Perşembe, Nisan 25, 2024

Davutoğlu: Tek adamın yönettiği bir partinin nasıl tükendiğini bizzat yaşayarak gördüm ve engellemek için çok çaba sarf ettim

AKP’den ayrılarak Gelecek Partisi’ni kuran Ahmet Davutoğlu, iktidara eleştirilerde bulundu. Davutoğlu, “Hatalardan ders almayı bilen biriyim. Tek adamın yönettiği bir partinin nasıl tükendiğini bizzat yaşayarak gördüm ve bunu engellemek için çok çaba sarf ettim. Kişilere bağlı partiler kişilerle gider…” dedi.

T24’ün aktardığına göre Ahmet Davutoğlu Karar yazarları Ahmet Taşgetiren, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur’a konuştu. Davutoğlu’nun yanıtları şöyle:

Elif Çakır: Peki Gelecek Partisi siyaseten kendisini nerede konumlandırıyor? Türkiye’de neyi temsil edeceksiniz. Nerede duruyorsunuz. Hangi kesimleri hedefliyorsunuz?

Ahmet Davutoğlu: Bunu tek bir cümleyle ifade gerekirse. “Değerlere saygılı özgürlükçü bir partiyiz.” Yani özellikle özgürlükçü bir parti olduğumuzu vurguladık. Ve değerlere saygılı olduğumuzu buna bir sıfat olarak ekledik. Özgürlükçü bir muhafazakar partiyiz demedik. Özgürlüklere saygılı bir muhafazakar parti demedik. Özgürlükçü bir partiyiz. Değerlere saygılıyız. Bu değerleri de programda tanımladık. Bu değerler hem bu toplumun asırların tecrübesinden gelen birikimine dayalı toplumsal değerleridir. Hem cumhuriyetle birlikte gelen kazanımlar, Tanzimat’tan bu yana gelen hukuk ve demokrasi kazanımlarının oluşturduğu değerlerdir. Bütün bunları harmanlayan bir değerler zemini üzerinde bir özgürlükçü parti.

“Ak Parti’yle hesaplaşmak için mi kuruldu bu parti?”

Elif Çakır: Ama tabii siz sabah kalkıp yeni bir özgürlükçü parti kuralım diye ortaya çıkmadınız sonuçta. Siyasi partiler tarihine bakıldığında yeni bir partiyi doğuran bir konjonktür var. Adalet, özgürlük alanlarında sıkışmışlıklar, sorunlar var. Ak Parti’yle hesaplaşmak için mi kuruldu bu parti, Türkiye’de merkez sağ siyaset tıkandı bunun yolunu açmak için mi?

Ahmet Davutoğlu: Tabii sorunlara hitap ayrı, kendinizi nasıl tanımladığınız ayrı bir şey. Bizim kurduğumuz partinin şu anda en temel meselesi herkese hitap edebilen, herkesi içine alan bir demokrasi kültürünü ortaya çıkarmak. Bu olmadan başka bir şey yapmak mümkün değil. Türkiye’de hukuk problemi var ama hukuk ancak herkesin eşit olarak katılabildiği bir süreçle hayata geçirilebilir. Türkiye’de özgürlük meselesi var. O da herkesin kendisini içinde hissettiği bir süreçle sağlanabilir.

Türkiye’de her ideolojik kesim kendi limitlerini gördü. İktidarı tanıdı ve gördü. İslami kesim geldi teorik olarak söylediği şeyleri sınadı. Ve limitlerini gördü. Ben gördüm limitleri. İnsanları böyle iyi yetiştirelim, olmuyor. Sol kesim gördü limitlerini. Kürtler gördü limitlerini. Samimi bir milliyetçi salt Kürt karşıtlığıyla Türkiye’nin birliğinin sağlanamayacağını gördü. Kendisine aşırı güvenen ve diğer kesimlere mütekebbir bir şekilde tepeden bakan ve bir tek kendi doğrusunu dikte etmeye çalışan insanların Türkiye’ye yapabileceği hiçbir katkı yok artık. Dolayısıyla biz öyle bir siyasi hareket inşa edelim ki limitlerini, sınırlarını görebilecek erdeme sahip insanlardan bir topluluk oluşturalım.

Yıldıray Oğur: Peki oluşturabildiniz mi? Çünkü Kurucular Kurulu’na baktığımızda en azından kamuoyunun tanıdığı isimlerin çoğunun AK Parti kökenli olduğu görülüyor?

Ahmet Davutoğlu: Kurucular Kurulu’nu oluştururken bazı kriterler belirledik. Dürüst, saygın, temiz olsun. Yolsuzluklara bulaşmamış olsun. Bulunduğu camiada değer verilen biri olsun. Konusunun ehli olsun. Ayrıca, her kesimden insan olsun ama sadece kendi temsil ettiği kesimin doğrularına inanmış diğer kesimlere kapalı duran kimse olmasın dedik. Mesela bu hareket içerisinde geçmişinde Türk milliyetçiliği çizgisinden gelen isimler olabilir. Ama Türk milliyetçiliğini bütünüyle Kürt karşıtlığına oturtmuş biri Türkiye’ye katkı sunamaz. Bu hareket içinde geçmişte Kürt hareketi içerinde önemli yer edinmiş arkadaşlar olabilir. Ama şiddeti terörü haklı gösteren biri olamaz. Bu hareket içinde muhafazakar, İslami geçmişten gelen biri olabilir ama inancıyla herkesi rencide eden ve bu değerlere zarar veren biri olamaz. Bu hareket içinde seküler kesimden biri olabilir. Ama jakoben bir seküler olamaz. Bir tek kendini ahlaklı görüp herkese ahlak dersi verip, yolsuzluklara gözünü kapatan bir dindar da bu hareket içinde olamaz. Siyasi hareketin çerçevesi de burada şekillendi. Ve gerçekten gurur duyuyorum. Ak Parti’nin devamı mı değil mi sorusu bağlamında öyle bir heyet oluşturduk ki kimse bunu tek bir partiyle ilişkilendiremez. Tek bir partinin ismiyle sınırlayamaz. 16 kişilik başkanlık kurulunda AK Parti’de milletvekilliği veya il başkanlığı yapmış arkadaş sayısı 6. 16 bakanlığa karşılığı 16 kişilik bir kurul. Bu kurulda da Ak Parti’den gelen 3 veya 4 kişi var. Ben eski AK Partili mi değil mi diye bakmam, sadece ehliyet ve liyakate bakarım.

Ahmet Taşgetiren: Partide çeşitlilik var ama partide lidere de ihtiyaç var. O dengeyi nasıl tutturacaksınız. Çünkü sizin baskın bir lider olduğunuz, partinin de kadro değil lider partisi olacağı hakkında kanaatler de var.

Ahmet Davutoğlu: Bu tür durumlarda uygulamalara bakılmalı. Parti kurulduktan bu yana takriben geçen bir aylık sürede en az 30 arkadaşımız parti adına ya da şahsi görüşlerini ifade etmişler. Ben hatalardan veya olumlu tecrübelerden ders almayı bilen biriyim. Ben tek adamın yönettiği bir partinin nasıl tükendiğini bizzat yaşayarak gördüm. Ve bunu engellemek için çok çaba sarf ettim. O zaman Sayın Cumhurbaşkanı’na şunu ifade ettim. “Efendim benim bir liderlik meselem yok, siz bu partiyi kurdunuz müsaade ederseniz bu partiyi kurumsallaştırırız. Ve bu parti öyle sağlam temele dayanıyor ki yüzlerce yıl da yaşayabilir. Ama kurumsallaştırmazsak yaşayamaz. Kişilere bağlı partiler kişilerle birlikte gider.” Bunu hem cumhurbaşkanına hem de partide birçok kez söyledim. Herkes de biliyordu benim en temel hedefim Ak Parti’yi kurumsallaştırmaktı. Şimdi bütün bunları yaşamış birisi olarak yeni kuracağım bir partide varlığı liderine bağlı bir yapıya izin verir miyim? Şimdi bütün o birikim üzerinde iddiam ve tezim şu; ifrat ve tefritten kaçmak lazım. Şimdi biri şöyle derse hiç lider olmadan parti kurulsun bu bürokraside de iş hayatında da entelektüel hayatta da insan doğasına aykırı bir şeydir.

Elif Çakır: Ama parti kurulalı bir ay oldu. Çok farklı açıklamalar yapılıyor. Örneğin bir genel başkan yardımcınız “gerekirse devri sabık yaratırız” diyor. Kürt sorunuyla ilgili parti yöneticilerinden farklı sesler çıkıyor. Sanki net bir iskelet oluşmamış gibi görünüyor.

Ahmet Davutoğlu: Çok net bir tanım konsaydı bu sefer de Davutoğlu’nun ideolojisi belli denirdi. Herkes aynı şeyi tekrar etseydi zaten demiştik tek adam var, hepsi aynı şeyi söylüyor denirdi. Ben arkadaşlara şunu söyledim program artık belli, hepiniz bu programa imza attınız, artık konuşabilirsiniz. Her sayfasına imza atılıyor bu programın. Devri sabık tabirini benimsemediğimi ilgili arkadaşımıza da söyledim. Doğru bir tabir değil. Kastetmek istediğinizin bu olmadığını da biliyorum. Biz rövanşist bir parti değiliz, intikam peşinde olan bir parti değiliz. Orada kastedilen şey şu. Hukuk dışı şeylere bu dönemde yeltenenler bunun hesabının sorulacağını bilsinler. Neden bunu söylemek ihtiyacı hissediliyor? Bize kurucu olan arkadaşlar işadamıysa maliye müfettişleri gidiyorsa, başka görevlerdeyse birtakım tehditler alıyorlarsa hatta bazı illerde bürokratlar birtakım işlemlerde bulunuyorsa.

Yıldıray Oğur: Örnek verebilir misiniz?

Ahmet Davutoğlu: Bize bilgiler geliyor. Birçok ilde gelip soruluyor siz şu partiyle birlikteymişsiniz dikkat edin diye. Bunlar söylendiği zaman hele bunlar devlet görevlileri tarafından söylenmişse ileride bu söyleyenlerin hukuk önünde sorumlu olacaklarının hatırlatılması lazım ki bu tekrar tekerrür etmesin. Talimatla yaptık demesin hiçbir bürokrat. İşler talimatla yapılmaz hukukla yapılır. Talimat o hukuk içindeyse işleme konur.

Bugün Şehir Üniversitesi olayı da dahil olmak üzere yapılan hukuksuz işlemler mutlaka bir gün hukuk tarafından tekrar ele alınılacaktır. Yoksa devri sabık gibi bir niyetimiz düşüncemiz söz konusu olamaz. Hiçbir zaman da rövanş ya da hissi bir tavır içerisinde olamayız. Hukuk his kaldırmaz.

Ahmet Taşgetiren: Şu konuşuluyor, derin bir yapı Ak Parti’yi belli bir istikamete sürükledi. Başlangıçtaki rotasından şaşırttı, bugün Cumhur İttifakı denen yapıya getirdi deniyor. Sizin böyle bir derin yapı konusunda kanaatiniz var mı?

Ahmet Davutoğlu: Birileri Ak Parti’nin, Türk demokrasisini restore eden bir hareket olmaktan çıkararak Türkiye’de özgürlükleri kısıtlayan 90’lı yılların siyaset mantığını geri getiren bir yapı haline dönüşmesini arzu etti. Ve bunda FETÖ’cü unsurları da kullandı, Pelikan unsurlarını da. Anlaştıkları şey, Ak Parti’nin otoriter bir yere evrilmesiydi. Bizim böyle bir dizayna engel olduğumuz görüldü. Bundan kim rahatsız oluyordu? Ak Parti’nin 90’lı yıllara dönmesini isteyen statükocu çevreler. 90’lı yılların siyasetini geri getirmeye çalışan malum çevreler, Ak Parti üzerinden zenginleşen bazı çıkar çevreleri ve Ak Parti’yi bir aile mirası olarak görenler uzlaştılar. Şu anda da o uzlaşma devam ediyor. O uzlaşma içinde Ak Parti, milletin sesi olmaktan, milletle bütünleşen bir hareket olmaktan çıkarılıp Türkiye’de ekonomik ve siyasi olarak statükocu bir elitin biraz da beka kavramı üzerinden his istismarına dayalı olarak kendi iktidarlarını sürdürmelerinin aracı haline dönüştürülmek istendi. Manifesto bu dönüşüme karşı Ak Parti’ye bir reçete idi aslında. Ve bütün iyi niyetimizle o reçetenin muhatap bulmasını bekledik aylarca.

Yıldıray Oğur: Partiyle ilgili son bir soru daha sorup diğer meselelere geçelim. Şimdi partinin Genel Merkezi kuruluyor, teşkilatları açılıyor. Parti kurmak masraflı bir şey. Siz siyasetin finansmanıyla ilgili yasa çıkarmaya çalışmıştınız 2015’de. Biz de size soralım; Nereden geliyor bu partinin parası?

Ahmet Davutoğlu: Doğru ve önemli bir soru bu. Ben biraz da bunları öngörerek başbakanlık dönemimde siyasetin finansmanıyla ilgili bir yasa getirmiştim. Herkes şeffaf bir şekilde bilmeli ve bir partiye destek olan da o partiye destek olduğu için herhangi bir hukuki müdahaleye maruz kalmamalı. Net olmalı, netleşirse mesele kalmaz. Bir kişi destek verdi bir partiye finansal olarak ya korkuyor bu desteğim bilinirse deyip desteğini başka yollardan vermeye çalışıyor, verip görünmek istemiyor. Bazen de iktidar ümidi gördüğünde herkes o partiye destek olmak istiyor ki iktidara geldikten sonra oradan nemalanayım. Ne kadar şeffaflık o kadar demokrasi. Bütün tecrübelerim üzerine siyasette en önemli kavram şeffaflık diyebilirim. Ama öyle bir konjonktürden geçiyoruz ki destek verenler bilindiğinde baskı altına alınıyor. Hukukileşmemiş. Bu durumun açıkçası bir de şu boyutu var ben büyük paralarla kurulan partilerin yaşadığına hiç şahit olmadım. Türkiye’de büyük iş adamlarının kurduğu partiler yaşayamadı. Yüreği ve zihni olgunlaşmamış kişilerin parayla kurduğu partiler bir müddet sonra çıkar partisine dönüşür. Buna mukabil hiçbir kaynak olmadan yola çıkan Erbakan hocanın Nizam Partisi köydeki insanların ufak ufak imkanlarıyla yola çıktı, 30 yıl sonra Başbakanlığa geldi. Bir gelenek oluştu. Şu anda il teşkilatlarımız her ilde kendi teşkilatlarını kendi kaynaklarıyla kuruyor. Genel merkez tadilat görüyor mobilyalar bir yerden alınıyor. Ne kadar çok sayıda insan küçük küçük miktarlarla anonim katkılar yaparsa ve bu katkı ne kadar anonimleşirse parti o kadar özgürleşir. Maddi zorluklar bizi engellememeli. Çünkü biliyorum geçmişte böyle maddi sıkıntılar içinden gelip partiler Türkiye’de çok ciddi işler yaptı. Hazıra konmuş partiler ise bir başarı sağlayamadı.

Davutoğlu: Son dönemde hukukun konjonktürden etkilenen alan olması rahatsız edici

Elif Çakır: Şimdi siz işte parti kurulduktan sonra parti yetkili kurullarındaki arkadaşlarınızla 30 yakın açıklama olduğunu söylediniz. Mesela Selahattin Demirtaş biliyorsunuz HDP eşbaşkanıydı, tutuklu, bir kitap yazdı, kitap tiyatroya uyarlandı ve partinizden bir tepki geldi. En nihayetinde yayınlanan bir kitap ve oynanan da bir oyun. Siz de bir akademisyensiniz. Bu tepkiyi yadırgamadınız mı? Tuhaf bulmadınız mı?

Ahmet Davutoğlu: Selahattin Demirtaş ve başka hususlarda benim tutumum da partinin tutumu da açık olarak programa yansımıştır. Nedir bu aşikar olan şey önce onu belirtelim. Daha tamamlanmamış hukuki süreçler söz konusuysa hukuka müdahale konusunda hiçbir açıklama yapmadım. İkincisi tutuklu yargılanmaya esastan karşı çıktım. Bunun muhatabı kim olursa olsun Başbakanlığım döneminde de tutuklu yargılanmalar geri dönülemez insan hakkı ihlallerine yol açıyor diye açıklamalar yaptım. Tutuklu yargılama hangi durumlarda olur; kaçma riski varsa, delilleri tahrif etme riski varsa, çok istisnai hallerde uygulanır. İlkeleri koyarsak, Demirtaş veya başkası hangi vatandaş içine giriyorsa onun için de geçerlidir. Dolayısıyla kim olursa olsun hukuka intikal eden bir konuda kesin hüküm ifade eden cümleler kurmam. Kim olursa olsun bu tutuklu yargılanmaya müsamaha göstermem, tutuklamayı kabul etmem. Kim olursa olsun, kimsenin siyasi görüşleri dolayısıyla muhasara altına alınmasını kabul etmem. Şimdi Demirtaş’ın meselesine baktığım zamanda da nihai hükmün verilmediği bir süreç var. Ve tutuksuz yargılanma tutuklu yargılanma konusunda da benim dediğim gibi benimsemediğim bir uygulamaya muhatap olmuştur. AİHM kararı da var.

Siyasi meseleye geldiğimizde, siyasi rakiplerimle siyasal alanda mücadele etmeyi hep tercih etmişimdir. Demirtaş’la ilgili çok şey söyleriz, siyasi olarak eleştiririz. Ki bende geçmişte çok eleştirdim. 6-8 ekim olayları hakkında da eleştirdim. 7 haziran sonrasında PKK “çatışmasızlık dönemi bitti” dediği zaman, PKK silahlı direnişe çağrı yaptığında buna karşı HDP’nin tutum almamasını eleştirdim.

Ama buna rağmen 7 hazirandan sonra HDP’ ye giderek, ilk defa bütün parti liderleriyle görüşürken HDP lideri olarak eş başkan ve heyetiyle yerinde görüştüm. Bizim siyasi tarihte bir ilktir. Bütün bu çerçevede bakarım bu olaya. Dokunulmazlıkların kalkması sürecinde ise Nisan Mayıs aylarında çünkü kamu düzenini yok eden 6-8 Ekim de olduğu gibi ve en çok da bölgedeki Kürt vatandaşlarımızın haklarını ihlal eden çukur barikatlara karşı bir terörle mücadele yürütüyorduk. O zaman çıkıp açık şekilde kendim için kaldırmadığım dokunulmazlığı başka siyasiler için kaldırmam dedim ve dokunulmazlıkların bütün siyasilere teşmil edilebilecek şekilde genişletilmesini sağladım. Yani kendi dokunulmazlığımı kaldırmadan Başbakan olarak Demirtaş’ın dokunulmazlığının kaldırılmasına izin vermedim. Benim de kalktı dokunulmazlığım o anda. O anda gerek Ak Parti içerisindeki genel hava, gerek toplumdaki genel hava sadece HDP’li siyasilerin dokunulmazlığının kaldırılması yönünde olduğundan bunu yapmadım. Bunu şunun için söylüyorum siyasi mücadele siyasi alandan yürür. Siyasi alandaki aktörlere saygıysa o aktörlerle görüş ayrılığı içinde olsam bile o aktörlere oy veren kim olursa olsun onlara o vatandaşlara saygı duyarım. Bu HDP için de geçerlidir, bu Vatan Partisi için de geçerlidir. Son dönemde bana en ağır hakaretlerle saldıran iki üç kesim var. Doğu Perinçek’in partisinden sert eleştiriler geliyor, HDP’den geliyor. MHP ile de ihtilaflarımız oldu. Onların siyasal haklarını savunmak da benim görevim. Ve bu onlarla ihtilaf etsem bile onlara oy veren vatandaşlara saygımın bir gereği olarak haklarını savunurum. Bütün bunları şunun için söylüyorum ister Demirtaş olsun, ister kim olursa olsun bu ilkeler onlar için geçerlidir. Bu bağlamda tutuklu yargılamaya zaten esastan karşı olduğum için ve siyasi mücadelenin siyasal alanda olması gerektiğini düşündüğüm için Demirtaş’ın tutuklu olmasına ne ben ne partim bu çerçevede onay vermez yani olumlu görmez.

Ama bunları kabul etmek Demirtaş’ın yanlış yaptığı işleri de mazur göstermeyi gerektirmez. Bütün o hendekler çukurlar kazılıp bölgedeki vatandaşlarımızın en temel hakları ihlal edilirken bunlara karşı tutum alamayan HDP yöneticilerinin de özeleştiri yapması lazım. Siyasetin hukuk tarafından ipotek altına alınmasını haklı olarak eleştiriyorsak, siyasetin örgüt tarafından ipotek altına alınmasını da eleştirmemiz lazım. Biz zaten eleştiririz de asıl HDP’nin bunu sorunsallaştırması lazım.

Siyaseti özgürleştirmemiz lazım, hukuki baskılardan da özgürleştirmemiz lazım siyaset dışı örgütlerin baskılarından da özgürleştirmemiz lazım. Bu noktadaki tutumumuz açık; hukuki zemini içinde tutumumuz açıktır. Sayın Temurci’nin açıklamasına geldiğimizde, orada bütünü inceledim vatandaşlarımızın hukuku çerçevesi çizildikten sonra böyle bir özeleştiri çağrısı var. Bu çerçevede kendi aramızda değerlendirdik, değerlendirmeye devam edeceğiz. Bizim tutumumuz da son derece açıktır ve gerektiğinde bu konuda partimiz veya ilgili parti temsilcileri gerekli açıklamaları yapar. Özetle hukuk siyaset üzerinde baskı aracı olarak kullanılmamalı, siyasi aktörler siyasi çerçevede düşüncelerini ifade edebilmeli ama siyasi aktörler aynı zamanda kendileriyle terör örgütleri arasında net bir çizgi ortaya koymalıdır. Selim bey de zaten bunları vurguluyor. HDP’nin de, Demirtaş’ın da o çizgiyi net bir şekilde ortaya koyması lazım artık.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER