Bugün gelinen noktada ise önce ekonomik krizin yol açtığı sorunlar, ardından deprem felaketi ve süreci yönetememe seçmenin muhtemelen ilk seçimde prospektif oy verme davranışıyla bu partiden umudu kesip kesmediğine göre tercihlerini şekillendirecek gibi görünüyor. Deprem felaketinin üzerinden günler geçtikçe acılar derinleşirken, felaketin olası psikolojik, toplumsal, ekonomik, politik etkilerine ve sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler yapılmaya başlandı. Ulusça yaşadığımız bu felaketin hayatın her alanında önümüzdeki süreçte derin izlerini gözlemleyip, özellikle depremden doğrudan etkilenen yurttaşlarımız için bu acının katlanarak artacağı bir gerçek. Felaketin etkilerini ve çok boyutluluğunu bugünden değerlendirmek vicdanen zor olsa da, diğer yandan bir sorumluluk. Depremin olası siyasi etki ve sonuçlarına ilişkin yapılan ve sosyal medyada bugüne kadar yer alan değerlendirmeler daha ziyade felaketin parti tercihlerine nasıl yansıyacağı, depremin hangi parti ya da ittifak bloklarının toplumsal desteğinde artış ya da azalışa yol açacağı şeklinde konuya dar bir çerçeveden yaklaşmakta[1]. Oysa ki genel anlamda doğal afetlerin siyasi sonuçları siyaset bilimi çalışmalarında çok boyutlu ve geniş bir çerçeveden teorik ve dünya örnekleri dikkate alınarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde yaşanan bu doğal afetin olası siyasi etki ve sonuçlarını söz konusu çerçevede değerlendirmek daha doğru ve katkı sağlayıcı olacaktır.
Sonuçta, komşusuna güven düzeyi, komşusunun etnik, cinsel, hatta dinsel kimliğinden dolayı düşük olan bir ülkede orta vadede bu dayanışma, işbirliği ve güven duygusunun güçlenmesine aracılık edecek gibi görünüyor.
DOĞAL AFETLER VE SOSYAL SERMAYE Doğal afetlerin toplumsal ve siyasal etkileri, sonuçları konusunda yapılan akademik çalışmalar, deprem, sel, yangın vb. afetlerin güven anlamında sosyal sermaye, siyasal güven ve hükümetlere ilişkin memnuniyet üzerinde etkili olduğu, bunun da siyasal boyutta seçmen davranışlarını az ya da çok etkilediği üzerinde durulmaktadır. Putnam’a göre  sosyal sermaye bireyler arasındaki bağlantılar-sosyal ağlar ve bunlardan kaynaklanan karşılıklılık ve güvenilirlik normlarıdır[2]. Her ne kadar genel anlamda afetlerin bir sonucu olarak sosyal sermayenin tipik olarak artıp azalmadığına ilişkin net bir tablo olmasa, sosyal güvenin afetlerden sonra değişip değişmediğine dair tutarlı kanıtlar da akademik çalışmalarda tespit edilmemiş olsa da, kanımızca deprem felaketinde özellikle gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin deprem bölgesindeki çalışmaları, bireysel olarak bölgeye destek için giden yurttaşların yoğunluğu, ülke genelinde felaketten etkilenenlere karşı yapılan yardımlar, bağışlar dikkate alındığında, muhtemelen önümüzdeki süreçte yapılacak bilimsel çalışmalar, çok güçlü dayanışmanın sosyal sermayenin arttığı şeklinde bulguların tespit edilmesine yardımcı olacaktır. Sonuçta, komşusuna güven düzeyi, komşusunun etnik, cinsel, hatta dinsel kimliğinden dolayı düşük olan bir ülkede orta vadede bu dayanışma, işbirliği ve güven duygusunun güçlenmesine aracılık edecek gibi görünüyor.
Dolayısıyla, işbaşındaki politikacıların kötü zamanların bedelini sandıkta ödeyecekleri şeklindeki rasyonel temel olup,  burada demokrasilerin hesap verebilirliği önemlidir.
DOĞAL AFETLERİN SİYASİ TUTUMLARA, DAVRANIŞLARA ETKİLERİ VE SONUÇLARI Yurttaşların hükümetin bir afete müdahale etme ve bir afetle başa çıkma kapasitesine ilişkin algısı, onların hükümet hakkındaki değerlendirmesini etkileyebilir, çünkü afetlerin etkileri hükümetin siyasi sorumluluğunun bir parçası olarak kabul edilir[3]. Bu alanda yapılan çalışmalarda afetlerin siyasi tutumlara etkisi oy verme davranışı bağlamında da ele alınırken, genellikle geçmişe yönelik oy verme, yani iktidarların geçmiş performanslarını dikkate alarak tercihte bulunma (retrospektif oy kullanma) ya da geleceğe yönelik oy verme (prospektif oy verme) seçmenlerin mevcut iktidarın gelecekte ne yapabileceğini dikkate alarak tercihte bulunma üzerinde yoğunlaşılır. Bu tür oy verme davranışında doğal afetin yaşandığı dönemde iktidarların afetlerle mücadele konusunda ne kadar başarı oldukları ya da olmadıkları seçmenlerin parti tercihinde dikkate alınan değişkenlerden biridir. Bu model, vatandaşların oy vermeyi iktidardakileri cezalandırmak veya ödüllendirmek için kullandığı fikrine dayanır. Bu anlamda seçimler, demokratik süreçleri kontrol etmek ve politikacıları eylemlerinden sorumlu tutmak için kullanılır. Politikacılar görevlerini yerine getirmeleri için teşvik edilirler. Değerlendirme veya "iyi performans gösterme" genellikle ekonomik göstergeler aracılığıyla kavramsallaştırılır. Avrupa'da 2002-2012 yılları arasında meydana gelen 10 doğal afetin siyasi güven, hükümetlere ilişkin memnuniyet/memnuniyetsizlik değişkenleri üzerinden analiz edildiği bir çalışmanın bulgularına göre, vatandaşlar genellikle siyasi görevlileri eylemlerinden sorumlu tuttukları için siyasi tutumlardaki değişikliklerin daha yaygın olması beklenirken, çalışma, hükümetten memnuniyetteki değişikliklerin yalnızca çok özel durumlarda meydana geldiğini ortaya koymuştur. Ayrıca, etkiler genellikle küçüktür. İkinci bağımlı değişken olan siyasi güvendeki değişiklikler de pek gözlenmemiştir. Bu nedenle, çeşitli örnekler afetlerin genellikle vatandaşlar arasında hükümete olan siyasi güveni veya memnuniyeti pek etkilemediği, bunun siyasi tutumlar için de geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır[4]. Doğal afetlerin seçmenlerin görevdeki politikacılar ve hükümet hakkındaki algılarını etkileyebileceğine ilişkin yapılmış çeşitli akademik çalışmalar ise 19. yy’ın başına kadar uzanmaktadır. Achen ve Bartels 1916'da New Jersey'deki köpekbalığı saldırılarının aynı yıl yapılan seçimlerde Başkan Wilson'ın oy oranını azalttığı, 1896-2000 döneminde kuraklık ve sellerin oy verme davranışını etkilediği, sellerin görevdeki başkanın partisine verilen seçmen desteğini olumsuz etkilediğini tespit etmişlerdir. Bu konudaki temel varsayım; seçmenlerin "acı çektiklerinde muhtemelen hükümeti uzaklaştıracakları"dır. Dolayısıyla, işbaşındaki politikacıların kötü zamanların bedelini sandıkta ödeyecekleri şeklindeki rasyonel temel olup,  burada demokrasilerin hesap verebilirliği önemlidir. Ayrıca, doğal afetlerin sıklıkla kaynak kıtlığına neden olması, afetlerin kaynakların eşitsiz dağılımına yol açması ve kıtlığa neden olmamasına rağmen mevcut hükümetten düşük memnuniyete yol açması doğal afetlerde gözlemlenen politik tutum ve davranışlara ilişkin tipik örneklerdir. Buna karşılık, Andy Kasırgasının özellikle afet üzerinden oluşan partizanlık nedeniyle Obama'nın yeniden seçilmesi üzerinde olumlu bir etkisi olduğu da yapılan araştırmalarda tespit edilmiş olup, seçmenlerin doğal afetlere anında tepkisinin görevdekileri cezalandırmak olduğu kadar, iktidar iyi performans sergilerse,  seçmenlerin olumsuz tutumlarının önlenebilmesi, pozitif tutum ve davranış geliştirmeleri de olasıdır. Hırvatistan’da 2014 ve 2015’te yaşanan iki büyük sel felaketinin seçmen tercihlerine etkisini inceleyen bir araştırmanın bulgularına göre, doğal afetlerin seçmen davranışlarına etkisini belirleyebilmenin kolay olmadığı sonucuna ulaşılmış, araştırma sellerin iki seçimde (2014 Cumhurbaşkanlığı, 2015 parlamento seçimleri) iktidar partisinin oy oranını veya seçmen katılımını etkilemediği tespit edilmiştir. Afet öncesi dönemde iktidar liderinin görev onayı, doğal afetlerle ilgilenme ve sonrasında yardım konusunda farklı yasama organları, etkilenen bölgelere kamu desteği, seçmenlerin yıkım miktarını algılama biçimi, görevdeki hükümetin felaketle nasıl başa çıktığı gibi faktörlerin de önemli olması dikkat çekicidir[5]. Doğal afetlerin çeşitli durumlarda işbaşındaki hükümetlere ve siyasi sistemlere desteği olumlu yönde etkilediğine ilişkin bir diğer örnek “Bayrak etrafında toplanma etkisi” şeklindedir. Nitekim, doğal afetlerin, uluslararası çatışmalarda gözlemlenenlere benzer şekilde, hükümetlere desteği artıran bir "Bayrağın Etrafında Toplanma" etkisi sergileyebileceğini iddia eden çalışmalar da mevcuttur. Nisan 2015'te büyük bir deprem felaketi (Gorkha depremi) yaşayan Nepal'de felaketin bir toparlanma etkisi yarattığı  ve  siyasi sisteme desteğin arttığı yönünde bulgular konuya ilişkin tipik bir örnektir. Depremin yarattığı birlik olma, milli gurur duygularının artmasının bu etkiye aracılık ettiği, bir toparlanma etkisi yarattığı, tüm ulus tarafından hissedilen büyük ölçekli doğal afetlerin siyasi destekte en azından kısa vadeli bir artışa yol açabileceği Nepal depremi örneğinde çarpıcıdır. Bayrak etrafında toplanma etkisi vatanseverliğin artmasıyla işlediği gibi, bu etkiler en az 5 aylık bir süre boyunca devam etmiştir[6].
İktidara yakın TV kanallarında depremzedelerle  yapılan görüşmelerde olumsuzlukların ekranlara hiç yansıtılmaması, ekranlarda süreç yönetimini eleştirenlerin derhal ekrandan alınması, “yönetemediler” algısı oluşmaması meşruiyet tartışmasının başlamaması, toplumsal rıza üretimi için tercih edildi.
DEPREM FELAKETİ SÜREÇ YÖNETİMİ VE POLİTİK RUHU “Afetler hakkında bildiklerimizin çoğunu medya aracılığıyla biliyoruz” ifadesi doğal afetlerde medyanın konumlanma(dırıl)masıyla ilgili dikkate değer bir ifadedir. Demokratik sistemlerde deprem hakkında bilinenler medyanın özgür biçimde kendisini konumlandırmasıyla ilgili iken, basının özgür olmadığı otoriter, seçimli-otoriter sistemlerde toplumun bilebildikleri iktidar tarafından medyanın depremle ilgili bilgi, haber konusunda nasıl konumlandırıldığıyla ilgilidir. Yaşanan son deprem felaketinde sosyal medyanın bir kısmı ile özgür basın bir yana bırakıldığında, iktidar medyasının başarılı bir sınav vermediği açık. İktidar konumlandırdığı medya aracılığıyla neyin ne kadar bilinmesini istiyorsa, yurttaşlara bilgi, haber akışı o kadar ve o şekilde sunulmaya çalışılmış olup, bu bilinçli bir stratejinin ürünüydü. Felaketin yol açtığı yaralar karşısında, afetin başlangıcındaki yönetememe krizi nedeniyle iktidara yönelik toplumsal destek düzeyinin azalmaması, güven düzeyinin yüksek kalması, bir bütüncül strateji olarak da bayrak etrafında toplanma stratejisinin devreye sokularak, yürütme ve yasamadaki iktidar kanadının tüm süreçlere hakim olduğu, yönettiği algısı  yaratılmaya çalışılmıştır. Geriye kalan; ulusça iktidarın tekçi biçimde somutlaştığı liderin öncülüğünde bayrak etrafında toplanma gerekliliğiydi. Yönetememe krizinin “Asrın afeti söylemi”yle silinmeye çalışılması, TV ekranlarında maalesef bir gösteriye dönüşen bağış kampanyası, Bakanların kirli sakal bırakması gibi söylem ve görselliklerin hepsi aslında bu stratejiye uygun yürütülmüştür. Yardımların AFAD üzerinden toplanmaya çalışılması, süreci yönetme konusunda tek yetkili kurum oluşu, diğer STK ve gönüllü kuruluşların adeta görmezden gelinmesi, depremin vurduğu illerin çoğu belediye başkanının neredeyse sürecin dışında tutulması, yönetsel bir tercih olmanın ötesinde, oluşan yurttaş tepkisini yumuşatma, iktidar ve kurumlarına güveni süratle tesis atma arayışının ürünüydü. İktidara yakın TV kanallarında depremzedelerle yapılan görüşmelerde olumsuzlukların ekranlara hiç yansıtılmaması, ekranlarda süreç yönetimini eleştirenlerin derhal ekrandan alınması, “yönetemediler” algısı oluşmaması meşruiyet tartışmasının başlamaması, toplumsal rıza üretimi için tercih edildi. Deprem felaketinin süreç yönetimine ilişkin tercih edilen yöntemin iktidara yönelik destek örüntülerini arttırıp arttırmayacağına bakıldığında, 20 yılda yapılan seçimlerde AKP’ye yönelik destekte ideoloji, kimlik, inanç sistemi, partili kimliği gibi faktörler kadar, seçmenin rasyonel temelli retrospektif oy verme davranışı baskındı. Bugün gelinen noktada ise önce ekonomik krizin yol açtığı sorunlar, ardından deprem felaketi ve süreci yönetememe seçmenin muhtemelen ilk seçimde prospektif oy verme davranışıyla bu partiden umudu kesip kesmediğine göre tercihlerini şekillendirecek gibi görünüyor. AKP umut için 20 senedir kullandığı kalkınma yöntemiyle (inşaat), fiziksel, jeolojik etütler tamamlanmadan süreci yönetmek istiyor. Fakat anlamadığı, bugün için meselenin acil inşaat değil, felaketi yaşayanlar için hayata tutunma olduğudur. [1] Bkz. https://kisadalga.net/haber/detay/deprem-secmen-davranislarini-etkileyecek-mi_57329 [2] R.D., Putnam; Bowling alone : the collapse and revival of American community, New York 2000, Simon & Schuster, s.19. [3] Bkz. G.G. Dodds; “This Was No Act of God:” Disaster, Causality, and Politics. Risk, Hazards & Crisis in Public Policy, 6(1), 2015, s. 44–68 [4] Frederike Albrecht; The Social and Political Impact of Natural Disasters, Acta Universitatis Upsaliensis, Upssla, 2017, s.48. [5] Bkz. Kosta Bovan, Benjamin Banai, Irena Pavela Banai; “Do Natural Disasters Affect Voting Behavior? Evidence from Croatian Floods”, Erişim adresi: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5927811/ [6] Margaret Boittin, Cecilia Hyunjung Mo, Stephen Utych; “Can Natural Disasters Have a Ralley ‘Round the Flag Effect? The Political Consequences of Nepal’s 2015 Earthquake”, Erişim adresi: https://ceciliahmo.files.wordpress.com/2020/03/can_natural_disasters_have_a_rally__round_the_flag_effect.pdf