Çarşamba, Nisan 24, 2024

“Çok şükür TL değer kaybetti”

Numan Bey’in akademide yazdıklarına baktığınızda, bugünkü iktisat politikalarının nasıl yanında durduğunu merak ediyorsunuz. Murat Kurum da ekonomik krizin varlığını inkâr ediyor. Bizleri bunları anlatmaya mecbur ediyorlar.

Çok şükür TL değer kaybetti”.

Ben demiyorum. Sayın Numan Kurtulmuş demiş. “Daha önce TL çok değerliydi. İthalat ve cari açığa neden oluyordu” diyerek de devam etmiş.

Bu açıklamaları kulaklarımla duymadım. Ama basında son günlerde sıkça yer aldı. Üzerine ciddi yorumlar yapıldı.  Ben de oralardan öğrendim.

Yanlış bilmiyorsam Numan Bey iktisatçı. Hem de mektepli olanından. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi bölümünden.  Yani mesleği gerçekten iktisatçı olan, diplomalı bir uzman. Tabii bunları bildiğinizde, böyle bir açıklamayı duyduğunuzda insan ister istemez şüpheye düşüyor.

Şahsen, Numan Bey’in geçmişteki akademi hayatında yazdıklarına baktığınızda, bugünkü iktisat politikalarının nasıl yanında durduğunu merak ediyorsunuz.

Sayın Numan Kurtulmuş’un bu açıklamaları belki biraz zamansız, belki de biraz kastını aşmış olabilir.  Ama son günlerde diğer iktidar mensuplarının açıklamalarıyla yarışır derecede sıradan da görülebilir.  Ekonomide sözü kalmayan iktidarın ekonominin bugünkü haline mazeret bulma arayışları bunlar. Ne kadar ciddiye alabiliriz bilemiyorum.

Baksanıza, Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum da ekonomik krizin varlığını inkâr ediyor. Bunun muhalefetin algı oluşturma çabalarının bir sonucu olduğunu söylüyor. Sizi temin ederim bu açıklamanın yapıldığı salondaki dinleyenler bile söylenenleri inandırıcı bulmamıştır.

Bu ve benzeri siyasi açıklamalar ülkemizin kamuoyu için ciddi bir yük ve zaman kaybı olmaya başladı. Sorunu inkâr etmek ya da yaşanan soruna “sorun” dememek için yanından dolaşmak, iktidar temsilcilerinin son zamanlardaki en popüler bir söylem tarzı oldu. Durum bu olunca, bizim gibi uzmanlar da iddia olunan söylemin ardındaki niyeti anlamayı ve ister istemez kamuoyunu bu konuda aydınlatmayı kendimize iş addediyoruz.

Zaten siz istemeseniz de, verdiğiniz derslerdeki öğrencileriniz bu açıklamalar ile ilgili sorular sormakta, açıklamaların ardındaki gerçeği (o da tabii varsa) sorgulamanızı sizden istemekte. Son zamanlarda iktidar temsilcilerinin bu şekilde verdikleri demeçler artınca, bizler de bunları anlamaya daha çok zaman harcar olduk.

Bunu yapmaya mecbur muyuz? Elbette mecburuz.

Bu yanlış yönlendirmelere karşı insanlarımızı aydınlatmak bizler için kamusal bir sorumluluk aynı zamanda. Bu yüzden köşemize çekilerek, Sayın Kurtulmuş ve Sayın Kurum’un yaptıkları açıklamalarla kamuoyunu “yanlış” yönlendirmelerine sessiz kalabilmemiz mümkün değil. Zira bir süre sonra bizlerin sessizliği, iktisattaki “kötü para iyi parayı” kovar misali, “kötü ve kalitesiz bilgi, doğru ve kaliteli bilginin yerine” kamuoyunda yaygınlık kazanmaya başlayacaktır.  Yaygın yanlış bilgi, yanlış siyasi tercihlerin yapılmasına yol açacaktır. Aslında iktidarın yapmaya çalıştığı da bu zaten.

Daha dün TL’nin “aşırı” değer kazanmasından memnunlardı. Para oldukça cari açık vermenin mahsuru olmadığına kamuoyu ikna etmeye çalışıyorlardı. Bunu eleştirenler de AKP’nin karalama kampanyasının hedefi oluyordu.

Daha dün, Sayın Kurtulmuş’un mensubu olduğu hareket TL’nin “aşırı” değer kazanmasından oldukça memnundu.  TL değer kazandıkça, vatandaşın artan satın alma gücünün yarattığı “sahte refah” algısının yardımıyla, kendi iktidarlarını inşa edebilme imkânına erişmişlerdi. Ne tesadüf ki, o zamanlar cari açık bir sorun olarak görülmedi.  Para oldukça cari açık vermenin mahsuru olmadığına kamuoyu ikna edilmeye çalışılıyordu.

Hatta AKP iktidarının o günlerde izlediği bu politikaları eleştirenler de, AKP’nin karalama kampanyasının hedefi oluyordu. O zamanlar TL’nin değer kazanmasının nedenlerinden biri dışarıdan borçlanarak elde edilen yabancı sermayenin yol açtığı TL talebiydi. İkincisi ise, bu sermayenin AKP’nin kontrolünde yürütülen politikalarla kullanılma şekliydi. Yani sahte refah algısını yaratabilmek için gelirleri yeterince arttırılamayan vatandaşın, borçlanmasını artırmak için kullanılıyordu. Zira geliri artmasa da, borçlanma vatandaşın tüketiminin artmasına yol açıyor, o da “sahte refah algısını” yaratıyordu. Bu da yetmemiş gibi, gelen paralar sanayi yerine daha çok inşaat ve hizmet sektörleri üzerinden kolay büyümeyi üretmek için kullanılıyordu. Tüm bunlar vatandaşın kısa dönemdeki refah algısını AKP lehine değiştiriyor, iktidarda kalabilmeleri için siyasi rıza üretebilmesine imkân sunuyordu.

Şimdi geçmişte TL’nin aşırı değerli olduğundan şikâyet ederken, acaba Sayın Kurtulmuş o günlerde izlenilen ekonomik politikalarını hedef alıp, üstü kapalı eleştirisini yapmaya mı çalışmaktadır?

Oysa daha 2014 yılında Sayın Cumhurbaşkanı, o dönemde daha başbakanken TOBB’da yaptığı bir konuşmasında, “…İnşaat sektörüne dur, sanayiye ilerle derseniz çöküntü başlar” diyerek, o günkü politikaları güçlü bir şekilde sahipleniyordu.

Bugünkü eleştiriyi yapanın Sayın Kurtulmuş gibi konunun uzmanı biri olması, ister istemez AKP’nin o günlerdeki politikalarının parti içinde ciddi bir muhasebesinin yapıldığı yönünde bir düşünceye sevk ediyor bizleri. Tabii bu muhasebenin yapılıp, yapılmadığını bilmek zor.

Benim kanaatim, yetkililerin bugünlerde yaptıkları bu ve benzeri açıklamaların, bir bakıma “de facto” olarak karşı karşıya kaldıkları olumsuz ekonomik koşullara bahane bulmaktan öteye gitmeyeceğidir. Basit bir inkâr söylemi olmadan öteye bir anlamı yok tüm bunların. Açıklamaları yapan veya sahiplenenler açısından da içine düşülmek istenmeyecek bir durum. En azından Sayın Kurtulmuş gibi bazılarının bu açıklamaları inanarak yapmadıklarını düşünmek istiyorum.

Açıklamanın sahipleri açısından böyle “dramatik” bir duruma düşmelerinin en önemli nedeni, muhtemelen izlenilen politikaların belirlenmesi ve sonuçlarını kontrol etme konusunda yaşadıkları çaresizlikler.  Zira geçmiş söylemleriyle tutarlı bir duruşu sergilemek, ya da uygulanılan politikaların o günlerdeki söylemle uyumunu sağlamak, bu söylem sahiplerinin yapabileceği bir şey değil. Bu insanların politika belirlemede olmayan inisiyatifleri ve aidiyetleri onların en büyük çaresizliği aslında.

Sayın Kurtulmuş gibileri için ise, kamuoyunda mesleği ve kişiliği ile bugüne kadar oluşturdukları saygının, özensiz bir şekilde bir “hiç” için fütursuzca tüketilmesinden başka bir şey değil.

Dolayısıyla yanlış olduğunu bildikleri halde, kendi kişisel itibar ve uzmanlıklarının kamuoyu nezdinde onlara sağladığı saygınlığa dayanarak, geçmişte yapılan ve sonuçlarından o gün memnun olunan uygulamaları inkâr edebilmek, bugünkü ekonomik sorunların tek sorumlusu olan kişi veya kişileri bu hatalardan azat etmekten başka bir anlamı yoktur. Onları sorumsuz kılma çabasıdır.

Bu uğurda bugüne kadar olduğu gibi, bugün de ne değerlerimiz yitip gitmektedir.  Bilmiyorum değer mi buna?

Çok yazık…

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI