Cuma, Mart 29, 2024

Demokratikleşmenin seyri ve takvimi

Aydan Gülerce
Aydan Gülerce
Aydan Gülerce, halen Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji profesörü. Klinik ve Örgütsel Psikoloji eğitimini Hacettepe, Denver ve New York Şehir Üniversitelerinde tamamladı. Cenevre, North Carolina, Rutgers, Columbia, Clark, New York ve Aalborg Üniversitelerinde de konuk profesör olarak görev yaptı. Disiplinlerarası akademik çalışmaları ve çok çeşitli konulardaki yüzden fazla uluslararası yayınları, ağırlıklı olarak bütüncül meta-kuram, siyasi psikoloji, eleştirel psikanaliz ve öznel birey/toplumsal dönüşümler üzerine. Toplumsal sorunlarımız hakkındaki görüşlerini ise muhtelif dergilerde, YeniYüzyıl ve Radikal gazetelerinde yazdı.

Elbette geçtiğimiz yüz yıl kolektif bilinçli emekle çok daha farklı yaşanabilirdi. Fakat tarih, tek geri dönüşsüz hakikat. Yavaşlatılamaz veya geciktirilemez de.

Gelecekten ne kadar umutlu olursak olalım, ne yazık ki, Türkiye’nin demokratikleşme bağlamında mevcut tablosu kapkara. İşte bugünden en taze örnek; Enes Kara.

Ülkenin iktisattan psikolojiye kadar iç içe geçmiş ve tüm geçmiş, şimdiki, gelecek tarihsel toplumsal meselelerini içinde barındıran ideal bir analiz ve dönüşüm yumağı. Her hangi bir “ipucundan” çekip, ilmek ilmek sökmek ve yeniden örmek gerek.

“MEDENİYET TARİKATI”

Kabus filmi gibi izlenmesinden ürkülen, aslında yüzleşilmek istenmeyen toplumsal terapötik bir eğitici video. Kaç tane bakanlığı ilgilendiren soru, mevcut olanlara alternatif siyasa önerilebilecek kaç sorunlu konu dolu.

Fakat işin içine intihar ve cemaat veya tarikat gibi tabu konular ve paralel yapılanmalar girince, akan sular duruyor. Her ikisi karşısında muhalefetin bile nutku tutuluyor.

Zira, bu modern ulus-devletleşme sorunları, dirençli viruslar gibi yüz yıl boyunca türlü mutasyonlar ile daha da güçlenir, eğitim ve sermaye kurumlarını ele geçirerek tüm topluma bulaşacak olurlarsa eğer, nasıl başa çıkılacağı Nutuk’ta yazmıyor.

Hele sorunun köklerinin Erbakan, Demirel, Özal ve Ecevit’e kadar geriye gidilerek ele alınması veya bugün kimlerle ne pazarlıklar yapıldığının deşilmesi belli ki istenmiyor. Belki de “kolay hedef” gibi görülen ve Enes’le yaşıt olan iktidarın sorumluluk ve yükünü tam da şu seçim öncesi hafifletir belki diye de kaçınılıyor.

Özgünlüğünden ve öznelliğinden ödün vermeksizin 2022 yılında “medeniyet tarikatı” üyeliği ne demektir, hala anlaşılmıyor. Medeniyet kavramının ne o zamanki “otuz iki dişlisi” ve “tek dişlisi”, ne de bugünkü anlamları birbirinden ayırt ediliyor.

Dahası, hangi dini tarikat, hangi seküler ideolojik söylem olursa olsun, insanları bunlara mürid olan toplumların asla demokratikleşemeyeceği ve özgürleşemeyeceği idrak edilemiyor.

Korku ise neyin korkusu? Biraz da ona bakalım.

EŞZAMANLI SÜREÇLER VE ÇÖZÜMLEMELER

Diğer yandan, Türkiye’nin iktisadi, sosyal ve siyasi süreçlerini başka ülkeninkilerle kıyaslarken, sıkça göz ardı edilen bazı hususlar var. Bu durum akademide nasılsa geleneksel veya sosyal medyaya da aynen öyle yansıyor ve yayılıyor.

Tabii bu hataların, aynı toplum içinde, yani Türkiye analiz ve politikalarında ihmal ediliyor olması çok daha ciddi yanlışlara yol açıyor.

Örneğin, bireysel ve toplumsal gelişim süreçlerinin “eşvaroluş” ilişkisi salt, üstelik keyfi, bir benzetmeden ibaret görülüyor.

Toplumsal kurumların ağ içindeki yapısal-sistemik ilişkileri ve birbirlerini karşılıklı belirleyen tarihsel bağlantıları yok sayılıyor.

Dahası, bu ilişkilerin farklı kurumsal ölçeklerdeki eşzamanlı, fakat eşgüdümsüz veya eşgüdümlü etkileşimleri hiç hesaba katılmıyor.

Ne iyi ki laik demokratik ve toplumsal kurumları tıkır tıkır veya eşgüdümlü işleyen bir ülke olmak isteyenler ve hala umudunu kesmeyenler de var. Her türlü gericiliğe ve antidemokratikliğe muhalefet eden bu kesim nüfusun ağırlıklı çoğunluğunu oluşturuyor.

Fakat ironik olan şu ki, bunun için laik demokratik, yani katılımcı ve sorumlu yurttaş insan olmak ve yetiştirmek gerektiğini en az onlar kavrıyor. Sözde özgürlük için ısrarla yapılmaması gerekeni en çok ve de “muhalefet etmek adına” onlar yaparak, statükoyu sürdürüyor.

Laikliği savunan bu muhalefet, sekülerleşmenin salt modern devletin hukukun yasal hakları, yasakları ve cezaları ile olamayacağını kavrayamıyor.

Tüm ileri demokrasilerde bile cinsel ve dinsel devrimlerin özel hayatta, görünmeyen alanda ve kamusalda görünür olana paralel süreçler ile düzenlendiğini idrak edemiyor.

Bu anlamda, imrendiği ülkelerde hangi seküler ahlaki ve bilimsel pratiklerden yararlanıldığını görmüyor veya önemsemiyor.

GELİŞMENİN SEYRİ

Örneğin, bireysel ve toplumsal gelişim olguları arasındaki önemli farklardan biri de bilimsel anlamda determinizm veya önbelirlenmişlik ilkesi ile ilgili: Birey-insan gelişiminin bile sadece maddi-tarihsel; yani fiziksel-mekanik ve biyolojik-organik süreçlerinde kısmi determizmden söz edilebilir. Zaten onlar da çok boyutlu ve her gelişimsel boyut için de farklı derecelerde öngörülebilirdir.

Bunlar dışındaki ne bireysel, ne de kolektif anlamda, özneleşme, toplumsallaşma, kültürlenme, ahlak ve vicdan gelişimi gibi temel insani ve toplumsal süreçlerin seyri ve takvimi için önbelirlenmişlik ilkesine sığınılabilir.

18 yaşına giren bir genç, örneğin, hukuki açıdan reşit veya yetişkin sayılır. Fakat, başka sosyal, psikolojik, toplumsal, kültürel ve ahlaki açılardan farklı gelişmişlik düzeylerinde olabileceği malumunuz. Yani sadece annesinin gözünde değil; folklorik, dini veya bilimsel söylemler açısından da öyle.

Keza, ülkeler. Örneğin, Türkiye her 5 Aralık’ta anayasal olarak kadına seçme ve seçilme hakkını İsviçre, İtalya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinden önce vermesi ile övünür. Fakat 2022 yılında kadının değerinin toplumsal yaşamda ne şekilde karşılık bulduğunu en iyi biz biliyoruz. Daha dün genç bir kadının “içine kaçmış cinin” çıkarılması için aldığı yüz oklava darbesi ile yaşamını yitirdiğini dünya henüz bilmiyor.

MODERN ÖZNELEŞME TAKVİMİ

Bireysel anlamda özneleşme ve benlik gelişimi özneldir ve bağlamsaldır. Aynı şekilde, toplumsal ölçekte devletin demokratik kurumsal yapısının olgunlaşması da öyle. Yani sürecin seyrinin ve güzergahının yanı sıra, takvimi de onun öznel tarihsel koşullarına bağlıdır.

Zaten bir toplumun kolektif entelektüel sermayesi de bunun için vardır. İnsani ve toplumsal gelişme süreçlerinin takvimine ait gözlemler, görgül ve kuramsal bilgi birikimleri sayesinde, belirli ranjlar içinde oluşmuş normatif bazı beklentilerden söz edilebilir. Gelişmiş bir devlet ve toplum planlama, programlama, eşgüdümlü çalışmalarını bunlara göre birlikte yapar. Yönetişim de nitekim budur.

Söz gelimi, bir bebek bir kaç yıl bırakmışken yeniden emzik emmeye başlarsa bir “gerileme” olduğundan söz edilir. Bir çocuk ergenlik çağına kadar hala altını ıslatıyorsa olağan olmayan bir durum var demektir. Dolayısı ile olağan ve sıra dışı durumlar veya krizler bunlara göre öngörülebilir, önlenebilir.

Aynısı, bir toplumun kendi demokratikleşme ve gelişme kapasitesini maksimum ve zamanında kullanabilmesi için de geçerli. Bunun için yapılması gerekenlerin bilinmesi ve tabii yapılması önemli. Yurttaşların veya siyasetçilerin her kafası kızdığında “baştaki veya bu toplum hasta” vs. demesi veya “teşhisi” geçerli olsa bile, çözüm ve iyileşme için yeterli olamaz.

Nitekim bir toplumda insanlar bireysel veya kolektif olarak, bilgi temelli, liyakatli ve öznellikleri dikkate alınarak yeterince yetkin yönetilebilirlerse ancak, sağlam bir toplumsal gelişmeden ve demokratikleşmeden söz edilebilir.

TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMLER

Türkiye için yine “tepeden demokrasi” düşleyen siyasetçiler ve toplum, ‘hele bir başa geçelim toplumu yeniden inşa etmesini biliriz’ diyenler.

Sağlam, demokratik ve vicdanlı toplum arzusu hamasi söylemlerden ibaret olanlar.

Bunun ne kadar planlı programlı olursa olsun, biçimsel düzenlemelerle kısa veya uzun vadede asla gerçekleşemeyeceğini görmek istemeyen pragmatistler.

Öncelikle sağlam temelden ve tabandan başlamadan, demokratik veya otoriter, toplum inşa edilemeyeceğini kabul etmek istemeyen “toplum (inşaat) mühendisleri”.

Üstelik bunun idrakına, onca doğal ve sosyal deprem, çöküntü ve yıkıntıya rağmen hala varamamış olmaları gerçek bir düş kırıklığı sebebi.

Demokrasisine imrenilen toplumların bunu nasıl yaptıklarının ısrarla ve önyargılarla öğrenilmek istenmemesi, yüzyıldır perçinlenmiş seçkinci cehalet ve tembellik.

Bu da özgürlüğe ve bağımsızlığa karşı gösterilen, görünüşte modern, muhafazakar, bağnaz veya yobaz farklı tür ve derecelerde bilinçli bireysel ve toplumsal dönüşümlere gösterilen dirençten başka bir şey değil.

Öte yandan, umarım cinslere göre ortalama kedi, köpek veya başka hayvanların ömrünü ve gelişimsel hızlarının homo-sapiense göreli oranlarını bilenler, şunu çok da yadırgamazlar: Evrenselci modernleşme takvimi açısından bir sosyogenetik asır, aşağı yukarı bir ontogenetik yıla denk gibi düşünülebilir.

Dolayısı ile, Türkiye modern ulus-devletinin siyasi ve toplumsal dönüşümlerini analiz ederken daha sabırlı, sakin ve bilinçli olmalı. Uluslararası ve ulus içindeki gelişimsel ilişkilerini daha sağlıklı ve sistematik inceleyebilmeli. Çözüm önerilerini bunlara göre demokratik ve diyalojik müzakerelerle irdeleyebilmeli.

Bu anlamda, liyakat ve yönetimsel yetkinlik çok disiplini ve modern disiplinler ötesi kapsayıcı olmak durumunda. Böylece, bugüne de gereksiz zihinsel ve duygusal tuzaklarla daha fazla kaynak ve zaman tüketmeden, “özdüşünümsel” bakabilmeli.

Sonuç olarak ve elbette Türkiye’de geçtiğimiz yüz yıl kolektif bilinçli emekle çok daha farklı yaşanabilirdi. Fakat tarih, tek geri dönüşsüz hakikat. Üstelik ne organik veya hormonlu takviyelerle, ne de mekanik veya yapay zekalı artırılmış gerçeklik teknolojileriyle hızlandırılabilir. Yavaşlatılamaz veya geciktirilemez de.

O halde, önümüzdeki yılları farklı yaşayabilmek ve hızlı dönüşümler için, bu sayfaları yavaş okumaya ve çevirmeye devam. 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Aydan Gülerce
Aydan Gülerce
Aydan Gülerce, halen Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji profesörü. Klinik ve Örgütsel Psikoloji eğitimini Hacettepe, Denver ve New York Şehir Üniversitelerinde tamamladı. Cenevre, North Carolina, Rutgers, Columbia, Clark, New York ve Aalborg Üniversitelerinde de konuk profesör olarak görev yaptı. Disiplinlerarası akademik çalışmaları ve çok çeşitli konulardaki yüzden fazla uluslararası yayınları, ağırlıklı olarak bütüncül meta-kuram, siyasi psikoloji, eleştirel psikanaliz ve öznel birey/toplumsal dönüşümler üzerine. Toplumsal sorunlarımız hakkındaki görüşlerini ise muhtelif dergilerde, YeniYüzyıl ve Radikal gazetelerinde yazdı.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI