ECE PİROĞLU

Bundan yedi yıl önce 2018'de , '8 Mart Dünya Kadınlar Günü' projesi olarak ortaya çıkan ve yıllar içinde tüm zorluklara karşın dayanışmayla büyüyen Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali bir yılı daha ardında bırakırken festivale gönül vermiş onursal başkanı Sema Pekdaş ve direktörü Gülten Taranç'la beraber yürüdükleri bu yolu ve karşılaştıkları zorlukları konuştuk.   Kadın sinemacılar İzmir’de bu yıl 'Olmazlara İnat' 7’nci kez bir araya geldi. Altı gün boyunca bol bol filmler izlendi, üzerine konuşuldu, tartışıldı... Dalgaları aşarak, olmazlara inat düzenlenen bu festival, aslında bugünün bir eseri olarak ortaya çıkıyor. Yönetmen ve müzisyen Gülten Taranç bundan yedi yıl önce dönemin Konak belediye başkanı Sema Pekdaş'ın kapısını çalıyor ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne özel kentte bir 'Kadın Filmleri Haftası' düzenlemek istediklerini söylüyor.

Pekdaş, 11 kadın yönetmenin çektiği 11 ilk filmin ilk gösterimlerinin gerçekleştirileceği bu etkinliğe gönülden bağlanıp destekliyor ve festival o günden bu günlere büyüyerek, çoğalarak geliyor...

Önümüzdeki yıl 'Göründüğü Gibi Değil' demek için sekizinci kez düzenlenecek festivalin yolculuğunu, bu yolculuğun güzel taraflarını ve zorlu yanlarını festivalin onursal başkanı Sema Pekdaş ve direktörü Gülten Taranç'la konuştuk. Festival, film haftası olarak yola çıkıyor ve ardından bugünlere geliyor... Bu yedi yıllık süreci nasıl özetlersiniz?   Sema Pekdaş: 2018 yılında belediye başkanı olduğum dönemde Gülten’ler bana Dünya Kadınlar Günü'ne ilişkin bir proje önerisiyle geldiler. 11 kadın yönetmenin çektiği 11 ilk filmin ilk gösterimlerini gerçekleştireceğimiz bir etkinlik önerdiler. Bu güzel bir şeydi. 1; kadınların güçlendirilmesine yarayan bir projeydi. 2; bir sanat faaliyetiydi, sinemaydı.

Kötü şartlar ve zor zamanlarda bile hiç durmadı

Sinema hayatla derdi olan bir sanattır, hayatın tam da kendisidir. Sinema bizlere ayna tutar ve kendimizi sorgulamamızı sağlar. Ben seve seve kabul ettim çünkü Gülten'in garip bir enerjisi ve ışığı var. O ışığıyla bu etkinliğin yapılmasının gerekliliğini anlattı ve arkasından devam ettirdik. Çok kötü şartlar ve zor zamanlar geçirdik ancak bu etkinlik hiç durmadı. Pandemi koşulları, deprem koşulları... Bütün bunlara karşı direndi ve bugün yedincisini gerçekleştiriyor. Ara vermemiş olması onun başarısıdır. Ve süreklilik büyümenin en büyük faktörlerinden birisi.

Kadın dayanışmasının başarılı örneklerinden biri

İzmir’de hep birlikte kadın dayanışmasıyla gerçekleştirdiğimiz bir faaliyet oldu bu. Benim görevim bitti ama bizim birlikte ortak yol yürüme çabamız bitmedi. Bu anlamıyla festival kadın dayanışmasının başarılı örneklerinden birisini de gösterdi. Festival bir okul da aynı zamanda. Burada öğrenciler çalışıyor, her şeyi birlikte yapıyoruz. Ortak emekle güzel şeyler yaratmak, dayanışmayla iş yapmak organize olma ve organize etmeyi öğretiyor. Herkes bir işin ucundan tutuyor. Dolayısıyla bu aynı zamanda bir eğitim faaliyeti.

Aynı zamanda bir kent hareketi

Aynı zamanda bir kent hareketi de. Peki neden kent hareketi? Bu kentin sosyal-kültürel yaşamına bir katkı koyuyor. Bu kentin de farklı farklı bileşenleri sivil-toplum örgütleri, özel sektörü, kamusal kurumları hepsini harekete geçiriyoruz. Kimisinin biraz daha büyük, kimisinin ufacık katkılarıyla. Çünkü bu katkıların ufak da olsa önemi var. Bir dayanışma halinde kentte bir hareketlilik de sağlıyorsunuz. Dolayısıyla kentin bileşenlerinin sorumluluk duyduğu bir hareket haline getirdik bu festivali. Kadınların bir arada iş yapma ve birey olma mücadelesinin bir parçası. Kadınları görünür kılma projesinin bir parçası.

Biz kadına yönelik şiddetten o kadar söz ediyoruz ki, her gün kadına yönelik şiddet haberleri duyuyoruz. Bunlara engel olmanın en iyi yollarından birisi de kadınların güçlendirilmesi projesidir diğer tarafıyla. Kadınların güçlendirilmesi için kadınların görünür olması, karar mekanizmalarında olmaları, 'varız' diyerek dayanışma ağlarını güçlendirmeleriyle olur. Bir tarafıyla da buna hizmet ediyor. Kadının her alandaki görünürlüğünü artırmaya yönelik bir proje. Dolayısıyla bu bir haftalık değil, yıla yayılan bir iş.

Burada filmler değil, yönetmenler başrolde...  

Gülten Taranç: Zaten film festivalleri yapılıyor. Bizim burada önemsediğimiz bir araya gelip sadece film gösterimleri yapmak değil; yaptığımız filmlerde birbirimize destek olmak, ulusal filmleri uluslararası platformlara ulaştırmak için kurmuş olduğumuz ağları güçlendirmek ve yönetmenlerin dağıtım sorunlarına katkıda bulunmak. Bu nedenle kadın yönetmenler festivali aslında.

'Bütün festivallerin peşinde olduğu filmlerin peşinde değiliz'

Peki yarışacak filmleri neye göre seçiyorsunuz, belli bir tema oluşturuyor musunuz? Gülten Taranç: Temadan ziyade biz feminist bakış açısı arıyoruz. Yani bir filmin kadın tarafından çekildiği çok belli olur ya genelde o filmleri almaya çalışıyoruz seçkimize ama tema dışı filmler de oluyor. Derdi olan filmler esasında. Hatta bir çok izleyici çıktığında "Yüreğime taş oturdu" diyor. "Zaten sütliman bir ülkede yaşamıyoruz ve böyle hissetmeniz çok normal" diyorum. Bir de tabi birbirleriyle çok çakışan konuları seçmemeye çalışıyoruz. Çeşitlilik bizim için önemli. İlk gösterim olması önemli bu yıl 31 dünya, 37 Türkiye prömiyeri yaptık. Biz açıkçası bütün festivallerin peşinde olduğu filmlerin peşinde değiliz. Festival daha ziyade görünür olmayanı görünür kılmaya çalışıyor.

'İlk defa festival yaptığımızı bu yıl anladık'

Türkiye'de festival yapmak epey zorlu... Siz bu yedi yılda nasıl zorluklarla karşılaştınız? Gülten Taranç: En zoru Türkiye’nin gündemi. Gündem her an değişebiliyor biz 20 ve 24 yılları arasında dört festival süresince ülkedeki çok ciddi olaylara denk geldik. İdlib olayları, pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı... Rusya-Ukrayna savaşının ne alakası var diyebilirler ancak orada destekler kültür-sanata gideceğine Ukrayna'ya gitti. Ardından geçen yıl festivale bir ay kala maalesef 6 Şubat depremleri gerçekleşti. Aslında biz ilk defa festival yaptığımızı bu yıl anladık. En büyük zorluk son dakikaya kadar yapılıp yapılmayacağını bilmemek. O nedenle de ne duyurularımız tam olabiliyordu ne de emin olarak yola çıkabiliyorduk... Maddi manevi çok yorulduk ama Sema Pekdaş'ın bizim yanımızda olması hem manevi olarak iyi hissettirdi hem de destekçilerimize giderken güçlü bir insanla gittik. Festivalin annesi oldu. Bu yapılmamış olsaydı şu anda Türkiye'deki diğer festivallere bir referans olamayacaktı. Bu yapılmak için yapılan bir festival değil. Olsun bitsin diye bir iş yapmıyoruz. Bu anlamda da öne çıktığımızı düşünüyorum.

Kadınlar her alanda yokluklarını temsil ediyor

Ve tüm bu zorluklara karşın 'Olmazlara İnat' dediniz ve devam ettiniz...  Gülten Taranç: O süreçler boyunca hep 'Olmazlara İnat' yaptık. Geçen yılın sloganı da 'Dalgaları Aşmak'tı. Hep bir zorlukla mücadele ediyoruz, sadece kadın yönetmenler değil bence yönetici pozisyonunda tüm kadınların çektiği sıkıntılar var. Sema Pekdaş: Kadınlar her alanda yokluklarını temsil ediyor. 1930'da kadınlar belediye meclis üyeliklerine ve başkanlıklarına seçilme hakkını kazanıyorlar. 1930'dan bugüne biz Türkiye'de 32 bin belediye başkanı seçmişiz bunların sadece 150'si kadın. Yüzde 10'u olsa 3 bin 200 yapar, yüzde 1'i olsa 320 yapar yani yüzde 1'i tutturamayan bir oran. İstatistikte artı eksi yüzde 2 hata payı vardır ya kadınlar hata payını temsil ediyor. Umarım bu dönem biraz daha fazla kadın seçilir de o sayı artar. Dolayısıyla biraz da olmazlara inat, dalgaları aşıyoruz çünkü biz kendimize iyi gelmek istiyoruz. Önce kendimize iyi gelelim sonra birbirimize iyi gelelim sonra bütün kadınlara hep birlikte iyi gelelim, güçlenelim.

ü

Editör: Ece Piroğlu