Salı, Nisan 16, 2024

Çocuk susmaz sen de susma*

İstanbul Sözleşmesiyle, Lanzoreteyle, LGBTİQA+ bireylerle zarar görebilen kıymetli değerlerimiz bir çocuğun istismarında o kadar da kıymete binmeyebiliyor. Ve  çocuğun susmadığı yerde bir ülkenin hukuku derin bir suskunluğun içine girebiliyor.

Geçtiğimiz aylarda Daktilo1984’te yayınlanan Mutfakta Ne Var isimli podcastimde konuk aldığım Saadet Özkan ve Mustafa Hoş’la birlikte Türkiye’de yaşanan çocuk istismarlarını konuşurken her ikisi de aynı ifadeyi kullandı “istismarlarda çocuk susmaz sen de susma”.

Ancak Türkiye’de bir kesimin 6 yaşındaki çocuk gelin skandalından sonra içine girdiği suskunluk sarmalı tam tersini gösteriyor. Birgün Gazetesi’nden Timur Soykan’ın müthiş gazeteciliğiyle ortaya çıkardığı skandalın detaylarını hepimiz takip ediyoruz o yüzden detaya girmeyeceğim. Soykan’ın ortaya çıkardığı bu rezalet 2016 yılında ortaya çıkan Ensar Vakfı’nda 45 çocuğun istismar edilmesi skandalından bu yana Türkiye’de hiçbir şeyin değişmediğini bize bir kez daha gösterdi.

İşin trajik boyutu ise o dönemki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun vakfı “”Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz” diyerek savunmasının ardından bugün yaşanan olayda da  mevcut görevdeki Aile Bakanı Derya Yanık’ın yaptığı açıklamada “Çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir. Bunlar son derece insani ve her toplumda karşılaşılabilecek konular. Bunu toplumsal bir mesele olarak kabul edip nasıl üstesinden gelebiliriz buna bakmamız lazım” ifadelerini kullanarak tıpkı 2016’da Ramazanoğlu’nun yaptığı gibi olayı geçiştirmeye çalışması. O tarihten  bu yana Türkiye’de değişen tek şey görevdeki bakanların isimleri. Türkiye’de 2021 yılında aralarında oğlan çocukların da olduğu 208 çocuk istismara uğradı. TUİK raporuna göre 2020 yılında 15 yaşından küçük 117 çocuk doğum yaptı, 18 yaşından küçük toplam çocuk anne sayısı ise 8 bin 271!

Üstelik bu rakam sadece resmi sayılara  yansıyabilenler. Daha binlerce çocuk kapalı kapılar ardında istismara maruz kalmaya devam ediyor, çocuk yaşta doğum yapıyor ve ne yazık ki  seslerini çıkaramıyor.

Geçtiğimiz aylarda Danıştay 10. Daire Başkanlığı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali hakkında açılan davayı reddetme kararını değerlendirmek üzere sevgili arkadaşım Avukat Selin Nakıpoğlu’nu yayınıma konuk etmiştim. Selin yayında bana İstanbul Sözleşmesi’nin ardından Lanzorete Çocuk İstismarıyla Mücadele Sözleşmesi’nin de iptal edilmek istenildiğini söyledi.

Nitekim Selin’in bu açıklamasından günler sonra Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman, “İktidara gelirsek İstanbul Sözleşmesi nasıl kaldırıldıysa İstanbul Sözleşmesi’ne bağlı bütün uygulamaları da Allah’ın izniyle kaldırmış olacağız. Kadını ve aileyi koruyacak düzenlemeleri hayata geçireceğiz” açıklamasıyla Lanzorete ve CEDAW gibi uygulama ve sözleşmelerinde tehlike altında olduğunu göstermiş oldu.

Nedir bu Lanzorete?

Selin’in yayında Lanzorete’ye dikkat çekmesinin ardından sözleşmeyi ve gerçekten iptal edilme ihtimali olup olmadığını araştırmaya başladım. Tam adı “Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan ve ismini imzalandığı Lanzorete şehrinden alan sözleşmeyi Türkiye 2011 yılında imzaladı. Lanzorete özellikle Timur Soykan’ın ortaya çıkardığı çocuk evliliğine kesinkes karşı çıkıyor. Sözleşmeye göre çocuğun aile içi de dahil olmak üzere, tanınmış bir güven, otorite veya nüfuzun suiistimal edilmesi; çocuğun, zihinsel veya fiziksel bir engeli veya bağımlı durumda olması nedeniyle, özellikle zayıf durumunun suiistimal edilmesi.

Sözleşmede yer alan madde 3/a gereğince  imzacı devletlerin 18 yaşından küçük tüm bireyleri cinsel istismar ve cinsel suistimale karşı koruması gerekiyor. Bu iki madde 6 yaşındaki çocuk gelin rezaletinde de görüldüğü üzere “şeri” hükümleri kullanarak çocuk evliliğini savunan ve bunu meşrulaştıran tarikat ve cemaatleri rahatsız ediyor. Türkiye’de son dönemde basına ve kamuya yansıyan istismar olaylarında sık sık isimleri yer alan bu çevreler sözleşmeden çekilmemiz durumunda bu olayların kamuya yansımayacağını düşünüyor. Geçtiğimiz haftalarda PazarPolitik için yazdığım “Madde 41 Değiştirilebilir mi” yazısında son dönemde gündeme gelen LGBTİQA+ tartışmalarıyla birlikte anayasanın 41.maddesinin içeriğinin neden değiştirilmek istendiğini anlatmıştım.

Bu yazıda Eşitlik İçin Kadın Platformu (Eşik)’in iddiasına yer vererek platformun yasa değişikliğiyle “ailenin tanımını yapan anayasanın 41.maddesinin değiştirilerek Medeni Kanunun zımnen ilga edilmesinin önünü açabileceğini ve böylelikle  Madde metninde evlilik yerine birliktelik ifadesine yer verildiği takdirde, kadınların Medeni Yasa’nın evlilik ve ilgili maddelerinin güvence altına aldığı haklarını kaybetmesinin yani Anayasa yoluyla Medeni Yasa’nın etrafından dolaşılmasının hatta Yasa’nın zımnen ilga edilmesinin önü açılmış olacağı, resmi nikâhın zorunlu olmaktan çıkması, evlilik/cinsel ilişki yaşının bazı tarikatların istediği gibi 12 hatta 9 yaşa indirilmesi, Medeni Yasa’nın değil dini kuralların uygulanması, yani çok hukukluluğun mümkün hale gelmesinin önünü açabileceğini açıkladığını belirtmiştim.

Timur Soykan’ın ortaya çıkardığı haberle birlikte platformun bu iddiasında haksız olmadığını gördüm. Türkiye’de 4 gündür yer yerinden oynarken  Aile Bakanı’nın  “bunlar son derece insani ve her toplumda karşılaşılabilecek konular” açıklamasında bulunması ve Adalet Bakanlığının   failler hakkında en ufak bir işlem dahi yapmaması  da platformun bu iddiasını güçlendiriyor. İddianamede yer alan bilgilere göre 2012 yılında ilk açılan soruşturma sırasında savcılık “kovuşturmaya yer olmadığına” hükmederek dosya hakkında takipsizlik kararı vermiş. Bir çocuk istismarı davasına tarikat korkusundan takipsizlik kararı veren, faili tutuklama gereği duymayan, kemik tespitine başkasının girmesine göz yuman ve davanın ilk duruşma tarihini 22 Mayıs’a veren yüce Türk hukuku sanatçı  Gülşen’in geçtiğimiz aylarda konserinde İmam Hatipliler hakkında sarf ettiği sözlerin ardından kendisine jet hızıyla soruşturma açarak tutuklatabiliyor. Söz konusu Gülşen olunca yeri yerinden oynatan dindarlar konu kendi cenahlarında yaşanan bir olay olunca istismarcı aklamaya çalışıyor. İki gündür konu hakkında açıklamaları takip etmeye çalışıyorum muhalefet kanadı dışında bu olay hakkında gerçekten tepki gösteren kimse yok. Özellikle iktidar kanadından  olay hakkında etkili bir açıklama gelmiş değil cumhurbaşkanı Erdoğan ülkeyi derinden etkileyen bir olay karşısında sessizliğini koruyor. Özetleyecek olursak Gülşen’de olduğu gibi yeri geldiğinde değerlerimizi korumak için jet hızıyla tutuklama kararı aldırabilen hukukumuz yeri geldiğinde failler hakkında en ufak bir işlem yapmayabiliyor. Yeri geldiğinde İstanbul Sözleşmesi’yle, Lanzorete’yle, LGBTİQA+ bireylerle zarar görebilen kıymetli değerlerimiz bir çocuğun istismarında o kadar da kıymete binmeyebiliyor. Ve yeri geldiğinde çocuğun susmadığı yerde bir ülkenin adaleti ve hukuku derin bir suskunluğun içine girebiliyor.

*Çocuk Susmaz Sen de Susma/ Mutfakta Ne Var? 33.bölüm: https://daktilo1984.com/podcast/cocuk-susmaz-sen-de-susma-mutfakta-ne-var-33/

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI