Cuma, Mart 29, 2024

Denge ve denetleme

Önceki dönemlerde askeri vesayet sorunken, bugün güç ve iktidarı aşırı merkezileştiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin denge ve denetleme sistemini yok etmesi sorununu yaşıyoruz.


2023 yılında, Cumhuriyet Modernleşmesi Türkiye’de ikinci yüzyılına girecek.

1923-2023: bu yüzyılın muhasebesi yapıldığı zaman, tüm başarılara ve ilerlemeye rağmen, “demokrasi eksiği”nin değişmeyen sorun alanı olarak kaldığını görüyoruz.

Bu sorun, son dönemde, dünyadaki farklı örneklerde de görüldüğü gibi, Türkiye’de de “otoriter populizm”, “rekabetçi otoriterlik” ya da “demokrasinin ölümü” gibi başlıklar içinde derinleşti.

2016’dan bugüne, “gücün ve iktidarın merkezileşmesi” ve “yürütmenin aşırı gücü”ne dayanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de, Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve özgürlükler endekslerindeki yerini hızla düşürdü.

Aynı zamanda, Kasım ayında baskın seçim ya da Haziran 2023’de Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerinin yapılacak olması, demokrasi sorununun merkezi gündemlerden biri bir olmasına yol açarken, muhalefet partilerinin güçlenmesi ve dinamikleşmesi de bu sorunun çözümü için alternatif önerileri ortaya çıkarttı.

Bu önerilerin en önemlisi, Millet İttifakı’nın, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisi oldu.

Dahası, Cumhur İttifakı’nın aşırı merkezi güç ve mutlak sadakate dayalı ekonomi yönetiminin 2018’den başlayarak çok ciddi işsizlik, enflasyon, fahiş hayat pahalılığı ve cari açık sorunlarını yaratması ve bu sorunların yapısallaşan bir tarzda kriz üretmesi de demokrasinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

Örneğin, 200 TL banknotun tedavüle girdiği 1 Ocak 2009’da, 1 Dolar = 1.5944TL’ydı. 200TL’nın o gün Dolar karşılığı 125.4 Dolardı. 13 yıl sonra bugünse 200 TL, 17 TL’de seyreden kurla ancak 11.76 Dolar edebiliyor. Müthiş bir düşüş. Nereden nereye.

Başta Merkez Bankası (MB) olmak üzere, diğer düzenleyici kurumların bağımsızlığının yok edilmesi, MB Başkanının sürekli değiştirilmesi, bu kurumlara karşı güvenin ciddi erozyona uğraması, hepsi birlikte, -ki hepsi de denge ve denetleme sistemiyle bağlantılı gelişmeler- Türk lirasının aşırı değer kaybetmesinin temel nedenleri oldular.

Tüm bu örnekler bize, ülke yönetiminin güçler ayrılığı temelinde kurumsallaşmasının, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, ademi merkeziyetçilik ve eşit vatandaşlık üstünden içselleştirilmiş ve uygulamaya sokulmuş güçlü demokrasiyle beslenmesinin ne kadar kritik önem taşıdığını gösteriyor.

DEMOKRASİNİN KURUCU BOYUTLARI

Demokrasinin kurucu üç boyutu var: Kurumsallaşma, uygulama ve içselleştirme.

Demokrasinin bu üç boyut içinde güçlendirilmesi, cumhuriyet modernleşmesinin farklı bir rejimle, ekonomi yönetim anlayışıyla ve kutuplaşma yerine farklılıklar içinde birlikte yaşama ve güven duyma kültürünün güçlendiği bir toplum psikolojisiyle ikinci yüzyılına girmesini sağlayacaktır.

Buna karşın, demokrasi üç boyutu içinde zayıflatılmışsa, yargı bağımsız ve tarafsız değilse, yasama ve milletvekilleri etkili ve etkin bir rol oynayamıyorlarsa, merkezi yönetim giderek güçlenirken, yerel yönetimler ciddi sorunlar yaşıyorsa, toplumsal kutuplaşma ve farklı kimlikte ve görüşte olana güvensizlik yüksek derecedeyse, hukuk önünde ve hakların uygulamaya sokulmasında vatandaşlar arasında eşitlik yoksa, enflasyon krizi, hayat pahallılığı ve işsizlik sorunu sadece ekonomik sorun olarak yaşanmayıp, toplum psikolojisini bozacak duruma gelmişse; Türkiye, ikinci yüzyılına, “kutuplaşmış, endişeli, güvensiz ve toplumsal psikolojisi tedirginlik üreten bir tablo” içinde girecektir.

Demokrasinin bir ülkede güçlenmesinin temel kıstası olan “Denge ve Denetleme Sistemi”nin gelişmemesi, o ülkede sistemin iyi işlememesinin ve demokrasinin güçlenmemesinin ana nedenidir.

İki olasılık arasındaki fark, hatta zıtlık, demokrasinin güçlendirilmesinin ya da zayıflatılmasının sonuçları arasındaki farktır.

Biliyoruz ki, (a) Türkiye’nin son altmış yıllık demokrasi deneyimi içinde ortak sorun, demokrasinin gerek yönetim gerekse de devlet-toplum/birey ilişkilerinde, kurumsallaşmaması ve aktörler tarafından içselleştirilmemesi oldu. (b) bu sorun Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi içinde derinleşti, yaygınlaştı ve yönetim ve devlet alanlarında da kriz yaşanmasına neden oldu ve (c) bu anlamda da demokrasiyi kurumsal, uygulama ve içselleştirme boyutları içinde güçlendirecek bir Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmemiz gerektiği ortaya çıktı.

Bu noktada şu öneriyi yapmak istiyorum: Demokrasinin bir ülkede güçlenmesinin temel kıstası olan ve siyasi ya da devlet iktidarına karşı etkin işlemesi gereken “Denge ve Denetleme Sistemi”nin gelişmemesi, o ülkede sistemin iyi işlememesinin ve demokrasinin güçlenmemesinin ana nedenidir.  Türkiye, bu durumun aydınlatıcı örneklerinden biridir.

Önceki dönemlerde, askeri vesayet, dolayısıyla, seçilmiş hükümetlerin askeri bürokrasi tarafından kontrol edilmesi sorunken, bugün güç ve iktidarı aşırı merkezileştiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin denge ve denetleme sistemini yok etmesi sorununu yaşıyoruz.

Bu anlamda da esas tartışılması gereken soru, iktidarın ve gücün kurumsal ve kültürel -zihniyet- olarak nasıl dengeleneceği ve denetleneceğidir.

DENGE VE DENETLEME

Peki, denge ve denetlemeden ne anlayacağız?

Denge ve Denetleme Sistemi, “yatay” ve “dikey” hareket eden beş ayaklı bir ilişkiyi içeriyor:

Yatay düzeyde:

(1) Yasama-yürütme-yargı arasında “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin güçlü olması ve böylece Parlamento’nun ve Millet Vekillerinin etkin çalışabilmesi,

(2) “Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı” ve yargı kararlarının iktidarın korunması amacını değil, aksine, demokratik hukuk normları temelinde haklar ve özgürlüklerin korunmasını benimsemesi.

Devlet-toplum-birey ve bireyler arası ilişkilerde Dikey düzeyde:

(1) Kentleşen ve Orta Sınıflaşan Türkiye’de, merkezi yönetim-yerel yönetim ilişkilerinde, yerelin, kent yönetimlerinin, dolayısıyla “âdem-i merkeziyetçilik” anlayışının güçlendirilmesi”,

(2) Toplum sosyolojisi içinde kültürel kimliklerin “farklılıkların tanınması” ilkesinin benimsenirken, kimlik sorunlarının çözümünde, demokratik hukuk normları içinde gelişen ve uygulamaya sokulan “eşit vatandaşlık” kavramının kullanılması,

(3) Toplumsal sorunlarının çözümünde, farklılıklar arası güvenin arttırılmasında ve devlet-toplum ilişkilerinde katılım ve müzakere kültürünün geliştirilmesinde “canlı ve etkin sivil toplum”un rol oynaması.

Bu beş boyut içinde, denge ve denetleme sisteminin ve kültürünün güçlenmesi, demokrasinin kurumsallaşarak ve aktörler tarafından içselleştirilerek güçlenmesini sağlayacaktır.  Ekonominin tekrardan canlanmasını ve yurt içi ve dışında güven kazanmasını olanaklı kılacaktır. Farklılıklar arası birlikte yaşama ve güven inşa etme süreçlerini başlatacaktır.

Tüm bu noktalar içinde, “denge ve denetleme” kavramının, ülkemizin geleceğinin nasıl şekilleneceğini belirleyen kilit unsur olduğunu önermek istiyorum.  Böyle olduğu içinde, sadece siyasi partilere, devlet kurumlarına ve ekonomik aktörlere bırakılmayacak kadar ve sivil toplum ve bireyler olarak hepimizin üzerinde çalışması gereken ciddi ve önemli bir alandır.

Örneğin, benim de üyesi olduğum, Denge ve Denetleme Ağı (DDA), yaklaşık on yıldır ve ülkenin farklı yerlerinden gelen üç yüze yakın sivil toplum örgütüyle birlikte, denge ve denetleme sistemi ve kültürünün geliştirilmesi için çalışmaktadır.  Bu tür örneklerin desteklenmesi ve geliştirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI