Cuma, Mart 29, 2024

Demokrasiye geçiş sürecinde lider olmak: Çekoslovakya ve Václav Havel’den öğrenebileceklerimiz

Türkiye gibi demokrasiye geçiş sürecini bekleyen ülkeler ve bu ülkelerin muhalif liderleri adına Vaclav Havel’den neler öğrenebiliriz? Demokrasiye geçiş süreçlerinde nasıl bir lider olunmalı?

18 Aralık 2021, Kadife Devrimi sonrası Çekoslovakya’nın demokratik olarak seçilen ilk devlet başkanı Václav Havel’in ölümünün 10. yıl dönümü idi. Yaşamında ve sonrasında, sayısız barış ve özgürlük ödülüne layık görülen Havel, Çekoslovakya’nın 1989’da bağımsızlığa kavuşmasından, 1992’de Çekya ve Slovakya olarak iki ayrı ülkeye ayrılmasına kadar geçen sürede cumhurbaşkanlığı yapmış, 1993’ten 2003’e kadar ise, Çekya’nın cumhurbaşkanı olmuştu. Kendisi, bir devlet adamı, bir edebiyatçı, oyun yazarı ve komünizm döneminin muhalif seçkinlerinden biri idi. En uzun tutukluluk dönemi 1979 ile 1983 yılları arasında yaklaşık dört yıl sürmüştü.

17 Kasım 1989’da başlayan rejim karşıtı toplumsal hareketleri izleyen haftalarda, rejimin başındaki Komünist Parti istifa etmiş, 9 Haziran 1990’da Çekoslovakya, ilk özgür ve adil seçimlerini gerçekleştirmişti. Peki, bambaşka bir dönemde ve bambaşka koşullarda, Türkiye gibi demokrasiye geçiş sürecini bekleyen ülkeler ve bu ülkelerin muhalif liderleri adına neler öğrenebiliriz, Vaclav Havel’den? Nasıl bir lider olunmalı demokrasiye geçiş süreçlerinde? Bu soruya ayrıntılı cevap arayan herkese, öncelikle Michael Zantovsky’nin kaleme aldığı “Havel: A Life [Havel: Bir Yaşam]” isimli biyografiyi okumalarını tavsiye ederim. Ben de hem bu kitaptan öğrendiklerimi, hem de sohbet ettiğim Çek tarihçilerden edindiğim bazı bilgileri sizlere bu yazıda aktarmak istiyorum.

Bir kere, otoriter bir iktidarın sona yaklaştığını gösteren ipuçları ortaya çıktığında, demokrasiye geçişin kanlı mı kansız mı olacağı sorusunun cevabı, muhalif liderlerin alacağı tavırda yatıyor. Türkiye’de olası bir demokrasiye geçiş, devrim değil, seçimler yoluyla olacak da olsa, iktidarın seçim yenilgisini kabul edip etmeyeceği, ve sonrasında şiddet olaylarının olup olmayacağı, hepimizin aklına gelen sorular. İşte olası bir şiddetin nasıl önüne geçilebileceğini, muhaliflerin rejim temsilcileri ile ne tür ilişkiler kurabileceğini bir nebze de olsa, Çekoslovakya örneğinden ve Havel’in liderliğinden öğrenebiliriz.

1989 yılı boyunca Çekoslovakya’da rejiminin sona ereceğine dair pek çok işaret vardı. Komşu ülke Polonya’da hükümet, yasaklı sendika Solidarność ve diğer muhalif gruplarla 6 Şubat – 5 Nisan arasında yuvarlak masa müzakereleri yapmış, bu durum Polonya’da demokratik geçiş sürecini hızlandıran 4 Haziran seçimlerine yol açmıştı. İlk kez ağustos ayında binlerce Doğu Almanyalı, yasak sınırlardan geçerek, Prag’da bulunan Batı Almanya Büyükelçiliği’nin etrafını sarmış, sonrasında Batı Almanya’ya girebilmiş ve Berlin duvarının yıkılmasına giden süreci hızlandırmıştı. Tüm bunlar olup biterken, Çekoslovakya’da devrimin ne zaman başlayacağı, Havel’in içinde bulunduğu muhalif çevrelerce de sıklıkla konuşulur olmuştu. Bu noktada, Zantovsky kitabında, Çekoslovakya’daki komünist iktidarın kendine olan güveninin azalması ile halkın rejim karşısında kendine olan güveninin artması arasında bir doğru orantı olduğunu yazar.[1]

“BİZ ONLAR GİBİ DEĞİLİZ” SÖZÜ, KANSIZ DEVRİMİN SLOGANIYDI

Bir başka deyişle, Çekoslovakya’daki devrim, her ne şekilde olursa olsun, zaten gerçekleşmek üzereydi. Ancak, Vaclav Havel’in sürece liderlik etmesi, bu devrimin, Romanya’daki gibi kanlı bir biçimde değil, şiddet içermeden gerçekleşmesini sağlamada önemli bir rol oynamıştır. Şiddet içermeyen ve bu yüzden de Kadife Devrimi olarak bilinen bu devrimin en önemli sloganlarından biri, Havel’in, “Biz Onlar Gibi Değiliz” sözü olmuştur. Bu sözün içinde barındırdığı mesaj, “biz iktidardakiler gibi bizden olmayana şiddet uygulamayız; ve biz, hangi siyasi gruptan olursa olsun, herkesi özgür ve eşit bir birey olarak görürüz” idi. Devrim için böyle birleştirici bir anlayışın benimsenmiş olması, belki de Çekoslovak Komünist Partisi’ni ayaklanmaları bastırmaya yöneltmek yerine, Havel liderliğindeki muhalifler ile hızlı bir şekilde müzakerelere götürmüştü. Ayaklanmalar ilk başladığında, ideolojik bir eğitime sahip olan polis, ilk iş olarak şiddet uygulama yoluna gitse de; protestolar devam ettikçe, şiddetini giderek azaltmıştı. İlerleyen günlerde, polise şiddet kullanma talimatı verebilecek sağlam bir yönetim ise zaten ortadan kalkmıştı.

Prag’da ortaya çıkan direniş hareketinden önce, Havel’in tedirgin olduğu ve ayaklanmalarda ortaya çıkabilecek herhangi bir şiddet ortamına sebep olmak istemediği için şehir merkezinden ayrıldığı bilinir. Devrimi tetikleyen 17 Kasım eylemlerine katılmamış, ve bu eylemleri örgütlememiş olmasına rağmen, “Güçsüzlerin Gücü” gibi eserleri ya da “Biz Onlar Gibi Değiliz” gibi düşünceleri o kalabalıklara bir araya gelmelerinde ilham vermiştir. Eylemler devam ettikçe, Prag’a dönen Havel, rejimin diğer muhalif isimleriyle, direnişin öncülüğünü ve demokrasiye geçişi üstelenecek bir “Sivil Forum [Civic Forum]” kurmuş, bu forumdaki tartışmalar Çekoslovakya’da demokratik bir düzenin kurulmasını sağlayacak aşamalara yön vermiştir. Zantovsky, kitabında Havel’in Sivil Forum’daki rolü için şunları söylemektedir: “Yalnızca Havel, farklı bireylerin, çatışan ideolojilerin ve kopuk anlatıların uzun metrajlı bir tiyatro performansını tasarlayabilirdi. Havel, karşı konulmaz güçte, çelişkilerle dolu, ancak ülkenin önünde bekleyen dönüşümü harekete geçirebilecek kadar kararlı bir birleşim yaratmak için pek çok farklı kişiyle bağlantı kurabilen bir ‘karbon’ görevi görüyordu.”[2]

Havel dahil, Sivil Forum hareketinin çoğunluğu, demokrasiye geçiş süreci için, o dönemde geçerli olan yasalara saygılı, ılımlı bir yaklaşımı tercih etmekteydi. Oldukça heterojen bir hareket olan Sivil Forum’un kendi içinde birleşmesi de bir bakıma Komünist rejimin barışçıl bir şekilde dağıtılmasına bağlıydı. Zira, Forum içinde Komünist Parti ile bağlarını yeni koparmış, Václav Havel’in cumhurbaşkanı seçilmesinde en büyük rolü oynayacak ve geçiş döneminin başbakanlığını yapacak Marián Calfa gibi isimler vardı.

Bugünün Türkiye’sinde 1989 yılının Çekoslovakya’sı ile benzerlikler görebiliriz. Muhalefet, seçim yenilgisini kabul etmede zorlanacak bu otoriter sistemin yaratıcılarına başkaldırmalı mıdır, yoksa “onlar gibi olmadan” ılımlı bir yaklaşımla…

Bu noktada şunu belirtmek gerekir: Komünist rejime muhalefet edenlerin oluşturduğu Sivil Forum’un rejimin eski seçkinleri ile beraber ılımlı bir geçiş sürecine girmesi, tabii ki sürecin sancısız geçtiği anlamına gelmez. Özellikle Komünist Parti’nin mal ve mülkünün devlete devredilmesi sırasında büyük bir kaos yaşanmış, partinin kapatılıp kapatılmaması hususu hem Sivil Forum içerisinde, hem de toplumsal düzeyde uyuşmazlıklara yol açmıştır.[3] Sonunda, parti kapatılmamış, ilk demokratik seçimde yüzde 13 kadar bir oy aldığından, varlığını yeni sistemin meşru bir siyasi aktörü olarak sürdürmüştür.

Peki, Çekoslovakya’daki Kadife Devrimi’ne, Sivil Forum’a ve Vaclav Havel’in 1989 yılındaki liderliğine bakarak, günümüz Türkiye’si için ne söyleyebiliriz? Türkiye’de yapılacak bir genel seçimi, bir demokrasiye geçiş süreci olarak düşünmeye başlarsak, belki de 1989 yılının Çekoslovakya’sı ile benzerlikler görebiliriz. Türkiye’de 20 yıldır iktidar olan bir parti ve onun kurmuş olduğu otoriter bir siyasi sistem var. İktidarın seçim yenilgisine doğru giden süreç, aynı zamanda demokrasiye geçişi işaret edecektir. Peki ama muhalefet, seçim yenilgisini kabul etmede zorlanacak bu sistemin yaratıcılarına başkaldırmalı mıdır, yoksa “onlar gibi olmadan,” ama onları desteklemekte olan kitleleri de düşünerek, daha ılımlı bir yaklaşım mı izlemelidir?[4] Demokrasiye geçiş, bütün haksız kurallarına rağmen, yine de var olan bir otoriter sistem içinden yapılacaktır. İktidar partisi ile ortağı, Türkiye’nin belli başlı kitlelerini temsil etmeye de devam edeceğine göre, belki de Havel gibi birleştirici mesajlar vermek, kutuplaşmış toplumsal kesimleri bir nebze de olsa birbirine yaklaştırabilir ve olası şiddet olaylarını engelleyebilir. Son olarak, tabii ki her demokrasiye geçiş sürecinde, Havel’e benzeyen liderlerin çıkması beklenemez; ancak tek bir liderden ziyade muhalif liderlerin birlikteliği ve verdikleri mesajların güçlü ve birleştirici içeriği de toplumlarda benzer etkiler yaratabilir. 10 Aralık 1989 tarihinde  Wenceslas Meydanı’nda Vaclav Havel’in halka sesleniş konuşmasında geçen, “Gerçek ve sevgi, yalan ve nefrete üstün gelmeli” sözleri, Çekya’da halen şehir meydanlarında duvarları ve pankartları süslemeye devam etmektedir.

[1] Michael Zantovsky. 2014. Havel: A Life. Grove Press, s. 294.

[2] Michael Zantovsky. 2014. Havel: A Life. Grove Press, s. 299.

[3] Lubomir Kopeček. 2010. Dealing with the Communist Past: Its Role in the Disintegration of the Czech Civic Forum and in the Emergence of the Civic Democratic Party. Communist and Post-Communist Studies, 43(2), 199–208.

[4] Türkiye’de, tabii, Çekoslovakya’nın komünizm dönemindeki gibi bir ‘tek parti iktidarı’ yok. İki partiden oluşan bir ittifak ve o ittifakın liderlerinin hakim olduğu bir iktidar var. Ancak bu liderlerin etrafındaki seçkinler de iktidarda etkin roller üstlenmekte. İktidar içindeki liderler ve seçkinler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklar, demokrasiye geçişi hızlandıran süreçlerdir. Örneğin, seçkinler arası uyuşmazlıklar, Çekoslovakya’daki iktidarın polisin protestoculara şiddet uygulama talimatı vermesini engellemiştir.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI