Risk alan cesur ve demokratik bir liderlik, çağın gereklerine ve ihtiyaçlarına cevap veren bir program ve söylem, niteliği ve emeği öne çıkaran parti içi demokrasi (tüzük) ve halkla iç içe olan liyakatli kadroların olduğu parti, önce yerelde sonra da genelde iktidar olabilir. GİRİŞ Son zamanlarda CHP’de değişim olgusu haklı olarak yoğun bir biçimde tartışılıyor. Bunun elbette büyük avantajları var. Buna karşın dışa dönük enerjinin içe yönelmesi ve parti bütünlüğünü tehdit eden bazı gelişmelerin önünün alınmaması gibi riskleri ve dezavantajları da var. Fakat zaten değişimin sihri ve geleceğe dair yarattığı umut taşıdığı risklerle kaimdir. O nedenle parti bütünlüğünü koruyarak yerel seçim öncesi bir değişim yeni umutların yeşermesi, sönen moral motivasyonun yeniden yükselmesi açısından önemlidir. Ayrıca yerel seçimlerin kazanılması AKP iktidarının zam ve zülüm politikalarını zora sokacak ve ömrünü kısaltacaktır. Yerel seçimlerin kaybedebilmesi ise onlara yüksek bir özgüven verecek, bundan sonra yapacakları her türlü iş ve işlemelerin meşruiyetinin temeline bu iki seçimi koyarak ilerleyeceklerdir.  Şimdi bu kısa girişten sonra “Değişim neden gündeme geldi, neleri içermeli, nasıl ilerlemeli?” sorularına yanıt arayarak ilerleyelim. DEĞİŞİM NEDEN GÜNDEME GELDİ? Değişim durduk yerde gündeme gelmedi. Bilindiği gibi 2023 Mayıs’ında son yarım asrın belki de en önemli seçimini yaşadık. Daha önce de önemli seçimler olmuştu, ama hiçbiri bunun gibi değildi. 21 yıldır iktidarda olan, son yıllarında giderek tek adam rejimine dönüşen, yorgun, yıpranmış, otokratik bir iktidar vardı. Bu noktaya keyfi, katı merkeziyetçi, bürokratik bir anlayışın sonucunda gelmiştik. Hak, hukuk yerlerde sürünüyordu. Ne katılım ne bölüşüm ne de tanınma adaleti vardı. İktidarı ele geçirenler lüks ve safahat içinde yaşarken halk fakrı zarurete mahkûm edilmişti. Krize sokulmuş ekonomi toplumu bunaltmış, çalışanlar ve dar gelirli vatandaş yüksek enflasyon ve pahalılığın pençesinde inliyordu. O güne kadar çözülmesi gereken önemli sorunlar çözülmemiş, büyüyerek günümüze kadar gelmişti. Velhasıl kelem sistem tıkanmış, siyaset kirlenmiş, iktidar kayması ile karşı karşıyaydı ülke. Böyle bir ortamda sorunları çözmesi gereken iktidar kendisi çözülmesi gereken bir sorun hâline gelmişti. İşte böyle bir ortamda seçime gittik. Seçime muhalefet ve toplum tarafından çok büyük anlamlar yüklendi, adeta bir kader seçimi olduğu ileri sürülerek varlık yokluk meselesi hâline getirildi. Diğer bir deyişle kazanma konusunda çıta çok yükseltildi. Fakat son 21 yılın en uygun koşullarına rağmen seçim kazanılmadı, yaratılan büyük umutlara rağmen kazanılması gereken seçim kaybedildi. Bu durum, iktidar değişimine inanan ve inandırılan seçmende beklenmedik bir şoka neden oldu. Başta ana muhalefet tabanı olmak üzere iktidar değişimini bekleyen herkeste çok büyük bir hayal kırıklığı meydana geldi. Hayal kırıklığı değişimi öteleyen tutumlarla öfkeye dönüştü, öfke giderek duygusal bir kopuşa sürükledi tabanı ve seçmeni. Mesele şu ki, seçmende (en azında bir kısmında) meydana gelen duygusal kopuşun sürmesi hâlinde yerel seçimlerin kazanılması zora girecektir. Yerel seçimlerin önündeki en önemli handikaplardan biri budur. Bu engel aşılmazsa yerel seçimler kazanılamaz. Bunu aşmanın yolu ise değişimden geçiyor. Değişim, kim tarafından yapılırsa yapılsın, ama mutlaka yapılmalıdır. Çünkü değişim, bu zor süreçte seçmeni yeniden ayağa kaldırmanın, yeni bir moral ve motivasyonun ilk kaynağı ve tek zeminidir.
Uzunca bir süredir mevcut iktidar seçim üstüne seçim kazanıyor. İktidar olması gereken ana muhalefet partisi ise çeyrek asırdır %20-25 oy bandında dönüp duruyor. Burada değişmesi gereken şeyler olduğu ayan beyan ortadadır.
DEĞİŞİM İLE KASTEDİLEN NEDİR? Değişim ile kastedilen ise asla bir başkalaşım değildir. Değişimden kasıt, partiyi iktidar yapabilmek maksadıyla eylem ve söylemde yapılacak değişimleri tarif etmek ve içselleştirerek hayata geçirmektir. Bu, aynı zamanda partinin örgütsel anlayışını yenilemesi, partide katılımcı demokrasinin önünün açılması demektir. Çünkü kendisi değişmeyen iktidarı değiştiremez, kendisi parti içi demokrasiyi uygulamayan ülkeye demokrasi getiremez. Partide değişimi gerçekleştirdikten sonra iktidar olmak ve ülkeyi olumlu yönde değiştirmek toplum nezdinde kabul görecektir. 1) Demokratik ve güçlü devleti oluşturmak 2) Huzurlu ve zengin toplumu kurmak ve 3) Özgür ve eşit yurttaşlık temelinde ülkeyi yeniden inşa etmek için bunları yapabilecek politik ve örgütsel donanıma sahip olmak gerekir. Uzunca bir süredir mevcut iktidar seçim üstüne seçim kazanıyor. İktidar olması gereken ana muhalefet partisi ise çeyrek asırdır %20-25 oy bandında dönüp duruyor. Burada değişmesi gereken şeyler olduğu ayan beyan ortadadır. Çünkü, birden fazla kezdir aynı yöntem uygulanarak farklı sonuç alınmadığına göre o hâlde iktidarı değiştirmeyi hedefleyen siyasi kadronun kendisini, söylemini ve politikasını gözden geçirerek yenilemesi, eksiklerini gidermesi, hasılı kelam değişmesi gerekir. Aksi taktirde yapılan hiçbir şey toplum nezdinde inandırıcı olamaz. İnandırıcı olmayan umut olamaz, umudu ve güveni tesis etmeyen bir siyasal yapı başarılı olup iktidara gelemez. Seçim öncesi alanlara toplanan kitleler, büyük bir özlem ve istekle “iktidar, iktidar” diye haykırıyordu. Bu kitlelere iktidarı tattırmak bu sürece öncülük edenlerin boynunun borcudur. Kitlelerin bu talebi çok haklı, çünkü yıllardır iktidar yüzü görmediler. Çok partili sisteme geçildiğinden beri sol, sosyal demokrat bir anlayış doğru dürüst iktidar olamadı. Hep bir sağ partinin gidip diğerinin geldiği bir tahterevalliye dönüştü ülkemizdeki yarım yamalık demokrasi.  O hâlde 21. Yüzyılın bu döneminde zamanın ruhu başarmayı çağırıyor, hatta ondan da öte zorunlu kılıyor. Başarı ise değişimle gelir anacak. Değişim de ancak güçlü liderlik, nitelikli kadrolar ve etkili siyasal projelerle mümkündür. Diğer bir deyişle başarmak için, lider, kadro ve proje üçlemesi senkronize bir biçimde işlemeli ve bu halka inandırılmalıdır. Çünkü eski kadrolarla yeni bir şey yapılamaz, yapılsa bile inandırıcı olmaz. Değişim yeni yüzleri yeni hayalleri gerektirir. O nedenle yeni lider, yeni proje, yeni kadro ile toplumun önüne çıkmak gerekiyor. DEĞİŞİMİ NASIL BİR LİDERLİK GERÇEKLEŞTİREBİLİR? Kalıcı ve başarılı liderler kendi karizmaları ile ortaya çıkar, cesaret ve ferasetleri ile bir çekim merkezi oluşturur, duruşları ve hitabetleri ile bir rüzgâr estirir, verdikleri güvenle toplumun umudu hâline gelir, arkalarına aldıkları toplumsal destekle iktidara yürürler ve kalıcılaşırlar. Örneğin Ecevit böyle bir liderdi, Demirel böyle bir liderdi, M. Ali Aybar böyle bir liderdi. Bu rüzgârı yaratamayanlar ise bir süre sonra silinip giderler. Örneğin Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Mehmet Ağar karizmatik olmayan ve bu rüzgârı oluşturamayan bu yüzden de kısa bir süre sahnede kaldıktan sonra silinip giden liderlerdir. Baykal da bu kategoridedir. Bahçeli, Davutoğlu, Karamollaoğlu gibi liderlik iddiası olanlar da kayda değer hiçbir başarı göstermeyen bir süre sonra silinip gitmeye mahkûm liderlerdir. Bu çerçevede şimdi muhalefet partileri bir çıkış arıyor. Bundan çıkmanın yolu risk yüklenen, cesur, kararlı ve demokratik bir liderlik olduğu apaçık ortadır.
CHP’nin ileri gitmesi için onun ileri gitmesini engelleyen ağırlıklarından kurtulması gerekir. En başta da tarihsel olarak ona yapıştırılan negatif algılardan arınması şart. Bu noktada bir resmi tarihle hesaplaşması ve ilerlemesi gerekiyor.
SİYASAL PROJE NE/NASIL OLMALIDIR? Tabii lider tek başına yetmez, etkili söylem, inandırıcı eylem ve uygulanabilir proje(ler) de gerekir. Siyaseti artık boş laf olmaktan çıkarıp, çağın gereklerini, toplumun ihtiyaçlarını dikkate alan uygulanabilir siyasal projelere dönüştürmenin zamanıdır. Bu noktada CHP’nin iki yönlü bir değişime gitmesi gerekiyor. Birincisi ilerlemesi için gerekli, ikincisi mevcut tabanını koruyarak genişlemesi için gereklidir. Diğer bir değişle ilerici (çağın son teknolojik ve dijital gelişmelerini dikkate alan) sosyal demokrat kimliğini koruyarak, tarihsel kökleri olan bir kitle partisi olarak, mevcudu koruyarak oy tabanını genişletmelidir. İleri gitmesi için onun ileri gitmesini engelleyen ağırlıklarından kurtulması gerekir. En başta da tarihsel olarak ona yapıştırılan negatif algılardan arınması şart. Bu noktada bir resmi tarihle hesaplaşması ve ilerlemesi gerekiyor. 100 yıllık bir parti olmasına rağmen çok partili sisteme geçildiğinden beri tek başına iktidar olmaması manidar bir durum değil mi? Onun ilerlemesini engelleyen önemli ağırlıklardan biri de tarihsel bagajı değil mi? Bunlar yok sayılarak bir menzile varılabilir mi? O hâlde bu nokta açığa kavuşturulmalı ve bu konuda yapılacak ne varsa yapılmalıdır. İkincisi ise CHP’nin hitap ettiği tabanın bir türlü genişlememesidir. Çünkü zaten sosyolojisi incelendiğine CHP’nin hitap ettiği tabanın geldiği sınır buradır ve CHP kendini yenilemeden bu sınırı aşması mümkün değildir. Çünkü CHP’nin oy aldığı taban; gelir ve eğitim düzeyi Türkiye ortalamasının üstünde olan, bölünme ve şeriat endişesi yaşayan, kıyı şeridinde birikmiş, kent soylu, orta ve orta üstü bir kitledir. Zaten bu niteliklere haiz kitle Türkiye’nin anacak beşte biri, bilinmediniz dörtte biri kadardır. CHP’nin yıllardır %20-25 oy sarmalına takılıp kalmasının başlıca nedeni de budur. Buna karşın ana muhalefet partisi oy membaı olan muhafazakârlarla, Kürtlerle ve yoksullarla/varoşlarla barışık değil. Uzunca bir zamandır bu kitlelerden oy alamıyor. Bu kesimlerden daha çok AKP ve HDP oy alıyor. (Bundan dolayıdır Orta Anadolu’da, Karadeniz’de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yok denecek kadar az oy alıyor.) CHP’nin oyunu artırarak iktidara yürümesi için bu üç kesimle barışması ve onlardan oy alması şart. Bunun için yapacağı şey, bu kesimlerin sorunlarına açık yüreklilikle eğilmesi, bu sorunlara gerçekçi ve cesur çözümler getirmesidir. Yoksa onları temsil ettiğini iddia eden üç beş kişiyi partiye almakla ya da onları vekil yapmakla bu kesimlerden oy alamaz. Söz konusu kitleler, otokratik baskıcı uygulamaların ve neoliberal ekonomik politikaların mağduru olan kesimlerdir. Bir sosyal demokrat parti olarak kendini yenilemiş CHP’nin bu mağdur kitlelerin sözde değil özde sesi ve temsilcisi olması gerekir. O zaman yıllardır dayandığı bariyerleri yıkıp iktidara yürüyebilir. Sadece iktidara gelmek yetmez, gelinen iktidarı demokratikleştirmek de önemlidir. Bunun için söylem, eylem, tüzük ve hatta program değişikliğine gitmelidir.
Göstermelik (naylon) üyeler, delege ağalığı ve anti demokratik uygulamalarla birlikte meteliksizliğin önüne geçilemez. Bu durumda siyasal başarı da elde edilemez. İktidara hasbelkader gelinse bile gelinen iktidar demokratikleştirilemez.
NİTELİKLİ KADRO NEDEN ÖNEMLİ? Yukarıda bahsi geçen projeleri uygulayacak ve hedefleri gerçekleştirecek olan nitelikli kadrolardır. Bir kurumdan nitelik ve liyakati çıkardığınızda geriye kayırmacılık, dedikodu ve kaos kalır. Dememiz o ki lider hedefi belirler, bu hedefler ancak gerçekçi siyasal projelerle ulaşılabilir, söz konusu projeleri hedeflere ulaştıracak olanlar ise nitelikli, liyakatli ve emek sahibi kadrolardır. Türkiye’de Siyasi Partiler Kanunu ülkenin siyasi partilerinde lider oligarşisine yol açtığı için liyakat ve emek arka plana atılıyor, siyaseti kurnazlıkla yapanlar liderin etrafında dolanarak kendilerini önemli yerlere seçtiriyor, sonra da dönüp topluma değil lidere hizmet etmek, liderin gözüne girmek babında çalışma yapıyorlar. Halkı ve üyeyi yok sayan bu çürümüş sistem behemehâl değişmelidir. Bu noktada parti içi demokrasinin uygulanması ve tüzükte yapılacak değişikliklerle oligarşik yapılara izin verilmemesi önemli. Siyasi partilerin anayasası sayılan tüzüğün demokratik olması ve parti içi demokrasiyi getirmesi gerekir. O hâlde partide yükselmenin, seçme ve seçilmenin kriteri lidere yakınlık veya uzaklık olmamalı; liyakat, ehliyet sahibi olmak ve emek sarfetmek olmalıdır. Bu noktada örgütsel işleyiş ve çalışma biçiminin de değişmesi, üyenin hem parti politikalarını belirleme sürecine hem de milletvekili, belediye başkanı gibi seçimle gelen kişileri seçmede belirleyici bir role sahip olmaları gerekir. Aksi takdirde, göstermelik (naylon) üyeler, delege ağalığı ve anti demokratik uygulamalarla birlikte meteliksizliğin önüne geçilemez. Bu durumda siyasal başarı da elde edilemez. İktidara hasbelkader gelinse bile gelinen iktidar demokratikleştirilemez. SONUÇ Sonuç olarak CHP gelinen noktada tarihsel siyasal şartların da zorlaması ile bir değişim ile karşı karşıyadır. Değişim, öncelikle liderliği (lideri), söylemi (programı), kadroları ve parti içi demokratik işleyişi (tüzüğü) kapsamalıdır. Risk alan cesur ve demokratik bir liderlik, çağın gereklerine ve ihtiyaçlarına cevap veren bir program ve söylem, niteliği ve emeği öne çıkaran parti içi demokrasi (tüzük) ve halkla iç içe olan liyakatli kadroların olduğu parti, önce yerelde sonra da genelde iktidar olabilir.