1 Mayıs’ın sadece bir bayram değil de bir mücadele günü olarak kutlanması kısa bir tarihsel not ile de anlaşılıyor. Kölelik koşullarında çalışmaya karşı bir isyanın aynı zaman da örgütlü mücadelenin ne kadar da önemli olduğunu ispatıdır yine bu tarih. 1880’li yılların başından itibaren işçilerin bir araya gelme ihtiyacını yaratan koşulları hazır hâle getiren sermaye sınıfı bu duruma çok öfkelenmiştir. İşçilere çalışmak ve uyumak dışında bir yaşam alanı tarif etmeyen kapitalist düzenin sükûnet ile devam edeceğini sandığı sistemine karşı çalışma saatlerinin 8 saate düşürülmesi talebiyle ABD’de başlayan işçi eylemleri, zor yoluyla bastırılmaya çalışılsa da bir işe yaramadı. Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu yarım milyon işçiyi temsil ederken 8 saatlik çalışma süresini önceleyen bir mücadeleyi yükseltiyordu. ABD’nin Şikago kentinde 40 bin tekstil işçisinin eylemi kanla bastırıldı. Saldırılar karşısında işçilerin birlikte mücadele kararlılığı eksilmedi. Tam tersine artarak devam etti. ABD ve Kanada’da 1 Mayıs 1886 yılında 350 bin işçi greve çıktı. Bütün yaşamı durduran işçilere patronların anlaştığı sokak çeteleri ve polisler saldırdı. Saldırı sonucu dört işçi yaşamını yitirdi. Grevlere öncülük ettiği suçlamasıyla sekiz işçi hakkında idam kararı verilirken aralarından dört işçi idam edildi. Yaşanan bu eylemlilikler bütün Dünya’da ses getirirken 2. Enternasyonal Paris’te düzenlediği kongresinde işçilerin bu eylemlerini desteklemek amacıyla birçok ülkede kitlesel gösteriler gerçekleştirdi. 1890 yılından itibaren ise 1 Mayıs’ları Uluslararası Birlik ve Mücadele günü olarak ilan etti. 1 Mayıs’ın sadece bir bayram değil de bir mücadele günü olarak kutlanması kısa bir tarihsel not ile de anlaşılıyor. Kölelik koşullarında çalışmaya karşı bir isyanın aynı zaman da örgütlü mücadelenin ne kadar da önemli olduğunu ispatıdır yine bu tarih. Türkiye’den bakıldığında düşler görüldüğü ülkeler dahil bütün Dünya’da işçi sınıfı kölelik koşullarına karşı taleplerini dile getirecekleri mitingler düzenleyecek. Tarihin tekerleği ileri doğru dönmeyi bıraktığında yerinde saymaya başladığında bugün gelinen nokta yine çalışma saatlerinin uzunluğu, işyeri güvenliği gibi eski talepler güncelliğini koruyor. İşçi sınıfının üretim sürecinde kol emeğinin geriye düşmesi dışında benzer sorunlar sürüyor. Çocukların köle pazarlarında satılmasının bir üst kademesi olarak çalıştırılması kapitalist sistemin getirdiği bir yeniliktir. Bu, işçilerin yaşam koşulları yaşları ile değil üretimde yer alışlarıyla başlayan ve devam eden bir sürekliliği içerisinde barındırıyor. Çalıştırılırken çocuklara ücret ödememek veya yetişkinlere ödenen ücretin çok da altında kalacak şekilde ücretlendirme yapılması köle sahipleri ile işyeri sahiplerini kimi başlıklar altında ortaklaşmalarına neden oluyor. Birçok dinin kutsal saydığı özel günlerin bayramları varken, işçi sınıfının kendi bayramını birlikte mücadele ederek kazanması 1 Mayıs’ın Dünyevi ilişkiler ile bağının tam olması bugünü diğer günlerden ayıran önemli bir özelliğidir.  Genç Cumhuriyet’in Dünya çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı da yine içerisinde tamamen somutluk barındırıyor. Türkiye’de bu sene üst üste üç bayramın yaşandığı bir zaman dilimi oldu. Müslümanların Ramazan Bayramı olarak kutladığı bir diğer adının ise şeker bayramı olduğu çocukların çok sevdiği bir bayramdır. Bayramlıkların alındığı, şekerlerin ve harçlıkların toplandığı çocukların mutlu olduğu üç gün süren bu bayramın kutlanamaması için birçok neden vardı. Orta doğu coğrafyasında Emperyalist ülkelerin işgalleri ve kışkırtmaları nedeniyle mezhepsel iç savaşların yaşanmasının yanı sıra, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam etti.
Üçüncü gününe denk 23 Nisan Çocuk Bayramı da yine aynı nedenler ile kutlamaların buruk geçmesine neden oldu. 2 milyondan fazla çocuğun eğitim sürecinde olmadığını bildiğimiz bu bayramın, kutlayanlarının eksikliği dikkat çekici olsa gerek.
Ülkemiz de yaşanan depremler sonucunda ölen on binlerce insanımız, içlerinde çocukların da olduğu bu felaketin ardından hayatta kalanların başka şehirlere aile bireylerinden eksikli zorunlu göçü ve bu insanların maddi sıkıntıları nedeniyle bayramın tadı tuzu hiç de yoktu. Deprem bölgesin de kalan yurttaşların temel ihtiyaçlardan yoksun olduğu hâlâ biliniyor. Yine iktidarın çok ciddiye almadığı ekonomik kriz nedeniyle marketteki ürünlerdeki fiyatlar, şekerlerin sayı ile alınmasına neden olacak cinstendi. Üçüncü gününe denk 23 Nisan çocuk bayramı da yine aynı nedenler ile kutlamaların buruk geçmesine neden oldu. 2 milyondan fazla çocuğun eğitim sürecinde olmadığını bildiğimiz bu bayramın, kutlayanlarının eksikliği dikkat çekici olsa gerek. Eğitim ve öğretimde olmayan çocukların işyerlerinde olduğunu TÜİK bilmiyor ama DİSK’in araştırmaları bu gerçeği gözler önüne seriyor. Çocuklar da işçi sınıfının bir parçasıdır. Çocuk işçiliğinin yasaklanması talebi onlar ve işçi sınıfının bütünü için güncel bir mücadele başlığını oluşturuyor. Çocukların işçi olmayacağı koşulları Behçet Necatigil mısraların da kısaca anlatmış. Bütün çocuklar Yokluk bilmesinler Et, şeker, süt bulsunlar Giyimli, tok ve rahat Gitsinler okullara Sınıflarını geçsinler. Büyükler biraz daha yorulsun Onlar da büyüsünler Onlar da mesut olsunlar Geçti, kaç savaş ezikliği Çocukları düşünsünler Çocuklar iyi gün görsünler. Behçet Necatigil – Dünya Çocuk Yılında – 1