Mavi gözlü adam tabakasından çıkardığı tütünü özenle sardı. Derin bir nefes alıp ılgıt ılgıt esen denizin rüzgarına bıraktı. Halkının ordusuna, özgürlüğüne, bağımsızlığına el konduğu gibi tütününe ve emeğine de el konmuştu. İzmir’den Samsuna Fransız şirketi Reji tüm tütünü çok ucuza mal ediyor Avrupa da büyük fiyatlara satıyordu…

Kara gemi  açığa demir atalı bir hafta olmuştu. Fransız İhtilali'nin  kardeşlik, eşitlik, ekmek ve özgürlük   sesi olan Sankülotların çığlığı  artık duyulmuyordu. Albay Lannes, sankülotlar zamanından kalma derme çatma  gemide  misafirlerini güvertede beklerken  kuşkulu  yüz ifadesiyle tayfasını izliyordu. Yırtık pırtık elbiseler içinde  kopuk kunduralar  giyen silahları paslı, baldırı çıplaklardan  oluşturduğu Sankülotlar  (Sans-culottes)  tayfasına Samsun iskelesine çıkmamaları için verdiği  emirden milim şaşmıyordu. Bu kararı ihtilalci ruhlarından eser kalmayan tayfalarının  homurdanma nedeniydi. İkinci  Napolyon'dan arda kalan kılıç artığı askerlerin görevleri, Reji tütün iskelesinden sandallarla gemiye getirilen  balyalanmış  tütünü ve  paketlenmiş  sigara   sandıklarını  gemiye yüklemek ve  Bolşevik devrimine  karşı kapitülasyondan kalan  ucuz tütünü Avrupa’ya ulaştırmaktı.  Eski görkemlerini yitirmiş, tarihin sayfalarında savrulan  ve  başı boş bir düzene alışmış,  her bir eski  sankülot  gemiye alınmadan önce Albay Lannes tarafından hazırlanan aleyhlerine   ağır hükümlü maddelerle yazılmış  sözleşmeye imza atmışlardı.

Eski ihtilalci ruhları kararmış Sankülotlara karşı yine de  sıkı sıkıya tedbirli olmakta fayda vardı. Bu ateşi küllenmiş baldırı çıplakların ne zaman alev alacağı belli olmazdı.  Albay Lannesin ikinci kaptana kesin bir dille emrettiği  ikinci isteği  ise askerlerine  az yemek ve az içki verilmesiydi. Albay Lannes, kendi adamlarından ziyade  Reji tütün fabrikasının silahlı adamlarına hayrandı. Halka karşı acımasız olan Rejinin kolluk güçleri tüm insani duygulardan uzak yaşıyorlardı. Yaptıklarıyla insanı insanlıktan utandıran hapishane kaçkınlarından, çetecilerden ve katillerden toplama Reji  askerlerine karşı yerli halkın dilekçe yazacak kağıdı  dahi yoktu. Halk  kağıdı  bulsa bile dilekçe yazacak katip bulmak  öyle kolay iş değildi.  Katipler  Fransız konsolosluğu ve diğer ülke konsolosluklarıyla birlikte  imparatorluğun mahkemeleri  altında kanunsuz dilekçe yazdıklarında hapishanelerde süründürülüyorlardı. Yorgun yoksul olan halk aynı zamanda suskundu.  Ama Albay Lannes ; suskun halkın patlamaya hazır barut fıçısı olduğunu kendi tarihinden çok iyi biliyordu. Yorgun kara gemi Fransız   ihtilalin canlı tarihiydi. Albay Lannes kendi kara gemisinin  yaklaşık bir mil açığın da  üç gündür demir atamayan Amerikan gemisi Edwarsds’ ın acemiliğine için için gülmesine rağmen geminin Samsun limanı hakkında tuttuğu raporu merak ediyordu.  Edwarsds gemisinin raportörünün tuttuğu  raporda ucuz tütünden bahsetmesi bu sularda yeni bir düşmanın doğması demek olacaktı. Fransız konuk severliğini göstermek için  ertesi gün yola çıkacak olan Edwars gemisinin birinci kaptanını akşam yemeği için davet ettiği gemisinde, Fransız ve Türk mutfağından ikramlar  sunacaktı.

Edwarsds gemisinin kaptanı iri yarı uzun siyah sakallı sık sık  pipo tüttüren az konuşan bir  adamdı. Yanında getirdiği kişi ise adının Clarence  Streit’in olduğunu söyleyen tıknaz bir adamdı ve sakalsız yüzü bir çocuğunkini andırıyordu. Kurt gibi aç olduklarını söyleyen Amerikalılar bir an önce yemeğe oturmuşlardı. Yemeğin lezzeti  ve Fransız  köylü kızlarının neşeli kahkahalarıyla  beyaz topukları altında ezilmiş siyah üzümlerden  yapılan  şarabın vermiş olduğu rehavetle Karadeniz açıklarında demirleyen gemide sohbet koyulaşmıştı. Albay Lannes, koyulaşan sohbette Clarence  Streit’in söylediklerine kulak kesilmişti. “Samsunun bir liman kenti olarak bazı olumsuz yönleri vardı. Gemilerin açık dış limana demirlemesi gerekiyordu.  Demirlemeden önce denizin sakinleşmesi zaman alıyordu.  Böylesi durumlar can sıkıcı olduğu kadar  gereksiz  iş gücü kaybıydı aynı zamanda.  Samsun tütünün içiminin rahatlatıcı ve kalitesinin gayet iyi olduğunu  söylerken Clarence, Albay Lannesin  yüzü ciddileşmişti. Edwarsds gemisinin  kaptanı konuşulanlarla ilgilenmiyor görünüyor piposunu tüttürürken  şarabını yudumluyordu.  Clarence, şehirde ziyaretlerde bulunduğunu bununda kendisi için yararlı olduğundan dem vuruyor bebeksi ıslak yüzünü eliyle siliyordu.  Reji tütün fabrikasını ziyaret etmişti. Türk yönetici Ahmet Rüştü bey bir centilmendi. Rum fabrika müdürü  nazır Mösyö Alfred Vital eğitimli ve kültürlü bir adamdı oğlu Amerika da eğitim görmüş, bölge jandarma başkanıydı. İşçiler sendika ne bilmiyorlardı okuma yazma ise zaten yoktu. Oysa Bulgaristan tütün fabrikalarında işçiler ayaklanmış kabul edilemeyecek ücretler ve haklar istiyorlardı. Clarence şarabın etkisiyle gevşemiş dilini daha da gevşeterek azizim bana öyle geliyor ki, birkaç yüz mil ötede yaşanan Bolşevik devrimi belli ki buralara uğramamış. Hatta diyebilirim ki  bu savaş sayesinde kocası askere alınan evini geçindirmek zorunda kalan Türk kadınları tütün fabrikasında  Rum ve Ermeni kadınlarıyla birlikte çalışmaktalar  ve bu bizim için bulunmaz iş gücü demektir…

Ancak o gece aynı limanın birkaç mil ötesinde başka bir şey daha olmaktaydı. Pusulası bozuk bir vapur Sinop sularını çoktan geçmiş ağır ağır sisli geceye giriyordu. Güverte de mavi gözlü bir adam sert esecek mayıs rüzgarlarını şimdiden duyumsayabiliyordu. Mavi gözlü adam tabakasından çıkardığı tütünü özenle sardı. Derin bir nefes alıp ılgıt ılgıt esen denizin rüzgarına bıraktı. Halkının ordusuna, özgürlüğüne, bağımsızlığına el konduğu gibi tütününe ve emeğine de el konmuştu. İzmir’den Samsuna Fransız şirketi Reji tüm tütünü çok ucuza mal ediyor Avrupa da büyük fiyatlara satıyordu… On sekiz kalpaklı o gecenin sonunda sabah saatlerinde yani İtalyanların yaptırdığı saat kulesi sekizi gösterirken Reji iskelesine ayak bastılar. Sağlam adımlarla bastıkları Reji iskelesi üzerinden kenti bir yay gibi saran yeşil dağların arkasını gözlüyorlardı… İhtilalci ruh taşıyan bu kalpaklı adamların yüzlerinde gelecek güzel günlere olan inancın ağır yükü okunuyordu…  Açıkta demirlemiş işgal gemilerinin kanpana sesleri duyuluyordu.

Ve başka bir mavi gözlü adam uzun bir destandan bahsederken şunları yazacaktı.

… ve sahra

ve mavi okyanus

ve kederli nehir yollarının,

sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı

bir şafak vakti değişmiş olur,

bir şafak vakti karanlığın kenarından

onlar ağır ellerini toprağa basıp

doğruldukları zaman…

Nazım Hikmet Ran

---

Önemli Dip Not 1: REJİ NEDİR.  Osmanlı Devleti’nin borçlarını halktan kesilen vergilerle doğrudan ödeme amacı ile kurulan Düyun-ı Umumiye İdaresi’nden Reji Şirketi’ne devredilen Osmanlı tütünleri idaresi yabancı sermayeye dayalı ilginç bir özelleştirme modeli olarak yorumlanır. Kurucu yabancı sermaye kaynakları Avusturya, Almanya, İngiltere ve Fransa (Osmanlı Bankası) kökenli olup, her biri Rothschild Ailesi'nin sahip ya da ortak olduğu gruplardır. İlk Reji Şirketi sözleşmesinin süresi 30 yıldır. Sözleşmeye göre şirketle ilgili olarak ortaya çıkacak adli ve ticari sorunların çözümünde Osmanlı Mahkemeleri yetkili kılınmıştır. Tütün üreticilerinin Reji'den ruhsat alması ve ürünlerini yalnızca Reji'ye satması şart koşulur.  Başka alıcı bulamayan üretici, tütünü değerinden çok ucuza satmak zorunda kalır. Kaçak üretim ve satış yaygınlaşır. Kaçakçılık sorunu ile devletin kendi güvenlik güçlerinin uğraşması gerekirken, Rejinin kendi bünyesinde geliştirdiği silahlı "kolcu"larla denetim yaparak üreticiye eziyet ettiği bilinir. 42 yıl süren Reji İdaresi boyunca kaçakçı, kolcu ve zabıtadan ölenlerinin sayısının 20 bin kadar olduğu ileri sürülür. Çökertme zeybeği bu hikâyelerden birini anlatmaktadır.  Dip Not 2: Cumhuriyet kurulduktan sonra tüm ülkede TEKEL kurularak  tütün kamulaştırılmıştır.  köylüye tütün ekme serbestliği getirilmiştir. Ancak seksen sonrası 24 ocak kararlarıyla başlatılan özelleştirme dalgası sağ iktidarlarla birlikte tütüncülük yok edilmiştir. Bugün ülkemiz tütünü tamamen yabancı sermayenin güdümüne girmiştir. Dip Not3: Cumhuriyet sadece ilerici bir kültür devrimi değil aynı zamanda yabancı sermayeye karşı kamuculaştırma/ halkçılaştırma harekatıdır. Reji ve Reji memurlarının Osmanlı yerine vergi toplamasına ve daha fazla bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCt%C3%BCn_Rejisi Dip Not 4: TEKEL DİRENİŞİ TEKEL işçi eylemi, 15 Aralık 2009 tarihinde Türk-İş'e bağlı Tekgıda-İş Sendikası'na kayıtlı TEKEL işçileri tarafından Ankara'da başlatılan ve 4 Şubat 2010 tarihinde 1980 sonrasının en büyük toplu iş bırakma eylemiyle tüm Türkiye'ye yayılan işçi eylemidir. Eylem, ülke çapında gündemin ön sıralarında bulunmasının ve geniş bir kesim tarafından da desteklenmesinin yanı sıra uluslararası çapta destek de kazanmıştır. Dip Not 5 :     Sans Culottes (Fransızca "donsuzlar) veya Baldırı ÇıplaklarFransız Devrimi'nin simgeleşmiş, devrime önayak olmuş kahraman karakterleridir. Namuslu vatanseverler portresi altında, halkın mütevazı emekçi kesimi arasından çıkmışlardır. Kendileri, duruşları ve talepleriyle devrimin diğer etmenlerinden ayrı tutulmak istemelerine rağmen tarihçiler sans-culottes için türdeşlik arz eden bir sosyal kimlik tanımı yapmakta zorlanmışlardır. Orta düzey esnaf tabakasından oluşmasına rağmen sans-culottes, kesin bir ekonomik sınıfı ifade etmemektedir. Bu kesimi istikrarlı bir siyasi fikirler bütünlüğüne dayandırmak gerekirse; tüm talepleri geçim sorunlarına yani gıda kıtlığı ve tüketim malzemelerinin pahalılığına dayalıydı. Albert Soboul'un deyişiyle: "... açlık, küçük ve orta derecedeki esnafı, işçiyi bir araya getiren ve büyük tüccarlara, iş adamlarına, tekelcilere, soylu ya da derebeylerine karşı birleştiren çimento olmuştur."

ü

Editör: Erbil Karakoç