Başlamamız gereken yer; CHP tarihinde istisnai dönem dışında sol, sosyal demokrat olmadığını kabul edip, bugün olduğu siyasi hattı değişim yönünden kurumsallaştırmak olmalıdır.
CHP, değişim tartışmaları bana kaçınılmaz biçimde 1990’larda izlemeye çalıştığımız “sol” tartışmalarını hatırlatıyor.
Ancak bu kez, siyasi pozisyona da kapsayan ideolojik bir tartışma şimdilik yok. Şu an bahsedilen değişim, büyük ölçüde “kişiler” üzerine odaklanmış durumda.
Ve CHP’deki değişim tartışmasının merkezinde Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu var.
Bunun temel nedeni gerek Meclis seçiminde gerekse aday olduğu Cumhurbaşkanlığı seçiminde hedeflenen başarı elde edilemedi. Edilseydi, bu tartışma olur muydu zor ama olması gereken bir şey var değişim.
Hemen şu tespiti yapalım; eğer seçim sonuçları değişim için bir fırsat olacaksa bu kişilere odaklı değil yapısal, bu anlamda ideolojik tartışma merkezli olmak durumundadır.
Bu bağlamda sık sık ifade ettiğim bir konulardan birisi Türkiye’de istisnai dönemler dışında siyasetin olmadığıdır. Eğer bunu bir veri kabul edersek; Türkiye’de siyasal ayrışmanın sağ/sol ekseninde olmadığını söyler bize.
Evet, çok partili hayata geçilmiş, partiler kurulmuş, seçimler yapılmış ama siyasetin keşfedildiği, partilerin siyaset yapmaya yani toplumun gerçek sorunlarını sahiplendiği dönemlerde, bu süreç açık ve örtülü müdahalelerle kesilmiştir.
Bu açıdan Türkiye’de siyaset, siyasal alan, meşruiyetini devletten alan; laik, seküler hassasiyetleri kullananların merkez sol, milliyetçi, muhafazakâr değerleri savunanların merkez sağ kabul edildiği ama merkezde hep devletin olduğu bir yapıdır.
Bu alanda siyaset, devletin izin verdiği ölçüde, onun çizdiği sınırlar içinde yapılan, açık biçimde statüko savunusunun baskın olduğu bir alandır.
Türkiye’de siyaseti, evrensel ölçülerde olduğu gibi sağ-sol ekseninden okumak ve açıklamak mümkün değildi.
Türkiye için siyaseti açıklayıcı aks bu açıdan sağ-sol değil, statüko-değişim aksıdır.
***
AKP’nin ortaya çıkışı bu siyasal alana bir itiraz olarak siyaseti, devletten topluma taşıma hamlesiydi. Tıpkı DP’nin ilk dönemi, Ecevit’in 74-77 dönemi ve ANAP’ın ilk dönemi gibi.
Ancak AKP de kendinden önceki denemeler gibi başarısız oldu. 2010 sonunda ortaya çıkan Arap Baharı sonrası sarıldığı kimlik politikası başlayan süreç, partinin 2015 sonrasında hızla devlete eklemlenmesi ile sonuçlandı.
2015 sonrası MHP üzerinden devlete eklemlenen AKP’nin kuruluşunun 180 derece tersi politikalara teslim olmuş ve siyasetinin merkezini iktidarı sürdürmenin diyeti olarak devleti/devletçiliği ve statükoyu koymuştur.
AKP ve Cumhur İttifakı esas olarak budur, statükonun savunusu.
Bu açıdan Türkiye’de siyaseti, evrensel ölçülerde olduğu gibi sağ-sol ekseninden okumak ve açıklamak mümkün değildi.
Türkiye için siyaseti açıklayıcı aks bu açıdan sağ-sol değil, statüko-değişim aksıdır.
Bugün AKP ve Cumhur İttifakı bileşenleri statükoyu temsil ederken; CHP ve muhalefetteki partilerin çoğunluğu toplumu, toplumsal talepleri ve siyasal alanın genişlemesi gerektiğini yani değişimi temsil etmektedirler.
Ancak muhalefetteki partilere baktığımızda bu siyasi pozisyon, ideolojik olarak tartışılmış, içselleştirilmiş bir tercihten ziyade şartların getirdiği zorunluluk olarak kabul edilmiştir. Bunda da Erdoğan karşıtlığının payı büyüktür.
Kılıçdaroğlu’nun izlediği bu politikada başarılı da oldu. Ama bu başarı, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na hedeflenen iktidarı ve cumhurbaşkanlığını getirmedi.
O zaman sormamız gereken soru şu; neden başarısız olundu?
***
Yeniden CHP’deki tartışmalara dönersek. CHP için tercih edilen pozisyon, partiden çok liderin yani Kılıçdaroğlu’nun vizyonu ile ortaya çıkmıştır.
Bu açıdan Kılıçdaroğlu’nun lider olduğu CHP ile şu anki CHP arasında fark 180 dereceye yakındır.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduğu parti, sadece tek parti döneminin değil 28 Şubat gibi yakın tarihin ağır yüklerini de taşıyordu.
Bu yüzden toplumun muhafazakâr kesimi başta olmak üzere farklı toplumsal kesimlerle mesafe söz konusuydu. Bu açıdan CHP bir kitle partisi olması kadar, kimlik partisiydi de. Hamasi bir laikçilik savunusuna dayanan bu pozisyon, toplumun büyük kısmı ile bağını koparmış, elitist bir parti pozisyondu.
Kılıçdaroğlu bu gerçeğin farkındaydı ya da kısa sürede farkına vardı ve farklı toplumsal kesimlerle konuşmaya, onlarla diyalog kurmaya çabaladı.
Hatalar kabul edildi, özür dilendi. Tüm yapılanlara nihayet ad kondu: Helalleşme.
Kılıçdaroğlu’nun izlediği bu politikada başarılı da oldu. Ama bu başarı, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na hedeflenen iktidarı ve cumhurbaşkanlığını getirmedi.
Ne yazık ki Kılıçdaroğlu, bu süreçte partideki dönüşümü kurumsallaştırmak, bu dönüşümün entelektüel zeminini güçlendirme noktasında eksik kaldı. Bunun nedeni de tercih edilen liderlik yöntemindeydi
***
O zaman sormamız gereken soru şu; neden başarısız olundu?
Burada başarısızlığın nedeni Kılıçdaroğlu’nun izlediğin siyasi hatta değil, bunun nasıl ve kimlerle yaptığında idi.
Ne yazık ki Kılıçdaroğlu, bu süreçte partideki dönüşümü kurumsallaştırmak, bu dönüşümün entelektüel zeminini güçlendirme noktasında eksik kaldı. Bunun nedeni de tercih edilen liderlik yöntemindeydi.
Tercih edilen liderlik, parti tepesinden üretilen bilginin -Kılıçdaroğlu’nun tercihi ile çevresine kümelenmiş dar çevrenin iradesiyle- aşağılara yani milletvekili ve örgütlere inmesinin önüne geçti.
Yani partideki dönüşüm partiye sirayet etmedi.
Eğer bugün CHP’de bir değişim olacaksa, bu, Kılıçdaroğlu’nun dönüştürmek istediği CHP’yi referans alıp, bu dönüşümü kurumsal olarak derinleştirmekte.
Ve bu Kılıçdaroğlu’nu dışlamadan, onunla birlikte olmak durumundadır. Tabi Kılıçdaroğlu da, somut durumların somut tahlilini yaparak değişimi durduran değil onun önünü açan lider olmak durumundadır.
Bu dönüşümün bilgisini, ideolojisini, siyasetini, düşünce kuruluşundan entelektüeline kadar yaymaktır.
Bu açıdan dönüşümü kişilere indirmek yerine daha yapısal dönüşüm hikayesi yazılmalı.
Ama bu hikaye, partinin özüne dönme ile başlarsa başarısız olmaya mahkum olur.
O yüzden başlamamız gereken yer; CHP tarihinde istisnai dönem dışında sol, sosyal demokrat olmadığını kabul edip, bugün olduğu siyasi hattı değişim yönünden kurumsallaştırmak olmalıdır.