Perşembe, Nisan 25, 2024

Devri sabık

1950 senesinin 22 Mayıs’ında Adnan Menderes hükümeti kurma görevini aldı. Ardından 28 Mayıs’ta şu önemli açıklamayı yaptı: “Hiçbir zaman iktidarı aldık diye yeni kanunlar yapıp bunların hükümlerini makabline teşmil etmek (geriye dönük genişletmek) suretiyle bir nevi ahzi sar (öç almak) etmek yoluna da asla gitmeyeceğiz. Devri sabık yapmak niyetinde değiliz.

1950 yılı, kurulalı daha otuz sene bile olmamış Türkiye Cumhuriyeti için oldukça önemli bir yıldı. 1923’ten beri aralıksız ve bilfiil ülkeyi yöneten CHP, iktidarını uzun bir aradan sonra kurulalı henüz dört sene olmuş ana muhalefet partisi Demokrat Parti’ye bırakıyordu.

CHP, seçim yarışına girdiği ikinci genel seçimde iktidarı kaybetmişti. Gerek Mustafa Kemal zamanında gerekse de onun ölümünün ardından, çok partili siyasal sistem yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti için netameli bir konuydu. CHP, Mustafa Kemal zamanında onun tarihsel ve siyasi karizmasıyla bir şekilde tek parti iktidarını devam ettirebilse de İnönü kurucu liderin ölümünün ardından doğan boşluğu Milli Şef imajıyla ikame etmeye çalışıyordu. Milli Şef imajıyla ite kaka yürütülen tek parti otoritesi ise kritik 1950 yılında özgürlük ve demokrasi söylemleriyle iktidara gelen Demokrat Parti tarafından sona eriyordu.

1950 senesinin 22 Mayıs’ında Adnan Menderes hükümeti kurma görevini aldı. Ardından 28 Mayıs’ta şu önemli açıklamayı yaptı:

“Hiçbir zaman iktidarı aldık diye yeni kanunlar yapıp bunların hükümlerini makabline teşmil etmek (geriye dönük genişletmek) suretiyle bir nevi ahzi sar (öç almak) etmek yoluna da asla gitmeyeceğiz. Devri sabık yapmak niyetinde değiliz.”[1]

Adnan Menderes, iktidara gelen Demokrat Parti’nin amacının intikam almak ya da siyasi rövanş olmadığının altını çiziyordu. Hükümet daha çalışmaya bile başlamadan muhalefete güvence veriyordu. Adnan Menderes, bu konuşmasından yalnızca bir gün sonra mecliste hükümet programını okurken bir kez daha benzer bir vurgu yapacaktı: “Bir devri sabık yaratmak gibi meşum temayüllerin önlenmesi esaslarında azmimiz katidir.”[2] Böylelikle devri sabık terimi siyasi hayatımızda yer etmiş oldu. Adnan Menderes, yirmi seneyi aşan bir süre iktidarı elinde bulunduran ve ilk defa muhalefete geçen CHP’ye ısrarla güvence veriyordu.

Ancak Demokrat Parti’nin ilk günlerinden itibaren bürokraside başlayan tasfiyeler ve geçmişe yönelik araştırma önergeleri CHP’de devri sabık kuşkularını başlatmıştı. Adnan Menderes bu sefer de dönemin Zafer gazetesine verdiği demeç üzerinden bir mesaj verecekti muhalefete: “Biz Halk Partisinin değil, tek parti zihniyetinin ebedi düşmanıyız ve o zihniyeti bir daha kalkmamak üzere milletçe yere sermiş bulunuyoruz. Yolumuz geriye giden değil, ileriye giden yoldur.”

Demokrat Parti hükümeti amacının geçmişle hesaplaşmak değil, tek parti zihniyetinden arınmış bir Türkiye kurmak olduğunu birçok kere açıklayacaktı. Hükümetin ilk dönem uygulamaları da Türkiye’nin demokratikleşmesi için de anlamlı gelişmelere sahne oluyordu. Menderes her ne kadar ısrarla altını çizse de “devri sabık yaratmayacağız” söylemi bir yere kadar gerçekçi olabildi. Çünkü Türkiye’nin demokrat hükümeti ve demokrat başbakanı beş yıl sonra otoriter bir hâletiruhiyeye bürünecekti. Yani Menderes tarafından ısrarla altı çizilse de Türkiye bir devri sabıka sahne olmuştu. Bu Türkiye topraklarında ilk defa gerçekleşmiyordu ve bu rövanş geleneğinin başlatıcısı da kesinlikle Adnan Menderes değildi.

Osmanlının son dönemlerinde Abdülhamid’in istibdat rejimini gayri Müslim tebaa ile ortak bir eylemlilikle deviren İttihat ve Terakki 1908’de yarattığı çoksesli hürriyet rüzgarını sadece bir sene boyunca estirecekti.

Mustafa Kemal önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, ilerlemeci ve modernist uygulamalarını İttihatçı gelenekten alıyordu. Mustafa Kemal Türkiye’si ilk dönemlerinde ittihatçıları bir anlayış olarak her yerden silmek için elinden geleni yaptı. Yani Adnan Menderes’ten önce Türkiye zaten bir dizi siyasi rövanşa çoktan tanık olmuştu. Demokrat Parti’nin 27 Mayıs darbesiyle iktidardan indirilmesi ve ardından Adnan Menderes’in asılmasıyla siyasi rövanş geleneği Türkiye’de tepe noktasına ulaştı. Türkiye demokrasisi de Adnan Menderes ve Demokrat Parti’nin ardından hiçbir zaman uzun süreli bir istikrar ortamına kavuşamadı. Yalnızca AK Parti hükümetinin ilk on senesinde Türkiye demokrasisi uzun zamandır bulamadığı bir istikrar ortamını yakaladı. Ancak önemli demokratik kazanımların yaşandığı AK Parti dönemi de yerini çeşitli yol ayrımlarının ardından AK Parti’nin otoriterleşen yönetimine bıraktı. Şimdilerde Erdoğan’ın iktidar oylarının daha önce olmadığı kadar düşüş yaşaması ve muhalefetin de daha önce hiç olmadığı kadar özgüven hissetmesinin ardından devri sabık terimini bu sefer Kemal Kılıçdaroğlu’ndan duyuyoruz.

Kemal Kılıçdaroğu geçtiğimiz mayıs ayında bir yayın organına şu açıklamayı yapıyordu:

“Bir dikta yönetimini belki de dünya siyaset tarihinde ilk kez sandığa giderek yeneceğiz, devr-i sabık da yaratmayacağız. Çünkü demokrasiyi savunanlar ya da demokrasiyi getirme iddiasında olanlar kinle, öfkeyle hareket etmezler. Dolayısıyla demokrasi aslında kinle, öfkeyle değil; akılla, bilimle, bilgiyle, saygıyla, erdemle hareket eden insanların alanıdır…”

Bugünlerde yine “devri sabık” tartışmaları dolanıyor kamuoyunda. Hiç şüphe yok ki bu kelimeyi bir süre daha duymaya devam edeceğiz. Ancak belirtmek gerekir ki, esaslı olan devri sabık söylemini sandıklardan çıkarıp ve üstündeki tozları üfleyerek yeniden siyaset sahnesine bırakmak değil.  Yeniden bir yol ayrımında olan Türkiye Demokrasisini, muhalefetin popülizmden beslenen rövanştan sıyrılarak soğukkanlı- demokratik bir zemin üzerine kurmaktır. Muhalefet için hangi seçeneğin baskın geleceğini ve nasıl temayül edeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.

[1] Şerif Demir, Türk Siyasi Tarihinde Adnan Menderes, Paraf Yayınları, Eylül, 2010, s:259.

[2] A.g.e., s:260.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI