİSİNİ ZAYIFLATMA PLANI

Astana görüşmelerinin bütün aşamalarında Radikal İslamcı Örgütlerin sorumluluğunu üstlenen Ankara’nın ‘çatışmasızlık bölgeleri’ sürecinde de aynı görevi üstlenmiş olması, uluslararası ilişkilerde İslamcı örgütlerle olan bağının tescil edilmesi anlamına gelir. Bu sürecin dikkat çeken bir başka noktası da, AK Parti iktidarının Radikal İslamcı Örgütler üzerindeki etkisinin zayıflamaya başlamasıdır. Örneğin, Suriye’de savaşın içinde olan Radikal İslamcı Örgütlerin temsilcilerinin İran ve Hizbullah faktörü nedeniyle ‘çatışmasızlık bölgeleri’ planına dâhil olmayacaklarını çok net bir şekilde ifade edip toplantıyı terk etmeleri, Türkiye’nin özellikle Rusya karşısındaki etki gücünü kıracak olan bir faktördür.

Peki, ‘çatışmasızlık’ planının başarılı olma olasılığı var mı? Bu soruya olumlu yanıt vermek oldukça zordur. ‘Çatışmasızlık’ bölgelerinin oluşturulmasının pratik bakımdan uygulanabilirlik şansı tahmin edilenden çok daha zayıftır. Bu bakımdan planı kabul ettiğini açıklayan Esad’ın ve PYD/YPG’nin bu plana özel bir misyon yükleyeceklerini pek sanmıyorum. Suriye’de politik sürecin dönüm noktasını ‘çatışmasızlık bölgeleri’ planı değil, Rakka ve İdlip savaşının sonucu belirleyecektir. Rakka ve İdlip savaşlarının kazanılması Astana görüşmelerini anlamsızlaştıracağı gibi ‘çatışmasızlık bölgeleri’ planı da fiilen sona erer. Bu bakımdan, Suriye’de İdlip ve Rakka merkezli savaş kesintisizce devam edecektir. Sonrası PYD’nin politik çözüm masasında aktif olarak yer aldığı yeni bir süreç başlayacaktır.

[Bu yazı ilk olarak Sendika.Org’da yayımlanmıştır.]

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER